22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Tarım Gıda Hayvancılık 49 / 9 Eylül 2008 Süt inekçiliği, besicilik, tavukçuluk gibi hayvancılık dallarında son yıllarda "endüstriyel hayvancılığı" çağrıştıran örnek işletmeler kurulması hız kazandı. B İle müzakerelerde en yoğun tartışmaların tarım ve hayvancılıkla ilgili yaşanacağı kuşku götürmez bir gerçektir. İşte bu aşamada; yani AB ile uyum sürecinde ülkemizdeki küçük üreticilerin şansları sıfırdır. Bu kesimin yok olacağı; ancak verimli çalışan, ürettiği süt ve diğer hayvansal ürünleri hijyenik koşullarda değerlendiren, kayıt altına alan büyük işletmelerin şanslarının yüksek olduğunu varsayabiliriz. Bunun en dramatik örneği çok yakın geçmişte Polonya'da yaşanmış ve binlerce işletme kapanmıştır. Kırsal kesimde üreticilerimizin üretim çalışmaları ile ilgili kayıt ve muhasebe tutma alışkanlıkları yok denecek düzeydedir. Bunun sonucunda üretici sürekli zarar ettiğini, ancak birkaç yıl sonra, öz kaynağını kaybettiği zaman anlayabilmektedir. AB aşamasında en büyük engelin "Kopenhag kriterleri" değil, "Tarım ve hayvancılık kriterleri" olduğu kısa sürede net olarak ortaya çıkacaktır.Birçok ön yargı ve bazı haklı nedenlerin dışında; AB’nin elindeki tarımsal ve hayvansal üretim fazlaları yığılı dururken, bu konuda ülkemize olumlu yaklaşmaları zaten olası değildir. Ayrıca AB ülkelerinde tüketilen tarımsal ve hayvansal ürünün, yine AB ülkelerinden sağlanması konusunda ciddi yaptırımlar uygulamaya konulmuştur. Devletin hayvancılık politikasındaki en büyük hatası, yıllardan bu yana hayvancılığı bağımsız bir sektör olarak değil, tarımın bir alt birimi olarak görmesidir. Bu bir devlet politikası olmasa da; yönetime hâkim anlayışın, devleti bu şekilde yönlendirmesinin bir sonucudur. Ancak bu yaklaşım geçmişte olduğu gibi, günümüzde de ülkemize çok ağır bedeller ödetmeye devam etmektedir. Gelişmiş ülkelerde hayvancılığın tarım içindeki payı % 5080 arasında olmasına karşın, Türkiye'de bu oran % 2225 seviyesindedir. A Oğuz ŞENOL Eker Yem Fabrikası Müdürü YENİ UMUT: ve ekonomik patlamaların giderilmesi için gerekli zaman ise süratle tükenmektedir. Kentlerde işsizlik oranı ürkütücü boyutlara ulaşırken; kırsal kesimden başlaması kaçınılmaz olan akının nasıl emileceği, ülkemizin en önemli sorunlarından birisi haline gelmiştir. Tarımsal ürünlerin çok önemli bir bölümünde dışa bağımlı hale getirilen ülkemizde, çıkış yolu "Endüstriyel hayvancılık" olabilir mi? Bu yöntemle en azından girişimci özelliği olan, konuya ilişkin desteklerden yararlanmayı hedefleyen, bürokrasinin tüm engellerini aşmayı göze alabilen, bilinçli üreticileri köylerinde tutabilir miyiz? Kaldı ki ; "köy nüfusunu yüzde 10'lara çekin" yolundaki AB talepleriyle, köylüyü köyünde tutma çabaları ne denli örtüşür? Süt inekçiliği, besicilik, tavukçuluk gibi hayvancılık dallarında son yıllarda "Endüstriyel hayvancılığı" çağrıştıran örnek işletmeler kurulması hız kazanmıştır. Kurulma aşamasında birçok bürokratik engel olsa bile, bu tür işletmelere verilen ENDÜSTRİYEL HAYVANCILIK çok ciddi destek ve "hibe" şeklindeki katkılar yatırımcıların "Endüstriyel hayvancılığa" kaymasına neden olmuştur. Ancak olayın en çarpıcı boyutu, bu işletmeleri kırsal kesimdeki üreticilerin değil, kentte yaşayan, konuyla hiç ilgisi olmayan, değişik meslek guruplarındaki girişimcilerin yaşama geçirmiş olmasıdır. Ne yapmalı? Küçük üretici ne olacak? Son düzenlemelerle birlikte, son 23 yıldır köyünde aç ve çaresiz kalan köylünün, kendi topraklarından koparılarak kendisi ve ülkemiz için onlarca sorunla birlikte kentlere yönelik umutsuz yolculuğu başlamış oldu. Bu plansız göçün yaratacağı sosyal, kültürel O halde kırsal kesime yönelik gündeme gelen bu yatırım olanakları; neden amaç dışına kaymış ve neden köylü bu desteklerden yararlanmaktan uzak kalmıştır? Yanıtı çok basittir! Çünkü köylünün bu destek, hibe ve yönetmeliklerden haberi yoktur. Haberi olanlarında bu işi kotaracak bilgisi, birikimi ve eğitimi yoktur. Gelişmiş ülkelerde, köy ve şehir yaşamı arasındaki yaşam standartları belirsiz denecek düzeydedir. Ülkemizde ise bu fark uçurum boyutundadır. Kırsaldaki üreticiyi bilgilendirmesi, bilinçlendirmesi ve yönlendirmesi gereken kamu kurum ve kuruluşları bu görevlerini adeta unutmuşlardır. Üretici örgütlerinin çok önemli bir bölümü ise, bireyciçıkarcıpolitik bir yapılanmayı benimsemişler ve üreticinin gözünde güvenilir olmaktan çok uzak kalmışlardır. Teknik ve bilimsel alt yapıları son derece yetersiz olan bu yapılanmanın üreticiye katkı yapmaları beklenemez. Her sektörde olduğu gibi; Endüstriyel hayvancılık konusunda girişimde bulunacak yatırımcılar, bilimsel anlamda eksiksiz yapılmış yatırım projeleri ile desteklenmezse, çok büyük zararlar ve düş kırıklıkları kaçınılmaz olur. Köyde yaşayan girişimcilerin bu projelerin altından kalkamayacakları düşünülse bile, bu tür yatırımlarda köylükentli (ya da köykent) dayanışması ve bütünleşmesi ciddiye alınacak bir "model" olarak düşünülebilir. Tarım ve hayvancılıkta ulusalcılığın, toprak bütünlüğü ve mülkiyetinin korunması esastır. Tarım ve hayvancılık sadece temel sektör değil, bazen bir sığınak sektörü, bazen de stratejik bir sektör olarak önem taşır. Tarım ve hayvancılık ulusal bir yaklaşımla gerçekleşmezse, bu alana uluslararası aktörlerin, çok uluslu çıkar çevrelerinin girmesi kaçınılmazdır. Nitekim ülkemizde bu konuda GAP'tan başlayan endişe verici bir yapılanma süratle ivme kazanmaktadır. 24
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle