Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Tarım Gıda Hayvancılık 49 / 9 Eylül 2008 TAVUK VE KENENİN İŞBİRLİĞİ ok değil daha 3 yıl önce ülkemizde kuş gribi patlak verdiğinde paniğe kapılmıştık. Şu anda çoğu kişinin adını bile hatırlayamadığı Balıkesir’in Manyas ilçesi Kızıksa Beldesinde hindi yetiştiriciliği yapan bir kişinin sürüsünde ortaya çıkan hastalıkla mücadeleye öyle bir giriştik ki Dünya Sağlık Örgütü yetkilileri bile şaşırmıştı. Çünkü Türkiye’de veteriner teşkilatı yoktu ve daha önce Avrupa ülkelerinde görülen bu hastalığın Türkiye’de görülmesi durumunda her tarafı Tüm umutlarını kasıp kavuracağı gibi senaryohalkın pikniklerde lar üretiliyordu. Ama bizim çıl tüketeceği pirzola ve kanat satışına gın Türkler olduğumuzu unutbağlayan tavuk muşlardı. Sözün özü, şu çılgın üreticisi, kene Türkler olmayan veteriner teşkorkusu yüzünden kilatı ve araç gereç eksikliğine planları alt üst rağmen mükemmel bir stratejiyle kuş gribi hastalığını çıktığı olunca feryat etti. yere gömmesini bildi ve haklı olarak bütün uluslar arası örgütlerin takdirini kazanmasını bildi. Ancak batı taraflarından karşısına çıkan ilk kuş gribi saldırısını püskürten teşkilatsız veteriner hekimler ve teknisyenleri, tek atımlık mermilerini harcadıklarında Doğu taraflarından gelen saldırıyla neye uğradıklarını şaşırdılar. Kuşlar durmuyordu. Her taraftan saldırıya geçmiş ve neredeyse doğudan başlamak üzere tüm ülkeyi boydan boya gribe bulamışlardı. Üstelik bu kez insanlarda da kayıp vardı. Ne yazık ki bu saldırılarda 4 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, entegre firmalarda hiç salgın görülmemesine rağmen tavuk satışları neredeyse sıfırlanmış, bu sektörden geçinen yüz binlerce kişi iflasın eşiğine gelmişti. Ancak kuşlar da bunu canlarıyla ödemişlerdi. Başı boş dolaşan yaklaşık 2.5 milyon tavuk boğazlanmış, kümeste kalanlar ise açlığa mahkum edilmişlerdi. Kimi tavuklar ise yakalanıp diri diri toprağa gömülmüşlerdi. Kuş gribi saldırısı sosyal bir patlama yaratmış, ajanslar her gün bununla ilgili haberleri vermeye devam etmişti. Sağlık Bakanımız önce “hayvan hastalıkları Tarım ve Köyişleri Bakanlığını ilgilendirir” diye açıklama yapmış, ancak daha sonra ağız değiştirerek “artık köy tavuğu, köy yumurtası olayı tarihe karışacak” gibi vecizeler üretmeye başlamıştı. Darda kalıp haber bulamayan muhabirler ise itlaflar sırasında küçük çocuklara 35 kuruş vererek tavukları çıplak elle tutmalarını sağlamış, daha sonra itlaf rezaleti diye televizyonlara haber yapmışlardı. O günlerden aklımızda kalan görüntüler ne yazık ki bunlar. Bahar ayının gelmesiyle son bulan kuş gribi saldırısının ardından bayram tatil dinlemeden karda kışta günlerce evine bile gitmeden bu hastalıkla mücadele eden, olmayan teşkilatın veteriner sağlık çalışanlarına zamanın iktidarı 17.3 YTL’lik bir ek zam verirken, onlar için dua eden kadrolu imamlar ile onları alkışlayan mühendislere 200 YTL’lik ek zammı uygun görüyordu. Bu durum bizim Türkiye’ye özel bir durum olmalıydı ama tabii ki savaş yorgunu sağlık ordusunun moralini bozmaya yetmişti. Kuşlar hezimete uğramış, ancak bu kez yıllardır Ç Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi onların düşmanı diye bildiğimiz keneler aktif hale gelmiş, sağlı sollu saldırıya girişmişlerdi. Halk neye uğradığını anlayamamıştı. Yıllardır birlikte yaşadığı, kendisi ve hayvanının kanıyla beslediği kenelere ne olmuştu böyle? Kudurmuş gibi her tarafa saldıran ve buldukları canlıyı virüse boğan bu keneler “tavukları boğazladınız, sıkıyorsa gelin bir de benim karşıma çıkın” der gibiydi. Kene saldırısı gerçekten de çok kanlı bir şekilde sürüyordu. Şu satırları yazdığım sırada sadece 2008 yılında tarafımızdan verilen ölü sayısı 38 ve binlerce yaralı halen hastanelerde tedavi görüyor. Tabii strateji uzmanları hemen kuş gribinde olduğu gibi komplo teorileri üretmeye başladı. Bu keneler te rör örgütlerinin işiydi. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi virüsü laboratuvar ortamında üretilmiş, kenelere injekte edilmiş daha sonra Türkiye’ye salıverilmişti. Üstüne üstlük bunlarla mücadele edecek kuşları da imha ettiğimiz için her tarafa yayılmışlardı. Suçlu yine bulunmuştu. Bu senaryolar doğru çıkmasa bile kesin olan şey küresel ısınmaydı. Sanki tek sorun buymuş gibi. Kene ile hamamböceğini birbirinden ayırt edemeyen uzmanların buyurduklarına göre Rusya’dan Türkiye’ye ithal edilen ağaçlar vasıtasıyla ülkemize giren bu kenelerin yok edilmesi gerekiyordu. Bu nedenle tonlarca zehirin etrafa saçıldığı bir dönemde kene tacirleri de türemiş, kene çıkarma kartı, kene kovucu sprey, kene büyüsü gibi araçlarla halkı keneye karşı korumaya başlamışlardı. Hatta kimileri bazı üniversitelerin bazı saygın bilim adamlarını da olaya alet ederek, keneye karşı etkinliği kanıtlanmış tek ürünün kendilerinde olduğuna yönelik reklamlarla rant kazanıyordu. Şimdi de kene kâbusu yaşanıyordu. Kene dursa kuşlar başlıyor, kuşlar dursa keneler saldırıyordu. Zaman zaman kuduz paniği yaşanıyor, gariban halkımız hayvanlardan insanlara geçen hastalıklarla neye uğradığını şaşırıyordu. Tavukçular ise yine isyanlarda. Tüm umutlarını yaz aylarının gelmesiyle halkın pikniklerde tüketeceği pirzola ve kanat satışına bağlayan üretici, kene korkusu yüzünden planları alt üst olunca feryat etmeye başladı. Haftalık zararlarının 26 milyon YTL’ye ulaştığını açıklayan üreticiler, kuraklık yüzünden yem fiyatlarının artmasına rağmen kendi fiyatlarının artmamasını şikayete başlamışlardı. Tavukçuların sorunlarını her zaman kendi sıkıntısı olarak gören veteriner sağlık çalışanları da bu işten muzdaripti. Çünkü üretim demek bu sektörden ekmek yiyen bizler için de iş ve aş demek. Ancak şikayet ederken neyi nasıl yapacağımızın altını da kalın bir kalemle çizmek gerek. Yıllardır yakındığımız konu veteriner sağlık çalışanlarının kamudaki örgütlenmesinin yetersiz olduğudur. Tavuk üreticileri de artık bir an önce çözüm isterken şu örgütlenme sorununa bir deyinseler gam yemem. Varsa da yoksa zarar ediyoruz, bizi koruyun. Efendiler bu ülke tümden zarar ediyor, veteriner sağlık çalışanlarının örgütsüzlüğü böyle sürdükçe siz de biz de tüm halkımız zarar görecek. Artık doğru hedefe odaklanalım ve geleceğimizi hep birlikte kuralım. Yapı değişmedikçe bir kuş gribi bir kene saldırısı bir kuduz bir şarbon derken kısır döngüden çıkamaz ve sonuçta işin içinden çıkılmaz bir hale geliriz. Yazık olur bu ülkeye… KAÇAK VE SAHTE TARIM İLACI TEHDİDİ ADANA (A.A) İran'dan, piyasa değerinin çok altında fiyatla getirilen kaçak tarım ilaçlarının, yabancı otlar ve diğer zararlılarla mücadelede etkisiz kaldığı, ayrıca uzun vadede tarım alanlarını olumsuz yönde etkileyeceği bildirildi. Bazı kaçakçıların ise İran'dan getirdikleri ilaçları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı izniyle Türkiye'de satılan standartlara uygun ilaçların boş kutularına, 'tiner, boya gibi katkı maddeleriyle hazırladıkları sahte ilaçları' doldurarak sattıkları belirtildi. Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Adana Şubesi ikinci Başkanı Saim İnce, İran'da satılan ilaçların Türkiye standartlarına göre hazırlanmadığını, aktif madde dozlarının Türkiye şartlarına göre daha düşük seviyelerde olduğunu söyledi. İnce, içeriğine dokunulmadan kaçak yollarla getirilen ilaçların, Türkiye'de satılan izinli ilaçlara kıyasla daha az etki yaratacağı için ürün gelişimini etkileyeceğini, zararlılar ve otlarla mücadelede etkisiz kalınacağını kaydetti. Yaklaşık 200 milyon Avro değerindeki zirai mücadele ilacı piyasasının yüzde 2'sinin, kaçak ve sahte ilaçla ''işgal edilmiş durumda'' olduğunu savunan İnce, ''Çevreye, hayvana, insana zehir saçan bu kimyasallar, köylerde, tarlalarda araba bagajlarında bile pazarlanıyorlar. Bu ilaçlar, yurdumuza özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinden geliyor. Kaçakçılığın önüne bir an önce geçilmeli. Bunun için en büyük görev kolluk güçlerine düşüyor'' dedi. İnce, üreticilerin bu ürünleri düşük fiyatları nedeniyle tercih ettiğini, ancak getirilen ilaçların birçoğunun, uygun koşullar altında saklanmadığını ve zamanı geçmiş olduğunu söyledi. Kaçakçıların çoğunun tarımla doğrudan veya dolaylı olarak ilgili olmadığını belirten İnce, şöyle devam etti: “Kırsalda üretici zaten bilinçsiz, neyin zarar getireceğinden habersiz. Bunu fırsat bilenler de üreticiye bu ürünleri piyasa şartlarından daha ucuz diye satıp, onları kandırıyor.” 10