Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? cinde ABD ile yakınlaşmaya ve ortak bir ticari alan yaratmaya yönelik politika izlerken, Yakındoğu, Kafkasya ve Balkanlar'daki gelişmeler Türkiye'yi daha fazla ön plana çıkaracak gibi görünüyor. Türkiye'nin elindeki bu büyük kozu iyi kullanması gerekiyor. Türkiye'nin birliğe üyeliği konusunda önemli tartışma noktalarından biri olan büyük göç dalgası korkusu, gerçekleşme olasılığı çok düşük bir ihtimaldir. Yılda yüzde 5.6 büyüme kaydeden Türkiye'nin, üyelik için en optimist yaklaşımla öngörülen 2014 yılında ulaşacağı refah seviyesi, göçe istekli nüfusun daralmasına yol açacaktır. Bir göç dalgası olduğunu varsaydığımızda dahi, yerleşikleşme için zorunlu koşul olan ikametgâh ve iş teminini üç ayda gerçekleştirebilme şansları olanların çok yüksek rakamlara ulaşmayacağı öngörülebilir. Diğer yandan serbest dolaşım pek çok örnekte görüldüğü gibi hemen üyelikle beraber başlamamakta, durum ve koşullara göre bekleme süreleri konmaktadır. 2014'te konacak 57 yıllık bir bekleme süresinde Türkiye'nin ekonomik anlamda önemli mesafe kaydedeceğinden hareket edilebilir. Türkiye'nin üyeliğinin birlik bütçesine etkileri konusunda ise sunulanın aksine bir tablo çıkacağı rakamlardan anlaşılıyor. Türkiye eğer, 2004'te 10 ülke ile birlikte AB'ye dahil olsaydı alacağı mali yardım 8 milyar Avro seviyesinde olacaktı. En iyi ihtimal olarak görülen 2014 yılında birlik üyeliği gerçekleşirse bu yardım 1.4 milyar seviyesine düşecek. Diğer yandan son beş yılda yüzde 42 büyüme kaydetmiş bir ülkeden söz ediyoruz. İlerlemenin bu şekilde devamı halinde, üyelik gerçekleştikten bir süre sonra Türkiye birlik bütçesinden yardım almak bir yana katkıda bulunacak noktaya erişecek. Diğer tartışma noktalarından Gümrük Birliği'nin uygulama süresince Avrupa'nın yararına işlediği açıkken, verilmiş bir vaadin öncülü olan bu uygulamanın tam pazar entegrasyonuna çevrilmesi gerekiyor. Türkiye'nin genç nüfusu ile üretici güç ve birliğin sosyal yükümlülüklerinin bölüşülmesi bağlamın da birliğe kazandırabilecekleri daha iyi sunulmalı. Bütün bunlara baktığımızda, AB'nin bir tutarsızlığından ve bu nedenle de Türkiye nezdinde yitirilen bir güvenden söz etmemiz yanlış mı olacaktır? Bilindiği gibi, en çok tartışılan konulardan biri, Türkiye'nin AB organlarında temsili konusudur. Ama bu, AB'nin artan nüfusu ve üye sayısı göz önüne alındığında Türkiye'nin AB içinde ağırlık kazanmasından endişe edenler için korkulur olmaktan uzak bir neden haline geliyor. Birliğe büyük katkılar sağlayacak bir ülkenin eşit temsil hakkının tartışmaya açılması, birliğin iç dokusuna dair güvensizliği yansıtmanın ötesinde, ortak Avrupa inancına da ters düşmektedir. Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı tutumunda daha adil bir tavır takınması gerekiyor. Türkiye'nin önüne başka üyelerin karşısına konmayan şartlarla çıkan AB'nin, uygulamada kendi sözlerinde durmadığı görülüyor. Türkiye'nin hayli güçlü olduğu kara lojistiğinde yeni uygulamalar bunun açık bir örneğini teşkil ediyor. AB içinde iş bölümünde lojistik sektörünün Bulgaristan ve Romanya'ya kaydırılması düşünülürken bunun faturası, maalesef dünyanın en büyük TIR filolarından birine sahip olan Türkiye'ye çıkıyor. Türkiye'ye göre zayıf kalacak bu pazarları güçlendirmek adına kota ve vizeler devreye sokulmuş durumda. Türkiye'nin ihracatında meydana gelen son üç yılda yüzde 103'lük artışa karşın, AB kota belgelerinde artış yüzde 32 seviyesinde kaldı. Gümrük Birliği ile pazarını Avrupa Birliği'ne tümüyle açan Türkiye'nin karşısına kota engelleri çıkarılması açık bir adaletsizlik olarak ortada duruyor. TIR şoförlerine verilen vize sürelerinin 45 güne indirilmesi de rekabetteki adaletsizliği körüklemiş bulunuyor. Kota sorunu Türkiye'ye yapılacak yatırımlar üzerinde de olumsuz tesirler yaratıyor. Diğer ülkelerde faaliyet gösteren firmaların imalathanelerini Türkiye’ye taşımaları halinde karşılaşabilecekleri kota kısıtlaması riski, yatırımların da önüne geçiyor. Benzer sıkıştırmaların turizm sektöründe de yaşanabileceği ihtimali de gözden kaçırılmaması gereken bir husus. Böylesi durumlar, Türkiye'de AB'ye güvensizliği körükleyen unsurlar olarak devreye giriyor. Türk kamuoyu da AB heyecanını çoktan yitirmiş durumda. Koşullarda ani değişiklikler olmadığı takdirde ki mevcut durumda böylesi bir olasılık görünmüyor Türkiye ve AB'nin 2014 yılına gelmeden yollarını ayırma ihtimali ortaya çıkabilir. Yani Türkiye, AB'siz, Çin, Rusya ve Hindistan gibi kendi başına bir büyük güce dönüşme yoluna da gidebilir. ? Euro Türkler/ Faruk Şen Güncel Yayınları. SAYFA 19 “Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı tutumunda daha adil bir tavır takınması gerekiyor. Türkiye'nin önüne başka üyelerin karşısına konmayan şartlarla çıkan AB'nin, uygulamada kendi sözlerinde durmadığı görülüyor” diyor Fark Şen. CUMHURİYET KİTAP SAYI 906