Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Tarım Gıda Hayvancılık 49 / 9 Eylül 2008 ÇÖKERTİLİYOR! TÜRK TARIMI limizde tarımsal amaçlı kullanılan arazi yaklaşık 377 bin hektar olup, bu da tüm arazi varlığının yüzde 32’sini oluşturmaktadır. Bugün için bu alanın yüzde 79.1’inde tarla ürünleri, yüzde 12.2’sinde bağ, yüzde 3.7’sinde sebze, yüzde 0.9’unda zeytin, başta elma, kiraz, şeftali ve nar olmak üzere yüzde 4.1’inde meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır. 2007 yılı sonu itibariyle gayrisafi üretim değerlerine göre ilk on ürünümüz sırasıyla üzüm, elma, buğday, arpa, yem bitkileri, kiraz, dane mısır, ayçiçeği (çerezlik), kavun ve tütünden oluşmaktadır. İlimiz tarımında, GSMH değerlerinde bitkisel üretimin oranı yüzde 69.6, hayvansal üretim ise yüzde 30.4’dür. Özellikle son beş yıldır büyükbaş hayvan mevcudu da yüzde 90 artışla 151 bin sayısına ulaşmıştır. Yine ilimizde 112 adet su ürünleri işletmesi olup, toplam üretim kapasitesi 265 bin ton dur. Son bir yıl içinde 215 dekar alanda jeotermal ısıtmalı sera kurulmuş; 983 dekar saha da organize sera bölgesi ilan edilmiş olup, altyapı çalışmaları hızla devam etmektedir. İlimiz yaşanan kuraklık ve iklim değişikliklerinden en çok etkilenen illerden biri olmuş, üreticimiz, verim ve kalite bakımından ciddi maddi zararlar yaşamıştır. Özellikle belirlenen dört ürüne (buğday, arpa, korunga ve fiğ) verilen kuraklık zararı ödemelerinin azlığı ile birlikte bunların dışındaki ilimizde yetiştirilen başlıca ürünlere hiçbir kuraklık zararı verilmemesi üreticilerimizde ciddi maddi sıkıntılar yaratmıştır. Tüm Türkiye’de olduğu gibi kuraklığın faturası ilimizde de üreticilere çıkartılmıştır. İlimizdeki kuraklığın etkileri, bugün için yağışların yetersizliği göz önüne alınırsa 2008 yılı içinde görülecektir. Durum böyle iken, siyasi iktidarın henüz bu duruma bir önlem almadığı görülmemektedir. Diğer illerde olduğu gibi, Denizli’de de tarım ve kırsalın tüm sorunlarını, bugüne kadar uygulanan politikalardan soyutlayarak, değerlendirmek olası değildir. Tarımda ülkemiz genelinde yaşanan yıkıntı ve yeniden biçimlendirme İ İbrahim GÜR Ziraat Mühendisleri Odası Denizli Şube Başkanı ‘Kültür’ balıkçısı olduk hep aynı temel nedenlere dayanmakta ve de kaçınılmaz sonuçları ülkemizin genelinde, tüm yaşamsal alanlarımızda ortaya çıkmaktadır. İlimizde tarım, bu süreçlerde kontrolsüz, planlamadan uzak yeniden yapılanmaya devam etmektedir. Tekstildeki krize bağlı olarak buradan umudunu kesen sanayici; meyvecilik, seracılık ve hayvancılığa yönelmiştir. Denizli tarımına böylesi sermaye girişleri, bir bakıma doğru gözükse de, bir yandan küçük üreticimizin üretim süreçlerinden hızla kopması ve diğer yandan tarımda böylesi şirketleşmelerin sonuçlarının değerlendirilmesi de gerekmektedir. Bugün üreticilerimizin geniş örgütsüzlüğü ve mevcutların işlevsizliği göz önüne alındığında, ürün fiyatlarının belirlenmesinde hiçbir etkileri maalesef bulunmamaktadır. Başta mazot, gübre, ilaç, yem, elektrik ve su olmak üzere tüm tarımsal girdi fiyatlarında yüzde 50’leri aşan zamlar, diğer yandan bundan 45 yılın öncesinin ürün fiyatları, başta küçük üreticiler olmak üzere üreticilerin üretime devam etme nedenlerini ortadan kaldırmaktadır. Aslında bu şekilde AB’nin ülkemizden istedikleri de sessizce gerçekleşmekte. Dolayısıyla da kırsal kesimindeki istihdam ve üretimde düşme de beraberinde gelmektedir. Bu yıl kiraz ve elmada çiçeklenme dönemlerindeki olumsuz hava koşulları yüzünden, yeterli döllenme olmadığından, bu ürünlerde çok ciddi verim kayıpları olacaktır. Şaraptaki ÖTV oranının düşürülmesinin üzüm üreticilerimize nasıl yansıyacağı bilinmemektedir. Zira şaraplık üzüm fiyatlarını işletmeler kendi aralarında belirlemektedirler. İlimizdeki nar yetiştiriciliği son yıllarda hızla artmıştır. Türkiye nar üretiminin en az yüzde 10’u ilimizden gerçekleşmektedir. Nar üretimi bugün için karlı olsa da önümüzdeki süreçlerin neler getireceği belli değildir. Özellikle narın, çeşitli şekillerde işlenerek, daha fazla katma değer yaratılarak satılmasında büyük yarar vardır. Kuru koşullarda üreticilerimiz bu yıl hububat ekimine yönelmiştir. Ama borç batağındaki üreticilerimizin, bunu uygun fiyatlardan satıp satmayacağı da, belirsizliğini korumaktadır. Türkiye genelindeki süt sanayicilerinin kendi aralarında anlaşarak, artan girdi fiyatlarına karşılık süt fiyatlarını yüzde 16 düzeyinde indirmeleri tam bir şok etkisini yaratmıştır. Eğer bu durum böyle devam ederse, geçmişte dışarıdan ithal ettiğimiz yaklaşık 280 bin damızlık süt sığırları gerçeğinde olduğu gibi, üreticilerimizin süt üretiminden vazgeçerek inekleri kasaba göndermeleri kaçınılmaz AB ile yapılan anlaşmalar tarımımızı ve ekonomimizi çökertiyor. olacaktır. Bugün için izlenen politikalar, başta ABD ve AB’nin elindeki fazla damızlık ineklerinin, ülkemize pazarlanmasının önünü açmaktadır ki ilimiz Acıpayam ilçesindeki Devlet Üretme Çiftliğini alan şirket, geçen aylarda ABD’den bini aşkın gebe düve dışalımı gerçekleştirmiştir. Oysa bizim damızlık düve gereksinimlerimizi yerli damızlık hayvan yetiştiricileri birlikleri kolaylıkla karşılayabilir. Gerek ülkemiz, gerekse ilimiz için en uygun süt inekçiliği, yerli damızlıklarımızla oluşturacağımız en fazla 4050 başlık aile tipi kooperatiflerle yapılabilir. Süt işletmeleri de her geçen gün tekelleşmektedir. Ülkemiz için olmazsa olmaz olan, küçükbaş hayvan yetiştiriciliği desteklenmemekte, ülkemizin bu gerçeği de göz ardı edilmektedir. İlimiz pamukçuluğunda son yıllarda tam bir yıkım yaşanmaktadır. Pamuk satış fiyatları üretim maliyetlerini dahi karşılayamamakta, üretici her geçen yıl pamuk üretiminden vazgeçerek, diğer ürünlere kontrolsüz şekilde yönelmektedir. AB ile yapılan anlaşmalar, tıpkı 1980’den itibaren IMF ve Dünya Bankası’nın isteklerinde olduğu gibi harfiyen yerine getirilmekte, üstelik tarımımızı ve ekonomimizi çökertmek pahasına halen de sürdürülmektedir. Bu politikaların ülkemizi getirdiği nokta tüm çıplaklığı ile ortadadır. Eğer bu politikalara devam edilirse, tam bir yıkım ve sömürgeleşmeye gidilecektir. Bir ülkenin makro ekonomik dengeleri bozuksa, yatırım ve üretim süreçlerinden kopartılmışsa, ekonomisi iç ve dış borç batağına saplanmışsa ve ödedikçe artan borç faizlerine göre kurgulanılıyorsa; her türlü krize karşı kırılgan bir yapıdaysa, borç faizi ödeme adına Cumhuriyetimizin yoktan var ettiği en karlı KİT’lerimizi adeta peşkeş çekercesine elden çıkarıyorsa, küresel sermayenin kendi çıkar ve beklentilerine göre bizlere dayattığı politikaları harfiyen yerine getiriyorsa, istese de tarıma kaynak aktaramaz. Sıcak para girişine ve rant ekonomisine dayalı bugünkü ekonomimizin çökmesi kaçınılmazdır. Unutulmamalıdır ki, ekonomik bağımsızlılığı olmayan bir ülkenin, siyasi bağımsızlılığından da söz edilemez. Artık bu ülkede icazetli kurtarıcılar aramak yerine, başta üreticilerimiz olmak üzere tüm halkımız kendi öz gücüne güvenerek, kısa vadeli çıkar ve beklentiler için değil ama geleceğini karartmamak adına, bilinçli ve örgütlü temel bir duruş sergilemek ve tepki vermek zorundadır. Artık bu oyunun hep böyle oynanmaması, kervanın hep böyle gitmemesi için mutlaka bu tek yanlı ipoteğe dönüşmüş politikalardan vazgeçilerek, ülkemiz çıkarları adına, ülkemizin kaynaklarını yatırım, üretim ve istihdamı hedefleyen bir anlayışla harekete geçiren, ulusal tarım politikalarının uygulanması zorunluluktur. Bunun için de ulusal iktidarlara ve onun arkasında halk desteğine gereksinim vardır. Oynanan bu oyunda her zaman kazananlar, bu oyunun kurallarını koyan ve bizim gibi ülkelere bu oyunu oynamayı dayatan bir avuç küresel sermaye ile bundan nemalanmaya çalışan yerli uzantıları olmaktadır. Oyun böyle sürdükçe, geniş halk kesimleri ise her zaman kaybedecektir… giden suyu kirlettiğini ve bu suların içerisinde toksit maddelerin bulunduğuna dikkat çekti, “Bu da balığın etlerinde birikiyor ve kanserojen madde içeriyor” dedi. Avcılık sektörünün denizel alanlardaki kirliliğin artışı, stoklardaki azalış, balıkçı barınaklarının yetersizliği ve alt yapı eksikliği gibi birçok sorunla boğuştuğunu, bu sektörden ekmeğini sağlamak isteyenlerin bir başka sorununun ise tekne sayılarının stokların kapasitesinden çok oluşu olduğuna işaret eden Özyurt şöyle devam etti: “Geçmiş yıllarda, üretim miktarındaki düşüşe paralel olarak birim fiyatta meydana gelen artış, avcılık faaliyetinin devamını sağladı. Son dönemde ise ithal edilen balık miktarının artması ise başka bir sorun. Tüm bu sorunların çözümü ise; sektördeki eksikliklerin üzerine eğilerek, doğru tespitlerin yapılıp, destek sağlanması, balıkçı filolarının uluslararası alanlarda avlama yapmalarının sağlanmasıyla olabilir.” ADANA(Cumhuriyet Bürosu) Larvaları erken toplayarak balıkçılığa darbe vuran larva ticareti yapanların Akdeniz’de birçok balık türünün azalmasına neden olduğu, bu durumun da antibiyotik içeren tek tip besinle beslenen kültür balıkçılığını artırdığı belirtildi. Çukurova Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Avlama ve İşleme Teknolojisi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Caner Enver Özyurt, bilinçsiz avcılık ve larva ticaretçilerinin larvaları erken toplamasının Akdeniz’deki levrek, çipura, kefal, mercan türü balıkların azalmasına neden olduğunu, bunun balıkçılığa büyük darbe olduğunu söyledi. Denizlerde her tür doğal gıda ile beslenen balıkların yerini, giderek yemlerinde antibiyotik bulunan kültür balıkçılığına bıraktığını vurgulayan Özyurt, bölgedeki balıkçıların neredeyse denizden balık alamaz hale geldiğini söyledi. Denizlerimizdeki bazı balık türlerindeki azalmanın, kültür balıkçılığını artırdığını irdeleyen Özyurt, “Ancak kültür balıkçılığında balıklar tek tip besinle besleniyor. Yemlerde ise antibiyotik bulunuyor. Bu da insan vücudunun antibiyotiğe olan direncini azaltıyor” diye konuştu. Türü azalan balıkların yerini Kızıldeniz’den Süveyş Kanalı yoluyla Doğu Akdeniz'e gelen ve ekonomik değeri olmayan tropikal balıkların aldığını ifade eden Özyurt, tarım alanlarında kullanılan zirai ilaçların dalyanlara 30