22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Tarım Gıda Hayvancılık 49 / 9 Eylül 2008 Türkiye, hayvan hastalıkları ile ilgili uluslararası anlaşmayı uygulamıyor undan bir süre önce internette Dışişleri Bakanlığının Uluslararası Anlaşmalar sayfasına girerek hayvan hastalıklarının önlenmesi, korunması ve hayvansal gıdalarının kontrolü v.s konularında herhangi bir anlaşmanın olup olmadığını öğrenmek istedim. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllara doğru gitmeye başladığımda 1935 yılında hayvan hastalıklarının ve hayvansal ürünlerin kontrolü, korunması ile ilgili bir anlaşma ile 1955 yılında Şap hastalığı ile ilgili bir uluslararası anlaşmanın yasa olarak TBMM tarafından onaylanmış olduğunu gördüm. 1935 yılındaki anlaşmanın özgün adı ”Hayvanların Bulaşıcı Hastalıklarına Karşı Mücadeleye Dair Beynelminel Mukavele İle Hayvanların, Etlerin ve Menşei Hayvani Olan Diğer Mahsullerin Transitine Dair Beynelminel Mukavelenin ve ( Et ve Et Müstahzarlarından Taze Hayvan Mahsulat ve Sütten Çıkarılanlardan Başka ) Olan Mahsullerin İhraç ve İthaline Dair Beynelminel Mukavelenin Kabul ve Tasdikine Dair Kanun” ile 1955 yılında ki ise “Şap Hastalığı Avrupa Mücadele Komisyon Kuruluş Anlaşmasına İttihakkımız Hakkında Kanun”dur. Kısaca bu uluslararası anlaşmalar hayvanların bulaşıcı hastalıklarına karşı mücadele ve hayvansal gıdanın kontrolüne ilişkin olarak devletlerin kendi kurumlarını oluşturması ve bu kurumların hastalıkları ve hayvansal gıdanın kontrolü ve denetimi nasıl yapılacağı hakkında uluslararası ilişkileri belirlemektedir. Bu anlaşmaların olmasının en önemli nedeni I. Dünya Savaşının bitmesinden hemen sonra 1930’lı yılların ortalarına kadar Avrupa ülkelerinde iki yüz milyondan fazla sığırın hastalıklardan ölmesi üzerine zorunlu olarak ülkeler bir araya gelmiş, hayvan hastalıkları ve hayvansal ürünlerin kontrolü için önlem almaya zorunlu kılmış ve bu anlaşma ortaya çıkmıştır. Bu anlaşma tarihe Cenevre Anlaşması olarak geçmiş ve 20 Şubat 1935 yılında Türkiye Cumhuriyeti adına Milletler Cemiyeti nezdinde Daimi Murahhas B. Cemal Hüsnü Taray katılmıştır. Anlaşmayı Avusturya, Romanya, Yunanistan, Bulgaristan, Lehistan, Belçika, İtalya, Hollanda, Letonya, İspanya, İsviçre, Çekoslovakya ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti tarafından imzalanmıştır. Antlaşma 1 Şubat 1936 yılında tarafımızdan imzalanmış ve 25 Haziran 1937 tarihinde TBMM’de kabul edilmiştir. Cenevre Antlaşması 25 Haziran 1937 tarihinde 3640 sayılı Resmi Gazete 3243 sayılı kanun olarak yayınlanmıştır. Bu yasanın altında tüm temel yasalarda olduğu gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olarak imzası vardır. Bu anlaşmanın bazı maddelerine baktığımızda günümüzde ortaya çıkan Kuş Gribi ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi küresel hastalıklara karşı mücadelede ne kadar önem arz ettiği görülecektir. Günümüze daha iyi anlaşılması için Cenevre Anlaşması’nın 2, 3 ve 4. maddelerini bugünün Türkçe’si ile uyarladım. Madde 2: Sözleşen taraflar kendi ülkelerinde halen mevcut olmadığı takdirde 1.maddede göz önünde bulundurulan önlemlerin uygulamasını temin edebilecek veterinerlikle ilgili resmi bir oluşumun kurulmasını ve devamını taahhüt ederler. Bu resmi teşkilat esas itibarı ile aşağıdaki şubeleri kapsayacaktır; 1)Görevi bilhassa aşağıdaki maddelere ilişkin olmak üzere bir devlet veterinerlik kurumu B Mücteba BİNİCİ Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Yön. Kur. Üyesi A.Bulaşıcı hayvan hastalıklarının ortaya çıkış ve seyrini tespit amacı ile 1.maddede yazılı yer ve kurumların gözetimi altında bulundurulması. B.Bulaşıcı hayvan hastalıkları ile ilgili önlemlerle bu hastalıklara karşı koruma ve mücadele etmeye özgü önlemlerin uygulanması. C.Hayvanların ve hayvansal ürünlerin kontrolü ve muayenesi. D.Hayvanların menşeine, sağlığına veya hayvansal ürünlerin sağlıklı koşullara uygun olduğuna dair şahadetnamenin verilmesi. 2)Veteriner kurumlarını memur ve hizmetlilerinin yetiştirilmesi ile ilgili öğretim, eğitim ve araştırma müesseseleri, bu servislerin düzenli çalışması için gerekli bilimsel laboratuarların kurulması. Madde 3: Anlaşmayı imzalayan devletlerin her birinde veterinerlik hizmetleri, aşağıda yazılı düzenli bir veteriner kurumu için gerekli ve esaslı olan prensiplere göre oluşturulacaktır. 1)Devlet veterinerlik hizmeti sorumlu bakana doğrudan bağlı sorumlu bir veteriner müdürünün idaresi altında olmalıdır. 2)Hükümet veterinerlerinin ve bazı resmi görevlerle işe alınan veterinerlerin sayı ve görevindeki yeterliliği hayvan ticaretinin çokluğuna, ekilen arazinin bolluğuna ve hayvan yetiştiriciliğinin önemine göre sınırlı ve belirli sağlıklı bölgelere ayrılan bütün yurt arazisinde seri ve etkili veterinerlik sağlık kontrolünü sağlayacak şekilde olmalıdır. 3)Devlet veterinerleri ve bazı resmi görev ile görevlendirilen veterinerler, hükümetin veterinerlik tahsil diplomasını veya devletçe tanınmış bir veterinerlik diplomasına sahip bulunmalıdır. Hükümet veterineri sayılmak için bu işe uygun olduğunu gösteren belgenin hükümet tarafından verilmesi şarttır. Devlet memuru olan veterinerlerden başka veterinerler devletin sorumluluğu altında olmak şartı ile bazı veterinerlikle ilgili görevlerle görevlendirilebilirler. 4)Sınırlarda veterinerlikle ilgili kontrol ancak devlet veterinerleri veya devletçe kabul edilen veterinerler tarafın dan yapılabilir. 5A) Satışa ve halkın tüketimine ayrılan etlerin muayenesi esas itibari ile devlet veterinerlik servislerinin gözetimindeki veteriner hekimler tarafından yapılmalıdır. B) İhracata ayrılmış ve hazır bulunan etlerin kontrolü devlet veterinerleri veya devletçe kabul edilen veterinerler tarafından yapılacaktır. Madde 4: Anlaşmayı imzalayan devletlerden her biri iki ve üçüncü maddeler hükmüne uygun bir veteriner kurumunun varlığını, oluşumunu, kurumun başlıca özelliklerini özetleyen bir tezkere ile mecliste onaylanan suretini Milletler Cemiyeti genel sekreterine vererek tebliğ edecek ve o da diğer sözleşme yapanları durumdan haberdar edecektir. Şimdi düşünüyorum. Acaba ülkemizde küreselleşen (Kuş gribi, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Şap v.s) ya da kronik hale gelerek hayvanlardan insanlara bulaşan (zoonoz) hastalıklara karşı (Kuduz, Verem, Salmonella, Şarbon, Bruselloz, Toksoplasmosis v.s) eradikasyon (yok etme) ile etkili direkt bir kurum var mıdır? Bu hastalıklar ile ilgili olarak kısa, orta ya da uzun vadeli bir strateji var mıdır? Bildiğim kadarı ile yoktur. Bu kurumları oluşturmak ve hastalıklara karşı mücadele etmek için ilk önce Avrupa Birliği ülkelerine şirin gözükmek değil halkımızın sağlığını ve refahını korumamız gerektiği için yapmak zorundayız. Bu bizim devlet olarak sorumluluğumuzdur. Gelecek kuşakların sağlıklı olması bu hastalıkları yenmekten geçer. Ne yazık ki bunu yapamadığımız için hazinenin milyar YTL’leri bu hastalıkların tedavisine gitmekte ya da binlerce insan bu hastalıklar ile hastaneleri doldurmaktadır. Anlaşmayı imzalayan ülkeler gibi ülkemizde bu anlaşmayı takiben 1937 yılında 3203 sayılı yasa ile Tarım Bakanlığının görevleri ve teşkilat yapısı belirlenmiştir. 3203 sayılı yasa ile teşkilat yapısı yazılırken, yasanın 9. maddesinde Veteriner Genel Müdürlüğünün amaç ve görev kapsamı açıklanmıştır. Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü 8.6.1984 yılına kadar başarı ile görevini yapmış ve bu tarihte Kenan Evren’in Cumhurbaşkanı, Turgut Özal’ın Başbakan, Hüsnü Doğan’ın ise Tarım ve Köy İşleri Bakanı ve Rafet Şahmelikoğlu’nun Genel Müdür olduğu dönemde 212 sayılı kanun hükmünde kararname ile kapatılarak Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü kurulmuştur.Koruma Kontrol Genel Müdürlüğünün ilk Genel Müdürü ise Prof. Dr. Ersin İstanbulluoğlu olmuştur. Hükümetimiz Avrupa Birliği yasalarını ülkemiz yasalarına uyarlamaktadır. Bugünlerde dörtlü hijyen paketi olarak tartışılan Veteriner Hizmetleri Kanunu ile Gıda ve Yem Kanununun Avrupa Birliği mevzuatına getirilmesinde yarar bulunmaktadır. Ekonomiler küreselleştiği gibi hayvan hastalıkları da küreselleşmiştir. Hayvan hastalıkları, gıda güvenliği ve halk sağlığı ile mücadele edecek bir kuruma ve 1936 yılında altına devlet olarak imza attığımız yasaya bağlı bulunmak ve sahip çıkmak zorundayız. Avrupa Birliği ülkeleri bu yasayı temel alarak kurumlarını ve halkının refahını yüceltirken bizlerin daha bu yasaları tartışmamız ne kadar doğru bilmiyorum. Maalesef ülkemizde savunma dışında tarım, hayvancılık, sağlık, sosyal güvenlik, adalet, eğitim, ulaşım v.s konularında kısa, orta ve uzun vadeli bir strateji bulunmamaktadır. Devletlerin ömrü yaşadıkları sürece sonsuzdur. Devletleri bu sonsuzluk içerisinde yaşatmak ise iktidarların ve yurttaşların görevleridir.Yüz yıl sonra kuduz hastalığı ülkemizde hala var ise yaşadığımız süreçte alınan kararlar gelecek kuşaklar tarafından değerlendirilecektir. Bu değerlendirmede yüzümüzün ak olması herhalde herkes için geçerlidir. 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle