19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Mustafa Mutlu ile 'Rica etsem saçımı Okşar mısınız?' üzerine Biz gibi bir roman... Cazeteci yazar Mustafa Mutlunun ilk romanı 'Rica Etsem Saçı- mı Okşarmısınız?'bizi anlatıyor. Romanı yaşar gibi yazdığını söyleyen Mutlunun kitabının bu bağlamda en önemli özelliği, romandaki onlarca kahramanın ve öykünün hiçbirinin önceden kurgulanmaması. Saç okşama metaforuna gelince; günümüz insanının, doğasından gelen gereksinimlerini karşılamakta ne kadar zorlandığını anlatıyor, modern toplumların kronik hasta- lığı yalnızlaşmaya sıkı bir gönderme niteliğinde ele alınıyor. Mutlu ile Rica Etsem Saçımı Okşar mısınız? üzerine söyleştik. Camze AKDEMIR 1 ^^-^ azetecilik ve ede- ğ biyat... Yakın ol- M M ~ ¥ " duğu kadar uzak ^^^M da düşebilen iki alan. Zülfü Livaneli sunuş yazısm- da, sizin bu noktada iki aîanıtı ya- kınbğuu nasü içseUeştirdiğinize işaret ediyor. O nedenle ilk soruda romanmıza, yazına yaklaştmınızt daha doğru açabihnek adına gazetecili- ğinizi irdelemek istiyorum. Biryazıyı, bir metni kaleme alırken neleri gözetir, neleri asla atlampz, yönünüzü nasü tayin edersiniz? - Yazınsal bir metinle haber, söyleşi, köşe yazısı gibi gazetecilik teknikleri arasında sizin de söylediğiniz gibi bü- yük fark var. Yazınsal metinlerle bes- lenmek, iyi bir gazete metni yazmanın °T olmazsa olmaz koşullanndan. Bu, cina- yet haberi yazan bir polis muhabiri için de geçerli, köşe yazan için de. Gazeteci- lerin iyi bir şiir, roman, öykü okuru ol- maları bana göre zorunludan da öte. Gazete yazılanmda önce anlaşdır olma- ya, yani derdimi en doğru ve kestirme yoldan anlatmaya çalışırım. Sonra işle- diğim konuda mutlaka farklı bir yöne dikkat çekmeye çalışırım ki yazımı oku- yanlar yeni bir bakış açısı bulabilsin. Ne yazık ki bunu yapabilmek; sanıldığın- dan çok daha zor. Bazen altı satırkk bir yazı için günlerce araştırma yaptığımı, onlarca insanla konuştuğumu bilirim ve yine benim gazete yazılarımın olmazsa olmazlarından biri de şeffaflık. Suya sa- buna dokunmaktan, taraf olunması ge- rektiğine inandığım konularda açıkça taraf olmaktan çekinmem. Kötüye kötü, iyiye iyi diyemediğim tek bir yazım bile yok ve gazete yazıları gerek biçemiyle, gerekse içeriğiyle mutlaka "gerçek" ol- mak zorunda. tştc bu kaygılar, gazete yazılarımın yönünü tayin eder. 'YAŞAR CİBİ YAZDIM' - Kitabınızda da belirttiğiniz gibi ken- dinizi bildiniz bileli yazıyorsunuz. Önce mektuplar, sonra kendiniz için şiirler, şarkı sözleri, öyküler. Binlerce haber, köşe yazısı... Ben de gazeted olduğum- dan bilirim, huyumuzdur "ertelemek..." Romanı, öyküyü, şiiri. Bu anlamda şey- tanın bacağı nasıl kırûdı? - Aslında gazetecilik bana şiiri de öy- küyü de romanı da erteletmedi. Hem okur hem de yazar olarak 30 yüı bulan meslek hayatımın her döneminde yazın- sal escrleri okumaktan da kendimce yazmaktan da geri durmadun. Evet, Ri- ca Etsem Saçımı Okşar mısınız? yayım- lanan ilk romanım. Ama ben öyle istedi- SAYFA 6 ğim için oldu bu, yoksa bu otuz yılda yayına hazır hale getirdiğim ama kitaplı ğımm raflarına kaldırdığım çok sayıda denemeye imza attım. Kimi zaman şiir oldu bunlar, kimi zaman roman. Ama yayımlama aşamasına geçmek için önce yazdıklanmın yayımlanabilir bir biçcme ve içeriğe erişmesini yani olgunlaşması- nı bekledim. Roman, öykü, şiir okuru- nun karşısına "ham" bir kitapla çıkmak istemedim, çünkü kitaba hissettiğim kutsi duygular buna engeldi. Türü ne olursa olsun iyi bir yazının gizemi, önce yazarın kendisini ve yazdıklannı acıma- sızca eleştirebilmesidir. Ben gazete yazı- lanmda da yazınsal arayışlanmda da bu- nu fazlasıyla yaptım ve yapıyorum. As- lında Rica Etsem Saçımı Okşar mısınızP'ı yayımlamak için de kendimi çok fazla zorladım. Ama bu kitap beni aştı. Kitap yayımlanalı yaklaşık bir ay oldu ve ilk geri dönüşler, kitabın önünü kesmemekle doğru yaptığımı gösteriyor. - Sokaklarda insanlar; ha- yatına, birbirine değerek de- vam eden insancıklar... Göz- lem üstüne gözlemle bezeli birromanm koridorlarında- yız. Çiçekçi, çocuk, manken, tezgâbtar hepsi satırlarda be- zeniyor, düş oluyor, ses olu- yor, fon oluyor, öykü oluyor birbirlerine sıralannı devre- derek. Sıradan bayatın, sıra- dan ahşkanlıklanmızm ta- bakkümündeki hayatımız- dan olağan kesitler, ben, sen, o, hepimizin müştereki, olağanhklan, arada sıyrılan olağandışdıklarımız, cesur, alışıhnaâk, ayrıksı, sürüden ayrı kararlarımız ve hareket- lerimizle bizler. Bu roman her şeyden önce bunun rafi- nesi diyebilir miyiz? - Değerlendirmeniz bana yapmak istediğim şeye yak- laştığımı gösteriyor; bu so- ruyla bana bu duyguyu ya- şattığınız için çok teşekkür ederim. Bu kitabın en önemli özelliği, romandaki onlarca kahramanın ve öy- künün hiçbirinin önceden kurgulanmaması. Okuyunca her şey kurgulanmış gibi ge- liyor ama aslında ben bu ro- manı yaşar gibi yazdım. Kahramanlann tamamına yakınıyla ben de yazarken tanıştım. Birçoğuna ben de kızdım, tepki gösterdim ya da hayran oldum. Cesaretle- ri karşısında ben de şaşırdım. Hatta, belki bir yazarın asla söylememe- si gereken bir şey ama bazı öyküler, ya- zarken benim kontrolümden çıktı ve kendi istediklere yere gitti. Yani yaşar gibi yazıldı o saurlar, tıpkı hayat gibi. Hayaü nasıl kontrol edemiyorsak, ben de bu kitaptaki karakterleri ve yolcu- lukları kontrol edemedim. Bana bile is- yan edip "Sen sadece yaz, biz ne yapa- cağımızı biliyoruz" dediler! Bu nedenle sizin de söylediğiniz gibi tam da bizden insanlar oldu o karakterler. Bizim kadar çılgın, bizim kadar alıngan, bizim kadar duygusal. SEÇİCİ OLMANIN BEDELİ - Saçm okşanması metaforu... Neden bu kadar önemli ve neyi temsil ediyor? En çok hangisi; yalnızhk, uzaklık, usan- mışhk, sosyal bir varhk olan insanın ba- tasıca doğası? - Modern toplumlann bana göre en önemli ve acil tedavi gerektiren hastalığı yalnızlaşma. Feodal toplumlarda insanlar ne kadar iç içe ve birlik- teyse modern toplumlarda ise o kadar ayrı ve yalnız. Ekonomik bağımsızlığını sağlayan, okuyarak u ben"i keşfeden insanlann kaza- nımlarının bedeli "yalnızlaşmak" oluyor. Daha seçiçi otygşnın doğal bir sonucu bu belki de.'Yâlnızla- şan insanlar da bazı duygularını çok daha zor dile getirebiliyor. Mustafa Uysal.modern toplumlann en önemli ve acll tedavi gerektiren hastalığının yalnızlaşma olduğunu vurguiuyor. "Saç okşama" metaforu, günümüz insa- nının, doğasından gelen gereksinimleri- ni karşdamakta ne kadar zorlandığını anlatıyor. - Günün karmaşası ve harmanında milyonlarm birlikte dövüldüğü siyaset hep sezilecek denli mevcut satırlarda... Türban oluyor, aykırı görüşlerin çatış- ması oluyor, sonra tnilli şuur oluyor, bayrak oluyor, eylem, slogan, dö- viz, çığhk oluyor... Tandoğan'da, Anıtkabir'de buluşuyoruz ardtn- dan, memlekette bir şeyler oluyor da oluyor... HaJkın koyun olmadı- ğı cümle âleme ilan ediliyor... Derken Cumhurbaşkanı gözûne baka baka gelip çöküveriyor kol- tuğuna, sancüar, sancılar... Evleri- miz didik didik aranıyor sonra... Başyazarımız içeri alınıyor... Sor- gulanıyoruz cümle âlem... Güven çöküyor da çöküyor... Adı roman, içeriği yakın tarih oîuveriyor ro- manınız. Gazetecinin kalemi romancı- nm kalemini dürtmeye başhyor... Kale- minizde yaşadığmtz bu tath itişmeyi an- latır mısınız? CAZETECİ VE YAZAR OLMAK - Bu yazınsal bir* rüne yönelen her gazetecinin seve seve içine gireceği tatlı bir çekişme aslında. Otuz yıla yakın bir süredir hep u insan"la uğraşan, ülkesin- de olup bitenleri yakından izleyen biri olarak, bu birikimlerin "yaşam"ın anla- tıldığı bir kitaba büyük zenginlik kattı ğını düşünüyorum... Tandoğan'da ben de vardım. İçeri aDİanlar arasında be- nim de meslektaşlarım var... Benim de haksız yere aynı şeyleri yaşama korkusu na kapıldığım dönemler oldu... Ben de hak etmediğim bir siyasi anlayış ve kad ro tarafından "yönetüdiğimi" düşünü- * yorum ve bir gazeteci olarak sahip oldu- ğum bu duygu ve birikim zenginliğini, romanımda kullanmaktan kaçınmayı aklıma bile getirmedim. Tam tersine, biz gazeteci yazarlann, diğer yazarlar- dan en önemli farkımızın bu olduğunu düşünüyorum. - Bir bürokrat tiplemeniz var ki bir çırpıda herhalde 10 isim bulunur aynıy- la vaki. Ülkenin gidişatmdan duyulan huzursuzluğu simgesel yansıtmada en ehiî enstrümanların başmda bürokratlar gelse gerek... Kitabmızın en üstünde durduğu nokt&için "çelişkiler içinde boğuşah insaamklartn hali ahvali" de- sem yanıîmış ofur muyum? - Çok doğru t>ir tam koymuş olursu- nuz. Öyle değil miyiz gerçekten? 12 Ey- lül'den önce Marksist literatürü bir çır- pıda döktürüveren solcularımız, duru- ma ve zamana göre önce sosyal demo- krat, sonra liberal, sonra da muhafaza- kâr olmadı mı? Otuz yıl öncenin sosya- listleri arasında bugün tarikat yuvaları- na gidip çevre edinmeye çalışan dönek- ler yok mu? Umre turizminin en büyük şirketlerinin sahiplerinin çoğu, bu anlat- tığım yolculuktan geçmiş insanlar değil mi? Bugün bu ülkenin insanlarının bel- ki de yansından fazlası o ya da bu ne- denle bir "döneklik" iç hesaplaşma yap- mak zorunda kalmadı mı? Daha açık söyleyeyim; bugün ülkenin neredeyse tamammın karşı çıktığı ve ilkel bulduğu anayasaya, 12 Eylül'den hemen sonra yüzde 93 gibi müthiş bir oranla "Evet" diyen biz değil miyiz? tstesek de isteme- sek de gerçek bu ve hepimiz er ya da geç, tıpkı romanımdaki karakterin yap- tığı gibi bu insani hesaplaşmayı yapmak zorundayız! • [email protected] Rica Etsem Saçımı Okşar mısınız?/ Mustafa Mutlu/Doğan Kitap/222 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1063
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle