Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Prof. Dr. Tümer URAZ Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi ürkiye, dünyaca ünlü "Tiftik Keçisi" (ya da Ankara Keçisi = Angora Goat)’nin vatanıdır. M.Ö. 2400’lü yıllardan beri özellikle Orta Anadolu’da yetiştirilen bu ırkın yanı sıra (önemli bir sayıda) "Kıl Keçi", "Kilis Keçisi", "Malta Keçisi" (Maltıs Keçisi) ve bir miktar da Saanen (yabancı ırk) melezleri ülkemiz sathına yayılmış olanlardandır. Sütlerini kullandığımız inek, koyun ve manda gibi keçi de, hemen tüm Akdeniz ülkelerinde değişik düzeylerde yetiştirilmektedir. İlgili kaynaklara bakıldığında bir Kuzey Avrupa ülkesi olan Norveç’ten Güney Afrika’ya, Afganistan’dan Avusturalya’ya, Kanada’dan Arjantin’e dek dünyanın her ülkesinde mutlaka "keçi yetiştiriciliği" ile karşılaşılmaktadır. (www.fao.org/icatalog/.). 2004 verilerinde koyunla keçi sayısının birlikte 2 milyara yaklaştığı gözlenmektedir. Bizde ise 6 milyon 300 bini "kıl keçi", 233 bini de "tiftik keçisi" olmak üzere toplam 6.5 milyon (2005) dolayında bir keçi varlığından söz edilebilmektedir. Bu sayının 15 yıl önce (1991’de) sırasıyla 9 580 000 ile 1 200 000 dolayında ve toplam olarak da 10 780 000 olduğu dikkate alındığında, çok kısa bir süre içinde % 40’a yakın bir oranda azalmanın varlığıyla karşı karşıya bulunduğumuz anlaşılmaktadır. Bununla birlikte kuşkusuz süt miktarında da bir düşüş meydana gelmiştir (yıllık toplam 334 750 tondan 253 760 tona). Her yandan bir kuşatma içine giren tarımımızın bu önemli sektöründe, ABD, İngiltere ve daha birçok ülkede gözlenen gerilemenin altında keçiye keçi sütü çocuk hastanelerinde beslenme amacıyla kullanılıyor… bir çeşit "düşman gözüyle bakışımız" yatıyor. Örneğin 2 yıl önce, keçi yoğunluğunun yüksek olduğu bölgemizdeki illerden birinin koskoca belediye başkanı ne hikmetse "keçi ile mücadeleyi" kendine iş ediniyor; çoraklaşmış ormanlarla keçileri yan yana getirerek fotoğraflayıp broşürler hazırlıyor ve başkent Ankara’da sergiler açıyor. 1960’lardan beri aralıksız şekilde "Süt Bilimi ve Teknolojisi" alanında çalışan bir olarak, bu işin, mesleği Veteriner Hekim ya da Ziraat Mühendisi olmayan bir başkan ve belediyesi ile ilişkisinin ne türden olabileceğini şu ana kadar kafamda canlandırabilmiş değilim ! Oturduğu makama 510 kilometre uzaklıktaki Ziraat Fakültesi’ne başvurmadan bu tip girişimlere kalkışılması insanı çok daha üzücü yerlere taşıyor. Ülkemizde yaygın olan, "her kesin, her şeyi, en iyi kendinin bildiği" psikolojisine uygun en yeni bir örneği oluşturacağım" şeklindeki sözlerine bağlı olarak de, 1 ay kadar önce bir Orman Genel Müdürü’nün basınımızda öne çıkan davranışları unutmak mümkün gazetelere yansıyan "beyanatında" gördük ! O da değil. O bakanla siyasi görüşümüz uyuşmasa da, bu "keçilerin ortadan kaldırılmasını" istiyordu ! Her yıl biyolojik olaya karşı gösterilen davranış beni ve yanan binlerce hektar ormanın nasıl yerine benim gibileri rahatsız etmiştir. konulacağını düşünmeden ve mevcutların da nasıl Saanen keçisi Türkiye’ye 1959’da geldi. korunacağını açıklamadan, "faturanın keçilere Üniversiteler ve araştırma enstitülerinde oldukça çıkarılması" biraz şaşırtıcı değil mi ? geniş çalışmalar gerçekleştirildi. Eğer devlet, bunu bir Keçi Türkiye’nin Zenginliğidir proje olarak ele alıp güdümlü bir ıslah programına dönüştürseydi, şimdiye dek kıl keçilerden yeni ırklara Günümüzde her işin başı "türbandaymış" gibi doğru önemli bir kayma sağlanmış olurdu. Geçen gün ekonomiyi, tarımı, sanayiyi, eğitimi bir tarafa iten televizyonda, Doğudan bir ilin yemyeşil yaylası hükümetin tıpkısı, özellikle 1960’ların ortasından gösteriliyordu. Yaylanın ortasında her renkten koyun sonra iş başına çokça geldi. İlk işleri 1961 ve keçi yayılıyordu. Bu tip görüntüler, günümüzün Anayasası’nda ön görülen "toprak reformunu" değil, çağımızın oldukça dışında kalmışlığımızı kaldırma gayretinin içine girmek oldu. Arkasından alt göstermektedir ! yapısı olmayan sanayiyi geliştireceklerini, bir rekabet T karşısında hemen duran ihracatı artıracaklarını vaat edip durdular ! Nafile ! İşin en acı yanı, 2008’in bu günlerinde "Tarım ve Köy İşleri Bakanı"nın arazi bölünmesinde 20 dönümün altına inilemeyeceği, mirasın da öncelikle büyük çocuğa kalacağı biçimindeki açıklaması ve oluşturulan düzenlemelerin de yasa taslağı halinde Meclise verilmek üzere olduğunu duyurması olmalı ! Koca 45 yıl nasıl geçmiş ! İçinde bulunduğumuz yıl İsrail, kuruluşunun 60. yılını kutluyor. 1963’de keçi sütleri üzerinde araştırmaya başladığımda birkaç Avrupa ülkesi ve İsrail’e bilgi toplamak amacıyla yazılar göndermiştim. İsrail’den gelen bir broşürde, kökeni İsviçre’ye ait olan Saanen keçilerinden kendilerine "İsrail Saaneni" adı altında (15 yılda) ırk sağlamışlardı. Son Ecevit Hükümetinde Ziraatçı Prof. Tarım Bakanının "Türkiye’ye ait hayvan ırkları yoktur; ırk Keçi sütü, anne sütüne daha yakın Keçi Sütü Keçi sütünü en iyi değerlendiren ülkelerin başında Fransa gelmektedir. Dünya peynirciliğinin de beşiği sayılan bu ülkede keçi ve koyun sütünden işlenen peynirler, dünyanın en pahalı çeşitleri arasında yer almaktadır. Bu yüzden keçi ve koyun sütü fiyatları sürekli inek sütünün 34 katı düzeyindedir. Hiçbir keçi sütü üreticisi, inek sütü karıştırılmış ürününü fabrikaya vermez. Ancak yalnızca, keçi sütü üretiminin azaldığı dönemlerde ve bölgelerde oranında inek sütü katılan hammaddelerin işlenmesine izin verilir. Keçi sütünün yağ yuvarlakcıkları çok küçük olduğundan, uzun bekletilmeler sırasında inek sütündeki gibi kalın kaymak bağlamaz. Bu yönüyle keçi sütü "doğal homojenize süt" sayılır ve çocuklar açısından sindirimi kolaydır. Aynı şekilde keçi sütünün ana proteini olan kazein parçacıklarının boyutları küçük ve yapısı oldukça yumuşaktır. Bundan dolayı bu sütlerden çapı 1 metre kadar olan Emmental, Gravyer vb. peynirler yapılamamaktadır. Keçi sütü yağ ve proteininin taşıdığı bu nitelikler, onun Fransa’dakinden farklı bir alanda değerlendirilmesine neden olmuştur. Başta ABD, İngiltere ve daha birçok ülkede keçi sütü çocuk hastanelerinde beslenme amacıyla kullanılmaktadır. İnek sütünü, kazeinin yapısından dolayı sindirmeyen ve "alerjik reaksiyon" gösteren bebek ve çocuklar keçi sütünü kolayca sindirebilmektedirler. Bu yönleriyle keçi sütü inek, koyu ve manda sütlerine oranla insan sütüne (ya da anne sütüne ) daha yakın sayılmaktadır. Günümüzde kefir, sağlık açısından yararlılığı kanıtlanmış bir süt ürünüdür. Bir çok Asya ülkesinde en iyi kefirin keçi sütünden yapıldığı söylenir. Yukarıda anılan Saanen keçisi ormanlık arazilerde değil de, düz arazi ve meralara adapte olmuş bir ırktır. Bunun yanı sıra süt verimi de bizim yerli ineklerle karşılaştırılabilecek derecede yüksektir. Genel bir ifade ile belirtmek gerekirse 10 günde canlı ağırlığı kadar süt verir. Bir süt verme döneminde (yaklaşık 10 ayda) ağırlığının 2530 katı kadar süt elde edilebilmektedir. Keçi et yönünden de bizim Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde olduğu gibi birçok ülkede önde tutulmaktadır. Bu açıdan keçi etinin kalori, toplam ve doymuş yağ değerleri tavuk etine yakınlık göstermektedir (http://canada.free.fr/kiko/fr/boucherie.htm) 19