22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yaşasın iklim değişikliği, yaşasın “Tarsim”, yaşasın devlet desteği! Yücel ÇAĞLAR Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırka Derneği Üyesi anırım, günümüzün egemen söylemine çok uyacaktır: Her işte bir hayır vardır; küresel ısınmanın ve kuraklığın bile; gerçekten de ! Ama, sorun, olup bitenlerin kimlerin; hangi toplumsal sınıf ve katmanların "hayrına" olduğudur. Ne var ki, artık bu tür sorular pek ilgi çekmiyor; tıpkı % 9’lara ulaştığı öne sürülen ekonomik büyümenin gerçekte kimlerin değirmenine su taşıdığının ve nelere mal olduğunun; küresel ısınmada ve kuraklıklardan kimlerin ne yönde ve hangi düzeylerde etkilendiğinin ve etkilenebileceğinin neredeyse hiç sorgulanmaması gibi. Oysa, bilindiği gibi, tüm sınıf ve katmanlar olup bitenlerden aynı düzeyde yararlanmıyor ve/veya zarar görmüyor. 2007 yılında yaşanan kuraklık dönemindeki gelişmeler de, bu son derece yalın gerçeği bir kez daha açıklıkla ortaya koydu: Anımsanacağı gibi, kuraklık, don, dolu vb doğal olumsuzlukların tüm şiddetiyle yaşandığı günlerde bir yanda özellikle küçük üretici çiftçiler çaresizlik içinde kıvranırken bir yanda da tarım sigortası da yapan sigortacılar, deyiş yerindeyse bayram yapıyordu. Sigortacılar bayram yapıyordu, çünkü, 2005 yılında 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanunu çıkarılarak Devlet Destekli Tarım Sigortaları Sistemi oluşturulmuştu. ve yönetimi de çoğunluğunu ülkelerarası sigorta tekellerinin oluşturduğu bir anonim şirkete (TARSİM) bırakılmıştı. Öyle anlaşılıyor ki, "tarımsal üretime çalınan sigorta mayası tutmuştu": Çünkü, TARSİM Genel Müdürü’nün 5 Eylül 2007 tarihli Cumhuriyet’te de yer verilen açıklamasına göre 2007 yılının ilk yarısında hayat dışı sigorta prim "üretiminde" önceki yıla göre % 19 dolayında olan artış tarım sigortasında % 102 dolayında gerçekleşmiştir. Genel Müdür, "olağanüstü" bulduğu bu gelişmeyi TARSİM’in 2006 yılında yaşama geçirilmesiyle açıklarken, iklim değişikliklerine gönderme yaparak; "...risklerin artığı bu dönemde sigortasız üretim faaliyetinde bulunmanın kumar oynamakla eş anlamlı olduğunu" da vurgulamıştır. Ancak, Genel Müdür; "Bu yıl ödenen/ödenecek yüksek miktardaki don ve dolu hasarlarının gelecek yılın prim üretiminde önemli bir rol oynayacağını, hızlı büyümeyi artıracağını düşünüyorum." Derken, anlaşılan gelecekten yana pek umutlu ! Kısacası, "ne kadar don, dolu hasarı o kadar tarım sigortası" ! Yaşasın devlet destekli sigortacılık ! Devletçiliği hep kötülediler; küçümsediler ve ellerinden geldiğince de küçültmeye çalıştılar. Bu, genel olarak doğru sayılabilecek saptama, sektörel, bölgesel ve sınıfsal düzlemlere indirgendiğinde büyük ölçüde anlamsızlaşmaktadır. Çünkü, eğitimöğretimde, sağlıkta vb temel kamu hizmetlerinde küçültülen devlet, egemen sınıfların dilediklerince at koşturabildikleri alanlarda, sektörlerde ve bölgelerde alabildiğine büyütüldü ve etkin kılındı; ancak, farklı işlevlerle: Sözgelimi, kamusal kaynakların yerli ve yabancı sermayeye aktarılması, yerli ve yabancı sermayenin her türlü girişiminin kollanması ve desteklenmesi söz konusu olduğunda devlet ve devletçilik, neredeyse sınırsızca denilebilecek düzeyde öne çıkarıldı. Sonunda S sigortacılık da kollanan ve desteklenen sektörlerin arasına katıldı. 