20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
0 K U R L A R A 1 ürkçeye daha önce "lürkü SöylüyorOtlar', 'AlttnDef- ter','GeneAşk','Maraile Dann' ve 'Alfredile Emily' adlı romanlan kazandmlan Doris Lessing'in, Hayatta Kalma Güncesi' geç de olsa raflardaki yerini aldi. Distopik bir rotnan olan 'Hayatta Kalma Günce- si'nde Lessittg, bilinçalti de- diğimiz şeyitı okur nezdinde bir bakıma gerçekliğini sor- gulama hissi uyandtrtyor ama daha dafazhsı var ki- tapta. Türk edebiyatmda öykü, ro- man, tiyatro türlerinc ör- nekler veren Adankara, bu kez 'Le' ile karşunızda. Özellikle 'Stğtnak' romam ik gerçek bir kurgu ustası olâug'unu kamtlayan Aslan- kara, Le' ile kurgu ustahg'ı- m zirveye taşıyor. 'Le', çok katmanh ve bu nedenle de farkh okumahra açık bir ro- man. Hâlâ öncelikle fabrikayı, atölyeyi ktsacası modern en- düstriye özgü üretim ve ça- lışma ilişkilerini çağnştm- yor işçi/emekçi kavramı. Kapitalizmin esnek üretim örgütlenmesimn emek "pi- yasasmda" yol açtıg'ı büyük ayrtşma, parçalanma ve çe- şitlenme, global düzeyde oluşatı "amele pazari'm gör- meyi güçleştiriyor. Prof. Dr. Ayşe Buğra, "Stmftan Sımfa- Fabrika Dışmda Çalışma Manzarahri'nda bu bağ- lamda işçi-emekçi deyince hemen akh gelmeyen mev- simlik tarım işçileri, sinema emekçileri, futbol emekçile- ri, öğretmetıler, sağhk çalı- şattları, ofis çalışanları ve onların "işçi" olma deneyim- leritıi büyüteç altına altyor. Derleme, genç araşttrmaa- lar Taylan Acar, Esin Er- türk, Ozgür Burçak Gürsoy, Ebru Iştklı, Aysun Kıran ve Sevecen Tunç'un katkılany- la Türkiye'de emek ilişkile- rinin ve sömürüsünün çarpı- a manzaralarmı gözler önü- ne seriyor. Prof. Dr. Ayşe Buğra ile "Stmfian Stnrfa- Fabrika Dtşında Çaltşma Manzaralart"nı konuştuk. TURHANGÜNAY e-posta: [email protected] [email protected] C eçen gece ko- nu oraya gel- di bir ara: Be- nim Oğuz Atay'ın ya- pıtını çok fazla önemseyip önemse- mediğime. Yeterince açamadım, birden başlayınca konu. Vüs'at Bey'le baş- başa yemek yiyor- duk, 1979 kışı olmalı, sorduydu: "Nedir sence şu Joyce ve Nabokov sorunu?". Ona, Pale Fîre'ı oku- yup okumadığını sordum, okumamıştı, "Yarın uğrar bırakı- rım" dedim, evleri- miz çok yakındı, "sonra konuşuruz". P ervasız Pertavsız ENİSBATUR Tutunamayanlar öyle yaptım. Bir sonraki buluşmada şaşkın gördüm Vüs'at Bey'i, "o kadarı'nı düşünmemiş- miş. Biraz Tutunamayanlaı'm mahut 15. bölü- müne, seksen sayfalık bilinçakışı örneğine de bağlayarak düşüncelerimi anlattım; hak verme- nin ötesinde, insaflı davrandığımı söyledi: Oğuz yerine bir başkası olsaydı susmaz, çıkış yapar- dım - görüşündeydi. Doğru olabilir(di). Ne anlatacağını bilen kişi değil yazar, yalnızca: Ya- zarlığını belirleyen ne'yi nasıl yapacağı her şeyden ön- ce. Ayrıştıramayız bunu. Tutunamayanlar'm "çözü- mü"nün birebirPale Fire'dan gelmesi, kitabın özgün- lüğünü enikonu zedeliyordu benim gözümde; bunca yıl aradan sonra daha da öyle geliyor bana. Monolog hadi neyse, miri mal yanı olmuştur zamanla ama Na- bokov'un formülünü Nabokov'a bırakmak gerekirdi. Gelgelelim, bir gençlik ürünü Tutunamayanlar, unutmuyorum. Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay'ın kat et- tiği aşamayı gösteriyor. Bütün yazarlık yaşamı on beş yılı bulmamış biri söz konusu burada. Sorun, kitabı kültleştiren, dokunulmazlaştıran okur topluluğunun Pale Fire sendromundan ya hiç haber- dar olmamasıyla ya da görmezlikten gelmesiyle bağ- lantılı. A/eo denli yaşamsal önem taşıyor ki, nasıl pas geçilebiliyor. Yazınsal bir değerlendirme biçimi sayıla- maz bu, a/fecf/7düzlemde kalınıyor. Tutunamayanlar Ingilizce, Fransızca, Almanca, Italyanca kolay yayım- lanamaz düşüncesindeyim: Yabancı editör, ne'ye ki- litlenmez, nasıt\ kabullenmez, Oğuz Atay'ı yere/statü- sünde bırakır. Yıllaryılı, bizim edebiyatımızın ve sana- tımızın baş belası olmuştur özgünlük sorunu: Aşırı et- kiler pahalıya mal olmuştur. Arshile Gorky'yi tanıyan bir sanat ortamına Neşe Erdok'u kabul ettiremezsiniz. Şüphesiz, bize ne Tutunamayanlafın çevrilip ya- yımlanmasından diyebiliriz. önemli saydığım bu değil ki: Pale Fire karşısındaki konumunu sorguluyorum ben Tutunamayanlar'm. Ne, yeter diyenlere sözüm yok. Kendi bilecekleri iş- tir. Ne/Nasıl ikilisinin altın dengesi benim açımdan be- lirleyici. Yoksa, bon pour POrient anlayışına mahkûm olunabilir. Hale Tenger/Kabakov ilişkisi kabul edilebilir durum mu? Benim için: Hayır. Defalarca söz aldım bu çerçevede. Etki, esin, se- lamlama, gibileme, çeşitleme apayrı kategoriler oluş- turur. Yazı adamı ne kadar ne kadanna yaklaşır, gönül verir, uzak durmayı seçer; kendi karar verecektir. Kar- şı kefede, sonuçla orantılı, okur açısından da geçerli bir durum. Ince ayarlardır. REPLİKA "Atlan Anlatma Bana!"da (bkz. NTVTarih, sayı 12), Hüseyin Alptekin'in, Istanbul'dan Venedik'e haçlı se- feri ganimeti olarak götürülen San Marco atlarının "replika"lannı Istanbul'a getirişine değinmiştim. Bazili- kadaki bronz atlar zaten replika'dırlar; özgün atlar, Zaman ve açık hava koşulları nedeniyle enikonu örse- lendikleri için depodalar. Alptekin'in getirilmesini sağ- ladıklan, kısacası, replikanın replikasıydı - olsun, önemli birsimgesel adımdı o, keşke şehirde kalsalar, Hipodromun kalıntıları arasına yerleştirilselerdi. '2010 Kültür Başkenti' bağlamında çok sayıda cavalacoz proje olduğunu gördük, bir proje de sürgündeki şehir anıtlarının replikalannın yapılıp yerieştirilmesi, Burmalı Sütun'un Delfoi'ya, Dikilitaş'ın Mısır'a replikalannın üretilip gönderilmesi üzerine kurulabilir, hoş ve anlam- lı bir değiş tokuş trafiğine öncülük edilebilirdi. lyi de hangi kafa yapacak bunu? Iki omuzun arasından yük- selen her baş dolu mu, yoksa bir kelle kadar mı dolu? Replika sorunu nicedir gündemde. Bir ara, kimi bü- ! yük müzelerde, narin klâsiklerin yerine replikalannın koyulduğu söylentisi yaygındı, eğriliğini doğruluğunu araştırmış değilim. Anlaşılır bulmam öyle kararları, "sahip"seniz göstereceksiniz - korumanın yollarını bu- lun. Bu bakışaçısı, replikalara külliyen karşı olduğum sa- nısını uyandırmasın. Sahip olunamadığında, açık açık, replikalar kullanılabilir, neden olmasın. Bana kalsa, dünya sanatının hiçbir başyapıtının özgününe sahip olmayan Türkiye gibi ülkelerde, replikalara dayalı mü- zeler açılmalıydı. Milo Venüs'ünden Guernica'ya söz- gelimi bin yapıtlık bir müze neden düşünülmesin? Ne işe yarardı, ayrı: Bizim insanımız, son derece zengin içerikli, özgün yapıtlardan oluşan Anadolu Medeniyet- leri Müzesi'ne, Istanbul Arkeoloji'ye, Topkapı'ya, Is- lâm Eserleri Müzesi'ne gidiyor mu? Ne diyecektim, diyesiye, daha neler dedim! Replika, çağdaş sanatta ağırlıklı yertutuyor. Son, Palais de Tokyo'da biri benim açımdan birinci dere- ceden önemli iki etkileyici örnek çıktı karşıma. Polonyalı sanatçı Robert Kusmirowski'nin, tıpatıpını gerçekleştirdiği, Unabomber Ted Kaczynski'nin kulü- besine yeri gelince döneceğim. Montana'daki o koyu tenli kütle içimde hızla bir rüzgâr dolaştırdı. Christophe Büchel ise, Saddam'ın yakalandığında içinde saklandığı köstebek yuvası için bir replika yap- mış. Sergi salonunda ayrıksı bir pagan tapınağı yıkın- tısı gibi duran kütie, yakın tarihin simgesel bir duru- munu bütün çıplaklığıyla veriyordu. Iki gizlenme replikası. Sanat yapıtı nitelendirme- sinden çok, erişilmesi bizler için çok güç iki "asıP'ın karşımıza dikilmek üzere belgesel düzlemde yeniden inşası. Sanatçının yapıt bütünselliğine eklemleyebili- yorsak, yaratıcılık bağlamında önem kazanabilir; ol- muyorsa, olumsuz anlamıyla İırsat rantı' kapsamına girecek, spekülatif kazanımdan ötesini getirmeye- cektir. Çağdaş sanatçıda en sık rastianılan özelliklerden biri, eklektikliğe yenilmesi. Be- uys'un keçeden, Boltanski'nin giysilerden, Penone'nin Doğa partiküllerinden yola çıkarak kurduklan kişisel dünyalan görmüyor olabilirler mi? Bir dünya ve ondan önce, o dünyayı taşıya- cak plastik dilin benze- mezliği: Bu bir aradalık olmadığında, dilediği öi- çüde şan şöhret kazan- sın bir sanatçı, günü gelip silinecektir. Her yapıtın, kendi çekirde- ğinin özgün replikası olması: Bütün yaratıcılık alanlarında esas bu. • TAP Imtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan ErinçOGenel Yayın Yönetmeni: Ibrahim YıldızOYayın Yönetmeni: Turhan GünayO So- rumlu Müdür: Miyase llknurOGöreel Yönetmen: Dilek AkıskalıOYayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.Oİdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar öktel Sok. No: 2,34381 Şişli- Istanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64 0 Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt - ISTANBUL 0 Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: özlem Ayden/ Reklam Mü- dürü: Eylem ÇevikOTel: 0 (212) 25198 74-75-0 (212) 343 72 74OYerel süreli yayın 0 Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1073 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle