25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
ClaudfaVolgt'tan Leylayabirdeğinme Gümüş yüzükler ve sözcükler Doğu hikâyeleri ve Grimm Masalları, gösterişli takılar, jilet gibi ütülenmiş gömlek ve sözcükler. Zaimoğlu işte bu. Sürekli farklı yerlerde ve her yerde evinde. Bunun anahtarı eğitimdir, dildir. Göç uzmanı bir sürü insan bunu söylüyor, 600 sayfalık Leyla onları haklı çıkarıyor. O Claudia VOIGT I ^r eipzig Kitap Fuarı'nda, I yazar Feridun Zaimoğ- I İu'nun boynunda o akşam " •* da iki kocanıan zincir kol- ye, bileğinde altın bir saat ve her iki elinde ağır gümüş yüzükler var. Yazardan çok, modern bir kapıcı gibi görünüyor. Zaimoğlu, "Wickert'in Kitapla- rı" programının ilk bölümünün konu- ğu. Yayın başlamadan kısa bir süre ön- ce programın sunucusu ince uzun ka- dehlere kırmızı şarap dolduruyor. Diğer konuklar şarabı henüz koklarken Zai- moğlu beklemeden ilk yudumunu alı- yor. Leyla romanı eleştirmenler tarafından göklere çıkarıldı, okuma toplantılarında kadınlar ondan imza alabilmek için sıra- ya giriyor. Zaimoğlu Leyla an, bir Türk kızının 50'li yıllardaki büyüme sürecini anlatıyor. Binlerce trajik hikâye, sınırsız bir iyimserlik. Sonunda da Leyla, Al- manya'daki birinci kuşağın üyesi olarak buraya geliyor. ~T Wickert, romanı "görkemli" şeklinde nitelendiriyor, Zaimoğlu gülümsüyor, içtenlikle iltifatın tadını çıkarıyor. Ka- nak Sprak ve Kanak Attack gibi son de- rece saldırgan kitaplann ve filmlerin ya- zarı, kültür dünyası içinde artık yerini almış durumda. Programdan sonra, gece, bu arada ya- yınevinden arkadaşlarıyla akşam yeme- ğine gitmiş ve saat bir civarı editörünün "Ne yani. Önce bir kız kitabı yazıyor- sun, şimdi de erkenden uyumaya mı gi- diyorsun?" lafına maruz kalmış vaziyet- te, takside oturuyor ve cep telefonunu kontrol ediyor. Sekiz mesaj gelmiş. Altı- sı annesinden. Programı uydu üzerin- den Türkiye'de izlemiş annesi. Altı kere şöyle yazmış: Seninle gurur duyuyorum ve bu anlama gelebilecek bir sürü başka şey. Anneler böyledir işte. Zaimoğlu çok mutlu oluyor, duygulanıyor. "Bili- yor musunuz" diyor, "Annem babam Almanya'yı çok özlüyor; bazen beni sırf sabah bir şey yiyip yemediğimi sormak için arıyorlar." Babası emekli olunca Türkiye'ye dön- müş, deniz kenarında küçük bir ev ala- cak kadar tasarruf edebilmişler. Günün birinde o da Türkiye'de yaşamak ister mi? "Hayır" diyor Zaimoğlu, "Almanya benim ülkem, burada yaşıyorum, bura- da gömülmek istiyorum." Zaimoğlu Almanya hakkında konu- şurken hayallere dahyor. Entegrasyo- nun tam anlamıyla gerçekleştiği bir ülke hayal ediyor, -" Fransa'ya bir bakın " -, alt tabakadan bir Türk olarak, Frank- furtcr Allgcmeine gazetesinin dediği gi- bi, "günümüz Alman yazarlarının en il- ginçlerinden biri" olmayı başarmanın ı mümkün olduğu bir ülke. Annesi 1965 yılında kocasının peşin- den Almanya'ya geldiğinde Zaimoğlu SAYFA 8 henüz beş aylık. Annesi ve babası evde sadece Türkçe konuşuyor. "Her ikisi de onulmaz melankolik" diyor Zaimoğlu; eski vatanlarına dair anlattıklan hikâye- lerle bu melankoliyi çocuklarına da aşı- lamışlar. Her ikisi de ateşli Türk manta- litelerini korumuş ama o an bulunduk- ları yerin de tadını çıkarmış. Çünkü ay- nı zamanda Almanya'yı da sevmişler. Zaimoğlu okula başladığında Alman- cası çok zayıfmış. Birinci sınıftaki öğret- menleri Bayan Hübl, bir gün Zaimoğ- lu'na söyle demiş: "Ya Almanca öğre- nirsin ya da seni sınıftan atarım." "Ba- yan Hübl benim için büyük bir şanstı" diyor Zaimoğlu. YUTARCASINA DİL ÖÖRENMEK Böylece öğrenmeye başlıyor. Hem de nasıl. Dili yutarcasına öğrendiğini söy- lüyor Zaimoğlu. Kısa bir süre sonra san örgüleriyle Petra ortaya çıkıyor. Kızı et- kilemek için okuyor, okuyor, okuyor. Kitaplar, çizgi romanlar, reklam broşür- leri. Yazılı olan her şeyi okuyor. "Almanca öğrenmekten daha fazlasıy- dı söz konusu olan" di- yor. Kafasında, anne babasmın sürekli anlat- oğı büyük bir Türkiye sahnesi, dışarıda ise gerçek pislik, gerçek sı- kınü, gerçek acizlik var. "O zaman insan hışımla dolaşıyor." Öf- kesi o zamanlar başlı- yor. Kendisiyle dünya arasında belli bir mesa- fe olduğu duygusunu haürlıyor. Bu duygu uzun süre varlığını ko- rumuş. Kendi deyimiy- le, okumuş bir Türk Mmanya'da en prestUll edeblyat ödOlü kabul edllen corine OdûlO'ne 2008 yıhnda ZalmoOlu sahlp olmuftu... olmasına rağmen uzun yıllar hayatını bir çıkmaz sokakta geçiriyor. Kiel'e gi- dip tıp okumaya başlıyor, eski ders kitaplarını satmak için bir arkadaşıyla Doğu Almanya'yı bir uçtan öbür uca dolaşıyor, resim okuyor, devasa ak- rilik tablolar yapı- yor. Yıllarca sokak- larda sürtüyor, etra- fa bakmıyor, yiyip içiyor. O sıralarda, 1990 civarı, genellikle rapçi Türk gençle- riyle takılıyor; bir gece onlardan biri aniden büyük bir öfke tiradı atıyor, hiçbir yere gerçek anlamda ait olma- manın öfkesiyle bağırıyor. tşte bu, diye düşünüyor Zaimoğlu. Birinden bir daktiîo ödünç alıyor ve bu duyguyu kâğıda döküyor, 30 sayfa bo- yunca. Sonra bunları Rotbuch Yayın- evi'ne gönderiyor. Birkaç hafta sonra bir yanıt geliyor: "Lütfen bize devamıru gönderin." Ama devamı yok. Zaimoğlu birkaç kişiye durumu izah ediyor, onları konuşturuyor, yazınm de- vammı yazıyor. Ortaya ilk kitabı "Ka- nak Sprak" çıkıyor ve büyük bir ticari başarı kazanıyor. Bir yazar olarak dinleyici olmaya de- vam ediyor. Şu sıralar Berlin Tiyatro- su'nda onun Kara Bakireler (Schwarze Jungfrauen) oyunu sergileniyor; Alman- ya'da sessizce yaşayan ve cihat hayalleri kuran radikal Islamcı kadmlarla yapılan şok edici konuşmaların tutanakları. Zaimoğlu, kendisinin de Müslüman olduğunu söylüyor, ama bunu hayatına uygulamıyor. "Türklerin Müslümanlığı Almanya'da bir tehlike oluşturmaz" di- yor sakin, kendinden emin bir sesle. O zaman tiyatro oyunu için neden bu ko- nuyu seçiyor ve bazı muhtemel histerileri ayaklandırıyor? "Bu ka- dınlar son derece öfke- li. Bir kere, bu konu yazmak için son derece uygun; azınlık içindeki azınlığın azınlığı olsalar da. Aynca, bir yazar olarak ışıklann söndü- ğü toplumsal alanlarda dolaşmayı seviyorum." Aynısı, Leyla için de geçerli, şu ana kadarki en az öfkeli kitabı ol- masına rağmen. Hatta Leyla, oldukça baştan çıkancı bir kitap. Zen- gin cümleleriyle insanı esir alıyor. Bazen öykü bir yerde takılıp kalıyor, bir bö- lüm, sonra bir bölüm daha, ama bunu Grimm Masalları gücünde bir bölüm izliyor. Zaimoğlu, onu etkileyen hikâye- lerin, bazı eleştirmenlerin yazdığı gibi, Bin Bir Gece Masalları olmadığını, ter- sine Grimm Masalları olduğunu söylü- yor. "Yazar olarak güzelüğe izin verme- yi öğrendim," diyor. AİLE FOTOĞRAFLARI Mart ayında bir sab akşamı Ham- burg'daki Schauspielhaus'ta (Oyunevi) sahneye çıkıyor. Tiyatro hmca hmç do- lu, diğer yazarlar bolca alkış almışlar bi- le ve ardından Zaimoğlu okuyor. Leyla ve arkadaşının, ortalık yerde sigara içe- bildiği ve makyaj yaptığı için hayranlık duydukları, sinemada çalışan bir gişe memuresini anlatan bölümü okuyor. Ardından tiyatronun kantininde yemek yerken, "Yemeğimi yerken konuşmaya devam edebiliriz, ben alt tabakadan bir aileden geliyorum, bizde yemek sırasın- da sürekli çene çalınır" diyor. Derdinin birtakım dünyalar ve kültürler arasında aracılık yapmak olmadığını söyleyerek devam ediyor: "Ben hikâyelerim için se- vilmek istiyorum." Kuzenlerinden biri de varmış salon- da, Zaimoğlu'nun bundan haberi yok. Derken kuzen yanımıza geliyor, coşkulü bir selamlaşma, kucaklaşma. Kuzeni ona bir hediye de getirmiş. Zaimoğlu onun yanındaki AJman erkek arkadaşını söyle bir süzüyor. "Sana iyi bakıyor mu?" diye soruyor. "Evet evet," diyerek gülümsüyor kuzeni hafıf bir gülümse- meyle. Onlar gidince Zaimoğlu hediyeyi açı- yor. Aile fotoğrafları; herkes anne-baba- sının deniz kenanndaki evinde, dünya- nın her yerinde görebileceğiniz o bildik beyaz plastik sandalyelerde oturuyorlar. Kendini her yerde evinde hisseden Feri- dun Zaimoğlu da aralarında. Zaimoğlu'nun yanında o akşam da te- kerlekli bir bavul var. Leyla için düzen- lenen okuma turu haziran ayma kadar sürecek. O ağır takıları varmış bavulda, bir de ütülü gömlek. Altı saat içinde iki paket mentollü Marlboro içiyor. Kaşla- rınm arasmda dikey, belirgin bir kınşık- lık var. Öfkenin hâlâ mevcut olduğunu söylüyor, ama ona bir sürü başka şey daha eklenmiş durumda: anlatma arzu- su, güzeUik duygusu, mesafe koyma be- cerisi. Doğu Hikâyeleri ve Grimm Masalları, gösterişli takılar, jilet gibi ütülenmiş gömlek ve sözcükler. Zaimoğlu işte bu. Sürekli farklı yerlerde ve her yerde evinde. Bunun anahtarı, eğitimdir, dil- dir. Göç uzmanı bir sürü insan bunu söylüyor, 600 sayfalık Leyla onlan haklı çıkanyor. • DcrSpiegd, 27.03.06, Çeviren: Süleyman Kavak Leyla/ Feridun Zaimoğlu/ Çeviren:Ve- dat Çorlu/ îmge Kitabevi/ 602 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1038
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear