13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Somatik hücre sayısı, sütün kalitesinin göstergesi oluyor Yrd. Doç. Dr. Serap Göncü KARAKÖK (Çukurova Ziraat Fakültesi) ugün tüketici ve tüketiciye hizmet sunarak, ham maddeyi mamul maddeye dönüştüren fabrikalar, daha kaliteli ürün talep etmektedir. Özellikle, insan beslenmesinde ve pazardaki ürün yelpazesinin genişliği dikkate alınırsa süt, ayrı bir önem arz etmektedir. Son yıllarda gelişmiş ülkelerde sütte kalite tayininde kullanılan kriterlere Somatik Hücre Sayısı (SHS) da eklenmiş olup, süt bu kritere göre sınıflandırılıp, değerlendirilir olmuştur. Süt SHS’ı bugün tüketiciye kaliteli ürün sunmak isteyen süt işleme sanayii için olduğu kadar üretici kesim için de çok büyük bir önem arz etmektedir. Çünkü bir süt sığırı yetiştiricisi, günlük yaptığı uygulamalarla süt SHS içeriği ve dolayısıyla ineğin meme sağlığı ve sonuçta da ürettiği toplam süt miktarı ve kalitesi üzerinde etkili olabilmektedir. Somatik hücre sayısı, üretilen sütün kalitesi ve meme sağlığının (özellikle mastitis) bir göstergesidir. Somatik hücre, normal sütte düşük sayıda bulunan vücut hücreleri olarak tanımlanmaktadır Sütte SHS’nın, olması gerekenden, daha yüksek düzeyde olması ise meme bezlerinde gelişen bir enfeksiyona işaret etmektedir. Elektronik somatik hücre sayım teknolojisindeki ge B lişmeler sayesinde artık, süt toplama esnasında alınan örneklerin çok kısa sürede sayım yapılarak, meme sağlığının gözlem altında tutulması için gerekli idari uygulamalrın yürülüğe konma olanağı ortaya çıkmıştır. Bu şekilde bir süt örneğinin SHS, 3045 sn gibi kısa bir sürede belirlenebilmektedir. Her süt kontrol gününde istenildiği şekilde meme lobu, inek karma sütü veya sürünün toplam sütü üzerinden SHS belirlenebilmekte ve bu verilerden yararlanılarak, sürü meme sağlığı ile üretilen sütün kalite tespiti yapılabilmektedir. Bazı araştırıcılar sütün SHS içeriği ile süt verimi arasında ilişkileri inceleyerek iki özellik arasında negatif bir ilişkinin varlığını ortaya koymuşlar ve süt verim kayıplarını tahmin için çeşitli metotlar geliştirilmiştir (Raubertas ve Shook,1982; Shutz ve ark. 1990; Jones ve ark. 1984; Emanuelson ve ark. 1988; Kenedy ve ark. 1982; Banos ve ark. 1990; Coffey ve ark. 1986; Fırat ve Akar, 1995). SHS’da 200.000 Hücre/ml üzerine her 100.000 Hücre/ml’lik artış, süt veriminde yüzde 2.5’luk azalmayla sonuçlanmaktadır. Üç entansif süt sığırcılığı işletmesi süt örnekleri, Somatik Hücre Sayısı (SHS) bakımından incelendiği bir çalışmada meme lobları genel ortalama SHS’ı 1,287,680±88,850 (36,820 10,479,890) SHS/ml olarak belirlenmiştir. Birinci ve ikinci laktasyon sırası gruplarına göre, ortalama SHS sırasıyla 856,830±96,140 ve 2,295,150 25,846 SHS/ml olarak bildirilmektedir. Mev sim SHS üzerinde etkili olup ve en yüksek SHS değerlerinin Temmuz ve Ekim aylarında olduğu belirlenmiştir. Bir diğer çalışmada ise, Mayıs ayı kontrolleri ortalama süt Somatik Hücre Sayısı 679.000 148.000 olarak tespit edilmiş ancak alt ve üst sınırlar 6.000 ile 22.385.000 hücre/ml arasında olduu belirlenmiştir (Göncü ve Özkütük, 1999). Bu değerin, hayvancılığı gelişmiş ülkelerde normal kabul edilen 400.000 hücre/ml düzeyine çekilmesi, ahır ve çevre temizliği ile sağım uygulamalarına daha fazla dikkat edilmesi ile mümkündür. Ancak daha ilkel koşullarda üretim yapan işletmelerde bu değerin daha yüksek olma ihtimali de göz ardı edilemez.Süt SHS uygulamasının üretim aşamasında kontrol metodu olarak yer alması ile, süt somatik Hücre Sayısının daha aşağı değerlere çekilmesi, mastitis nedeniyle meydana gelen süt kayıplarını önleyeceği ve işletme veteriner ve ilaç masraflarını azaltacağı için üreticiye maddi avantaj sağlayacaktır. Tükteici ise sağlıklı ve kaliteli süt üretilmiş olduğu için her kesimin tercihleri karşılanmış olacaktır. Sonuç olarak ise SHS’nin bu sektörde yerini alması hem üretici hemde tüketici avantaj sağlarken sağlıklı kaliteli materyal temin edecek olan işleme sanayiinede önemli avantaj sağlayacaktır. Ancak bu uygulamaın istenen düzeyde sonuç vermesi düzenli ve sürekli olarak yapılacak kontrollerde elde edilecek veirlerin sürü idaresinde kullanımı ile mümkündür. Tokluğun içindeki açlığın kitabı yazıldı: Mor Gıda Dr. Filiz Akgün SOYDAL (Gıda politikası ve analizi uzmanı) üreselleşmenin planlayıcıları kendi tarımını ve çiftçisini ulusal politikalarla korurken, yetkililerimiz kraldan kralcı bir yaklaşımla Türk tarımını dibe vurma gayretleri içerisinde. Adı ise küreselleşme, uluslararası anlaşmalar ya da AB’ne uyum!.. Bürokrasinin küresel anlaşmalara olan ilgisi hayli fazla. Yeterince düşünülmeden, irdelenmeden, tartışılmadan ve bilgi sahibi olunmadan atılan imzalar, ulusal kaybedişe yol açıyor. ABD, AB ve diğer gelişmiş ekonomiler, 1994 yılında DTÖ Anlaşmasına imza atarken, ulusal tarımlarını koruyan çekinceler koydular. İmza heyetimiz ise vergi dışında hiçbir koruyucu tedbir getirmedi. Çiftçimize, tarımımıza ve geleceğimize darbe sayılabilecek bu yanlışın bedelini hepimiz ödüyoruz!.. Tarımda dışa bağımlılık ciddi bir şekilde artıyor. Türk tarımı ithal tohumlarla kan kaybediyor. Dev girdi şirketleri, tarımsal alanlarımızı tahrip ediyor. Tarımı ve çiftçiliği sonlandırmaya yönelik IMF ve Dünya Bankası destekli modeller karşısında çiftçilerimiz çaresiz ve sahipsiz. Haykıracak güçleri kalmadı.Gıdalar yaşamımızı kısaltıyor, kalitesini bozuyor, dahası yok ediyor. Yetkililerin yadsımalarına rağmen, geçtiğimiz yıl ODTÜ tarafından yapılan bilimsel araştırma sonuçları; piyasadan alınan domates, mısır ve patates gibi K ürünlerde genetik modifiye organizmaların bulunduğunu doğrulamaktadır. Türkiye’de, nüfusun yarısı yoksulluk veya açlık sınırında olmasına karşın, nüfusun tamamı gıda güvenliği ve sağlık sorunlarıyla karşı karşıya. Geçtiğimiz yıl İzmir’de yaşanan, domuzlarda trişin hastalığı (domuz tenyası) insan sağlığı, etik ve güven krizi idi. Domuz çiftlikleri olmasına rağmen, niçin domuz kesimhanelerinin olmadığı yeterince sorgulanmadı. İstemleri dışında, çoğunluğu Müslüman halka hastalıklı domuz eti yedirildi!.. Yirmi yılı aşkındır süregelen, neredeyse iç savaşa dönüşen Güney Doğu Anadolu’daki olaylarda otuz bin kişinin öldüğü söylenirken, yediğimiz gıdalar, içtiğimiz su, soluduğumuz hava yüzünden yılda ortalama elli bin kişi kanserden yaşamını kaybediyor. Çoluk çocuk, genç yaşlı, halkımız gıda terörü altında. Kim sorgulayacak? Kimler bunun hesabını verecek? Devlet birimlerinde mühendis, şube müdürü, daire başkanı ve bakan danışmanlığı görevlerinde bulundum. Bürokrat olarak haykırışlarım çaresizlik potasında eridi. Akademisyen ve gıda analisti olarak bilgi, deneyim ve sezgilerim dışlandı.Kum Yayınları’ndan çıkan kitabım ‘‘Mor Gıda’’ ile tarım ve gıda konusundaki gerçekleri, tehlikeleri, perde arkasındakileri açık ve yürekli biçimde dile getirmek istedim. Yıllardır süregelen haykırışımız ses getirmedi. Cılız sesler bastırıldı. Bilgi ve birikimlerimin en yoğun zamanında emekli oldum. Oysa sorumluluklarım bitmedi. Ülkeme, halkıma, insanlığa ve evrene karşı sorumluluğum bu birlikteliği ve paylaşımı zorunlu kılıyor. 29
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle