22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Lafla Peynir Gemisi Yürür mü? Bizde “star” olmanın en önemli gereklerinden biri, herkesin her zaman alkışlayacağı, kimsenin karşı çıkmayacağı klişeleri, basmakalıp sözleri tekrarlamaktır. Gerçekte Türkiye’de kim olduğunuzun, ne yaptığınızın çok büyük bir önemi yok. Ne söylediğiniz çok daha önemli. Ama bir hataya düşer de çoğunluğun hoşuna gitmeyecek, alışılmış kalıpları bozacak, yığınları kızdıracak bir şey söylerseniz o zaman yandınız. Yıllardan beri halkın zaafları üzerinden politika yapanların yanı sıra film yapan, şarkı söyleyen, sanatçı adı altında bu kalıpları matah bir şey gibi tekrarlayıp duran bir sürü insan var. Herkesin birbirine benzer şeyler söylemesi, öyle davranması bekleniyor. Mesela en güldüğüm şeylerden biri rock şarkıcısı Teoman’la ilgili çıkan yazılardır. Adam rock şarkıcısı ama neden gece içki içiyor, neden sahnede sigara tellendiriyor diye eleştiriliyor. Bizim çocukluğumuz bir ikiyüzlülük eğitimiyle geçer. Çünkü biz ancak aile büyüklerimiz gibi konuşursak takdir görürüz. Çocukluk biter okul başlar öğretmenler gibi konuşmamız beklenir. O biter iş başlar, orada da patron, müdür kimse onun gibi konuşmamız istenir. Bu süreç bütün iktidarlarla olan ilişkimizi de belirler. Kendi kimliğimiz, düşüncemiz ne olursa olsun başkalarının istediklerini söylediğimiz sürece onlar tarafından olumlanırız. Bunun dışında hareket eden, konuşan herkes dışlanır, eleştirilir, alaya alınır ve hatta kimi zaman çok daha büyük belalarla karşılaşır. Böylece bir sürü düzene uygun insan yetişirken bir yandan da aslında başka türlü düşünüp başka türlü görünen garip bir insan türü oluşur. Fazıl Say’ın arabeskle ilgili söyledikleri üzerine kopan fırtınayı izlerken geldi bunlar aklıma. Üstelik Fazıl bunları bir internet paylaşım sitesinde yazmış. Yani öyle bir bildiri veya bir söyleşi filan değil. Kaldı ki söylese ne olur? Bu onun düşüncesi. Arabesk dinleyen pek çok kişi de onun çaldığı müziğe yıllardır kapı gıcırtısı demiyor mu? O müziği dinleyenlerle alay etmiyor mu? “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz,” dizesini sık sık tekrarlarız ama doğrusu bunca yıldan sonra bu sözün pek de geçerli olmadığını düşünüyorum. Lafla peynir gemisi yürümez diye çok güzel bir atasözümüz var ama pekâlâ yürüyor ülkemizde. kursatbasar63@gmail.com İstanbul Haber Servisi - Ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer alan kalp ve damar hastalıkları, düzenli tarama ile erken teşhis edilebiliyor. Türkiye’de her yıl yaklaşık 17 milyon insan kalp ve damar hastalıkları nedeniyle yaşamını yitiriyor. Bu rakamın 2025 yılında 25 milyona çıkacağı tahmin ediliyor. Çamlıca Erdem Hastanesi Kardiyoloji Profesörü Dr. Emrullah Başar, kalp ve damar hastalığı için risk faktörü olan şeker, kolesterol ve hipertansiyonun erken dönemde saptanmasının kalp ve damar hastalıklarını azalttığını söyledi. Prof. Dr. Emrullah Başar, “Genç hastalarda ani ölümlerin sebebi olan kalp ve damar kalınlığı veya kapak hastalığının varlığı da check-up’ta kolaylıkla tanı konularak tedavi edilebilir” diye konuştu. Sağlık Sistemi Hasta ve Doktor Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Yurdumuzda irrasyonel görüş ve düşüncelerin egemenliği tüm alanlarda etkisini gösteriyor. Bu etki elbette sağlık alanı için de geçerlidir. Halkın eğitim düzeyi bu etkinliği güçlü kılıyor. Sağlığı ve verilen sağlık hizmetlerinin düzeyini doktor, hastane, yatak sayısına endekslemek büyük bir yanlışlık olur. Burada rol oynayan çok çeşitli etmenler var. Hekim ve sağlık personeli eğitimi, örgütlenme modeli, ülkede geçerli olan yönetim biçimi ve halkın bilgi ve bilinç düzeyi sayabileceklerimiz. Bunların hiçbiri yeterli bir sağlık hizmetini olanaklı kılacak yerde ve düzeyde değil. Hastaların bir bölümü özellikle varlıklı kesimin bir kargaşa ortamında da olsa yeterli, doğru bir sağlık hizmetine ulaşma, ona sahip olma şansı yüksek. Para gücü tıpkı eğitim gibi sağlıkta da ayrıcalık sağlıyor. Bunun istisnaları yok değil elbette. Bütün imkânlarına karşın doğru hekimi bulamamış olabilirler. Serbest piyasa ekonomisinde hekimlerin “Ben bu konunun uzmanı ve ustası değilim” demesi kolay değildir. Ancak gelir düzeyi düşük yoksul grupların, iyi, yeterli bir sağlık hizmetine ulaşmaları oldukça zordur ve rastlantılara bağlıdır. Gecikmeler var, yanlışlıklar var, ödeme güçlüğü var. Bazı randevular bir yıl gecikebiliyor. Bu yüzden özele başvurmak zorunluluğu ortaya çıkıyor ve örneğin hünerli bir elin ameliyatı 50-60 bin liraya mal olabiliyor. En büyük güçlük ve yanlışlıklar, tedavisi bugün için mümkün olmayan kronik hastalıklar için ortaya çıkıyor. Onlara tedavisi yok ama bakın hastalıkla birlikte insanca yaşama şansı var, bunun için çaba gösterelim, dediğiniz zaman büyük çoğunluk tatmin olmuyor, ikna olmuyor (Burada, onlara yeterli rehabilitasyon sağlayamayışımız gerçeğini unutmayalım). Kozmik bilime akıl ermez (!) Tabii bir de hızla ilerleyen ve aileyi kaygılar içinde bırakan, telaşlandıran hastalıklar var. Onları yaşam kalitesi vaatleri ile avutmak mümkün değil. Büyük çoğunluk olmayan tedaviler arayışına giriyor. İşin en hazin tarafı onları umutlandıran ve ispatlanmamış türlü çeşitli tedavileri onlara sunan üfürükçüler var. Bir de alternatif tıp adı altında çareler; biyoenerji, biyorezonans, ozon tedavisi, nöral tedavi bunlar arasında. Hangi bilimsel araştırmalarla desteklenmiş ve ispatlanmıştır etkinlikleri, bilmiyoruz. Bunlara ek olarak ben genetik kas hastalıklarını iyileştiriyorum diye ortaya çıkan cüretkâr hekimler var. Bir de şifalı bitkilerle aldatmacalar var. Kâinat eczanesi bütün eczanelere üstün. Şaban ayında 3 gün karpuz diyeti yapın, ama küçük karpuz olsun, alkali gıda alın, bakın nasıl turp gibi oluyorsunuz. Taşların enerjisini sakın ihmal etmeyin, bunu Muhiddini Arabi de yazdı, boş laf sanmayın, enginar karaciğer için bire bir, ısırgan çayı çok derde deva, nefes darlığınız mı var, sebep filan aramayın sakın, kalp mi akciğer mi, kansızlık mı diye, harika bir ilacımız, var keçiboynuzu. Kozmik bilim bunlar. Herkesin aklı ermez... Ayın çekim gücü medcezir nelere yol açıyor, nereden bilecekler. Bütün bunları saatlerce bir haber kanalında dinliyorsunuz, iddialı bir TV kanalı, dinlerken eldivene gerek bırakmayan. Bu haberlerin, bu uygulamaların belli başlı bir denetimi yok; RTÜK mü, Tabip Odası mı desem? Bunların doğruyu, yanlışı ayırt edecek güçleri çok sınırlı. Bir de hasta davranışlarına örnek vererek bitireceğim. İyileşmeyen hastaları için feryat eden hasta sahipleri var. Çırpınıyorlar haklı olarak. Gelin de onlara yaşam kalitesinin önemini anlatın bakalım. Bilmem ülkemizdeki durumu biraz anlatabiliyor muyum? coskunoz@superonline.com ANKARA (AA) - Türk genetikçiler, el- ayak üzerinde yürüme sendromu olarak da bilinen “Ünertan” sendromunun ilk olarak görüldüğü Hatay’lõ ailenin genetik şifresini çözdü. Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özçelik ve Dr. Süleyman Gülsüner’in dünya çapõnda yankõ uyandõran bu başarõsõ, insan genetiği alanõnda en prestijli ödül olarak kabul edilen “Isabelle Oberle Young Investigator Award” ödülüne layõk görüldü. Araştõrmacõlar, genin bulunmasõ sõrasõnda dünyada ilk kez kendilerine özgü yeni bir yöntem geliştirdiler ve genin Hatay’lõ ailenin dõşõnda başka bir ailede görülmediğini de gen tarama yöntemleriyle saptadõlar. Yaklaşõk beş yõl önce Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üyesi Prof. Dr. Üner Tan tarafõndan Hatay’da tanõmlanan ve insanlarda el-ayak üzerinde yürümeye neden olan sendrom, BBC, PBS ve HHMI tarafõndan hazõrlanan bir belgesele de konu olmuş, pek çok Avrupa ve ABD üniversitelerinde de ders programlarõna dahil edilmişti. Sendromun görüldüğü aileler üzerinde yapõlan haritalama sonrasõnda bu sendromun en az dört farklõ genin mutasyonlarõ sonucunda ortaya çõkabileceğini gösterdiklerini belirten Özçelik, Çanakkale ve Gaziantep’li ailede var olan sendroma ilişkin ilk genin 2008 yõlõnda Bilkent, Çukurova, Hacettepe ve Başkent Üniversiteleri’nin yer aldõğõ bir ekip tarafõndan bulunduğunu ve bu çalõşmanõn Amerikan Bilimler Akademisi’nin resmi dergisinde yayõmlandõğõnõ kaydetti. ŞULE KÖKTÜRK Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Başkanõ Prof. Dr. İsmail Mete İtil, Türkiye’de doğumlarõn yarõsõnõn sezaryenle yapõldõğõnõ, Dünya Sağlõk Örgütü’nün ise bu oranlarõn yüzde 15’e indirilmesini önerdiğini belirterek sezaryen oranlarõnõ azaltmak için çalõşma başlattõklarõnõ söyledi. Prof. Dr. İtil, hekimlerin anne ve bebeğin zarar görmesi korkusu ile sezaryen gerekli olduğu yönünde teşhis koyduklarõnõ ifade ederek, annelerin de ağrõlõ doğum nedeniyle bunu tercih ettiğini açõkladõ. İtil, “Hastanın normal doğumu istemesi lazım, normal doğumun daha sağlıklı olduğunu, daha kolay normal hayata dönüldüğü konusunda bilinçlendirilmesi, hekimin de normal doğum tarafında olması, normal doğumu önermesi gerekiyor” diye konuştu. İtalya’da sezaryen oranõnõn yüzde 32, ABD’de yüzde 25 olduğuna işaret eden Prof. Dr. İtil, “İdeal oranlara ulaşan ülke sayısı düşük, Afrika’da yüzde 2-3 ancak orada da anne ölümleri yüksek. Türkiye’de anne ölümleri düşüyor. İstenen rakamlara yaklaşmak için ağrısız doğum olanaklarının da arttırılması lazım” dedi. Kas hastasına yardım eli İstanbul Haber Servisi - Muş’un Malazgirt ilçesinde yaşayan kas hastasõ Ulaş Yağan, Türkiye Kas Hastalõklarõ Derneği’nin hasta-gönüllü ağõ sayesinde sorunlarõna çözüm buldu. Yağan, dernek aracõlõğõyla Malazgirt Belediye Başkanõ Mehmet Nuri Balcı’yla görüştü. Hasta-Gönüllü Ağõ’nõn Tatvan üyesi Fatma Çoban, ağõn bir temsilcisi olarak Malazgirt Belediye Başkanõ Balcõ’yla görüşerek Yağan’õn sorunlarõnõ paylaştõ. Bir hafta sonra Balcõ, Yağan’õ buldu ve her türlü sõkõntõsõnõ çözeceği sözünü verdi. Evinin yolunu kapatan büyük kayalarõn temizlenmesi sayesinde Yağan daha rahat dõşarõ çõkõp gezebiliyor. Ulaş Yağan, şimdilerde 7 Ağustos’ta gireceği açõk öğretim sõnavlarõna hazõrlanõyor. Türk araştõrmacõlar ünertan sendromu hakkõndaki araştõrmalarõyla bilim ödülünü aldõ Ailenin şifresi çözüldü İstanbul Haber Servisi - Halk arasında “bunama” diye bilinen demans hastalığı, yalnız hastaları etkilemekle kalmıyor, yakınlarını maddi ve manevi anlamda yıpratıyor. Uzmanlar, demans hastası yakınlarının bir psikolog ya da psikiyatr desteği alması gerektiğine dikkat çekerek “Hekimler demans hastasıyla ilgilenirken yakınlarını da unutmamalı, hastalık hakkında onları bilgilendirmelidir. Devlet ise demans yakınlarına eğitimler vermeli, ücretsiz danışma hattı, psikiyatrik tedavi sunmalı, evde bakım hizmetlerini yaygınlaştırmalıdır” diyorlar. Doktorlar Merkezi’nden Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Serdar Dağ, “Demans hastalarına bakmak bir hasta bakıcı, hemşire kadar bilgi gerektirir” dedi. 29 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA SAĞLIK 9 Kalp krizini önleyebilirsiniz Doğumların yarısı sezaryen Selçuk Üniversitesi (SÜ) Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Rahmi Örs, masajın bebeğin gelişmesini hızlandıran bir etkiye sahip olduğunu vurgulayarak “Düzenli yapılan masaj, solunum ve sindirimi etkin hale getirir. Masaj bebeklerde ağrıları azaltır, bağışıklık sistemini güçlendirir, ağırlık ve boy artışları üzerinde olumlu etkiye sahiptir. Masaj yapılan bebeklerin boyları diğer bebeklere göre daha hızlı uzar, kiloları daha hızlı artar” dedi. (AA) Masaj gelişimi hızlandırıyor Varis sıcak havayı sever İstanbul Haber Servisi - Sõcak havalarda şikâyetlerin en çok arttõğõ hastalõklardan birisini de varisler. Kalp ve damar cerrahisi uzmanõ Prof. Dr. Melih Us, sõcak havalarda soğuk su ile masajõn büyük ölçüde rahatlama sağlayacağõnõ belirterek varis hastalarõna önerilerde bulundu. Prof. Dr. Melih Us, varis tedavisinde çoraplarõn koruyucu bir yöntem olduğunu belirterek, ilaç tedavisinin ise genellikle cerrahi tedaviyi tamamlayõcõ olarak veya hastalõğõn ilerlemesini azaltmak amacõ ile kullanõldõğõnõ söyledi. Prof. Dr. Us varis hastalarõnõn uzun süre ayakta kalmamasõ gerektiğini de sözlerine ekledi. Piriştine’de hastane açtı İstanbul Haber Servisi - Kosova’nõn başkenti Priştine’de Kadõn Hastalõklarõ, Doğum ve İnfertilite Özel Dal Hastanesi açan Prof. Dr. Mustafa Bahçeci ve ekibi, tüp bebek uygulamasõyla çocuk sahibi olan Kosovalõ aileleri bir araya getirdi. Balkanlarõn ilk Kadõn Hastalõklarõ, Doğum ve Tüp Bebek Özel Dal Hastanesi olma özelliği taşõyan Özel Bahçeci Hastanesi’nin açõlõşõna, Kosova Çevre Bakanõ Mahir Yağcılar, Türk Büyükelçiliği yetkilileri, Kosova Jinekoloji Derneği Başkanõ Prof. Dr. Shefqet Lulaj katõldõ. Prof. Bahçeci hastaneye 3 milyon Avro yatõrõm yapõldõğõnõ belirtti. Duş alınabilen hibrit alçı İstanbul Haber Servisi - Güney Koreli Ortopedi Uzmanõ Dr. Lee’nin buluşu olan ürün patentli ve FDA, KFDA onaylõ, CE belgesi bulunan “Hibrit Alçõ-HM Cast” ile hastalar duş alabiliyor, havuza veya denize girebiliyor. Alçõnõn takõlmasõndan sonra 24 saat beklemek gerektiği, sonra suyla temasõnda herhangi bir sakõnca bulunmadõğõ kaydediliyor. Hibrit alçõnõn ise 250 gram kadar olduğu anõmsatõlan açõklamada, Türkiye’de de bulunan özel deri koruyucu kõlõf ile birlikte kullanõldõğõ, uygulanan bölgenin hava almasõnõ sağladõğõ ve tahrişi önlediği ifade ediliyor. Hasta yakınına destek şart
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle