19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
211 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Yürürlükten kaldırılan madde şöyledir: Silahlı Kuvvetler’in vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır. Kaldırılan maddenin yerine yürürlüğe konan ek 35. madde şöyledir: Silahlı Kuvvetler’in vazifesi milli iradeyi temsil eden hükümetin emirlerine uymaktır. Yeni ek 35. maddenin ek a ve ek b paragrafları aşağıdaki gibi düzenlenmiştir. Ek 35 ek a: Vaziyetten vazife çıkarılması yasaktır. Ek 35 ek b: Vaziyetten vazife çıkarmaya teşebbüs edenler hakkında dava açılmak üzere ilk duruşma gününden en az 150 gün önce tutuklama kararı verilir. Yeni ek 35. madde ek b paragrafına göre en az iki kere tutuklanan generaller ve amiraller önceki suçlarından beraat etmiş olsalar bile üçüncü davadan alacakları cezaya beraat ettikleri davaların cezası da eklenir. Mahkûmiyet cezası alan general ve amirallerin cezalarında kısmen veya tamamen indirime gidilmesi, Genelkurmay Başkanı’nın, ramazanda Cumhurbaşkanı ile diğer aylarda Başbakan ile yapacağı özel görüşmelerin sonucuna bağlıdır. PERİHAN ERGUN Geçtiğimiz haftanın sonunda hiç beklenmeyen ve şaşırtıcı bir mahkeme kararıyla 102 muvazzaf ve emekli askere tutuklama kararı çıkarıldı. Kara, Deniz ve Hava generalleriyle amirallerinin tutuklanma istemi toplumun büyük kesimince çok yadırgandı. Çünkü emekli kuvvet komutanlarının dışında halen Güneydoğu’nun dağlarında PKK’ye karşı canları pahasına savaşan görevli üst rütbedekilerin de Balyoz suçlamalarıyla yer almaları çok düşündürücü, öyle ki Genelkurmay Başkanı’yla birlikte çarpışmanın en uç noktasına bilgi almak amacıyla giden Başbakan’ı karşılayan kumandanla sarmaş dolaş fotoğraflarıyla medyada görüntülenen komutanın da tutuklular arasında oluşu epeyce garip değil mi? Bu trajik olayın bir yanı da 30 Ağustos’ta terfi sıraları gelenlerin bir üst rütbeden yoksun bırakılışları yetmezcesine, bir de duruşmalarının beş ay sonra aralık ayına savrulması çok anlamlı değil mi? Konuya hassasiyetle eğilindiğinde “değil mi?”ler uzayıp gidecek! Tüm ulusların önlerinde korku ve saygıyla eğildikleri Mustafa Kemal’in askerlerine reva görülen bu aymazlığın tüm hukuk bilicilerin söylemlerince bütünüyle siyasiliği ortada. 1. Dünya Savaşı sonunda tüm cephelerde yokluklara karşın vatanı inanılmaz kahramanlıklarıyla savunan komutanlarla Mehmetçiklerimizin başarılarına karşın yanlış karar sayılan Almanya’yla birliktelik kuran Osmanlı’nın 1918’de ölüm fermanımız sayılan Sevr Antlaşması’nı kabulü tarihimizde büyük bir karabasandır. Teslimiyeti kabul edemeyen halkımızın vatanı savunma birliktelikleriyle bir avuç yurtsever subayımızın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’in öncülüğünde Milli Kurtuluş Savaşı’na soyunmalarıyla vatan kurtarılarak düşmanlara Lozan Antlaşması kabul ettirilmişti. 29 Ekim 1923’te laik demokratik sosyal devletimiz o günlerin zor koşulları içinde çağdaş, yenilikçi inkılap yasalarını büyük önderin ölümüne değin sürdürdü. 1939’da II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Milli Şef İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanıyken yürüttüğü başarılı siyasetiyle yok olmamıza neden olabilecek 2. Dünya Savaşı’ndan tarafsızlıkla kurtulabildik. 12 Eylül 1980 asker darbesine değin cumhuriyetimiz ilkeleriyle süregeldi. ABD’nin “Bizim çocuklar” dediği Kenan Evren takımının, tüm solcuları, hatta sosyal demokratları haritadan silmesi yetmezcesine ekranlarda dini konuşmalarıyla ülkeyi laik devlet ilkelerinden çokça uzaklaştırdı. Yeniden yazdırdığı anayasayla ülkeyi çağdaşlıktan soyutladı. Bu dönemde dünyaya gelen insanlarımızın büyük bölümü Batılıların sömürgen politikalarıyla yozlaştırılarak eğitildiler. 2000’li yıllarda yol göstericimiz olan ilim ve fenden uzaklaştırılan gençlerimizin bir kısmıyla halkımız dinin doğmalarına salıverildi. Hatta benim öğretmenlik yıllarımda Atatürkçülüğüme komünistlik dendi, düşmanca tavırlar bile yaşandı. İşte bu çağdaş düşüncelilerce bilinen koşullar içinde 2000’lerde ABD ve AB’nin istemleri doğrultusunda -İslam Cumhuriyeti- havalarına girildi. Bunun öncüsü de, cezadan kaçarak ABD’de onların fedaisi olarak saltanat süren İzmir’in Hisarönü Camisi’nin vaizi Nurcu Fethullah Hoca oldu. Gelirinin kaynağı bilinemeyen bu öncünün yurtta ve yurtdışında açtığı okullarla imam hatip okullarında eğitilen çocukların küçük bölümü dışında tamamı din devletinin söylemci aktörleri oldular. 8 yıl önceki seçimde AKP adıyla iktidara geldiler. Siyasetleriyle fakiri daha fakir, yandaşlarını da hudutsuz zengin etmelerini gören halkın uyanışından korkarak iktidarı kaybetme endişesiyle yurttaşların 12 Eylül Anayasası’na karşı oluşlarından da yararlanarak kendilerini kurtarma anayasasını referanduma sundular. Bu “Bana-yasayla” devletin vazgeçilemez 3 erkinden biri olan yargı’yı yok sayılacak hale getirerek mitinglerle halka “evet” dedirtme propagandasına tüm hünerli aldatmalarıyla soyundular. Bunda başarı sağlayabilirlerse laik, demokratik cumhuriyet tümüyle ortadan kalkacak. Bu nedenle yutturulmak istenen anayasanın parti sorunu olmayıp memleket sorunu olduğunu vargücümüzle görev sayarak, tek tek yurttaşlarımıza anlatıp “hayır” dedirterek, laik cumhuriyetimizi yaşatmak için vargücümüzle çalışmalıyız. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ ‘Ulus Devlet Vuruldu!..’ Mehmet Altan birkaç gün önce bir yazı yazdı, baş- lığı şöyle: - Ulus devleti Lahey’de vurdular.. Nasıl vurulmuştu ulus devlet? Uluslararası Adalet Di- vanı, Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesinin meşru olduğu konusunda görüş bildirmişti de ondan!.. Bu ka- rarı tarihsel olarak niteleyen Altan, yazısında aynen şöy- le diyordu: - Ulus devletlerin “dokunulmazlığı” bitiyor. “Bölü- nebilecekleri” hukuksal bir kabul görüyor… Tabii ki La- hey’den çıkan kararın boyutları, Balkanlar’ın sınırları- nı çok aşıyor… Altan, bu boyutları da çiziyor: “İspanya’dan Gür- cistan’a kadar ayrılıkçı güçlerle mücadele eden pek çok ülke.” Sonra da her zamanki kurnazlığıyla şu sonuca ulaşıyor: - Kosova kararının önemli yanı, “Kosova devletinin” kurulmasından ziyade Sırbistan “devletinin” bölüne- bilirliğini kabul etmesinde… Ulus devlet, bir yandan “Kosova” örneğinde olduğu gibi “küçülerek”, bir yan- dan da Avrupa Birliği örneğinde olduğu gibi “ulus üs- tü” yapılarla “genişleyerek” iki uçtan birden yok olu- şa gidiyor.. Siz bu yazıdan ne anladınız? Hürriyet Başyazarı Ok- tay Ekşi önceki gün köşesinde, ne anladığını şu sa- tırlarla anlattı: - Göründüğü gibi yazıda söylenmeyen şey, “Sıra Tür- kiye’deki ulus devletin de bölünmesine geldi”den iba- ret… Ben de aynen öyle düşündüm!.. Altan biraderlerden Mehmet, ulus devletin nasıl vurulduğunu anlatırken bir zilleri takıp oynamadığı kalmış!.. Ama bir gün sonra ka- lemi eline alan bu arkadaş, Ekşi’ye ağır hakaretlerle süs- lediği yazısında hiç utanıp sıkılmadan, “Ben Türkiye’den bahsetmedim” diyebilmiş.. Yazık ki yazık, insan ya söy- lediğinin ardında durmasını bilmeli ya da hiç konuş- mamalı.. Bu gibi durumlarda güzel Türkçemizde çok net bir tanımlama da bulunuyor: - Omurgasızlık!.. Aslına bakarsanız, Altan biraderlerden Mehmet, yıllar önce (26 Ağustos 1997) “Yeniden sömürge ol- mak isteyenler” başlıklı yazısında, nereye “ait olduğunu” afişe etmişti… Bu arkadaşın anlatımına göre, Doğu Afrika’daki Co- moros Adaları’ndan üç tanesinde isyan çıkmıştı. İs- yancılar “Fransa bizi geri al” sloganlarıyla gösteri ya- pıyorlardı. 1912 yılında Fransızlar tarafından sömür- geleştirilen Comoros Adaları’ndan üçü 1975 yılında ya- pılan referandumda bağımsızlığı seçmiş, bir tanesi, Ma- yotta Adası ise sömürge olarak kalmayı tercih etmiş- ti. Bağımsızlığı seçenler “Comoros Federal İslam Cumhuriyeti”ni kurmuşlar ama bir türlü adam olama- mışlar, sefalete düşmüşlerdi. Sonrasını bu biraderin ka- leminden okuyalım: - Bu arada Fransa’nın vesayetinde yaşayan Mayotta Adası ise derlenip toparlanmaya başlamış. Burada ya- şayanlar Fransız vatandaşı sayıldıklarından parasız eği- tim, aile yardımı ve sosyal güvenlikten yararlanmakla kalmamış, yabancı yatırımlar sayesinde rahatça iş de bulur olmuşlar. Öyle ki, bağımsız Comoros Cumhuri- yeti’nin iki adasındaki halk, Mayotta Adası’na gizlice girip kaçak işçi olarak çalışmaya mecbur kalmışlar… Mehmet birader, sömürge olmayı seçen adadaki tat- lı hayatla, bağımsızlığı seçen diğer adalardaki sefale- ti bir güzel anlattıktan sonra lafı “ulusal egemenlik” ve “bağımsızlık” gibi içi boş kavramların yoksul kitleleri kan- dıramayacağına getiriyordu!.. İşte böyle!. Oktay Ekşi canını sıkmasın, 13 yıl önce bu satırları döktüren “tür”, bugün de “ulus devlet vu- ruldu” müjdesini oynaya zıplaya verecekti tabii!.. Ama Ekşi’de haklı tabii: - İnsanın midesi bulanıyor!.. Bir Yurtsevere Mektup (72) Sevgili kardeşim Balbay, sonunda bu da oldu; Balyoz davasında hakkında yakalama kararı verilen kor- general, İçişleri Bakanı ile şehit cenazesine katıldı. Yet- medi, bakan korgenerale, yani yakalanması gereken Balyoz sanığına, “Ne yaparsanız yapın bitirin bu terörü” dedi, iyi mi?!.. Aynı sıralarda CHP lideri Kılıçdaroğlu da, yıllardır konuşulan ama bir türlü yüksek sesle söy- lenemeyeni söyledi; “27 Nisan muhtırası AKP’nin tekrar iktidara gelmesi için internete konuldu. Mağdur edebiyatı için yazıldı. Büyükanıt ile Erdoğan işbirliği yapmıştır o olayda” dedi. Kısacası, “Pandora’nın ku- tusu” ardına kadar açıldı. Kara komedi olanca hızıyla sona yaklaşıyor!.. Seni ve tüm yurtseverleri sevgi ve özlemle kucaklı- yorum... e-posta: [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] TSK’den Şaşırtıcı 102 Tutuklamanın Arkasındaki Gerçekler! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 29 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Beşir Atalay: “Amanos dağlarını ne yaparsanız yapın temizleyin! Kontrgerilla açılımı yapalım!” Ordu Hikmet Keskineğe: “Türkiye’nin en değerli ihraç ürününün ordusu olduğunu söylemişlerdi. Doğruymuş; ilk aşamada askerleri tutukluyoruz, ikinci aşamada yargılayacağız ve üçüncü aşamada ordudan ihraç edeceğiz!” Oğlan Ulvi Oğuz: “Anası ağlayan çiftçiye Recep ‘Ananı da al git’ demişti, Recep ağlayınca Bilal oğlana bakalım kim ‘Babanı da al git diyecek! Ertan Somunkıran: “Gerekirse papaz elbisesi bile giyerim diyen Recep için, ağlamak basit bir siyaset oyunudur.” YağmurDeniz Vaziyetten vazife çıkarılması yasaktır! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İNGİLTERE Başbakanı David Cameron Ankara’ya geldi ve hem çok güzel konuşmalar yaptı hem de Fatih Sultan Recep’e övgüler düzdü; Mustafa Saraç’a da düzülen övgüleri yorumlamak düştü: “David Cameron, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde yaptığı konuşmada ‘Türkiye'nin büyümesinden korkanlar, Türkiye'nin ihracattan elde ettiği faydaların Türkiye'de kalacağını düşünüyor; ama biz bundan faydalanabiliriz’ diyor. Cameron ‘faydalanmak’tan neyi kastettiğini belirtmese de, Türkiye'deki devasa İngiliz yatırımlarından söz ediyor ve ‘Korumacıların kazanmasına izin veremeyiz’ diyerek, gümrük duvarlarıyla yatırım sahaları emperyalist sermayeye açık kaldığı sürece, ülkemizdeki büyümeden en çok kendilerinin ‘fayda’ sağlayacağını ima ediyor. AKP hükümetini övmek amacıyla, ‘Hangi Avrupa ülkesi bu yılın başında yüzde 11 büyüdü; hangi ülke AB'deki 27 ülkenin hepsinden daha çok genç nüfusa sahip; hangi ülke bizim bir numaralı televizyon üreticimiz’ sorularını sıralayan Cameron ‘Tabii ki Türkiye’ yanıtını veriyor. Ancak ‘Hangi ülke Avrupa'daki en yüksek işsizlik oranına, en yüksek bebek ölüm oranına ve en düşük asgari ücret düzeyine sahip, en çok kaza hangi ülkenin tersanelerinde ve madenlerinde yaşanıyor’ gibi soruları (herhalde İngiliz yatırımlarının büyüme oranını hiç ilgilendirmediği için) unutmuş görünüyor! Cameron, 400 yıl önce İngiltere'nin, ilk resmi diplomatik temsilcisi William Harborne'un İstanbul'a Kraliçe Elizabeth'ten hediyeler getirerek ticari ilişki kurduğunu anımsatıyor ‘400 yıl sonra, ben de aynı nedenle onun ayak izlerinden Türkiye'ye geldim’ derken, nedense kendi hediyelerinden hiç söz etmiyor. ‘Ben de çam sakızı çoban armağanı şöyle bir bir hediye getirdim’ demiyor. Sebebi şu ki, artık Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri yabancı şirketlerle ticari ilişki kurmak için, hediye almak bir yana, üste para yani vergi muafiyeti, bedelsiz arsa tahsisi, vesaire vermektedir. Yine de hediye konusunda ısrarcı ve şakacı bir Türk diplomatı Cameron'a ‘hani hediyeler’ dese şöyle bir yanıt alacağını düşünmemiz mümkündür: Size koskoca Maliye Bakanı verdik ya, daha ne istiyorsunuz!" İngiliz Hediyesi! HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Basit BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Halk dilinde se- mizotuna verilen ad... Bir nota. 2/ İs- kambilde koz... Söylev. 3/ Telli çal- gõlarda parmaklarõn sapõn neresine ba- sacağõnõ gösteren müzik yazõm siste- mi. 4/ Vladimir Nabokov’un, sine- maya da aktarõlan ünlü romanõ. 5/ Gü- müşbalõğõ. 6/ Tantal ele- mentinin simgesi... Kö- pek... İyi bakõm ve ilaç tedavisi. 7/ Çemberin çev- resinin çapõna oranõnõ gös- teren sayõ... “Öğretmenler --- gösterir, yol yapar” (Âşõk Veysel)... Eski Mõ- sõr’da güneş tanrõsõ. 8/ Ge- leneksel Türk güreşlerin- den biri. 9/ Eski Mõsõr ina- nõşõnda ana tanrõça... Yapraklarõ çay gibi haşlanarak içi- len bir Güney Amerika bitkisi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Su motorundan yapõlan, tarõmda ve taşõmacõlõkta kul- lanõlan bir taşõt... İlgi eki. 2/ Soyundan gelinen kimse... İs- panya’ya özgü, küçük meze tabağõ. 3/ Rusya’nõn para bi- rimi... Olağanõ aşan büyüklüğü olan. 4/ Çok canlõ renkle- ri olan bir papağan... İskambilde bir kâğõt. 5/ Çözümlemeli. 6/ Bir şeyi düşünmeye gerek duymadan hep aynõ biçim- de yapma alõşkanlõğõ... Optik kaydõrma. 7/ Ağrõ’nõn bir il- çesi... Kalsiyum elementinin simgesi. 8/ Yumuşak ve in- ce bir ipekli kumaş... Ürik asidin tuzu ya da esteri. 9/ Yap- ma, etme... Soluk borusu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D E N G E L E M İ M A T İ N E R Ş A L T A K T E E R A J A N S N E M E T E N E G A F R O İ P İ B R A R A M İ A K İ S S E S B R İ K E T T E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 NEVŞEHİR SULH HUKUK MAHKEMESİ SATIŞ MEMURLUĞU’NDAN GAYRİMENKUL AÇIK ARTIRMA İLANI SATIŞ NO: 2010/9 Nevşehir Camicedit Mahallesi. 1. Mõntõka 1767 ada, 8 parselde kayõtlõ. 1071,95 m2 arsadõr, imar planõ içerisinde, 5 kata müsaadeli, her türlü belediye hizmetlerinden yararlanõr durumda, il merkezine 3 km mesafededir, muhammen bedeli 80.397,00 TL’dir. Satõş şartlarõ: Sa- tõş 01/10/2010 günü saat. 9.30’dan 9.40’a kadar Nevşehir Adliyesi Giriş Salonunda açõk artõrma suretiyle yapõlacaktõr. Bu artõrmada tah- min edilen kõymetin % 60’õnõ ve rüçhanlõ alacaklar varsa alacaklarõ mecmuunu ve satõş masraflarõnõ geçmek şartõ ile ihale olunur. Böyle bir bedel ile alõcõ çõkmazsa en çok artõranõn taahhüdü baki kalmak şartõyla 11/10/2010 günü aynõ yer ve saatlerde de ikinci artõrmaya çõ- karõlacaktõr. Satõşa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatõnõ kabul etmiş sayõlacaklarõ başka bilgi almak isteyenlerin başlõk- ta yazõlõ dosya numarasõyla müdürlüğümüze başvurmalarõ ilan olunur. 12/07/20 (Basõn: 50647) T.C. SAMSUN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN İLAN ESAS: 2010/313 Davacõ BAŞBAKANLIK TOPLU KONUT İDARESİ BAŞKANLIĞI ile Davalõ NECMETTİN İNAÇ arasõnda mahkememizde görül- mekte olan Kamulaştõrma (Bedel Tespiti ve Tescil) davasõ nedeniyle, Samsun ili Canik ilçesi Teknepõnar köyü 11043 ada 1 parsel 1/950 hisseli davalõ adõna kayõtlõ bulunan taşõnmaza 1.081.93 TL toplam değer takdir edildiği, taşõnmaz malikine pazarlõk usulü satõş için tabli- gat yapõlmasõna rağmen taraflar arasõnda uzlaşma sağlanamadõğõ, mahkememizin yukarõda esasõna kaydedilen dava ile kamulaştõrma be- delinin tespiti ve davacõ Başbakanlõk Toplu Konut İdaresi Başkanlõğõ adõna tapuya tescili için dava açõldõğõ, 2942 Sayõlõ Kamulaştõrma Ya- sasõnõn 10. Maddesinin 4. Bendi uyarõnca ilan olunur. 16/06/2010 (Basõn: 51983)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle