Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 Temmuz 1993'ün üzerinden kaç yüzyıl geçti, kaç bin yıl? Aydınlanma dediğimiz yalnız Türkiye değil, tüm dünya toplumları için yaşamsal önem taşıyor. Çünkü bireyin, toplumun önünü açacak; düşünceyi, bilimleri, sanatları ileriye taşıyacak ana damar aydınlanma olmadan akışkanlık kazanamıyor. İşte bu nedenle toplumların önde gelen kavgası, kaygısı olmak zorunda aydınlanma olgusu. M. Sadık Kitaplar Adası Öykü Zamanı S ıvas, bu açıdan söz konusu kavganın tam da orta yerinde duruyor, ülkemizin yanı sıra dünyayı da ilgilendiriyor ayrıca… Menemen olayında, Anadolu aydınlanmasının kavgasını verenlerdi yöneticiler. Açık ya da kapalı herhangi destek vermeleri olanaksızdı gerici kalkışmaya. Oysa Sıvas'ta devletin açıktan katkısı var aydınlanma karşıtı eyleme, olaylara. Bu katkı, aydınlanma karşıtı gerici kalkışmayla işbirliği boyutlarına varmıştı neredeyse… Bu nedenle yıllardır, “2 Temmuz Dünya Aydınlanma Günü” olarak kutlansın diyorum yazılarımda. 2 Temmuz üzerine yazılar kaleme aldıkça, seslenişim yankı bulana dek bunu duyurmayı sürdüreceğim inatla. On dört yıldan bu yana Sıvas acılarıyla ilintili pek çok yazı kaleme aldım, Sıvas'ta yitirdiğimiz şairlerimiz, yazarlarımız üzerine eğildim… Onların ya da başkalarının verimlediği, Sıvas'a özgülenmiş olsun olmasın şiirler, öyküler, romanlar, denemeler, eleştiriler üzerinde durdum. Aziz Nesin yakılmadı belki, ama “yakılacak adam” olarak bir “yanarca” halinde yaşadı hep, ölene dek… Bu yazıyla hem Sıvas'ı anımsayalım hem de bir ustanın, Aziz Nesin'in tiyatrosuna giriş yapalım istiyorum. İlk “Oyun Zamanı”nı Sıvas'a, Aziz Nesin'e ayırmak, pek de yakışacakmış gibi görünüyor üstelik. TİYATROMUZUN AZİZ NESİN’E BAKIŞI Aziz Nesin, bir gülmece yazarı olarak algılanıyor ilkin, ne var ki kendi başınalık için Oyun Zamanı: Aziz Nesin tiyatrosuna giriş de bir “tiyatro” var edebilmiş az sayıdaki yazarımızdan biri o. Tıpkı yazınımızdaki temel duruşu şairlik olduğu halde kendi başınalık içinde bir tiyatro ortaya koyabilen Melih Cevdet Anday'da görüldüğünce. Ancak Aziz Nesin'in, “tiyatro” bağlamında tuhaf bir yazgısı olduğu düşünülebilir. Çünkü ülkemizde Aziz Nesin tiyatrosu olgusunun yeterince bilinmediği kanısındayım ben. Öte yandan bu yönde düşünce üretenlerin çelişik tutumlar sergilediği de söylenebilir bir açıdan. Aziz Nesin, ya gülmece öykülerinin ardı sıra bunlara koşut, bunların süreğeni oyunlar verimlemiş biri gibi alınıyor ya da gülmece öyküleriyle büyük kitlelere ulaştığı halde oyunları dar bir kesime seslenen yazar olarak düşünülüyor. İlk grup bana göre Aziz Nesin tiyatrosunu anlamadığı gibi Aziz Nesin'in oyunlarını da tam anlamıyla algılayabilmiş değil. İkinci grupsa onun tiyatrosunu enikonu biliyor, oyun yazarlığının gücünü kavramış, ama bunun gereğini yerine getirmeye girişmiyor bir türlü. İlk grubu yaygın kitleler oluşturuyor, ikinci grubu ise sınırlı sayıda bir entelektüel kesim. Nitekim ilk grup Aziz Nesin'i, Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Sait Hopsayıt, Deliler Boşandı, Hakkımı Ver Hakkı, Gol Kralı vb. gibi bir açıdan gülmece kolaycılığı taşıyan oyunların yazarı olarak biliyor... İkinci grup içinse Aziz Nesin, Çiçu, Tut Elimden Rovni, Hadi Öldürsene Canikom, Biraz Gelir misiniz?, Bişey Yap Met vb. derinlikli, katmanları olan oyunların yazarı. Bunlara beş kısa oyunuyla üç Karagöz oyunu da eklenebilir. Öyleyse özet olarak şu söylenebilir: Bizde geniş kitleler Aziz Nesin'in oyunlarını, Aziz Nesin tiyatrosunu tanımıyor, dar bir grupsa tanıyor tanımasına ama gereğini yapmıyor, yani bu oyunlara gereken ilgiyi göstermiyor, bunların sahne düzleminde seyirciyle buluşmasına katkı vermiyor. Oysa Aziz Nesin, Türk tiyatrosunun soy yazarlarından, üstelik bunların başlıcalarından biri sayılmalı. Öyle olmasa bir yaAziz Nesin zar durup dururken, hem de tekniğine uygun biçimde ne diye Karagöz oyunları yazmak için didinsin? Aziz Nesin tiyatrosuna bir giriş yapabilmek, ilkin bu ayrımın ayırdına, ötesinde bilincine varmış olmayı gerektiriyor yanılmıyorsam. AZİZ NESİN’İN TİYATRO YAZINIMIZDAKİ YERİ... Siz hem bir tiyatronun bilincinde olacaksınız hem de ona sırt döneceksiniz! Bu da yine Aziz Nesin'in adlandırdığı aptallığın başka bir boyutu olsa gerek! Nedir ”Aziz Nesin tiyatrosu”nu, Türk tiyatrosu içinde başkalaştırıp ayıran, özgünleştiren? Bunun için Aziz Nesin'in yayımlanmış tüm oyunlarının metin olarak okunmuş olması gerekiyor önceleyin. Öyle ya, okumadan nasıl kavrayacaksınız Aziz Nesin'in tiyatro yazınımız içindeki yerini? Adam Yayınları, geçmişte Aziz Nesin'in oyunlarını üç ciltte toplamıştı: Bütün Oyunları 1/ Biraz Gelir misiniz, Bir Şey Yap Met, Toros Canavarı, Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı (Dördüncü Basım, 2002), Bütün Oyunları 2/ Üç Karagöz Oyunu, Çiçu, Tut Elimden Rovni, Hadi Öldürsene Canikom, Beş Kısa Oyun (Üçüncü Basım, 1992), Bütün Oyunları 3/ Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Bir Zamanlar Memleketin Birinde, Başarılarımı Karılarıma Borçluyum, Sait Hopsayıt (1992) Öyle sanıyorum Aziz Nesin'in yayımlanmış, yayımlanmamış bütün oyunları bundan sonra Nesin Vakfı’nca basılacak… O zaman, bu yazıma ek yeni okumalarla yeni “Oyun Zamanı” yazıları da kaleme alacağım “Kitaplar Adası”nda. Şimdilik şu kadarını söylemiş olayım… Türk tiyatrosu, varlığını sahne düzleminde söylediğiyle, yaptığıyla duyuran bir çatıya sahip görünüyor daha çok. Aziz Nesin'in andığım ikinci grup oyunları da nitekim düşünsel içkinliğiyle ağırlığını duyuruyor. Ama nasıl? Bir an olsun tiyatro sanatından ödün vermeksizin! Öyle ki, bunlardan kimilerine modern birer Shakespeare oyunu gözüyle bakabilmek bile olanaklıymış gibi geliyor bana. Türk tiyatrosundaki başlangıç evresinde oyun yazarları, sürekli Halkevinin etkisi altındaydı. Bu yüzden, oyunlar görevci bir anlayışla yazılıyordu hep. Sahne düzleminde, sahne estetiği bağlamında eksikli oyunlar oluyordu hep. Türk tiyatrosundaki büyük dönüşümün 1950'lerde başladığı düşünülebilir. Metin anlamında, doğallık anlamında ilk dönüşüm ne yazık ki çok geç tarihlerde ortaya çıkıyor. Halkevleri etkinliğini küçümsüyor değilim. Türk aydınlanmasında en büyük etkenlerden biri de Halkevleri çünkü. Ancak herkesi biraz tiyatro seyircisi yaparken kendisi tiyatro sanatı icra edemeyen bir oluşum Halkevleri. Görevi bu değil zaten. Halkevleri yaygın seyirci var etmeye çalışıyor, bunu başarıyor da. Ama tiyatro sanatına değgin ne yazık ki bir işlev yerine getiremiyor. 1950'lerde kimi yazarlar hâlâ onun ardılı ürünler vermeyi sürdürüyor ama. Örneğin Cevat Fehmi Başkut, Nâzım Kurşunlu, Recep Bilginer vb. bu grup yazarlar arasında anılabilir… Bu yazarlar bir anlamda Halkevlerinin ardılı olarak ortaya çıkıyor. Oyunlar yazıp bu oyunlarda ille bir şeyler söylemeye girişiyor. Tiyatro yaparak bir şeyler söylenebilir elbette. Ama bunun yanında tiyatro da yapılması gerekiyor. Aksi halde ortada tiyatro kalır mı? Tiyatro kalmayınca oyun da kalmaz. Türk tiyatrosunda oyun yazarlığı bağlamında ilk dönüştürümlerin Haldun Taner, Turgut Özakman; yanı sıra bir şairler kuşağınca başlatıldığı söylenebilir. Kimdir bunlar? Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Sabahattin Kudret Aksal, Necati Cumalı… Bu şairler kuşağına Orhan Asena, Güngör Dilmen vb. oyun yazarları da eklenmeli. İşte Türk tiyatrosunu yapılandıran yazarlardan biri de Aziz Nesin… Aziz Nesin, 1958'de önemli bir oyunla Türk tiyatrosuna açılım getirdi: Biraz Gelir misiniz… Hemen arkasından 1959'da Bir Şey Yap Met yayımlandı. Bu oyun yalnız Türk tiyatrosunun değil, bana göre dünya tiyatrosunun da önemli oyunları arasında sayılmalı. Ama biz Türk tiyatrosu içinde onun değerini bilmiyoruz ki dünyanın öteki toplumları bunu kavrayabilsin. AZİZ NESİN TİYATROSU... Bir yazarın pek çok oyunu olabilir ama öyle yazarlar var ki, aynı zamanda bir “tiyatro” da var edebilir oyunlarıyla. O zaman bu yazarın tiyatrosundan söz edebiliriz, ötekilerinse oyunlarından. Örneğin Haldun Taner'in oyunları vardır; ama tiyatrosu da vardır. Melih Cevdet Anday da böyle, oyunları kadar onun da tiyatrosu var. Aziz Nesin de yine bu grup içinde değerlendirilebilir. O da tiyatrosu olan az sayıdaki oyun yazarımızdan biri bana göre. Üstelik görünmeyen, yer yer ayırdına varılamamış, ama yer yer de görülmezden gelinmiş bir tiyatro bu. Şimdi tiyatrosu da olan yazar bağlamında Aziz Nesin tiyatrosuna değgin kimi saptayımlar getireyim istiyorum. Aziz Nesin'in oyunları her şeyden önce eylemci tiyatro. Boşaltıcı değil doldurucu bir tiyatro yani. Estetik açıdan hazcı. Bilinçli, işlevli tiyatro. Biçemce, teknik açıdan, dramatik çatışmalarıyla, çelişki ve düğümleriyle, dolantılarıyla yerli yerinde bunların tümü. Bu oyunlarda biz ilk ağızda hep tiyatronun tadıyla buluşuyoruz. Çiçu hâlâ bir kaynak. Tut Elimden Rovni, Melih Cevdet Anday'ın Mikado'nun Çöpleri'yle birlikte yalnız Türk tiyatrosunun değil, dünya tiyatrosunun da seçkin yapıtları arasında sayılmalı. Hadi Öldürsene Canikom da öyle… Beş kısa oyun, onların adlarını da analım, her biri birer baş yapıt, özellikle dördünün üstünde ciddi ciddi durulmalı: Bir İnsan Başı Üstüne Üç Sesli Üzünç, Sen Gara Değilsin, Bir Kadın İçin Düet, Hazırol, Yaşasın Kavuniçi. Bu beş kısa oyun, Türk kısa oyunları içinde ayrı bir yere sahip. Aziz Nesin, ustalıklı diyaloglar kuruyor, bunları kullanırken tutumluluk da sergiliyor. Sahne plastiğini de dikkate alıyor sürekli. Kişiler, karakterler inandırıcı, gerçekçi. Sahne trafiği iyi değerlendirilmiş oyunlar. Aziz Nesin'in oyunları büyük genişlik sergiliyor. Modern oyunlar var içlerinde. Kara anlatıdan, gerçeküstücülükten, hatta uyumsuz (saçma) tiyatrodan bile yararlanıyor. Dramatik oyunları var. Örneğin Toros Canavarı… Açık biçimli oyunları var; Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı gibi… Bir de çalgılı şarkılı oyunları var. Bu arada romandan uyarlamaları da söz konusu. Demek ki Aziz Nesin tiyatrosu kısa, dramatik, modern oyunla geleneksele dayanan oyunlardan besleniyor temelde. Satır başlarıyla Aziz Nesin tiyatrosunun önemi üzerinde durmaya çalışıyorum yalnızca. Türk tiyatrosu içinde ayrıcalıklı bir yeri olduğuna değinmeye çabalıyorum bu giriş yazısıyla. Umarım Türk tiyatro kamuoyu gecikerek de olsa bunun ayırdına varır, eksikliğini giderir. Çünkü Türk tiyatrosu varlığını, pek çok yazarımıza olduğu kadar aynı zamanda Aziz Nesin tiyatrosuna borçlu. Öyleyse görevini yapmalı, ustasına karşı değerbilirlik göstermeli, her yıl bir Aziz Nesin oyunu sergilenmeli! Sıvas acılarına da iyi gelecektir üstelik bu. İleride Aziz Nesin'in oyunları üzerinde de duracağım tek tek. 2 Temmuz Dünya Aydınlanma Gününüz kutlu olsun! ? KİTAP SAYI 906 SAYFA 30 CUMHURİYET