19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
SAYFA 18 KÜLTÜR CUMHURİYET 16 ARALIK 2010 PERŞEMBE [email protected] ‘Zulümhane’nin bulunduğu Silivri, Marmara’daki en eski yerleşmelerden biri ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Mustafa Balbay ‘Selymbria’da 14. Beyaz Çağdaş ve Modern Sanat Müzayedesi Neşet Günal “Korkuluk V”, 184x120cm. larak bugünkü Silivri’ye dönüşmüş. İlk sakinleri MÖ 1200’lerde bölgeye yerleşen “Traklar” olduğu bilinen kentin kurucusu, efsanevi bir Trak lideri olan Selis... Bu isme eklenen “bria” eki de “kent” anlamına geldiğinden, Mustafa Balbay tarihe 1 “Selis’in kenti”ndeki tutuklulardan biri olarak geçiyor.. O tutuklular ki aynı bölgenin tarih öncesi (prehistorya) bulgularına göre MÖ 3 bin yıllarındaki “Troia” ile akraba kültürlere sahipler. Tıpkı Balbay gibi, Anadolu’yu yabancı kültürlerin işgaline karşı kahramanca savunanların soylu geçmişlerini paylaşıyorlar. Selymbria, MÖ 6. yy’da tıpkı İstanbul gibi Yunanis2 tan’daki Megara kentinin kolonisi olmuş… yani, yine tutuklamalar, davalar.. MÖ 5. yy’da da Pers egemenliğinin tutsaklıkları; derken Atinalıların kenti ele geçirmesiyle kim bilir ne zalimlikler, ne zulümhaneler... Bu serüvenin “Bizans” dönemi ise MÖ 4. yy’da güçlü komşusu “Byzantion”a (İstanbul) bağlanmasıyla başlıyor. Bizans imparatoru Ar3 kadius, eşi Germen kızı Evdoksiya’nın onuruna Silivri Kalesi’ni yaptırıyor ve kentin adını Evdoksiyapolis olarak değiştiriyor. Kral Anastasius da Byzantion’u barbarlara karşı korumak için Marmara ile Karadeniz arasında inşa ettirdiği 60 km’lik Uzun arihten Sur’unu Silivri’den başlatıgünümüze yor... Çünkü Balbay demek “ta10. yy’da bölgenin rih” demektir. Nitekim kitabı 1 Selybria Duvarı ticaret merkezi olan nın daha önsözünde diyor ki; 2 Silivri Silivri’den bir de “Tarihte Silivri benzeri da 3 Zulümhane “gelin” almışvalar, mahkemeler olmuş 4 Mustafa Balbay lığımız var. tur. Zaman, bu mahkemeleSultan Or“Bir gün iyi ri tersine çevirmiş, suçlananhan 1344 yıları değil, suçlayanları sanık selamlaştığım lında İones gardiyanlarsandalyesine oturtmuştur.” KantakuzeUzağa gitmeye gerek yok; bu dan biri maznus’un kızı tarihsel gerçek Silivri’de, yani galı açtı, beni ile Silivri’de bin yılların Selymbria’sında da yanına çağırdı. evlenmiş. 4 Mektup ya da yaşanmamış mıdır? İstanbul’un Yine kitabının 18. sayfasında bir haber vere1453’te fethinsözü Mevlana’ya getirerek ba cekmiş havasındayden 15 gün sonra kın özetle ne yazmış; “Mevla dı. Yaklaştım ‘Selam’ Dayı Karaca Bey Sina’nın sözlüğü adaletle başla dedim. ‘Yaklaş’ dedi. Bilivri’yi de ele geçirmiş… mış, zulümle bitmiş. Adalet: raz daha yaklaştım. Mazgal Kale içindeki Apokaus KiliseBir şeyi layık olduğu yere koy bel hizasında. Eğildim, ‘Hay si camiye çevrilip 3040 hane mak. Zulüm: Bir şeyi layık ol rola’ dedim. ‘Biraz daha yaklaş’ kadar Türk, kale içerisine yermadığı yere koymak. Siliv dedi. Burun buruna geldik. leştirilmiş. ri’ye Zulümhane adı koymakla Fısıldamaya başladı: ‘Bir şey İşte o tarihten sonra hep ne demek istediğimi en iyi söyleyeceğim. Ben Atatürkçü Türk egemenliğinde kalan SiMevlana ile tarif edebilirim...” yüm. Aramızda kalsın’...” Balbay’ın bu “anı”laşan an livri’de, 1912’deki Balkan HarYa “Hitit”lerden örnek verlamlı tanıklığını da okuyunca, bi’nde 9 aylık Bulgar işgali ile mesine ne demeli? İstiklal Savaşımız sırasındaki 2 330. sayfada Anadolu uygar böylesi “tarihsel” bir fısıldalıklarının derinliklerindeki “ada manın “nerede” yaşandığını yıllık Yunan işgalini de anımlet geni”mizi anlatıyor: “Hitit anımsatmaya karar verdim. Sev samak gerekiyor... Şimdi Balbay, böylesine “zuKralı 2. Tuthalya, 4 bin yıl ön gili kardeşimizin zorunlu olarak sadece “Zulümhane”sini yaz lümhane”lerle dolu bir geçce yönetimdeki adamlarına şu emri vermiş: Hangi kente dö dığı Silivri’nin ne denli köklü bir mişin, umarız son zulümhanenerseniz dönün, kentin bütün geçmişe sahip uygarlıklar mer sini de yine tarihten bir beninsanlarını toplayınız. Her ki kezi olduğunu özetlemek iste zetmeyle şöyle özetliyor: “Hamin bir davası varsa onun dim… Tabii Balbay’ın izniyle.. pishanesiyle, mahkemesiyle Silivri Toplama Kampı, orhakkında karar veriniz ve onu taçağ mantığının 21. yy olamemnun ediniz.” roia ile akraba naklarıyla donatılmıştır.” Atatürk boşuna “Biz beş bin Zulümhane’nin bulunduğu SiSevgili kardeşimiz, Selymyıldır bu topraklardayız” delivri’nin adı Selymbria’dan ge bria’nın tarihine koca bir tarih memiş... Balbay’ın artık herkesin oku liyor... Antik çağda Marmara ekliyor... Kitabı hem bunun duğundan emin olduğum ‘Zu Denizi’ne hâkim bir tepede kanıtı hem de günümüz uylümhane’sinden şu alıntıyı ben de kurulan kent surlarla çevriliy garlığının ne denli çağdışı olmiş… derken surdışına yayı duğunun eşsiz bir belgeseli... yinelemeden edemeyeceğim: alkanlar, Orta(daki) Asya Ülkeleri, Yemen Türkler Mezarlığı, Çin’in Uzun Yürüyüşü, Afrika’nın Arka Uçlarında, Tarihin Arka Odası Amerika, İran Raporu, Suriye Raporu, Irak Bataklığında Anzak Türkleri... Bunlar, Mustafa Balbay’ın, deyim yerindeyse “gezgin izlenimleri”ni içeren kitaplarından bazıları.. Dünyanın dört bir yanında tanık olduğu her şeyi herkesle paylaşabilmek için kitaplaştıran Balbay, sonunda Silivri’yi de yazdı ama; ister istemez sadece “Zulümhane”sini... Türkiye’nin belki de en hızlı inşa edilen, daha doğrusu “özel mahkeme”lere çabucak “yetiştirilen” Silivri Hapishanesi’ndeki günlerini, izlenimlerini ve 651 gündür “tutuklu tutulması”na neden olan “dava”yı kaleme aldığı “Silivri Toplama Kampı: Zulümhane”yi elime aldığımdan beri düşünmekten okuyamaz hale geldim. Keşke özgür olsaydı da kendisine yakışır bir başka nedenle Silivri’de bulunsaydı. O azman apartmanların altına, arasına, her yerine sinmiş antik “Selymbria”yı şöyle hepimizin öğreneceği güzellikte yazmaz mıydı? Örneğin Fatih Mahallesi’ndeki tarihi kalıntıların, geçmişin elde kalan son tanıkları olan ahşap evlerin ve birkaç anıtsal yapının kökenindeki bin yıllara ait uygarlık izlerini kitaplaştırmaz mıydı? Yumurtanın Değil Silahın Şiddeti Bir yandan gençleri, öğrencileri haşarat yerine koyacaksın, seninle aynı düşüncede olmadıkları için sürüm sürüm süründüreceksin; pankart açanı içeri attıracaksın, protesto edeni dövdüreceksin, kurşun değil yumurta atanı hastanelik edeceksin… Öte yandan, silah bulundurma, taşıma yaşını 18’e indireceksin; silah satın almayı kolaylaştıracaksın! Bu hangi akla hizmettir! Nasıl çelişkidir, nasıl tutarsızlıktır! Kim bilir bu yeni yasa değişikliğinden yine kim ne parsa toplayacak? Kimin ne çıkarlarına göz yumulacak? Düşünün; elinde slogan taşıyan öğrenciler ve gençler karşında dehşete kapılan, hunharca saldıran polisimiz; bu gençler ya silahlıysa deyip kim bilir neler yapmaz! Dilinde eleştirisi ve sorusu olan muhalif gençlere tahammül edemeyen Başbakan ve daha niceleri, yalnız iktidardakiler değil, iktidar yandaşı koca koca gazeteci adamlar da gençlere karşı yöneltilen öfke ve şiddeti kınayacaklarına, “Evet ama bu gençler de...” diye başlayan cümlelerle onları karalamaktan utanmalılar. Keşke gençleri ezmek için harcadıkları çabanın, emeğin, zamanın binde birini bireysel silahlanmaya ayırabilseler, bunun tehlikesine yönelebilselerdi… B Beyler, korkun gençlerden Bütün hafta boyunca televizyonun pek çok kanalında Burhan Kuzu Bey’den yumurta fırlatmanın zararlarını dinledik. Meğer yumurtadan ne çok yaralananlar olmuş! Veciz konuşmalarının birinde “Bunlar anaokul çocuğu değil ki… çişim geldi diye ağlasın” gibilerden özlü deyişlere geçince, artık dinleyemez oldum… Vallahi yumurtadan bunca korkan, bireysel silahtan daha çok korkmalı bence! Türkiye’m, sevinince, coşunca, üzülünce, kıskanınca, kavga edince, sinirlenince, maçı kaybedince, oruç tutmayana kızınca, silaha sarılıp ateş edenlerin ülkesi. Düğünde dernekte, cenazede ziyafette kurşun atanların ülkesi… Karısının, kızının, kız kardeşinin, ailenin, mahallenin, toplumun, ülkenin “namusunu” korumak isteyen, çeker vurur o “namus”a yan bakacak olanı. “Ahlak” der vurur, “töre” der vurur… Ötekine kızar “akıllı ol ha” der vurur! Bence, Umut Vakfı’nın, sevgili Nazire Dedeman’ın çabalarını, çalışmalarını bir gözden geçirmeli yasa yapıcılar ve yumurtadan bunca korkanlar… Türkiye’de yılda 4 bin kişi ateşli silahlarla ölüyor, 700 kişi de yaralanıyor (Umut Vakfı’nın 2009 verileri). Silaha kolay ulaşılabilir olması cinayet, intihara zorlama gibi olayların en önemli nedeni. Ama korku kültürünü besleyen, teşvik edenler (hem iktidardakiler hem medya) elbet bireysel silahlanmaya karşı çıkmaz! Sevgili Okurlar, bugün size İstanbul Çocuk ve Gençlik Sanat Bienali’nden söz edecektim. “Beyler, korkun bu gençlerden” diyecektim… Usta fırçalar bir arada Kültür Servisi Beyaz Müzayede, 2010 yılının son müzayedesini 18 Aralık’ta, Sofa Hotel’de 18.30 20.30 saatleri arasında iki önemli koleksiyonun eserleri ile gerçekleştirmeye hazırlanıyor. 14. Beyaz Çağdaş ve Modern Sanat Müzayedesi’nde, Türk Çağdaş ve Modern Sanatı’nın tanınmış sanatçılarının önemli yapıtları yer alıyor. Müzayedenin öne çıkan eserleri arasında Türk modern figüratif resminin ustalarından, 2002 yılında kaybettiğimiz Neşet Günal’ın ünlü eseri “Korkuluk V”, 450 bin TL açılış fiyatıyla satışa sunuluyor. Modern Türk resminin önde gelen sanatçılarından Fahrelnisa Zeid’in “Kompozisyon”u ise 300 bin TL ile satışa sunuluyor. Orhan Peker’in kitabında da yer alan meşhur “Karpuzlar” tablosu ve ayrıca Öküz” tablosu da Beyaz Müzayede’de satışa sunulacak yapıtlar arasında yer alıyor. Müzayedede orta ve büyük ebat tuval yapıtları çok zor bulunan, 1981 yılında kaybettiğimiz ustalarımızdan Nurullah Berk’in “Deve Dikeni” ve “Surlar” isimli 2 adet yapıtı da satışa sunulacak eserler arasında. Müzayedede, Nejad Melih Devrim’in ise çeşitli dönemlerine ait 10 adet tablosu satışa sunuluyor. Bunlar arasında 1937 tarihli “Serin Boğaziçi” isimli klasik peyzaj, 1941 tarihli modern natürmort ve 1944 tarihli “Cami İçi” isimli yapıt koleksiyonerlerin ilgi odağı olmaya aday resimler. Ömer Uluç resimleri arasında ise en çok ilgiyi 1976 tarihli “Figürler ve Yaratıklar” ve 1990 tarihli “Afrika Kraliçesi” isimli tabloların çekeceği düşünülüyor. Müzayedede yer alacak eserler arasında Komet, Adnan Çoker, Erol Akyavaş ve Ahmet Güneştekin’in tabloları da bulunuyor. T Kaçırmayın! Bienali, ben Sanat Limanı’nda (Antrepo 5) izledim. Muhteşem!!! 2010 Kültür Başkenti’nin bu etkinliği Haydarpaşa Garı, Tuzla İdris Güllüce Kültür Merkezi’nde de sürüyormuş. Ana teması: “Değişiyorum. Farkında mısın?” Diyecektim ki: “Beyler korkun bu çocuklardan, bu gençlerden! Onların yaratıcılığı, düşgücü, meydan okuyuşu karşısında bir de kendinize bakın! Bugün bunca yaratıcı olan çocuklar, gençler yarın sizi daha çok sorgulayacak! Eleştirel düşünceyi benimsemiş olacaklar ve sizden hesap soracaklar! Bu çocuklar kurşun değil ama belli ki yumurta atan çocuklar olacaklar ileride!” Yerim kısıtlı, bir an önce gidip görün diye acele ediyorum… 25 Aralık’ta bitiyor. Hem yetişkinler hem çocuklar için. Gönül gözlerini açmak için. Bu hafta (171819 Aralık) İstanbul’da (TİM Gösteri Merkezi), benim 67 yıl önce Paris’te izlediğim ve gülmekten, kahkahalardan resmen koltuktan düştüğüm bir gösteri var. “LE QUATOR” (‘Müzik Dörtlüsü’ demek) 6 yıl sonra, farklı bir gösteri… Hâlâ onca iyiler mi bilemem. Ama içinizin karardığı şu günlerde sadece gülmek isteyenlere bu sözsüz “müzik tiyatrosunu” öneririm. [email protected] T Mavi gözlü Michael Jackson PARİS (AA) Geçen sene hayata veda eden pop yıldızı Michael Jackson’ın bir fotoğrafı 26 bin Avro’ya (yaklaşık 52 bin TL) satıldı. Paris’te düzenlenen müzayedede Jackson’ın Mısır firavunu kıyafetleri içindeki fotoğrafı tasarımcı Ito Morabito tarafından satın alındı. Morabito, doğduğundan beri Jackson’ın hayranı olduğunu söyledi. Popun kralının daha önce görülmeyen 4 portresinden diğer üçü 25 (yaklaşık 50 bin TL), 22 (yaklaşık 44 bin TL) ve 9 bin (yaklaşık 18 bin TL) Avro’dan alıcı buldu. Fotoğrafların 1999’da Fransız fotoğrafçı Arno Bani tarafından çekildiği belirtiliyor. Haziran 2009’daki ölümünden beri Jackson’ın fotoğrafları ve eşyaları yüksek fiyatlara satılıyor. Hüner Tuncer’e Avusturya’dan nişan Kültür Servisi Emekli diplomat, tarihçiyazar Doç. Dr. Hüner Tuncer’e, önceki gün Avusturya Cumhuriyeti’nin en saygın nişanlarından biri olan “Devlet Bilim ve Sanat Şeref Nişanı” (Austrian Cross of Honour for Science and Art), Avusturya Büyükelçiliği’ndeki törenle verildi. Avusturya Cumhurbaşkanı Dr. Heinz Fischer’in kararı ile verilen nişan, bilim ve sanat alanlarında üstün, yaratıcı ve övgüye değer hizmetlerde bulunan saygın isimlere sunuluyor. Doç. Dr. Hüner Tuncer, 1996’da “Metternich’in Osmanlı Politikası, 18151848” ve 2008’de “OsmanlıAvusturya İlişkileri, 17891853” başlıklı kitapları yazmış; böylelikle, kaderleri birbirlerine benzeyen iki imparatorluğun, 19. yüzyılın ilk yarısındaki ilişkilerinin aydınlatılmasına katkıda bulunmuştu. Viyana Diplomasi Akademisi’nde yüksek lisans öğrenimi gören Tuncer, Viyana Diplomasi Akademisi’nin Şeref Listesi’nde de yer almış ve kendisine 25 Haziran 2010’da düzenlenen bir törenle madalya verilmişti. ‘Büyük Çaresizlik’e Berlin’den umut Kültür Servisi Seyfi Teoman’ın ikinci uzun metrajlı filmi “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” bu sene 61’incisi düzenlenecek Berlin Uluslararası Film Festivali’nin yarışma bölümüne seçildi. Barış Bıçakçı’nın aynı adlı romanından senaryosunu Seyfi Teoman ve Barış Bıçakçı’nın birlikte yazdığı Bizim Büyük Çaresizliğimiz’in başrollerinde İlker Aksum, Güneş Sayın ve Fatih Al yer alıyor. Derin bir dostluğun ve aşkın sınırlarını zorlayan sevginin hikâyesini konu alan filmin çekimleri Ankara’da yapıldı. Bizim Büyük Çaresizliğimiz, Türkiye’de 15 Nisan 2011 tarihinde vizyonda olacak. Tuncer, Avusturya Bilim ve Sanat Nişanı’nı Avusturya devletinin Türkiye Büyükelçisi Dr. Heidemaria Gürer’den aldı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle