11 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Piliç eti ihracatı son krizde her zamankinden fazla üzerinde durulan konu oldu. Yaşanan bunalımda tavuk sektörü 200 trilyon lira zarar etti ve çözümler için bir araya gelmelidir. Öncelikle sektörde; yatırımcı, üretici, emekçi, tedarikçi ve tüketicinin aynı geminin yolcuları olduğunu hatırlamak gerekir. Krizin etkileri, bir firmadan diğerine farklı hissedilmiş olabilir, ama, sektörde her birim bir şekilde krizin sonuçlarını yaşamış olur. Krizler artık bölgesel değil ulusal boyutta yaşanmaktadır. Getirilecek çözümlerin de bu ölçekte olması zorunludur. Bireysel ve kurumsal olarak alınacak münferit önlemlerin sonuca katkısı yoktur veya çok sınırlı kalır. Almanya’daki patates ve pancar üretici birliklerinin, ABD’deki tavukçuluk bord’larının hangi ihtiyaçla, nasıl ve niçin kurulduğu, nasıl çalıştığını incelemek bir fikir verebilir. Üretimin Pazar için yapılması, asıl rekabetin kapasite büyüklükleri ile değil,kalite ve verimlilikte (karlılıkta) yapılması gerektiğini hatırdan çıkarmamalıdır. Yukarıda verilen kayıp değerlerinin doğru olduğunu kabul edersek, takriben 20 hafta süren kriz döneminde, haftada 10 trilyon TL kayıp varsayımına göre sektör 200 trilyon TL zarar etmiştir. Sermayenin yıllar boyunca nasıl biriktiğini bilenler bu kaybın ne kadar önemli olduğunu görebilir. Kaybedilen bu potansiyel, sektörün kendi içinde yapacağı örgütlenme ile; hayvan sağlığı sigortası, ihracatı destekleme fonu veya krizde alınacak diğer önlemlerin finansmanında kullanılabilirdi diye düşünülebilir. Piliç eti ihracatı bu son krizde her zamankinden fazla üzerinde durulan bir konu olmuştur. Türkiye’nin üretim kalitesi ve potansiyeli, piliç eti ihracatı yapmaya geçtiğimiz yıllardan daha fazla uygundur ve gurur vericidir. Ülke ekonomisi için de önemlidir. Fakat yem maliyetindeki anormal farklar oldukça rekabet şansı çok sınırlıdır. Daha önemlisi ihracat, kriz zamanlarında arz fazlasını absorbe etmek için başvurulacak bir yöntem değildir. Devamlılık arz ettiği zaman da krizlerin reçetesi olamaz. Dr. Mehmet ÜLKER (Vimar AŞ Genel Müdürü) T arih tekerrürden ibarettir’’ sözüne birçokları; ‘‘..tarihten ders alınsaydı, tekerrür eder miydi?’’ şeklinde bir soru ile katkıda bulunur. Burada tekrarı istenmeyen şey elbette, olumsuzlukla sonuçlanan olaylardır. Tavukçulukta yaşanan son kriz, yaşadığımız ne ilk ne de son krizdir. Bu son kriz, belki de öncekilere göre; süre olarak uzun, ortaya çıkan hasar bakımından daha büyük bulunabilir. Fakat yapısı itibariyle diğerlerinden farksızdır. Fiyatların dibe vurduğu, stokların olağanüstü şiştiği böylesi krizlerin arz fazlasından çıktığı açıktır. Tarım ve hayvancılık ürünlerinde arzın, talepten fazla olduğu her üründe ve her ülkede benzer krizler görülebilir ve görülmektedir. Ancak üretim, tüketim ve fiyatlardaki salınımın dalga boyu ve uzunluğu bizdeki kadar derin olmamaktadır. Çünkü üretimin belli bir talep ve pazar için yapıldığı bilinir. Hele tavukçulukta üretim ile tüketim arasındaki süreç, uzun ve birçok etken altında şekillendiğinden, başlangıçta alınan varsayımlarda meydana gelen değişimler veya varsayımda yapılan hatalar, karşımıza kriz olarak çıkar. Son krizin nedeni (tetikleyicisi) olarak zihinlerdeki genel kanı, medyada başlayan bir hormon tartışmasıdır. Bu tamamen soyut kalan hormon kavramının ne olduğunu, neye dayanarak hormon ve piliç etinin birlikte dile getirildiğini iddia sahipleri bile açıklayamazken, sektörün sahiplerinin bunca zarara rağmen reaksiyonları ve haklılıkları anlaşılmamış, kamuoyuna anlatılamamıştır. Sektörde çalışan insanlar dahi bu hormon denen şeyin nerede satıldığını, nasıl kullanıldığını, kaça alınabildiğini merak eder olmuştur. Kriz analizini sağlıklı yapmak için kanımca başka bir soru daha sorulmalıdır. Birilerin, sonuçlarını tah min edemeden çıkardığı hormon dedikodusu olmasaydı, kriz çıkmaz mıydı? Turizm sezonu ile canlanan taleplerin, EkimKasım aylarında azalmasıyla, mevcut üretimin tüketimin üzerinde kalmış olması göz ardı edilebilir mi? Ya da benzer arz fazlaları oluştuğunda yine aynı sonuçlar yaşanmayacak mı? Dikkatlerin daha çok tetikçi üzerinde yoğunlaştığı bu olayda serinkanlı analizlerin yapılmasına ihtiyaç vardır. Alınan bazı önlemler ve yavaş yavaş açılan yaz turizminin de etkisiyle krizin dibe vurup, yaraların sarılmaya başladığı bugünlerde ; krizin sonucundan çok ‘‘nedenleri’’ ve sektörün ‘‘kriz yönetimindeki ortak refleksi’’ üzerinde düşünmek, ‘‘tarihin tekerrür etmemesi’’ açısından önemlidir. Sektörün önemli kuruluşlarından BesdBir’in tespitlerine göre 1996 yılında 400.000 ton olan piliç eti üretimi, 2004’de 870.000 tona çıkmıştır. Bu fark, dokuz yılda yüzde 100’ün üzerinde bir büyümeyi ve ortalama yıllık yüzde 10’un üzerinde bir artışı ifade etmektedir. Talep artış trendi konusunda benzer rakamlar elimizde olmamasına rağmen, taleplerde yılda yüzde 10 büyümenin olmadığı kanaatindeyiz. Nitekim bu yıllarda başka faktörlerin de etkisiyle krizler yaşanmıştır. Bu arada üretimin yıl içine dağılım grafiği ile taleplerin mevsimsel dağılımının örtüştüğü de iddia edilemez. Krizi doğuran nedenler iyi tespit edildikten sonra, sektörün kriz algılaması ve kriz yönetimi konusunun da masaya yatırılıp tartışılması gerekir. Kimilerine göre haftada 10 trilyon TL. zarara neden olan bu krizde sektör temsilcileri arasında olması gerekli konsensus da tartışmalıdır. Az da olsa kimileri böyle krizlerin doğal ve olması beklenen hatta gereken bir olay olduğunu düşünebilir. Moral kayıplar bir yana, parasal kayıpları, serbest ekonomide bazen ödenmesi gereken bir fatura olarak görebilir. O zaman krizin nedenleri konusunda tartışmanın fazla bir önemi kalmaz. Fakat böylesi krizleri sektörün ortak bir sorunu ve kan kaybı olarak düşünenler makro ölçekte analiz 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle