20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B PENCERE Haziran Soykırımı ve Ötesi... 1982’nin haziranı Filistin halkı için soykırım ayı oldu. Batı basını (ki bu basın kesiminde Yahudi sermayesi inanılmaz ölçüde etkindir) soykırımı açıklıyor. Önceden serinkanlılıkla tasarlanmış “Galile’yi Kurtarma Operasyonu” büyük yetkinlikle yürürlüğe konmuştur. Suriye pısmış, olan bitenleri izliyor. Tutucu Arap yönetimleri için için seviniyorlar. “Operasyon” için Tel Aviv ABD ile anlaşmıştır. İsrail için ne büyük başarı!.. İsrail’in 1980 yılında toplam dışalımı 8 milyar dolar, dışsatımı 5 milyar doları aşkın. Dış borçlar 10 milyar dolar. Alım-satımda ABD başta geliyor. Enflasyon oranı 1980’de yüzde 130’u aşıyor. 1975’te savunma harcaması 4 milyar dolar. Nüfus 1965’te 2.6 milyonken 1980’de 4 milyona yükselmiş. Ancak bu yükseliş doğal değil. İsrail’in yayılmacılık siyasası yüzünden nüfusu artıyor. İsrail’e göç eden Yahudi akımının durması yönetimi kaygılandırırken, 4 milyona yaklaşan nüfus içinde Arapların 1.5 milyona yükselmesi sorun yaratmaktadır. Buna karşılık, Filistin halkı hızla çoğalmaktadır. Önceki günkü Cumhuriyet’te Filistinlilerin dökümü yapıldı. Hesaba göre Ortadoğu’da 4.5 milyon Filistinli yaşıyor. Yalnız İsrail sınırları içinde 600 bine yakın Filistinli var. Batı Şeria’da bir milyona, Gazze’de yarım milyona yaklaşık Filistinli bulunuyor. Lübnan’daki Filistinlilerin sayısı 400 bine yakın. Filistin halkı 1948 savaşıyla topraklarından sürüldü. Uzun süre kendisini toparlayamayan Filistinliler zorlukla örgütlenebildiler. FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) bu çabanın sonucudur. FKÖ’nün “Filistin halkını temsil eden meşru örgüt sayılması” bir dönüm noktasıdır. Bugün topraksız bir devlet gibidir FKÖ ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu çoğu ülkede temsilci bulundurmaktadır. FKÖ’yü bir terör örgütü sayarak politika yapmak artık yeryüzünde olanaksızlaşmıştır. Bu görüş ancak Siyonistler için geçerlidir. Türkiye, İsrail gibi, FKÖ’yü terör örgütü sayarak dış politika oluşturamaz; çünkü devletler hukuku geçerlidir ve Ankara’da FKÖ temsilciliği vardır. Bir halkın kurtuluş savaşında uluslararası forumda benimsenen bir örgüt kurabilmesi çok önemli bir aşamadır. Biz bunun ne demek olduğunu iyi biliriz. Emperyalistler Anadolu’daki Kemalist hareketi başlangıçta eşkıyalık sayıyorlardı ve devletler hukuku dışında tutmaya özen gösteriyorlardı. Kemalistlerin uluslararası alanda meşruluk kazanıp tanınması, kanlı ve çileli bir yolu aşmakla gerçekleşebilmiştir. Ne var ki FKÖ’nün konumu, Arap devletleri kesiminde de çoğu yönetimi tedirgin etmektedir. Bu tedirginlik nereden doğuyor? Filistin kurtuluş savaşında devrimci bir içerik vardır. Filistin halkının aydın ve teknokrat kadroları bütün Arap ülkelerine yayılmışlardır. Tutucu Arap rejimleri ise varlıklarını sürdürmek için her tür çağdaş ve devrimci gelişmeye karşıdırlar; hem Siyonizme karşı olmak, hem de devrimci akımları engellemek ikilemi içinde zorlanırlar. Lübnan’daki soykırımın sanıldığı gibi FKÖ’nün sonu olacağına inanmak kolay değildir. Olayın tepkileri İslam dünyasında derinleşecek, Arap ülkelerindeki radikalleşme hızlanacaktır. Bugünkü dünyada büyük dengelerin hesabı yapılırken insancıl yaklaşımlara girilmiyor. Tüm hesaplar, petrol kaynakları üstünde yaşayan Arap rejimlerinin nitelikleri üzerinedir. İran’dan sonra Lübnan olayları da Körfez monarşilerindeki radikal eğilimleri pompalayacaktır. (23 Haziran 1982 tarihli yazısı) SAYFA CUMHURİYET 9 EYLÜL 2010 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Üç gün kaldı! Sevinçli bir bayram yaşayacakmış gibi misiniz? 12 Eylül 1980 gecesini anımsıyor musunuz? Başbakanımız Tayyip Bey 54 yaşında. Otuz yıl önce 24’ünde bir delikanlıydı. Bir İETT işçisi, bir futbolcu, yavaş yavaş da bisküvi dağıtıcılığına el atış günleri... Siz de merak etmez misiniz, Tayyip Bey 12 Eylül 1980 referandumunda hayır mı dedi, yoksa evet mi? Kendisine sorsak ne yanıt verir! Hiç kuşkusuz Tayyip adlı genç de, yüzde 93’ün içindeydi. Şimdilerde ateş püskürdüğü 12 Eylül asker yönetimine de, referandumuna da gönülden katılanlardan biriydi. Bakmayın şimdi Evren Paşa yönetimini kötülemesine, hatta 95 yaşındaki Evren’den hesap sormaya yeltenmesine!.. Hep biliyoruz Evren’i Çankaya’larda konuk ettiklerini. Otuz yıl önceki anayasaya “hayır” diyenler de oldu. Ama sayıları azdı. İktidardaki askerin istediğini kabul ettirme gücü fazlaydı. Ya şimdi? Bu kez AKP iktidarı bir bakıma otuz yıl öncekinden daha beter! “Evet”ler çoğalsın, Evet’ler ağır bassın diye, kendi dikta yönetimini kurmak için her türlü baskıyı yapmaktan çekinmediği günlerde yaşıyoruz. Tahminler var. Yarı yarıya diyenler çoğunlukta... Geçen gün yazdım, Aziz Nesin’in deyimiyle yüzde kırkı, en az kırkı aptal olan bir toplumda, güzellik, doğruluk, dürüstlük, iyilik, hiçbir zaman üstün çıkamaz... Ama yine de bir umut! Şu yoksul halk belki durumunun günden güne kötüye gittiğini anlamıştır, diye... Yeni anayasayı bu milletin yüzde beşi bile bilmiyor. Okumadı, okuma olanağı bulamadı. Tayyip Bey istiyor, beğeniyor ya yeter bu kadar diyen “evet” oyu basacak, anayasa maddeleri aklına bile gelmeyecek! Hayır oyunun yüzde elliyi aştığını görürsek, işte o zaman Aziz Nesin’in de aldandığını, bu milletin hiç de göründüğü gibi saf olmadığını anlayacağız. Ne diyelim. Şeker Bayramı’nda atacağımız oylar milletimize, geleceğimize, yaşantımıza Hayır’lı Olsun... EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Hayır’da Hayır Vardır Üçüncü Kõlõç Aydın AYBAY “Atlar al karanlõktan geçerdi Yüzbaşõ Şeref uçardõ, Ağustos şaha kalkmõş bir attõr İzmir üstüne.” F. Hüsnü Dağlarca E mperyalizm pençesini geçirdiği her ülkede ilk iş olarak sömü- rüsünü kolaylaştõracak yerel or- taklar arar. Bu arayõş daha hedeflenen ülkeye el konulmadan önce, türlü yol- lar ve yöntemlerle orada yaşayan “ye- rel işbirlikçilerini” bulma ve eğit- mekle başlar. Bulunanlar bu konuda o kadar hevesli ve sadõktõrlar ki, ülkele- rini işgal eden, yurttaşlarõnõ merha- metsizce katleden “müstevli”ye her bakõmdan ve hiç tereddüt etmeden yardõm etmekten bir an geri durmaz- lar. Emperyal güçlerin iki yüzyõlõ ge- çen süreden beri dünya politikasõnda izledikleri temel strateji budur. Bugün de, bakõnõz en yakõn tarihte Afganis- tan’da ya da Irak’ta oynanan kanlõ oyu- nun temelinde bu ilişki vardõr. Gide- rek, koruyucu zannettikleri devletlerin himayesini kabullenerek veya ulus- lararasõ örgütlere girmeye çalõşarak kendilerini bu çirkin ve kanlõ oyunun dõşõnda tutmak hevesinde olan ülkeler de, günü geldiğinde gerçeği ancak somut olarak yaşayarak öğrenirler. Birinci Dünya Savaşõ’nõn sona er- mesinden sonra yaşanan Türk Ba- ğõmsõzlõk Savaşõ’nõn değerini ve nite- liğini tam olarak kavrayabilmek için yukarda özetlediğimiz emperyalizmin şu değişmez “programını” bir kez da- ha anõmsamalõyõz. Arkası 8. Sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle