Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Alkollü ürün ithalatında çifte belgeye son A NKARA (A.A) Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası (TAPDK) Başkanı Kazım Çalışkan, alkollü içkilerde, ithalata uygunluk belgesi istenmesi zorunluluğunu kaldırma kararı aldıklarını bildirdi. Çalışkan, alkollü içkilerde halen çifte belge uygulaması olduğunu, bunun da hem AB ile görüşmelerde sorun yarattığını, hem de bürokrasiyi artırdığını TAPDK Başkanı söyledi. Kazım TAPDK'nın alkollü içkilerde, Çalışkan ''ithalata uygunluk belgesi'' istediğini, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Kalite ve Kontrol Genel Müdürlüğünün ise ''kontrol belgesi'' verdiğini kaydeden Çalışkan, '' Bu nedenle, alkollü içkilerde çifte belge uygulaması var. Aynı ürün için 2 tane ayrı belge gerekiyor. Bu işlemlerde bürokrasiyi de artırıyor. Bu işlemler, 3 aylık falan bir süre gerektiriyor. Bu uzun bir süre. Her bir ürün için ayrı ayrı belgeler olması da sıkıntıya neden oluyordu'' dedi. Söz konusu sorunun çözümü için TAPDK olarak, ithalata uygunluk belgesini aramaktan vazgeçtiklerini kaydeden Çalışkan, şöyle devam etti: ''Biz, ‘Bundan sonra ithalata uygunluk belgesi istemeyelim’ dedik. Tarım Bakanlığının kontrol belgesi yeterli diyoruz. Kurum olarak, sadece bildirimle yetineceğiz. ‘Sadece bildirimde bulunulsun, yeterli’ diyoruz. İthalata uygunluk belgesi aranması zorunluluğunun kaldırılmasına ilişkin Kurul Kararı alındı. Bunun altyapısı olarak Yönetmelik taslağı da hazırlandı. Şimdi Yönetmeliğin çıkmasını bekliyoruz. Yönetmeliğin çıkmasıyla birlikte uygulamaya geçeceğiz. Söz konusu uygulamayla birlikte, AB ile görüşmeler de sıkıntı yaratan unsurlardan biri olan çifte belge uygulaması sorunu da çözülmüş olacak.'' TAPDK Başkanı Kazım Çalışkan, AB'nin ''Alkollü ürünlerdeki vergileme rejiminin değiştirilmesi ve ürünlerden alkol derecesine göre vergi alınması'' talebiyle ilgili görüşlerini de açıkladı. Bu konuyu Maliye Bakanlığı ile şu ana kadar görüşmediklerini kaydeden Çalışkan, şunları söyledi: ''Maliye Bakanlığının o konuda Türkiye adına taahhütleri var. O çerçevede Maliye Bakanlığı ne yapacak bilmiyorum. Oturup, konuşmadık. Ancak alkollü içkilerde vergi sistemini elden geçirmemiz lazım. Biz de o konuda çalışacağız. Gelir İdaresi ne yapıyor, bilmiyorum. Ama biz de çalışacağız.'' Bu arada Maliye Bakanlığı da alkollü ürünlerdeki yeni vergileme rejimine dönük teknik çalışmaları sürdürüyor. AB'nin tam üyelik müzakerelerinde vergileme faslının açılmasının ön koşulu olarak Türkiye'nin önüne getirdiği, alkollü ürünlere alkol derecesine göre vergi rejimi ile ilgili bu çalışmalarda, bürokratları rakının vergisi düşündürüyor. AB'nin isteği doğrultusunda alkollü ürünlerde alkol derecesine göre vergilemeye geçilmesi halinde, rakının vergisinin yükseleceğine, bazı ithal ürünlerde ise vergilerde indirime gidileceğine dikkat çeken Maliye yetkilileri, şu değerlendirmede bulunuyor: ''AB, müzakerelerde alkol oranı yükseldikçe verginin yükselmesini, alkol oranı düştükçe verginin azalmasını istiyor. Ama burada da rakı sorun oluyor. Biz, masada AB tarafına (Rakı bizim milli içkimiz. Yunanlılara Uzo'da sağlanan kolaylığın, rakıda da sağlanması gerekir) diyoruz. Diğer yandan rakı üreticisi firmalar da, bu üründeki vergi artışına karşı çıkıyor. Sektörle de yapılacak değerlendirmeler neticesinde bir sonuca ulaşacağımızı umuyoruz.'' Ayrıca Türkiye, AB'ye, Uyum Programında alkollü içkilerle ilgili yeni bir düzenleme taahhüdünde bulunmuştu. AB Uyum Programında, alkol ve alkollü içkilerde vergileme ölçüleri ve oranı konusunda 2008 yılı içerisinde yeni bir düzenlemeye gidileceği belirtildi. Yetkililer, bu düzenlemenin ÖTV oranlarında değişiklik yapılmasına ilişkin bir Bakanlar Kurulu Kararı ile uygulamaya konulacağını ifade ediyor. Balıkçı sayısı artıyor, balık sayısı azalıyor RABZON (A.A) Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ertuğ Düzgüneş, Türkiye'de balıkçılık sektöründe kontrolsüz bir büyüme yaşandığını, buna karşın balık stoklarında artma olmadığını, aksine azalma yaşandığını söyledi. Düzgüneş, Türkiye'de balıkçılık sektöründe planlı bir hareket yapısının olmadığını söyledi. Balıkçılığın en önemli ayağı olan avcılığın ön hazırlıktan yoksun bir şekilde yürüdüğünü belirten Düzgüneş, ''İnsanlar sadece ruhsat alarak istedikleri gibi avlanıyorlar. Bugün hamsi avlayan, orkinos sezonu başlayınca Akdeniz'e kadar inip orkinos avlayabiliyor. Ruhsat tüm balıklar için alınınca sorunlar büyümeye başlıyor'' dedi. Balıkçı motorlarının güçlerinin inanılmaz ölçülerde büyüdüğünü, boylarının 64 metreye kadar çıktığını ifade eden Düzgüneş, ''Kısacası, balıkçılıkta kontrolsüz bir büyüme yaşandı, yaşanıyor. Ama balık stoklarımız eskiye göre artmadı, aksine azaldı. Her geçen gün yeni yapılan gemilerin avcı filolarına katıldığını görüyoruz. Bu yönüyle baktığımız zaman balık stoku, yani kaynak büyüklüğüyle, gemilerdeki gelişmenin paralel olmadığını görüyoruz'' diye konuştu. Yararlanılan balık sayısının gün geçtikçe azaldığına dikkati çeken Düzgüneş, ''Örneğin 2 yıldır hamsi konusunda Karadeniz'de yaşanan sorunu dikkate aldığımızda, hamsi filosunun artık ekonomik çalışmadığını görüyoruz. Ya gemiler denize açılmıyorlar, ya da açıldıkları zaman az ve küçük balıktan oluşan sürülerle T karşılaşıyorlar'' dedi. Sorunların aşılması için radikal bazı kararların alınması gerektiğini dile getiren Düzgüneş, alınacak kararların başında ''balıkçılık denetim planları''nın hazırlanması ve uygulamasının geldiğini söyledi. Alınacak tedbirler kapsamında bazı türlerde avcılığın 3 yıllığına, 5 yıllığına tamamen durdurulmasını, balık unu ve yağı işleyen fabrikalara ürün gelişinin engellenmesi gerektiğini ifade eden Düzgüneş, ''Özellikle balık işleyen fabrikaların çalışması, ucuz ve bol balığa bağlı. Bu işletmeler balıkçıyı daha fazla avlanmaya zorluyorlar. 'Fiyat düşsün de ucuz fiyata balık alalım' diye. Stoklarda sürekli olarak bir kıyım söz konusu'' dedi. Küresel ısınma ve çevre sorunları nedeniyle Akdeniz ve Pasifik kökenli canlıların, Kızıldeniz'den geçerek denizlerimizi işgal ettiğini belirten Düzgüneş, şöyle devam etti: ''Karadeniz'e deniz salyangozu böyle geldi, taraklı meius böyle geldi, şimdi balon balığı geldi. Eskiden sularımızda görülmeyen canlılar, yumuşakçalar, eklem bacaklılar, kafadan bacaklıların istilası söz konusu ki bunlar ya besin rekabetine girerek yerli balıkları kaçırıyor, ya da onları tüketerek canlılıklarını sürdürüyorlar. Mesela Pasifik kefalinin Karadeniz'de sınırımıza gelmesiyle yerli kefal yok oldu.'' Bu canlılara karşı çok esnek, çok acil, çok kıvrak yöntemler uygulanması gerektiğini ifade eden Düzgüneş, yerli türlerin yaşaması için bu işgalci türlerin avlanması gerektiğini söyledi. Düzgüneş, sorunların çözümü noktasında, Türkiye'de balıkçılık yönetim politikası olmadığı için karar verecek kuruluş da olmadığını savunarak, ''Yapılacak işlerin en başında, balıkçılıkta karar verecek ''tek otoritenin'' kurulması geliyor'' dedi. Bu konuda üniversitelerin verdikleri kararların ancak tavsiye niteliğinde olduğunu ifade eden Prof. Dr. Düzgüneş, şunları söyledi: ''Biz sadece bilimsel tavsiye üretebiliriz. Araştırmalar konusuna baktığımızda, Türkiye'nin araştırmalara ayırdığı bütçe o kadar kısıtlı ki bu tip araştırmaların kısıtlı bütçelerle yapılması mümkün değil. Ulusal araştırma politikası oluşturulmalı, bunlar, yapabilecek kuruluşlara ihale edilmeli veya konsorsiyumlar kurulmalı. Yani batılı tarzda çalışma anlayışı getirilmesi lazım. Bugünkü gidişata bakarsak Türkiye'de balıkçılık sektörünün iyiye gittiğini söyleyemeyiz. Böyle giderse sürdürülebilir balıkçılık yapmak ve insanlarımıza bu değerli besini sunmak zorlaşacak.'' 32