25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
İ. Gürşen KAFKAS Mevlana’nın bilim, kültür, sosyal bilim ve iletişimdeki misyonu, ona evrensel kişiliği ile dünya çapında önem kazandırmıştır. Bu nedenle 800. doğum yılı UNESCO tarafından “Dünya Mevlana Yılı” ilan edilmişti. “Gönül ve ruh adamı” Mevlana, seçkin ve felsefi düşünceleriyle âlemi güneş gibi aydınlatabilmişti. Mesnevi’sinde, “Klasik Doğu edebiyatını şiir türünde öykülerle anlatmış”, Tasavvufi düşüncelerini de altı ciltlik birbirine eklediği öykülerle topluma ulaştırmıştı. “Fih Mafih” (“Ne varsa içimdedir”) adıyla derlenen eserleri, onunla ilgili toplantılarda anlatılmaktadır. Mevlana’nın “vuslat gününün (şeb-i arus)” töreni, ölümünün 736. yılında da yapıldı. Mevlana, Mesnevi’sini Konya/Meram’da gezerken, yürürken, otururken ve sema ederken söylermiş; yardımcısı, yazmanı Hüsamettin Çelebi de kaleme almış. Aynı ölçüde ikişer mısralık şiirler, beyitlerle yazılan nazım türleridir. Uzun anlatımlarındaki öykülerini uyak kolaylığı için mesnevi türünde yazmayı tercih etmişti. Mevlana, İslam dinini şiir, sanat, dans, müzik birlikteliğiyle yorumlamıştı. Akıl, düşünce ve inanç özgürlüğüne olağanüstü yer vermişti. “Bütün insanları, dini, dili, rengi, düşüncesi, sınıfı, rütbesi ne olursa olsun, saygıya ve sevgiye çağırmıştı.” Onun bu çabası evrensel boyuttur. “Ne olursan ol, yine de gel!..” toplumsal bir çağrıdır. 13. yüzyılda Anadolu halkı toplumsal yaşayışta çok ilerideyken, Avrupa, ortaçağ karanlığıyla boğuşuyordu. Mevlana, söylemlerinde etik değerleri, bilinci, üretici bir toplumun oluşmasını ve emeği şiirsel söyleşileriyle yüceltiyordu. Onun bu gelişkin düzeyi Anadolu’da etnik birlik sağlıyordu. Mevlana’da asıl tema aşktı, sevgiydi. O, insanların görünüşüyle değil iç âlemleriyle ilgiliydi. Ruhsal olgunluk ve etik yücelme onun hedefiydi. 13. yüzyılda halkın sıkıntılarını ve dönemin olaylarını şiirleriyle yansıtan “sevgi ustası” Yunus da şiirlerinde, yalın diliyle sanatı, yaşadığı çağı ve halkını kendine özgü anlatımıyla işliyordu. Medrese biliminden sıyrılıp halk kültüründen gelen bilime, çokluktan Tanrısal birliğe ulaşıyordu. Çağın kargaşasından bunalan halkına, “direnmeyi şiirleriyle” öğreterek yol gösteriyordu. Şiirlerinde her konuda gerçek bir anlatımı, halkın yaşam kesitlerinden alarak yazdı. O, din ve mezhep ayrılıklarını aşarak “yetmiş iki millete bir göz ile” bakmış, şeriatın katı ve bağışlamaz tutumunu yermişti. 13. yüzyılın her iki duygu ustası da “sevgi ve hoşgörüde” buluşuyordu. Onlara göre, dünyada insanlara kalan en önemli miras, sevgidir. 800 yıldır toplumdaki insan sevgisi, ne yazık ki son yıllarda kayıp ruhlarla gölgeleniyor, silinip kayboluyor. Sevginin bitimi, toplumsal değerlerin de bitimidir. Mevlana, toplumsal sorunların çözüm düşünürüdür. Mevlana ve Yunus, insanlığın saklı yüzlerini aydınlığa, barışa, kardeşliğe taşımaya çalışmışlardı. Biri düşünceleriyle, diğeri şiirlerindeki anlatımlarıyla… Onlar, şiirleriyle ruhlara hayat veriyorlardı. Anadolu ve Konya Ovası’na gözleri dalan bu iki ünlü sevgi ustası, toprağın bereketini yüreklerdeki sıcaklıkta bularak “Ot, kökü üzerinde biter” diye düşünüyorlardı. Sevgi ustaları, düşünmeyi öğreniyor ve öğretiyorlardı. Onlar, insanların çilesini gidermek için düşünüyor, şiirleriyle dillendiriyor ve sorunlar yığınına çözüm için ateşi kucaklıyorlardı. “Canında bir can var / o canı ara / Neyi arıyorsan / O’sun sen” diyordu Mevlana. “Sevgide güneş gibi ol, / Dostlukta ve kardeşlikte akarsu gibi ol, / Tevazuda toprak gibi ol, / Öfkede ölü gibi ol, / Her ne olursan ol, / ya olduğun gibi görün, / ya da göründüğün gibi ol” Mevlana’nın yol gösterici dizeleridir. 21. yüzyılın bilgi ve bilişim çağı olduğu gerçeğinde Mevlana’nın 13. yüzyılda yol gösterici haykırışları olan “İnsan sevgisi / barış / hoşgörü” temleri sözde kaldı. Ülkemizde terör belası baş ağrıtıyor. Gözü dönmüş sömürgeci ülkeler azgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin ocağını eşiyor, ateşi lavlıyor, kışkırtıyor ve iç huzurumuzu bozuyorlar. Barış, kardeşlik, anlayış ve hoşgörü sözde kaldı. Atatürk’ün, “Yurtta barış, dünyada barış” özdeyişindeki umut, umutsuzluğa döndü. Çocuklarımıza gözyaşı ve umutsuz kötü miraslar yerine Mevlana’nın sevgi, hoşgörü ve anlayışını bırakabilmeliydik. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Ein Volk, Ein Reich, Ein Führer!.. Başlık, Melih Aşık’ın Milliyet gazetesindeki köşesinden.. Anlamı şu: -Tek halk, tek devlet, tek önder!.. Yani Nazi Almanyası’nın kutsal sloganı!. Aslında hakkını yememek gerek; aynı sıralarda İtalya’da da “Duçe” Mussolini, aynı anlamı içeren sloganlarla kutsanıyordu… Hitler’in gizli devlet polisi “Gestapo”ya karşılık Mussolini’nin de silahlı faşist İtalyan birlikleri “Kara Gömlekliler”i vardı… İkisi de ülkelerini ve dünyayı kana buladılar... Yarattıkları faşizmi, korku imparatorluğunu, her fırsatta şu sözcüklerle övmeyi de ihmal etmediler: - Özgürlük ve eşitlik!.. İkinci Dünya Savaşı sonunda yıkıldıklarında, geriye 65 milyon ölü, gaz odalarında ve fırınlarda yok edilmiş 6 milyon Yahudi ve harap bir dünya bırakmışlardı… Günlerdir Tuncay Özkan’ın “Ergenekon: Çook Gizli Örgüt Nasıl Kurulur?” başlıklı kitabını okuyorum. Sevgili Tuncay, en başından bugünlere nasıl gelindiğini, belgeleriyle, tek tek ve akıcı bir üslupla anlatıyor. Ama daha da önemlisi “büyük resim” nedir onu gösteriyor!. Ve tabii, Ergenekon sürecinin ne için, hangi amaçla ve nasıl “çalıştırıldığını” da tüm yönleriyle gözler önüne seriyor… Okurken, “büyük resim” konusunda aynı şekilde düşündüğümüzü gördüm. Yıllardır “organize şekilde” topluma dayatılan, “Küçük düşünmeyelim, Cumhuriyet’in bizi mahkûm ettiği küçük ülke, küçük milliyetçilik sarmalından kurtulalım. Osmanlı’yı yeniden inşa edelim, işte İspanya örneği ” ahlaksızlığına Tuncay şu yanıtı veriyor: - Türkiye derseniz koyun gibi mutlu yaşarsınız diyorlar... Bırakın İspanya gibi olun, gevşek federasyon, Osmanlı maskesi altında büyük yaşayın. Teze bakın; sanki parçalanan Osmanlı değildi. Sevr’i imzalayan Osmanlı değildi… Türkiye’ye dayatılan “Gevşek Ülke (Vatan)” tasarımıdır. Bu planın nirengi noktası da Ergenekon davasıdır. İşte bu düşünceyi yaşama geçirmek için süreç işliyor...” Tuncay Özkan, aslında uzun uzun anlatmak istediğim kitabını şu satırlarla noktalıyor: - Bu dava Fethullahçılar, emperyalist gizli servisler, AKP destekli, tarikat, cemaat koordineli bir tasfiye davasıdır. Hukuki değil, siyasidir. Neyin tasfiyesi olduğu ortadadır. Bunca çabaları boşunadır. Ergenekon; bu davanın tertipçileri için siyasi tarihin en acı yenilgisi olacaktır. Pekii, Tuncay’ın gösterdiği “büyük resmi” gerçekleştirebilmek için ne lazım?.. Çok basit, başlığa bakın: - Ein Volk, Ein Reich, Ein Führer!.. Yargı üzerinde, ordu üzerinde oluşturulan baskıya bakın, üstüne İçişleri Bakanı’nın, “AB normlarına!” uygun polis kadrolarında büyük artırıma gitme ve emniyet güçlerine ağır silah projesini koyun, nereye doğru gittiğimizi gayet açık şekilde anlayacaksınız!.. Zaten zorlanmanıza da gerek yok, AKP’li Burhan Kuzu 2012’den itibaren yarı başkanlık (ardından başkanlık) projesini açıkladı bile!.. Proje istedikleri gibi işlerse, geriye ne kalıyor?.. - Gömleklerin rengi!!! Bir Yurtsevere Mektup (XLII) Sevgili kardeşim Balbay, son zamanlarda bu güzel ve yalnız ülkemde değişik şeyler de yaşanmaya başladı!.. Örneğin, TEKEL işçileri, itfaiye işçileri her türlü baskıya, zorbalığa, şantaja karşın eylemlerini yükselterek sürdürüyor… Diğer taraftan, iyice yapışmış olmasalar bile iktidara sempatiyle bakan kimi yazarların yazılarında, söylemlerinde radikal değişimler yaşanıyor. Örneğin Nuray Mert diyor ki: “Demokrasi diye diye tek parti rejimine doğru koşuyoruz! Tarih bu dönemi çok karanlık bir dönem olarak yazacak...” Tesadüfe bak; bizim yıllardır eskittiğimiz cümleler!.. Kısacası, toplumun üzerine geçirilen “deli gömleği” artık ne yama tutuyor, ne de dikiş!.. Sevgili kardeşim, seni ve tüm yurtseverleri, dışarıdaki milyonlar adına bir yurtseverin tüm sıcaklığı, gücü, direnci ve geleceğe olan güveniyle kucaklıyorum... e-posta: umitzileli@gmail.com Mevlana’nın İnsan Sevgisi, Hoşgörü KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 7 OCAK 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Ülkesini seven seçim demez. Heil Recep! Sporcu Tarık Emre: “Bu nasıl sporcu böyle? Ata binmesiyle, düşmesi bir oldu. Küçük çocuklarla top tepişirken omzunu incitti. Yakında düz yolda yürürken yere kapaklanacak!” İbiş Erol Barutçugil: “Kozmikle kozmetiği harmanlayan kişiye İbiş rolü pek de yakışır doğrusu!” Askerlik Ahmet Önen: “Türk Silahlı Kuvvetleri bu kadar şaibeliyse eğer, ikinci bir emre kadar askere alımlar durdurulmalı!” YağmurDeniz Şaşkın demokratlar uyanıyormuş MEDYADA yeni bir rüzgar esmeye başladı. Düne kadar sözde demokrasi adına İslamcı faşistleri, liberal faşistleri destekleyen şaşkın demokrat yazarların bir kısmı aymaya, koşar adım faşizme gittiğimizi anlamaya başladı! Medyada özel görevli sahte demokratlar bildiğiniz gibi ihanete ve işbirliğine devam ederken şaşkın demokratlardan hiç olmazsa bir kısmının aklının başına gelmesi olumlu bir gelişme sayılabilir! Akılların başa gelmesi konusunun Hürriyet’in genel yayın yönetmenliğinden ayrıldıktan sonra Ertuğrul Özkök’ün aklına gelmesi, dönekler açısından da olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Ertuğrul’a göre şu sıralar “hayatları boyunca vicdanlarını yazılarının ağırlık noktasına koyanlar” yani son günlerde aklı başına gelenler arasında ilk sırayı Radikal yazarı Nuray Mert ve mesela Nazlı Ilıcak alıyormuş. Şıracının şahidinin bozacı olursa liste de böyle olur! Hayat boyu vicdan muhakemesi yapılacaksa her iktidarın kalemi Nazlı Ilıcak’ın önce 12 Mart cuntasıyla yaptığı işbirliğinin ve İlhan Selçuk’un kontrgerilla merkezinde işkence altında alınmış ifadelerini gerçekmiş gibi halka yutturmaya çalışmasının hesabını vermeli! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ÇANKAYA’DAKİ AKP’li Sayın Abdullah Gül, şu sıralar veciz konuşmalar yapıyor. Dincilikten sabıkalı eski partisinin kayıp trilyon davasından şüpheli Sayın Abdullah, Münir Nurettin Selçuk’un mahur bestesi “Aşıka Bağdat sorulmaz”ı hatırlamış olacak ki “Hakime devlet sırrı olmaz” buyurmuş: “Aşıka Bağdat sorulmaz, ufukları aşar gider. Hakime devlet sırrı olmaz, sefertasını kapar gider!” Dostumuz Nami Tepe, Çankaya’daki şaibelinin bu veciz lafı üzerine haklı olarak “Bir devlet adamının yargıya duyduğu güvenin yansıması olan bu anlamlı söze katılmamak olası değil” diyor. Devlet adamı... Yargıya güvenen devlet adamı... Devlet adamının ettiği sözün anlamını gibi kavramlar devreye girince Nami Tepe, “Ancak” demekten kendini alamıyor ve sormadan edemiyor: “Ancak sıra, bu veciz sözü edenin samimiyeti konusuna gelince orada durmak gerekiyor. Kendilerinin kayıp trilyon davasında evrakta sahtecilikten yargılanmasını isteyen Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi hakimi Osman Kaçmaz’a da aynı güveni ifade etmişler miydi acaba?” Sorunun yanıtı kocaman bir hayır. Osman Kaçmaz’a baskılar, tehditler sürüp gidiyor. Ayrıca Çankaya’daki şüphelinin hükümetteki din kardeşi AKP’lilerin ettiği laflar da hafızalarda duruyor. Nami Tepe bu lafları anımsatıyor: Milletvekili dokunulmazlıkların kaldırılması gündeme gelince “Yargıya güvenmiyoruz”; türbanı üniversitede serbest bırakan yasa Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilince, “Bu yargı yoluyla darbedir”; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne “Sen nerden bileceksin bunu, ulemaya sor!” İlaveten yüksek yargıçların, başsavcıların telefonlarını yasadışı yollardan dinletmek; yüksek yargı organlarını çalışamaz duruma getirmek, yargıyı tamamen iktidarın kontrolüne almak, hukuk dışı ne iş ararsan hepsine bulaşmak! Çankaya’daki şüpheli Sayın Abdullah Gül’ün din kardeşlerinin yargı bağımsızlığına bakışı işte böyle. Sonra da neymiş: Hakime devlet sırrı olmazmış! Sen önce Sincan’a git, hakimin karşısına çık ve üstüne yapışmış şüpheyi temizle! Şüpheli SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ “Sağlama, top- lama,hazõrlõk”an- lamõnda yerel söz- cük. 2/ Edremit Körfezi kõyõsõnda turistik bir yöre... Gemi ya da iskele- de halatõn takõldõğõ, yuvarlak başlõ dik- me. 3/ Yüksek ve çevresi açõk yer. 4/ Bizmut elementi- nin simgesi... Tav- lada kullanõlan oyun ara- cõ... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ. 5/ Uranüs geze- geninin bir uydusu... Ye- necek kadar olgun olma- yan. 6/ Özel bir cam kap içinde likör, şarap ve meyve suyuyla hazõrla- nan içki... El dokumasõ yünden yapõlan üst giye- ceği. 7/ İri, kart... Doğu Anadolu’da bir õrmak. 8/ Çabukluk, sürat. 9/ Öküz yem- liği... Mezar. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Süslemede kullanõlan çiçek biçiminde motif. 2/ Rüt- besiz asker... İnceden inceye alay eden, cinaslõ. 3/ Oy... Katma, ekleme. 4/ Cõlõz, zayõf... Kayõsõ, erik, zer- dali gibi meyvelerin kurusu. 5/ Çocuğun eğitim ve öğ- retimiyle ilgili erkek bakõcõ... Bir soru sözü. 6/ Afyon- karahisar ilinde bir göl... Bulgur, biber, soğan, domates, maydanozla yapõlan ve asma yaprağõna sarõlõp çiğ ola- rak yenen bir yiyecek. 7/ Şenliklerde caddelere kurulan süslü kemer... Açgözlü, hõrslõ. 8/ Osmanlõ devletinde ver- gi ve haraç vermeyen Müslüman ahaliye verilen ad. 9/ Bir cins antibiyotik. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K U Ş D İ L İ E U M U H O N A Z Ş İ P Ş A K F İ B A E T A M İ N U K A L A A L E R N P G R İ N A Z E N İ N Ş U L A A N E M İ İ K İ E L İ F 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear