20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] 'Polisiyenin ecesi", doğumunun 120. yılında anılıyor Agatha Christie İstanbul'da K imine göre, "polisiye- nin ecesi"; kimine gö-« re, "polisiycye zekâ ka- tan hanımefendi". 15 Eylül'de Agatha Christie'nin '•' 120. doğum yılı kutlanıyor. Kuş- kusuz, öncclikle anayurdu lngil- tere'de, doğduğu ycrdc, "lngil- tere'nin Riviera'sı" diye biliııen Torquay'dc. Ama pek çok kitabınm yayımlandığı Türkiye'de de bir anma etkinliği düzenlenecek o gün. Chris- tie'nin ülkemizdeki vayıncısı Altın Ki- taplar'ın düzenlediği etkinliğe, yazarm torunu Mathevv Prichard ile Agatha Christie'nin G'izliDeftcrleri adlı kita- bın yazan John Curran katılacak. Agatha Christie'nin İstanbul'da da anılacak olması kuşkusuz anlamlı. ls- tanbul'un yazann yaşanıında azımsan- mayacak bir yeri var. Bir zamanlar ün- lü Pera Palas'ta kaldığı ve Doğu Eks- presi'nde Citıayel adlı romanının bir bölümünü burada kaleme aldığı söyle- niyor. Uzun sürcdir onarımda olan Pe- ra Palas'ın şu sıralar yeniden açılnuş EŞEKARISI Dehşetengiz bir gazete başlığı! "Ai çtırma kutuyu, söyletme kötü- yü" derler ya. Ben de, izleyenler bilir, arada sırada "Yeryüzü Ki- , taplığı"nda, "Dilini eşekarısı soksun" deyiminden esinlenen bu "Eşekarısı" kutusunu açıyor, sağda solda rastladığım dil yanhşlarına değiniyorum. Amacım, kimileri gibi dil zaptiyeliği yapmak, birilerinin yanlışlarını yüzlerine vurmak değil. însanoğlu, dil ile yalnız- ca konuşup yazmaz, aynı zamanda dil ile düşü- nür. Kimileyin, bir insanın dil ile yaptığı yanlış- lar, dil ile devirdiği çamlar, onun düşünce yapı- sını yansıtır, ruh dünyasını açığa çıkarır. Beni il- gilendiren, işin bu yanı. Hemen söyleyeyim, böylesi dil sapkınlıklarına en çok gazetelerin spor sayfalarında rastlıyorum. Ama ge- çenlerde rastladığım bir başlık karşısında açıkçası dehşete kapıldım. Türkiye, 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası'ndaki ilk maçıııı Fildişi Sahili ulusal takımıyla oynadı. Batı Afrika'daki bu kıyı ülkesinin adı, bizim basında nedense bir türlü doğru yazılamaz. Güneyde Atlas Okyanusu'na bakan bu ülkenin resmî adı, Republique de Cote d'Ivoire, yani Fildişi Sahili Cumhuriyeti. Diyeceğim, "Fildişi Sahilleri" değil, "Fildişi Sahili". Başka bir deyişle, "çoğul" değil, "tekil". Ülkemizin en önemli gazetelerinden biri, bu konuda yine sınıfta kaldı. Türkiye-Fildişi Sahili karşılaşmasının haberinin verildiği 29 Ağustos 2010 günlü sayısında, ülkenin adını Fil- dişi Sahilleri diye verdi. Gazetenin bu maça ayrılan sayfasın- da, rakibimizin adı, hiç şaşmayan bir "tutarldık"la Fildişi Sa- hilleri olarak geçiyordu. Kinıileri böylesi yanlışları "bilgisizlik" ya da "umursamaz- lık" diye geçiştirebilir. Dahası, "Canım, ne önemi var, ha Fil- dişi Sahili, ha Fildişi Sahilleri!" diyenler de çıkabilir. Ama bana sorarsanız, bu tür yanlışlar, çoğu kez sıradan bir cahil- likten değil, yabancıları, başka ulusları, "bizden olmayan- lar"ı dışlamaktan, küçümsemekten, giderek aşağısamaktan kaynaklanır. Sözgelimi, bir Ingiliz takımına yenik düştüğümüz bir ma- çın ertesinde, lngiltere'de yayımlanan bir gazetenin "Turkcy"nin aynı zamanda "hindi" anlamma gelniesin- den yola çıkarak, "Hindiyi kızarttık" ya da "Hindinin tüylerini yolduk'" diye başlık atması karşısında küplere bi- neriz. Ama yabancı bir ülke- nin ya da sporcunun adını doğru yazma konusunda en küçük bir özen göstermeyiz. Gelelim, aynı gazetenin aynı sayfada attığı dehşeten- giz başlığa! Fildişi Sahili basketbol takımını yendik ya, nal gibi bir başlık: "DİŞ- LERtNÎSÖKTÜK"!.. Terbiyem, bu başlığı gör- düğümde ağzımdan çıkan "ünlem"leri burada yinele- meye müsait değil. Neresin- den baksak, hastalıklı bir başlık! Başlığı okuyunca, John Schlesinger'ın 1976'da çevirdiği "Maratoncu" adlı fiknin o belleklerden çıkmayan sahnesi geldi aklıma. Auschvvitz-Bir- kenau toplama kampında tutuklulara uyguladığı acı verici ölümcül deneylerle tanınan Alman hekim Josef Mengele'yi çağrıştıran diş hekimi Dr. Christian Szell'in (Laurence Olivi- er oynuyordu), Babe Levy'ye (Dustin Hoffman oynuyordu) işkence yaptığı sahne. Dr. Szell, hiç anestezi yapmadan, Ba- be'in dişlerini oyuyordu tek tek. Evet, dişleri oymak ya da sökmek apaçık bir işkencedir. Ikincisi, herkesin bildiği gibi, doğal yaşam ortamlarının yok edilmesinin yanı sıra fildişi nedeniyle avlanmaları sonu- cunda fillerin soyları tükenmeye yüz tutmuş, fildişi ticareti için yasak avlanmalar özellikle Afrika fillerinin sayısınm bü- yük ölçüde azalmasına yol açmıştır. Açıkçası, fillerin "dişle- rinin sökülnıesi" bugün Afrika'nm pek çok yerinde suçtur. Bu yüzden, filler özel alanlarda korumaya alınmıştır. Üçüncüsü, böylesi bir başlık, açıkça, sporda bağnazlığı ve şiddeti körüklemekle kalmanıakta, maç yapılan takımı rakip olarak değil, düşman olarak görmeyi dürtüklemektedir. Evet, "DIŞLERINI SÖKTÜK", neresinden baksak, yü- reklere dehşet salan bir başlık! Ama asıl merak edilmesi ge- reken, bu başlığı atan kişi ya da kişilerin nasıl bir "ruh hali" içindeolduğu! Tanrı hepimizi "diş sökenler"den korusun!.. • olması da, Agatha Christie anmasma ayrı bir tat katabilir. "Polisiyenin ecesi"nin dağarında, seksen roman ve öykü kitabınm yanı sıra on dokuz da oyun var. Guinness Rekorlar Kitabı'na bakılırsa, kutsal ki- taplar ve Shakespeare bir yana, dünya- nın en çok okunaıı yazarlarının başın- da geliyor Christie. Kitaplarınm yakla- şık iki milyar sattığı tahmin ediliyor. Harry Potter kitaplarınm iki yüz yet- miş milyon sattığı düşünülecek olursa, bu rakam daha bir anlam kazanabilir. Christie, aynı zamanda, dünyanın en çok çevrilen yazarlarından; yapıtları yetmişten iazla dile çevrilmiş. AMATÖR HAFİYE Bu arada, Torquay'deki kutlamalar bir başka yıldönümüne daha tanık ola- cak. Christie'nin iki özgün karakterin- den biri olan Miss Jane Marple, bazı öykülerde göründükten sonra, ilk kez Murder al the Vicarage (Papaz Evinde Cinayet) adlı romanda ortaya çıkmıştı. Yazann "amatör hafiyesi", evde kahrıış yaşlı kız Miss Marple'ın ilk kez tüm boyutlarıyla betimlendiği bu roman 1930 yılında yayımlanmıştı. Öğrendiği- miz kadarıyla, Torquay'deki kutlama- larda, bundan tanı seksen yıl önce "dünyaya gelen" Miss Marple da anıla- cak. Ama "küçük gri hücreleri"yle Her- cule Poirot, Christie'nin dünya edebi- yatma armağan ettiği en ilginç dedektif olsa gerek. Zarafete, güzelliğe düşkün- lüğü, hastalık ölçüsündeki dakikliği ve eksantrik tavırlarıyla yerel polisler ta- rafmdan sık sık küçümsenip alaya alı- nan Poirot, her zaman son sözü söyle- yendir. Ulaşacağı popülerliğin boyutlarmı Agadıa Christie'nin bile kestircmediği Poirot, Doğu Ekspresi'nde Cinayet, Ro- ger Ackroyd Cinayeti ve Nil'de Ölüm başta olmak üzere otuz üç roman ve elli dört kısa öykünün ölümsüz kahra- manı olarak çıkmıştır okurlarının kar- şısına. 1920'de yayımlanan ilk romanından bu yana, doksan yıldır polisiye merak- ldarına büyük keyifler yaşatmakla kal- mayan, her ülkedeki yayıncılanna da büyük paralar kazandıran Agatha Christie, polisiye edebiyatında vurdu kırdılı eylemin egemenliğine son verip düşünceyi ve zekâyı tahta oturtmakla kalmamış, bu tür içinde iyi edebiyat yapılabileceğini de kanıtlamıştır. Ya- pıtlarının dilimizdeki çevirileri, onun inceUkli edebiyat düzeyini ne yazık ki tam olarak yansıtamasa da... • SAYFA 6 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 7 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle