22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kimyasal artıklardan kurtulmak için Meyveyi yıkayın, kabuğunu soyun TMMOB Gıda Mühendisleri Odası P estisitler tarımsal ürünleri hastalıkların, yabancı otların ve benzeri zararlı organizmaların etkilerinden korumak amacı ile kullanılan kimyasal maddelerdir. Halk arasında ‘hormon’ olarak bilinen bitkilerde büyümeyi, gelişmeyi düzenleyici kimyasallar ve bakterisitler (bakteriler üzerinde etkili olan maddeler) de bu tanım içinde yer alır. Pestisitler etkili oldukları gruplara göre insektisit (böcekler üzerinde etkili), fungusit (küf ve mantarlar üzerinde etkili), herbisit (yabani otlar üzerinde etkili) ve rodentisit (kemirgenlere karşı etkili) gibi isimler alır. Pestisitler ayrıca gıda maddelerinin depolanma ve taşınmasında da kullanılmaktadır. Tarımsal mücadelede, bitkilerin hastalık, zararlı ve yabancı otların etkilerinden ekonomik ölçüler içinde korunması, ürünün ve kalitenin arttırılması hedeflenmektedir. Bu amaçla uygulanan yöntemlerden birisi de pestisitlerin kullanıldığı kimyasal mücadeledir ve tüm yöntemler içinde en çok kullanılanıdır. Bugün dünyada bitki hastalıklarının, zararlılarının ve yabancı otların neden olduğu ürün kaybı yaklaşık %35 olup, yapılan araştırmalar mücadele yapılmadığı takdirde bu kaybın iki katına çıkabileceğini göstermektedir. Bugün kullanılmakta olan pestisitlerden bazılarının ilk kullanılışları yüzyıllar öncesine kadar uzanır. Böceklerle mücadele için insektisit kullanımı, klasik Yunan ve Roma dönemine dayanmaktadır. Kükürdün fungusit ve insektisit özelliğe sahip olduğu 3000 yıl önce biliniyordu. Homeros’un Odysseia destanından öğrendiğimize göre binaların zararlılardan temizlenmesinde kükürt dumanlarının kullanılması M.Ö. 12. yüzyıla dayanmaktadır. 17. yy.’da ilk doğal insektisit olarak kullanılan nikotin, böcek ve larvalara karşı etkili bulunmuştur. 1880’lerde patateslerde hastalık yapan bir fungusun bir gecede bir tarlayı yok etmesiyle baş gösteren kıtlık yüzünden başlayan araştırmalar, İngiltere’de ve Almanya’da buna yol açan fungusun tanımlanmasını sağlamıştır. Bu dönemde teknolojinin de gelişmesi ile pestisit olarak kullanılacak ilk kimyasallar ve onların uygulanacağı aletekipmanların geliştirilmesine başlanmıştır. 1939’da keşfedilen DDT, güçlü bir insektisit olması nedeniyle bütün dünyada çok yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. DDT’nin biyolojik etkinliğini saptayan Paul Müller’e insanlığa yaptığı büyük hizmetlerden dolayı Nobel Ödülü verilmiştir. Bu madde tifüsü yayan bite ve sıtma taşıyan sineklere karşı da etkili olmuş ve bu şekilde 200 milyon insanın hayatını korumuştur. II. Dünya Savaşı’nda pestisitlerin askeri operasyonlarda kimyasal silah olarak kullanımına izin verilmesi batılı devletlere büyük bir üstünlük sağlamıştır. Bu bileşiklerin kalıcılıklarının yüksek olması nedeniyle insan sağlığına olumsuz etkilerinin bulunması kullanılmalarına engellemeler getirmiş, bazıları ise tümüyle yasaklanmıştır. Pestisitlerin etken madde, kullanım zamanı ve dozu kapsamında değerlendirildiğinde biyolojik olarak zararlılara karşı etkili fakat diğer canlılara, hayvanlara özellikle insanlara karşı toksik olmaması istenir. Özellikle çocuklar, hastalar ve yaşlılar çok önemli risk gruplarıdır. Birçok ilaç hem üzerinde etkili oldukları canlılara karşı, hem de insan ve diğer memelilere karşı çok zehirlidir ve bazıları doğada yıllarca bozulmadan kalabilmektedir. Bu nedenle 80’li yıllarda yasaklanan DDT’nin kalıntısına halen doğada rastlanmaktadır. Pestisitler insan sağlığı üzerine akut ve kronik olmak üzere iki şekilde etki edebilirler. Akut zehirlenmeler genellikle ilacın bir gıdaya kazara karışması, ilaç şişelerinin gıda ambalajı olarak kullanılması ve bu ürünlerin kasıtla kayda değer miktarlarda tüketilmesi / tükettirilmesi gibi nedenlerle olabilir ve ölümle sonuçlanabilir. Bu durumlar dışında, etkiler çoğunlukla kronik olarak; genellikle yüksek miktarda pestisit kalıntısı içeren meyve sebze gibi ürünlerin uzun yıllar tüketilmesi ve bu kalıntıların vücutta birikmesi ile ortaya çıkar. Bunlar tüketilen ürünlerde kullanılan ilacın kimyasal yapısına, kalıntı miktarına ve maruz kalma süresine bağlı olarak değişen kanser yapıcı, genlerde bozulmaya yol açarak daha sonraki nesilleri de mağdur eden etkiler olabilir. Tüketiciler açısından, özellikle çiğ tüketilen meyve sebze gibi ürünleri iyice yıkamak, kabuğunu soymak gibi işlemler, temas yoluyla etkili olan, suda çözünen pestisitlerin uzaklaştırılmasında etkin bir yoldur. Ancak bitkinin dolaşım sistemi ile farklı doku ve bölgelere taşınan sistemik özellikli pestisitler için bu işlemler yeterli olmadığı gibi, önerilen yöntem de her tip gıda için uygulanabilir değildir. Bu noktada tüketicinin korunmasında en etkin yolu çiftçinin bilinçlendirilmesi ve devletin etkin denetim sistemine sahip olmasıdır. Başka bir deyişle; üretici örgütlülüğünün sağlanması; kayıtdışılığın önlenmesi ve izlenebilirliğin sağlanması; devletin istihdam ettiği eleman sayısından, aletekipmanına kadar denetimlerini tarladan sofraya kadar etkin bir biçimde sürdüreceği yapılanmanın oluşmasıdır. Böylece; doğru ilacın, doğru dozda ve şekilde doğru ürüne uygulanması (iyi tarım uygulamaları) ve doğru zamanda hasat edilmesi sağlanacak, yasaya uygun olmayan ürünler tüketiciye ulaşmadan önlenecek; bu yolla hem tüketici sağlığı ve çevre korunacak, hem de özellikle ihraç ürünlerinin dış pazarlardan geri dönmesi önlenmiş olacaktır. Ve tabii ki kısıtlı ülke kaynaklarının etkin kullanımı sağlanmış olacaktır. Akdenizli arıcıların derdi kafkas arıları... ALANYA (A.A) Anavatanı Kafkasya olan, Türkiye'de İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yaşayan, kışlatmak amacıyla Akdeniz bölgesine getirilen Kafkas arılarının, bölgedeki bal üretimini yüzde 50 düşürdüğü öne sürüldü. Alanya Arıcıları Koruma Yaşatma ve Destekleme Derneği Başkanı Remzi Kaçmaz, kışlatmak amacıyla Alanya'ya getirilen arıların, bölgenin bal üretimine büyük zarar verdiğini söyledi. İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde kış şartlarının ağır geçmesi nedeniyle Kafkas arılarının, 3 yıldır kışlatmak amacıyla Antalya, Mersin ve ilçelerine getirilmeye başlandığını belirten Kaçmaz, bu arıların, bölgedeki arılara büyük zarar verdiğini savundu. Kafkas arılarının saldırgan ve savaşçı yapıya sahip olduğunu anlatan Kaçmaz, şöyle konuştu:''Tarım ve Köyişleri Bakanlığı üç yıl önce bir uygulama başlatmış. Bununla ilgili bir de yönetmelik yayınlamış. Yönetmeliğe göre, kış aylarında bu arıların ılıman iklim koşullarının hakim olduğu Akdeniz bölgesinde kışlatılacağı bildirilmiş. Yönetmelik çerçevesinde 3 yıldır yüzlerce Kafkas arı kovanı Alanya'nın köylerinde ve dağlık bölgelerinde konuşlandırılmakta. Yasaya göre 300 kovanın bulunduğu bir yere 3 kilometre mesafeye arı kovanı konulamayacağı belirtilmesine rağmen bu Kafkas arıları bizim kovanlarımızın 50100 metre yakınına kadar konulmaktadır. Kafkas arıları bizim arıların dışarı çıkıp bal yapmasına izin vermemektedir. Hatta, kovanlara saldırıp, kovanların içindeki yapılmış balları da alarak kendi kovanlarına götürmektedirler. Özellikle MartMayıs arasında büyük verim kaybına uğramaktayız. Çünkü çiçeklerin en yoğun olduğu bu dönemde arılarımız, Kafkas arıları yüzünden bal yapamamakta ve yüzde 50'ye yakın verim kaybına uğramaktayız. İlgililere, yetkililere durumumuzu bildirdik ama yasa ve yönetmelik, bu arıların istenildiği yerde kışlatılmasına izin veriyor.'' 12
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle