Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ahmet ATALIK Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı K endi ülkelerinde açılan tazminat davaları nedeniyle zora giren çokuluslu sigara şirketleri gelişmekte olan ülkelere doğru pazarlarını kaydırıyorlar. ABD mahkemelerinde açılan davalar aracılığıyla yaklaşık 35 milyon sayfayı bulan belgeler de kamuoyu bilgisine sunuldu. Sigara şirketlerinin başkalarının hiçbir zaman göremeyeceklerini düşünülerek yaptıkları yazışmaları gösteren bu belgeler ibret verici bilgiler içeriyordu. Belgeler, çok uluslu sigara şirketlerinin özellikle çocukları hedef alan acımasız pazarlama politikaları uyguladıklarını, pasif sigara içme konusundaki gerçekleri bilimsel raporlarla çarpıttıklarını, tüketicileri düşük katran ve düşük nikotin tanımlarıyla aldattıklarını, gelişmekte olan ülkelerde saldırgan politikalar izlediklerini ve bu amaçla sigara kaçakçılığına yardımcı olduklarını gösteriyordu. Sigara içenlerin yaklaşık yüzde 90’ı sigaraya 18 yaşından önce başlıyor. Dolayısıyla sigara şirketlerinin kendi markalarının seçilmesini sağlamak için 18 yaş altı çocuklara çalışmaları gerekiyor. Aksi taktirde piyasada varlıklarını devam ettirmeleri mümkün değil. Bu cazibeyi yaratabilmek için de yıllarca gençlerin en çok ilgisini çeken spor yarışmalarına sponsor oldular ve reklam verdiler, Formula 1 yarışlarında boy gösterdiler. Sigara markasını yayan şirketin sonraki hedefi ise ürünün kullanımını yaygınlaştırmasıdır. Şirket toplantılarına birçoğumuz mutlaka katılmışızdır, her yıl satışların bir önceki yılın üzerinde gerçekleşmesi hedeflenir, bunu başaramayanın işine ise son verilir. Burada satılan ürünün sigara olduğu dikkate alındığında doğal olarak sağlık sorunu ön plana çıkıyor. Yapılan araştırmalar ABD’de her yıl 440 bin kişinin sigarayla bağlantılı hastalıklara yakalandığını gösteriyor. Tedavi masrafı 75 milyar dolar, hastalığın yarattığı verim kaybının da yaklaşık 80 milyar dolar olduğu göz önüne alındığında toplam kayıp 150 milyar doları buluyor. İşte bu yüzden gelişmiş ülkeler sigara tüketimini azaltmayı hedefleyen yasaklamaları birbiri ardına getiriyor. Sigara üretimi özelleştirilen tüm ülkelerde kısa sürede sigara içen sayısında yüzde 20 oranında artış tespit edildi. Ülkemizde TEKEL sadece mevcut tüketimi karşılamak üzere üretim yapıyor. Tüm bunlar göz önüne alındığında öncelikle çocuklarımızın sağlığı için TEKEL özelleştirilmemelidir. Tütün üretimimiz ve üreticimiz açısından da TEKEL büyük bir önem arz etmektedir. Süreci kısaca bir hatırlayalım. İlk olarak 1979 yılında Süleyman Demirel hükümetinin programında yerli ve yabancı şirketlere sigara üretimi ve dağıtımı izni verildi. 1984’te yabancı sigara ithaline olanak tanındı. 1986’da tütünde devlet tekeli kaldırıldı.1988’de yabancı tütün ithal yasağı sonlandırıldı.1990’da DPT’nin izniyle Philip MorrisSabancı Holding TEKEL özelleştirilmemeli! ortaklığıyla Philsa adıyla İzmirTorbalı’da bir sigara fabrikası kurulmaya başlandı ve bu fabrika 1992 yılında üretime başladı. 1993, 1994 ve 1996 yıllarında Çiller hükümetinin aldığı kararlarla Türk tütününe kota, Amerikan tütününe teşvik getirildi. Görüldüğü üzere aleyhte yapılabilecek ne kadar uygulama varsa hepsi eksiksiz yapıldı. Son darbe olarak da 2002 yılında Tütün Kanunu yürürlüğe sokuldu. Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 583 bin tütün üreticisi vardı, sözleşmeli üretim modelinin devreye sokulmasıyla günümüzde 207 bin üretici kaldı. tütün üreticisi sayısında en büyük azalma yüzde 70 oranla Marmara, yüzde 60 ile Ege, yüzde 55 ile Karadeniz Bölgelerimizde görüldü. Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta var. Ege Bölgesi tütünlerimiz en kaliteli tütünlerdir ve ihraç edilir. Karadeniz Bölgesi tütünlerinin de yaklaşık yarısı ihracata uygundur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi tütünlerimizin kalitesi pek iyi olmadığından ihraç edilme şansı yoktur. Bu ürünlerin en büyük alıcısı TEKEL’dir. TEKEL özelleştirilir ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki tütün üreticilerimizin göç etmekten başka çaresi yoktur. Çünkü, tütünün alternatifi yoktur. Tütün çok ince toprağı bulunan kıraç arazilerde yetiştirilmektedir. Bu nedenle de tütün üreticisi diğer üreticiler içerisinde en fakir olanlardır. Bu verimsiz topraklarda tütünden başka bir kültür bitkisi de zaten yetiştirilemez. İşte bu özellikten dolayı son yıllarda tütün ekilmeyen arazilerin yapılaşmaya açıldığı görülmektedir. Ekilmeyen tütün arazileri tarım dışı amaçlı kullanımlarla kaybedilmektedir. Amerikan sigaralarında yüzde 85 oranında Virginia ve Burley tipi (Amerikan) tütün, yüzde 15 oranında Şark tipi tütün kullanılmaktadır. Bu da TEKEL özelleştirilir ise Şark tipi tütünümüzün ekiminin yüzde 85 azalması anlamına gelmektedir. Bizim tütünümüzle verimsiz araziler değerlendirilebilirken, Amerikan tütünleri sulama isteyen ve taban arazilerde, yani başka ürünleri rahatlıkla yetiştirebileceğimiz arazilerde yetiştirilebilmektedir. Şark tipi tütün üretimimizin baltalanmaması, özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizdeki tütün üreticilerimizin göçünün önlenmesi için TEKEL özelleştirilmemelidir. TEKEL kurulduğu günden beri kamuya kaynak aktaran en önemli kuruluşlardan biri olmuştur. Özelleştirme yoluyla yabancılaştırıldığında daha mı iyi olacaktır? Örneğin ülkemizde faaliyet gösteren bir Amerikan devi Cargiil’e bakalım. Tüm karşı çıkışlara karşın tarımsal üretim açısından son derece verimli birinci sınıf tarım arazileri üzerinde inşa edildi. Aleyhine birçok yargı kararı bulunmasına karşın, kararlar AKP hükümetince hiçe sayılarak faaliyetine devam ediyor. En son olarak Cargill’i meşru kılmak amacıyla Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na eklenen geçici maddenin yürütmesi Şubat 2007’de durdurulmasına karşın Cargill halen birinci sınıf tarım arazisi üzerindeki faaliyetine devam ediyor. Petrol Ofisi 1 milyar 250 milyon dolara bir yerli konsorsiyuma satıldı. Konsorsiyum, zarar eden şirketleri ile birleştirerek devleti her yıl 150 milyon YTL vergi kaybına uğrattı. Daha sonra da bu kuruluş 5 milyar dolara yabancılara satıldı. Bir de çimento sektöründen örnek verelim. 1992’de 27 milyar TL kar eden Şanlıurfa Çimento 1993 Şubatı’nda yılında satıldı. Bu kar 1993 yılı sonunda 15 milyar TL zarara dönüştü. TEKEL, 1980’lerin ortasından bu yana yatırım yapılmayan, çürümeye bırakılmış bir KİT. Buna rağmen hala kar edebilmekte, hazineye akan bu paralar bizlere kamu hizmetlerinin sunulmasında kullanılmamaktadır. İnsanca yaşamamız, kamu hizmetlerinden yararlanabilmemiz için TEKEL özelleştirilmemelidir! 31