19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN D. Cameron’un Resminde Görünen Aptallığımız [email protected] YARSAV Başkanõ Tarhan, referandumda ‘Evet’ çõkmasõ durumunda bazõ yargõçlarõn tasfiye edileceğini söyledi ‘Paket tuzaklarla dolu’ALİCAN ULUDAĞ ANKARA - Yargõçlar ve Savcõlar Birliği (YARSAV) Başkanõ Emine Ülker Tarhan, Başbakan Tayyip Erdoğan’õn Balyoz davasõnda 102 askeri personel hakkõnda tutuklama kararõ çõkarõlmasõnõn ardõndan önce Genelkurmay Başkanõ Orgeneral İl- ker Başbuğ, daha sonra da Adalet Bakanõ Sadullah Ergin’le görüş- mesini “yargıyı etkileme çabası” olararak nitelendirdi. Anayasa pa- ketini eleştiren Tarhan, “Paket tu- zaklarla dolu” dedi. YARSAV Başkanõ Tarhan, ana- yasa değişikliğinin referandumda kabul edilmesinin ardõndan 13 Eylül itibarõyla Türkiye’de bazõ yargõçlarõn tasfiye edileceği endişesini taşõdõk- larõnõ söyledi. Anayasa paketinin yanlõş olduğunu ve reddedilmesi ge- rektiğini belirten Tarhan, referan- dumdan sonra yargõnõn yapõsõnõn 15-16 gün içinde değişeceği uyarõ- sõnda bulundu. Değişiklikle Anaya- sa Mahkemesi’nin bir partinin mah- kemesi haline geleceğini ifade eden Tarhan, “Yani kendini koruma al- tına alan bir yürütme organı ile karşı karşıya kalacağız. Bunun 12 Eylül’de getirilen geçici 15. mad- deden hiçbir farkı yok” dedi. Anayasanõn 140/6. maddesinin “darbe anayasasıyla yargıcı idari açıdan tamamen Adalet Bakanlı- ğı’na bağlayan bir madde” olduğu- nu belirten Tarhan, “Yargı bağımlı- lığının simgesidir bu. Buna hiç do- kunmuyorsunuz, o korkunç yapının üzerine yeni bir kaçak kat inşa edi- yorsunuz. Bunun için ruhsat isti- yorsunuz” diye konuştu. Anayasa paketinde tek olumlu mad- denin memurlarõn disiplin cezalarõna yargõ yolu açõlmasõ olduğunu ancak bunun da memur sendikalarõnõn üye- leri adõna dava açma hakkõnõ kaldõr- dõğõnõ belirten Tarhan, “diğer mad- delerin hepsinin tuzaklarla dolu” ol- duğunu kaydetti. Geçici 15. maddenin kaldõrõlmasõ tartõşmalarõna da değinen Tarhan, “15. madde bir sorumsuzluk maddesi. Kesinlikle yargılanamaz- lar” dedi. Başbakan Erdoğan’õn “Balyoz”la il- gili önce Genelkurmay Başkanõ, daha sonra da Adalet Bakanõ’yla görüşme- sini eleştiren YARSAV Başkanõ, şöy- le konuştu: “Yargıçların idari açıdan bağlı olduğu ve tıkanan her HSYK toplantısından sonra Sayın Başba- kan’a gidip bilgi verdiği basına yansıyan Adalet Bakanı’nın bu ya- kalama kararlarından sonra Baş- bakan’ın çağrısı ile bu kararları gö- rüşmesi elbette yargıyı etkileme ça- basıdır. Ancak bu durum, bağımsız olmayan, kendini iktidar olanakla- rını kullanan bir merkeze teslim et- miş, dibine kadar siyasallaşmış yar- gının da kaçınılmaz bir gerçeğidir. Siyasal yargı tam da budur. Eğer siz talimatla adam tutuklarsanız, tali- matla da adam salıverirsiniz. Tu- tukladığınız adamın bırakılması için sizin dışınızda, hatta sizi de içi- ne alarak yapılacak pazarlıklar- dan hiç rahatsız da olmazsınız.” “Balyoz”da duruşma gününün 4.5 ay sonraya verilmesine ilişkin Baş- bakan Yardõmcõsõ Cemil Çicek’in, “Dünyanın her ülkesinde bu tür da- valar zaman alır” şeklindeki sözle- rinin doğru olmadõğõnõ belirten Tarhan, “Tutuklama istisnai bir yöntem- dir. Bir kişiyi çağırmadan kaçma tehlikesi olmayan kişilere yakalama da çıkartamazsınız. Ayrıca, soruş- turma ve kovuşturma süreçlerinde tutukluluk hallerinin 30 günde bir gözden geçirilmesi zorunluluğu var- dır ki, bence tutuklamaya dönüşe- cek yakalama kararından 5 ay son- rasına duruşma günü verilmesi adil yargılanma hakkının ihlalidir” de- ğerlendirmesini yaptõ. ‘Darbe yaparak darbeyle savaşıyor’ Yasama organõnõn yaptõğõ tüm ha- talarõn bu yasalarõn uygulayõcõsõ olan yargõya yüklenmesinden yakõnan Tar- han, “Suyuna giden yargı isteyenler önce düşman yargı yaratmalıydılar ki istedikleri gibi saldırıp biçim- lendirmek için zemin yaratabilsin- ler. Bugün yaşanan yargıda kadro- laşma hiçbir dönemde bu kadar güçlü olmamıştır. Yeni bir darbe yaparak darbey- le savaştığını söyleyenleri, Türk halkı izlemelidir. Bugünkü uygula- maların darbe dönemindeki işken- ce ve baskı ortamından bir farkı yoktur” görüşünü kaydetti. Anayasa paketinin yanlõş olduğunu ve reddedilmesi gerektiğini söyleyen Emine Ülker Tarhan, referandumdan evet çõkmasõ durumunda yargõnõn yapõsõnõn 15-16 günde değişeceğini belirtti. Başbakan Erdoğan’õn Orgeneral Başbuğ ardõndan da Adalet Bakanõ Ergün ile görüşmesini yargõyõ etkileme çabasõ olarak değerlendiren Tarhan, “Siyasal yargõ tam da budur. Eğer siz talimatla adam tutuklarsanõz, talimatla da adam salõverirsiniz” diye konuştu. BAKINDI: ‘Evet’ işçiye bugünü aratır Türk-İş Genel Teşkilatlandõrma Sekreteri Cemail Bakõndõ, anayasa paketinin işçi sõnõfõnõ paramparça edeceğini vurgulayarak, “Ben hayõr diyeceğim” dedi. MUSTAFA ÇAKIR ANKARA - Türk-İş Genel Teşkilatlandõrma Sekreteri, Türkiye Otel Lokanta Dinlenme Yer- leri İşçileri Sendikasõ (TOLEYİS) Başkanõ Ce- mail Bakındı, 12 Ey- lül’de yapõlacak referan- dumda “hayır” oyu ve- receğini söyledi. 12 Eylül’de yapõlacak referandumla ilgili olarak Türk-İş Başkanõ Mustafa Kumlu, “Türk-İş, refe- randum sürecinde ken- di tabanına ‘evet’ ya da ‘hayõr’ oyu kullanması yönünde bir sınırlama getirmeyecektir” açõkla- masõnõ yapmõştõ. ‘Oyum hayır’ Türk-İş Genel Teşki- latlandõrma Sekreteri Ce- mail Bakõndõ ise referan- dumda “hayır” oyu ve- receğini söyledi. Sorula- rõmõzõ yanõtlayan Bakõn- dõ, paketle “aynı za- manda ve aynı işkolun- da birden fazla sendi- kaya üye olunamaya- cağına” ilişkin anayasa fõkrasõnõn yürürlükten kal- dõrõlacağõna dikkat çekti. Bakõndõ, “Bu işçi sınıfı- nı parçalamaya yöne- lik bir harekettir” dedi. Bakõndõ, bu düzenle- mede Avrupa’nõn örnek alõndõğõnõ belirtirken, şun- larõ söyledi: “Avrupa’da sendikacılığı perişan et- mişler. Fransa’da 500- 600 tane sarı sendika var. 4 tane konfederas- yon var. Yarın 24 tane de olur. Meslek sendi- kacılığı da gelir. Her şey gelir. İşçi sınıfını paramparça edecek bir şeydir o. Aynı işkolun- da birden çok sendika- ya üye olmak, arkasın- dan meslek sendikacılı- ğı... Bunlar bizi peri- şan eder. İşçi sınıfını perişan eder. Şu an şi- kâyet ettiğimiz durum- ları bile arar hale geli- riz. Onun için ben buna hayır diyorum.” AKPdenetimdenuzak yürütme arayışında İstanbul Haber Ser- visi - 10 Aralõk Hareke- ti, yurttaşlara anayasa değişikliği için yapõla- cak halkoylamasõnda “hayır” oyu kullanma çağrõsõnda bulundu. 10 Aralõk Hareketi, anayasa değişikliği pa- ketinin içeriğine ve refe- randuma ilişkin “Evet mi, hayır mı? Neden?” adlõ bir kitapçõk hazõrla- dõ. Anayasa değişiklikle- rinin amacõnõn “AKP’ye, anayasal denetimden uzak yasama ve yürüt- me gücü sağlamak” ol- duğu belirtilen kitapçõk- ta özetle şöyle denildi: “Eğer 2010 değişikliği kabul edilirse, bunun et- ki ve sonuçları, toplum- sal gerilim ve çatışma- ların artmasıyla sınırlı kalmayacak, aynı za- manda 1982 Anayasa- sı’nın da ruhu pekişmiş olacaktır. Ne değişiklik metni, ne de gerekçeleri yapılan tercihlerin ne- deni üzerine tutarlı ve tatmin edici açıklamalar getirmemektedir... Bu değişikliklerin yü- rürlüğe girmesinin en vahim sonucu ise Tür- kiye toplumunun yeni anayasa beklentisinin bir kez daha ve çok uzun bir süre için siyasetin ve iktidarın gündemin- den çıkacak olmasıdır. Yeni bir anayasa için Türkiye toplumunun meşru beklentisini de zayıflatacağından, öz- gürlükçü, demokratik, eşitlikçi ve sosyal bir anayasa için halkoyla- masında hayır oyu ver- mek gerekir.” 10 ARALIK HAREKETİ: Başbakan Erdoğan önceki gün Ankara’da İngiltere Başbakanı David Cameron’u ağırladı. Bir de keyifli ortak basın toplantısı yaptılar. O toplantıda Başbakan, konuğuna verdiği değeri dile getirecek şekilde şöyle seslendi: - Değerli dostum David. Cameron da, Başbakanımıza, Amerikalılarda âdet olduğu şekilde, adıyla hitap etti: - Tayyip. Bu keyifli basın toplantısının fotoğrafını dünkü Milliyet’te gördüm. Gördüm de, benim pek hoşuma gitmedi. Çünkü hemen resimle birlikte verilen haberde Cameron’un şunları söylediği yazılıydı: - Kıbrıs sorunu, Türkiye’nin AB sürecinin önünde duruyor, bu sorunu ne kadar hızlı çözersek, süreci o kadar hızlandırırız. Bir an düşündüm, acaba Bay Cameron’un bu kaba aldatmaca tümcesini kurup, medya önünde açıklarken, aklından neler geçiyordu? Yoksa orada rastladığı ev sahibi, Ankara’daki görevliler, havaalanında rastladıkları, karşılaştığı basın mensupları gibi Türklerin alnında “enayi” mi yazıyordu? Öyle ya! Türkiye’nin AB süreci önünde Kıbrıs sorunu duruyormuş, onu ne kadar çabuk çözersek, o kadar çabuk süreci sonlandırırmışız. Bu masala inanmak için enayi olmak gerek, ya da bu masala inanacağımızı sananların bizim enayi olduğumuza içtenlikle iman etmiş olmaları şart. Bay David Cameron gibi biri, Türkiye’deki meslektaşına söyleyeceği sözü son anda bulmuş olmayıp, çok önceden tasarladığına göre, son gelişinde havaalanından başlayarak karşılaştığı kişilerin alnındaki enayi yaftasından yola çıkmadığı kesin. Zaten, insanlar gibi ulusların zekâ düzeyleri de alınlarına yaftayla yapıştırılmıyor. O zaman Bay Cameron’un alnımızda yaftalı olmayan alın yazımıza (Ben, her şeye rağmen tarihi durumun kader olduğuna inananlardan da değilim) bakarak hareket etmeyip, Foreign Office’ten aldığı bilgilerden saflığa meyleden hasletimizden haberdar olduğu söylenebilir. Eğer, Bay Cameron dışişleri kayıtlarına baktı ve hele hele 19. yüzyıla kadar gitti, 1838’e ulaştıysa, orada İngiliz tarihinin ünlü politikacılarından aynı zamanda başbakanlık da yapmış olan o günün Dışişleri Sekreteri Lord Palmestron’un, Londra ile İstanbul’un, Mustafa Reşit Paşa’nın Baltalimanı’ndaki köşkünde imzaladıkları ticaret antlaşması için “coppo d’opera”, “şahı eser” sıfatını kullandığını da, Mustafa Reşit Paşa’nın zekâsı konusunda kimi tereddütler dile getirdiğini de görmüştür. Koca Reşit Paşa’nın saf mı olduğu, yoksa ne olduğu konusunu bırakalım bir yana. O günden bu yana Türkler İngilizlere çok inanmışlar ya da inanmış görünmek zorunluluğunu hissetmişlerdir. İngiltere’nin sempatik yeni başbakanının Türkiye’nin AB üyeliğine taraftar olduğunu biliyorum. Bu tutumun kendilerinden mi, yoksa ABD’den mi kaynaklandığını ise bilmiyorum. Bay Cameron’un Kıbrıs sorunu çözülünce, AB üyeliğimizin önünün açılacağını, inanacağımızı sandığı için mi söylediğini, yoksa “laf olsun, torba dolsun” diye mi telaffuz ettiğini de bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki, ister Bay Cameron olsun, ister herhangi bir başkası, bu ve benzeri konuşmalar artık birçok aklı başında insan gibi benim de çok canımı sıkıyor. Hatta bu sözleri söyleyen centilmenin basın toplantısındaki fotoğrafına bakarken, gülümseyerek sülaleme söven birinin yüzünü görür gibi oluyorum. Hep içimden bir ses şunu söylüyor: - Ne zaman bir Türk devlet adamı bu lafları yemediğimizi, artık bunların kabak tadı verdiğini gülümseyerek bunlara anlatacak acaba? Öyle biri çıksa, çok sevineceğim, bağrıma basacağım, başıma taç edeceğim. Ama çıkmıyor ki, bir türlü!.. David Cameron’un resmini görünce, kendi enayiliğimizi görmüş gibi ifrit oluyorum. Ama kendisine hiç kızmıyorum. Onun işi bu, söyler. Yersen!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle