Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ÖZEL DOSYA Türk Tütüncülüğü ve TEKEL’in rolü Yandaki tablo, 2000 yılından bu yana Türkiye’de yetiştirilen tütün üretim miktarı ile TEKEL alımlarını vermektedir. Şark tipi tütün diye bilinen tütün nevi’nin en önde gelen üreticisi olan Türkiye’de değişik coğrafi bölgelerde tütün yetiştirilmektedir. Gerek kalite ve gerekse ihraç kabiliyeti açısından en değerli ürünlerin yetiştiği Ege Bölgesi tütün üretimimizde birinci sırayı almakta, bunu miktar büyüklüğü olarak sırasıyla Karadeniz Bölgesi, Marmara Bölgesi, Güney Doğu Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi izlemektedir. Veriler özellikle TEKEL ’in özelleştirme kapsam ve programına alındığı 2001 yılı başından itibaren, tütün üretimimizde önemli bir düşüşe işaret etmektedir. 2002 yılının başında yürürlüğe giren 4733 sayılı Kanun ise düşüş sürecini daha da hızlandırmış görünmektedir. Zira 2002’nin sonundan itibaren tütünde destekleme kaldırılmış ve sözleşmeli üretim sistemine geçilmiştir. 2000 yılından itibaren TEKEL alımlarını düşürmüş, buna bağlı olarak tütün üretimi de gerilemiştir. 2000 yılında toplam üretimin yüzde 62,4’ünü alan TEKEL, sırasıyla, 2001 yılında yüzde 41,4’ünü, 2002 yılında yüzde 37’sini ve 2003 yılında ise yüzde 28’ini satın almıştır. TEKEL, alımlarını 2000’den 2003’e yüzde 68 geriletirken, tütün üretimi de aynı dönem içerisinde yüzde 30 oranında gerileme kaydetmiştir. TEKEL alımlarının gerilemesinde hiç kuşku yok ki, destekleme alımlarının kaldırılmış olmasının büyük bir etkisi bulunmaktadır. Ancak meselenin asıl çarpıcı yönü, Türkiye’nin tütün talep projeksiyonuna göre 180 bin ton olması gereken yıllık tütün üretim ihtiyacının çok gerilerine düşülmüş olmasıdır. Yerli tütünümüzde ortaya çıkan boşluk ithal yabancı tütünle doldurulmakta yani, geleneksel ürünümüz tütünde dışa kanama giderek artmaktadır. Meseleyi ele alırken merceği biraz daha yakınlaştırıp bir de tütün üreten bölgelerdeki gelişmeler ölçeğinde değerlendirdiğimizde ise, tütüncülüğümüz açısından bir başka yakın tehlikenin daha bizi beklemekte olduğu tespit edilmektedir. Eğer üretim düşüşü bu şekilde devam ederse, Türkiye kendi ihtiyacı olan tütünü bile üretemeyecek, Şark tipi tütünde dahi dışa bağımlı hale gelecektir. Türkiye tütüncülüğünde kalite düzeyi itibarıyla en fazla talep gören tütünü üreten bölgemiz Ege Bölgesidir. Ege Bölgesinde tütün üretimi 2000 yılından 2003’e yaklaşık yüzde 17 oranında bir gerileme kaydetmiştir. İkinci büyük üretici bölge Karadeniz Bölgesinde 2000’den 2003’e yüzde 33 oranında bir gerileme vardır. Marmara Bölgesi aynı dönemde yüzde 45,5 Doğu Anadolu Bölgesi yüzde 34, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ise yüzde 54,2 oranında üretim düşüşü yaşamıştır. Bu gelişmelerin ortaya koyduğu en önemli sonuç, ihraç edilebilen en kaliteli ürünlerin yetiştiği Ege Bölgesi’nde ve Karadeniz Bölgesi’nde tütünden hızlı bir kaçış olduğudur. Büyük ölçüde TEKEL tarafından ürünlerinin satın alındığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi tütün üretiminde de 2000’den 2001’e önemli bir düşüş olmakla birlikte, 2001 2003 arasında üretimin daha istikrarlı bir düzeyde seyrettiği söylenebilir. TEKEL bu tabloyu ne şekilde etkilemiş olabilir diye sorulursa, bu kez TEKEL ’in alımlarına bakmak gerekmektedir. Doğu ve Güneydoğu tütünlerinin hemen hemen tek alıcısı 2000 yılında TEKEL iken 2003 yılında yine TEKEL ’dir. TEKEL, Ege’deki alımlarını ise yüzde ellilerden, yüzde 7’lere düşürmüştür. Yine Karadeniz Bölgesi tütünlerinin 2000’de yüzde 62’sini alan TEKEL, 2003’e gelindiğinde alımı yüzde 42’ye düşürmüştür. Bu noktada tütün ekicisi sayısıyla ilgili rakamlara da göz atmakta yarar bulunmaktadır. Türkiye’de 2000 yılında 583.474 ekici tütün üretimi yaparken, sonraki yıllarda sırasıyla 2001’de 477.829, 2002’de 402.889, 2003’te 333.842 ekici tütün üretimi yapmıştır. 2004 ürün yılında sözleşmeli üretim yapan üretici sayısının 285.000 civarında olduğu belirtilmektedir. Tütün üreticisi bölgeler açısından rakamları incelediğimizde ise, 2000’den 2004’e Ege Bölgesi’nde 301.177 olan ekici sayısının 120.400’e, Karadeniz Bölgesinde 90.128’den 43.500’e, Marmara Bölgesi’nde 14.839’dan 8.000’e, Doğu Anadolu Bölgesi’nde 27.252’den 21.000’e, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 150.076’den 91.000’e düştüğü görülmektedir. Bu veriler karşısında tütüncümüz ve tütün tarımının hayatında ve geleceğinde ana belirleyici unsurun TEKEL olduğu tespitini yapmak yanlış olmayacaktır. Bu tablo iki şeyi göstermektedir. İlki, Doğu ve Güneydoğu tütüncüsünün varlığı tamamıyla TEKEL ’e bağlıdır. Daha doğru bir tanımla, Doğu ve Güneydoğu tütüncüsü yaşamını TEKEL ’le özdeşleştirmiş, tek umudu olarak TEKEL ’e sarılmıştır. Çünkü, hemen hemen ürününün tek alıcısı TEKEL ’dir. Yaklaşık 113 bin kişi, 6 kişilik nüfus hesabıyla 600 binden fazla insanın geleceğini doğrudan TEKEL belirlemektedir. İkincisi, diğer üretici bölgelerde ise TEKEL, alıcı olarak piyasadaki payını düşürdükçe, tütüncü de ürününden vazgeçmektedir. TEKEL nasıl olup da bu denli belirleyici olabiliyor sorusunun cevabı da tütünle ilgili politika ve uygulamaların ayrıntılarında yer almaktadır. Bunları kısa başlıklar altında sıralamak gerekirse; TEKEL, yılların verdiği alıcısatıcı ilişkisi ve herşeyden önemlisi kamu kuruluşu kimliği ile tütün ekicisi nezdinde en güvenilir kuruluştur. TEKEL, önceleri destekleme alımları, şimdi ise yine kendi ihtiyacı için yaptığı alımlarla, bir anlamda dünyadaki benzerleri gibi müdahil kurum vazifesi görmekte ve piyasayı tanzim etmektedir. TEKEL ’in alıcı olarak rekabetçi varlığı, son dönemlerde büyük ölçüde tekelleşmiş ve yabancı şirket temsilciliği yapar hale gelmiş özel alıcılar için fiyat eşiği oluşturmaktadır. Sözleşmeli üretim sistemi büyük sermaye ile ekiciyi sanki gerçekten eşitlermiş gibi başbaşa bırakmıştır. TEKEL ürün fiyat oluşumunda ekici açısından hayati bir fonksiyon ifa etmektedir. Kooperatifleşme geleneği zayıf olan tütün ekicisi, TEKEL ’in olmadığı bir anlaşmanın tarafı olarak kendini zayıf ve güçsüz hissetmekte, ki gerçekten de öyledir elde edeceği geliri garantide saymamaktadır. Tütün gibi neredeyse 14 aylık bir çalışma isteyen 6 kişilik nüfus hesabıyla 600 binden fazla insanın geleceğini doğrudan TEKEL belirliyor. hem de tüm aile fertlerinin emeğiyle elde edilen bir ürün için ekicinin bu hassasiyeti son derece doğaldır. TEKEL olduğu sürece nasılsa gecikme olsa bile ürünün karşılığını alacağını bilmektedir. Elbette sözleşmeli üretim uygulamasına geçildikten sonra hazırlanan sözleşme metinlerindeki ekici aleyhine hukuki düzenlemelerin bu kaygıyı arttırmakta önemli bir katkısı olduğu da ayrıca belirtilmelidir. Bir başka önemli nokta ise, TEKEL ’in halen ülke pazarının yaklaşık üçte birini elinde tutan yerli tütünlerden imal ettiği sigaralarıdır. TEKEL, salt bu ürünleri için ortalama her yıl 40 bin ton civarında tütün satın almaktadır. TEKEL, ayakta kaldığı ve bu tür sigara pazarını muhafaza ettiği sürece, o ölçüde tütünün üretimini de sağlayacaktır. Bu noktada yazımızın konusuna TEKEL ’in özelleştirilerek tütün sanayiinden tasfiyesi sorununa dönersek, tarımımızın ve de önemli bir parçası tütün tarımcılığımızın bu tablosu karşısında özelleştirmeyi savunmanın haklı, doğru, meşru ve akılcı bir gerekçesini bulmak imkansız hale gelmektedir. Görünen o ki, TEKEL tütünün dışına itildikçe, tütüncülük de aynı ölçüde dışlanmaktadır. Tütüncülüğümüzün dolayısıyla sigara sektörümüzün son otuz yıllık macerası, geleneksel ürünümüz tütün ile ulusal firmamız TEKEL ’in nasıl yıpratıldığının ibret verici öyküsünü anlatmaktadır. Net ihracatçılıktan, ihracat gelirlerinin neredeyse yüzde altmışını ithalata harcamaya dönüşen bir dış ticaret; yüzde yüz yerli tütün tüketiminden yüzde 70 yabancı tütün tüketimine dönüş, yine yüzde yüzlük bir ulusal firma pazarından yüzde 50 yabancılaşmış bir pazara geçiş. Türkiye tütüncülüğü net bir şekilde dışa kanamaktadır. Kaybeden ülke, kazananlar ise yabancı tütüncüler ve çok uluslu sigara tekelleri olmuştur. Bu resim, pek çok tarımsal üründe olduğu gibi tütünde de giderek dışa bağımlı hale geldiğimizi göstermektedir. Uusal tarımımız ve ulusal çıkarlarımız adına, geleneksel ürünümüzü korumak adına, uygulanan yanlış politikalardan bir an önce geri dönülmesi gerekmektedir. Bunun için öncelikle yapılması gereken, TEKEL ’i özelleştirme kapsam ve programından çıkarmak olmalıdır. Tütünde kaldırılmış bulunan destekleme programı yeniden ve ulusal ihtiyaca göre programlanarak yürürlüğe konulmalıdır. Türk tütüncülüğünün ayakta kalması, tütüncümüzün işsizlik, göç ve sömürü tuzağının dışında tutulabilmesi, tarımsal KİT olarak TEKEL ’in varlığını sürdürmesine bağlıdır. Aksi takdirde, çok yakın bir gelecekte, Türkiye tamamıyla yabancı harmanlı sigaraya teslim olmuş, kendi öz tütününü bile dışarıdan satın alma konumuna sürüklenmiş bir ülke olmaktan kendini kurtaramayacaktır. TEKEL çalışanları, özelleştirmeye karşı mücadelelerini sürdürmekte kararlı. 3