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanunu ile oluşturulan "Devlet Destekli Tarım Sigortaları Sistemi" de (DDTSS) bu yönelimin bir ürünü. Yasaya göre DDTSS’nin yönetsel yapısında iki bileşen çıkmaktadır: i) "Kanun kapsamındaki risklerin teminat altına alınması, standart sigorta poliçelerinin belirlenmesi, hasar organizasyonları, aktüerya çalışmaları, tazminat ödemelerinin yapılması, reasürans teminatının sağlanması, tarım sigortalarının geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve izlenmesi ile diğer teknik hizmetlerin yürütülmesi...." vb etkinlikleri yürütecek "Tarım Sigortaları Havuzu": Havuzun Yönetim Kurulu Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından ikişer, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve Tarım Sigortaları Havuz İşletmesi A.Ş’den de birer kişi olmak üzere toplam yedi üyeden oluşmaktadır. ii) "Havuzun işletilmesine ilişkin iş ve işlemleri" yürütmek üzere, Havuza katılan sigorta şirketlerinin eşit oranda pay sahibi oldukları "Tarım Sigortaları Havuz İşletmeleri AŞ" (TARSİM). Çoğunluğunu yabancı sermayeli olan şirketlerin oluşturduğu TARSİM’in görevleri de, özetle; "Havuz Kurulunca alınan kararların uygulamasını yapmak, primleri tahsil etmek, hasar ödemelerine esas teşkil edecek hasar tespit işlemlerini ve tazminat ödemelerini yapmak, reasürans işlemlerini yürütmek, tanıtım faaliyetlerinde bulunmak, istatistik tutmak, Havuz kaynaklarını yatırıma yönlendirmek..." olarak belirlenmiştir. Öte yandan, devletin 2007 yılında sigorta primine katkısı ise bölge ve sigorta türü ayrımı yapılmaksızın % 50 olarak belirlenmiştir. Devlet destekli tarımsal sigortacılık sistemi kimden yana ? DDTSS’nin uygulama kapsamının Bakanlar Kurulunca her yıl belirlenmesi öngörülmüştür. Ancak, 2007 yılında, öyle oluşumlar DDTSS dışında bırakılmıştır ki, insanın aklına doğal olarak;<< DDTSS kimlerin yararın işletilecektir?>> sorusu gelmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, DDTSS, söz konusu oluşumlardan görece olarak daha fazla zarar gören küçük üreticilerden çok kapitalist çiftçilerin, yanlış ve eksik uygulamalar yapan "kamu otoritelerinin" ancak daha çok da yerli ve yabancı sigorta şirketlerinin yararına işletilecektir. Çünkü kapsamı, uygulama düzeni ve yararlanabilme koşulları tümüyle bu doğrultuda belirlenmiştir. Sözgelimi, 2007 yılında bitkisel ürünler için dolu, yangın, heyelan, fırtına, hortum zararları ile açık alanda ekim dikimi yapılan tüm bitkisel ürünler, seralar, süt sığırları, kümes hayvanları ile denizlerde ve iç sularda yetiştirilen su ürünleri kapsama alınmıştır. Oysa herkes bilir ki, Türkiye’de, özellikle bitkisel üretime zarar veren doğal "olumsuzlukların" başında sel ve kuraklıklar gelmektedir ve bu "olumsuzlukları" önleyebilme olanakları son derece sınırlıdır; çoğu durumda da hiç yoktur. Böyle iken DDTSS, i) açık alanda yapılan bitkisel üretimde kuraklık ve sel zararlarının yanı sıra hasat edilmiş ürünlerin bağ, bahçe ve tarlada bırakılmasından ya da olağan süresi içinde süresinde hasat edilememesinden, savaş terör ve kamu otoritelerinin tasarrufları ve aldığı tedbirlerde; ii) seracılıkta nükleer riskler veya depremlerden, seranın kusurlu planlanmasından, planın kusurlu uygulanmasından, yapımında kusurlu malzeme kullanılmasından savaş terör ve yine kamu otoritelerinin tasarrufları ve aldığı tedbirlerden; iii) hayvancılıkta ise bulaşıcı hastalıklardan meydana gelebilecek zararları kapsamamaktadır. Kuraklık yönünden Türkiye’de "çok ciddi risk beklentisi" olmadığını ve kuraklığın "...bahar döneminde ciddi miktarda yağış olmazsa işte o zaman bir risk..." doğurabileceğini ve "...Bunun da Çukurova ve İç Anadolu’da verim kaybı riski doğurduğunu, diğer bölgeler açısından büyük bir sorun görülmediğini..." öne süren TARSİM Genel Müdürü’nün açıklamasına bakarsanız kuraklık zararlarının kapsama alınmamasının nedeni "veri eksiliğidir". Doğrusu, 2007 yılında kuraklıktan kıvranan üreticilerin, özellikle de üretici örgütlerinin ve "Havuz Yönetim Kurulu Üyesi" Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin kuraklık ve "kamu otoritelerinin tasarruflarından" kaynaklanan zararların DDTSS kapsam dışı bırakılmasını ve bu türden açıklamaları nasıl karşıladıklarını bilemiyorum. Bu bağlamda son olarak, 5363 sayılı Yasanın 17. maddesine göre "...uygulama yılında yer alan riskler için tarım sigortası yaptırmayan üreticilerin" 1977 yılında çıkarılan 2090 sayılı "Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunu" uygulamasından yararlanamayacaklarını ve 2007 yılının yalnızca ilk yarısında TARSİM kanalıyla "üretilen" sigorta priminin 52 Milyon YTL olduğunu ve bunun yarısının devlet tarafından Havuza aktarıldığını da belirteyim ki, "devlet destekli tarım sigortası sisteminin" kimlerden yana olduğuna artık Siz karar verin. Ancak, bir de, 4,5 milyon dolayında olduğu ve çok büyük bir çoğunluğunu da küçük ve yoksul köylü işletmelerinin oluşturduğu öne sürülen bir tarımsal yapıda, devletin doğal yıkımlardan zarar gören çiftçilere yönelik yardımlarını bile yerli ve yabancı sigorta şirketlerine tarım sigortası yaptırmaya bağlayan bir siyasal iktidarın iktidarını bu denli nasıl bu pekiştirebildiği sorusunu da yanıtlayın lütfen. Son rakamlarla tam 557 kuzu ölmüş. Kuzular daha doğrusu koyunlar ot yiyen hayvanlar. Ya tilkiler,onlar da et yiyen hayvanlar.Arazide çok sayıda da fare ölüleri mevcut. Valilik, İnay köyünü karantinaya almış.Şap demişler,yok beyaz kas hastalığı, olmadı burusella, olmadı karantinayı kaldırmışlar. Yakında kapatılan Kışladağ altın madeni var. Köylü acaba diyor, bu madenden olmasın. Sorular cevapsız. Köylü şaşırmış, bu hayvanları ne yapacak? Ya bu zehirlenmeler insanlara havadan sudan,topraktan zarar vermeye devam ediyorsa? Zaman köylünün aleyhinde işliyor. İnay köylüsü devleti yanında görmek istiyor. Ümit BORA YARIMADA ÇEVRE PLATFORMU SÖZCÜSÜ OKUYUCU MEKTUBU Cumhuriyet Tarım Gıda Hayvancılık Eki Atatürk Bulvarı 125/4 06640 ANKARA email tarimhayvancilik@cumhuriyet.com.tr Kuzu ölümleri 557’yi buldu S on aylarda dikkatle Uşak'a bağlı İnay köyünde devam eden hayvan ölümlerini izliyoruz. Bileşeni olduğumuz EGEÇEP ve Elele Hareketi üyeleri geçtiğimiz günlerde İnay Köyüne bir gezi düzenlediler. Köy kahvesinde yöre halkı ile konu hakkında son bilgileri aldılar. Köylü diken üstünde, ne yapacağını şaşırmış,adeta yalvarıyor. Gerçekleri bilmek istiyor. 2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle