Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? “yaratıcı yönelişte” Erich Fromm da “yaratıcı karakteri” incelerken eleştirici bir analizden yola çıkar. Dış dünyanın algılanması, görülmesi, yorumlanması için insanın kendi akıl ve duygu gücünün, içten gelen etkinliği ile olacağını belirtir. Hilav da hayatında ve düşünce dünyasında bakış açısının özgür olmasının yanı sıra estetliği, yaratma ediminin en önemli etmeni “görme” ve dolayısıyla görmenin bir akıl ve çaba işi olduğunu felsefi yazılarında sezinletir. Hayat+sanat+sanatçı üçleminde sanat eserinin, sanat ortamının oluştuğunu; sanatın söylediklerinin, imgelerinin, sesinin, ritminin önemli olduğunu mektuplarında da yazar. Şimdi onu, biraz da Paris mektuplarında dayısına yazdıklarından edindiğimiz izlenimlere göre içsel duygulanımlarının ışığında insani yönünü, isteklerini, özlemlerini, sevdiklerini, hoşlandıklarını, sanatsal ve düşünsel derinliklerini öğrenmeye çalışalım. SELAHATTİN HİLAV'DAN İLHAMİ GÜNEYSU'YA MEKTUPLAR Handiyse dostlarımıza mektup yazmaya üşendik, unuttuk. Unutulanlar arasında yerini aldı mektup…Böyle mi olmalıydı? Hayır…Mektup yazmak bir içtenlik, bir sıcaklık, bir ileti, bir meramı anlatmak, ve/ya bir sevgiyi dile getirmek, bir sevgiyi anlamlandırmak, kelimelere dökmek… İnsanın, insanoğlunun içsel duygulanımlarını, karşısındaki kişiyle paylaşmak, iç dökmek ne güzel şey!.. Mektup, gençliğimizin, yaşantımızın vazgeçilmez bir parçası, haberleşme aracıydı. Hayatımızın içinde var olan duygu parıltısı, bir heyecan fırtınasıydı. Taşrada süren dingin atmosferi kendi cazibesi üzerine toplayan bir iletişim aracıydı. Başka bir deyişle, Feridun Andaç'ın söylediği gibi, “Bir yüreği açmanın, ele geçirmenin en güzel yoluydu… Hayatı kavramanın bir yoluydu.” Hatta insanlarla iletişim/iş imkânları yaratmanın, görüşmenin bir rehberiydi mektuplar… Öte yandan platonik sevdalanmalarımızın, karşılıklı, karşılıksız aşkta, sevgide, ayrılıkta, iki sevgilinin buluşma sevincinde, özlemde, acıda paylaşım coşkunluğunda hep mektupların içinde yer alan o güzelim ifadelerde arar, bulurduk. Sevgili Nedret Gürcan ağabeyin o unutulmaz bence taşranın destanı anılar kitabı: “Benim Sevgili Taşram”da ne güzel anlatır “Aşk Mektupları”nı…Yerel gazete haberlerine giren “Bir şair 3000 aşk mektubunu yaktı” haberi ulusal basında yankılar uyandırır. Heyhat!.. ‘günümüzde mektup yazmak, anıların gölgeliğine çekildi. Ama yine de mektuplarda kalan yaşanan aşk, sevgi, dostluk, içtenlik, kızgınlık, kırgınlıklar, üzüntüler, sevinçleri paylaşmayı arzu etmez miyiz?.. Sevgili Selim İleri'nin konuşmalarında söz açtığı: Taşrada mutsuz hayat sahnelerini anlatan Roger Martin du Gard'ın “Postacı” adlı kitabı aklıma takıldı. Ve nice Türk ve dünya yazarların, şairlerin, ressamların mektupları belleğimde bir bir canlandılar… Gürsel Aytaç'ın mektup üzerine değerlendirmesini alıntılayarak bir nebze de olsa teselli bulmak istiyorum: “…Telefon, ancak kalıcı değeri olmayan, ama günlük hayatımız için önemli haberleşmede çabukluğu nedeniyle tercih ediliyor. Ama mektup belki de seyrekleştiği oranda nitelikliliği artıyor CUMHURİYET KİTAP SAYI ve değerini koruyor” diyor. “Selahattin Hilav ve Paris Mektupları”nı yayıma hazırlayan Sema Rifat, giriş bölümünde bu konuda şunları dile getiriyor: “Bu kitabın başlıca özeliği Selahattin Hilav'ın Paris'ten dayısına yazmış olduğu gençlik dönemine ait mektuplar aracılığıyla onun daha sonraki yaşantısında izler bırakacak ve yine giriştiği etkinlikleri doğrulayacak ipuçlarını gözler önüne sermektir. (…) S. Hilav'ın Fransa deneyimine tanıklık edecek olan mektuplar, yazıldığı günlerden yakın zamana kadar dayısı tarafından özenle ve sevgiyle korunmuştu. (…) Bu mektuplar ayrıca onun belli bir zaman dilimi içindeki özel yaşamıyla ilgili pek çok bilgi ve ipucunu da içeriyor. (…) ” Selahattin Hilav, Paris'ten dayısı İlhami Güneysu'ya gönderdiği 5 Aralık 1954'ten 29 Temmuz 1957'ye kadar uzanan zaman diliminde elli beş mektup, diğer iki mektup ve ressam dostu Yüksel Arslan'dan Paris'ten S. Hilav'a gönderilen on mektubun yer aldığı kitap, felsefeci yazar S. Hilav'ın yalnızlığını, coşkun ruhunu, gerçeklik dünyasını, entelektüel düşünsel birikimini, kültürünün sağlamlılığını, çeşitliliğini buluruz. Felsefeci yazar kimliği ile gençlik yıllarının ışık şehri Paris'inde yaşamını sürdürürken, orada gördüğü ve görmek istediği kültür/sanat/düşünce hayatında, sanat eserlerinde bulmaktan hoşlandığı değerleri, yalnız olma, yalnızlığını paylaşma ve özgürlük anlamını bütün açıklığı, canlılığı ile orada yaşadığı yaşam kesitlerini ve İstanbul'dan yakınlarından haber almak ve yazınsal susuzluğunu gidermek için kitaplar, dergiler ister dayısından… SONDEYİŞ S. Hilav, mektuplarında edebî bir dilden, anlatımdan çok, yalın, düz anlatımı yeğler. Ama entelektüel kavrayış, seziş ve dilin canlılığını duyumsarız. Diğer bir deyişle, felsefeci gözüyle, gözlemiyle insanlara, sanat eserlerine, özellikle resim sanatına gösterdiği ilgi, “resmi okuma”yı bilir. Ressam arkadaşları Ömer Uluç ve “Ben bir düşünce ressamıyım” diyen Yüksel Arslan'la samimidir. Onlarla sanat üzerine konuşur, tartışır… Paris'ten dayısına gönderdiği mektuplarında içten, olgun insani hassasiyet, vatandan ayrı kalmanın özlemi, dayısından isteklerinde ne denli içten, ölçülü, mütevazı… zevkle okunacak değerde… Unutmadan yazayım: S. Hilav'ın Paris Mektupları, duygu pınarlarımızı, hayallerimizi, düşüncelerimizi coşturan sıcak, içten, duygu yüklü… Sema Rifat'ın onu, sevenlerinin karşısına “mektuplarıyla” bir araya getirmesi övgüye değer. Mektupların, 1950'li yılların Türkiye'sinden ve Fransa'sından yaşam kesitleri sunması, ayrıca belgeselliğinden söz açabiliriz. Yalnız bir gencin gurbette yaşamanın zorluğunu dile getiren mektupları; kendi dünyasında sığındığı, sıkıntılarını unuttuğu veya onları yazarak, yaşatarak belgelendirdiği için önemlidir. Hilav'ın mektuplarından edindiğimiz izlenim; özentiye düşmeden, yapmacıklığa kaçmadan, içtenlikle yazmasıdır. ? Selahattin Hilav ve Paris Mektupları/ Hazırlayan: Sema Rifat/ İş Kültür/ 206 s. 905 SAYFA 17