Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hayvanları Koruma Kanunu ortada kalmadı Yrd. Doç. Dr. Şule OSMANOĞLU Ondokuuz Mayıs Üniversiitesi Veteriner Fakültesi C umhuriyet gazetesinin 10 Ekim 2006 tarihli Tarım Hayvancılık özel ekinde "Hayvanları Koruma Kanunu Ortada Kaldı" isimli bir makale yayınlanmıştır. Makalenin başlığı ilk anda çok ilginç ve haklı görünmekle birlikte içeriği okunduğunda yazarların kanun ile ilgili konular hakkında bazı haksız endişeleri olduğu görülmektedir. Makalede haklı olunan tek konu Kanun çıktığından bu yana yapılması gereken yasal düzenlemelerin gerektiği kadar hızlı olmamasıdır. Bunun nedeni de iki Bakanlık arasındaki bürokrasi olduğu düşünülebilir. Dünyada hayvanların korunmasına ilişkin ilk yasal düzenleme 1822 yılında İngiltere de oluşturulmuştur. 15 Ekim 1978 tarihinde "Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi" UNESCO tarafından yayınlanmıştır. Avrupa Konseyinin "Deneysel ve Diğer Bilimsel Amaçlarla Kullanılan Omurgalı Hayvanların Korunmasına" ilişkin Avrupa sözleşmesi ise 18 Mart 1986 tarihinde imzalanmıştır. Ülkemizde ise; ilk yasal düzenleme "Hayvanları Koruma Kanunu" olarak 2004 yılında yapılmıştır. Fakat bu yasanın çıkarılmasını tek başına Avrupa Birliği (AB) yasal düzenlemelerine uyum kapsamında yapıldığını düşünmek konuya ne kadar uzak olunduğunu göstermektedir. Kanunun alt yapısı veteriner hekimler arasında lisans eğitim ve öğretiminin verildiği ilk günden itibaren oluşturulmakta ve mesleğe başlandığı ilk gün olan diploma töreninde "Veteriner Hekim Andında" "…insan ve hayvanların ortak malı olan çevrenin korunması ve olanaklarından tüm canlıların yararlanması için çaba harcayacağıma" tümceleri ile perçinlenmektedir. Bu ifadeden de anlaşılabileceği gibi veteriner hekim sadece insan ve hayvanların gönencini(refahını) korumakla kalmayıp aynı zamanda içinde bulduğu çevreyi korumak için de yemin etmektedir. Yine bu kanunun altyapısını oluşturan örneklerden birisi de 9 Temmuz 1994 yılında 21985 sayılı resmi gazete de yayınlanan "Veteriner Hekimliği Deontoloji Yönetmeliği" dir. Bu yönetmeliğin amacında "6343 sayılı Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanun" kapsamına giren veteriner hekimlerin meslek ve sanatlarının icrasında, Veteriner Hekimliği Andı, Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi, Dünya Veteriner Hekimleri Birliği Mesleki Etik Yasasında belirtilen hükümler, 3243 sayılı Uluslararası Cenevre Antlaşması ile 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu'nda belirtilen deontolojik etik konularında veteriner hekimlerin görev, yetki ve sorumluluklarını belirtmek ve düzenlemektir" denilmektedir. Dünya Veteriner Hekimleri Birliği’nin 1988’de kurulan uzmanlık komitesi tarafından hazırlanan "Hayvan Gönenci, Esenliği ve Etoloji Yönergesi" (Policy Statement on Animal Welfare, WellBeing and Ethology) daimi komite tarafından Mayıs 1990’da kabul edilmiştir. Yönerge’de "hayvanların kendi başlarına bir varlık olarak özel haklara sahip olmadıkları; insanların hayvan gönencini artırmakla yükümlü oldukları görüşünün hayvanlar açısından daha yararlı bulunduğu" belirtilmiştir. Hayvanların gönenci (refahı) için sağlanması gereken şartlar arasında "aç ve susuz bırakılmama; fiziksel rahatsızlık ve acıya neden olmama; yaralanma ve hastalıklardan korunma; korku ve strese neden olmama; türe uygun yaşama ortamı sağlama" maddeleri yer almıştır. Yönergede, uygulamalı etoloji ve biyoetik ile hayvan gö nenci konusunun da veteriner hekimliği eğitim programlarına alınması; hayvan deneyleri, hayvanların kesimi için nakilleri, vahşi yaşamın korunması ve hayvan gönenci konularında ulusal veteriner hekimliği birliklerinin gerekli düzenlemeleri yapmaları istenmiştir. Dünya Veteriner Hekimleri Birliği Eğitim Komitesi’nin "Veteriner Hekimliği Eğitiminin Minimum Gereksinimler" adlı raporu 1992 yılında kabul edilmiş; belirlenen 22 temel disiplin arasında "meslekî etik, hayvan gönenci ve çevre" konuları da yer almıştır. Ayrıca konuya ilişkin ülkemizde ilki 2005 yılında Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Tarım Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü ile AB arasında Eşleştirme Projesi ortak çalışması olan "Türkiye’de Birinci Hayvan Refahı ve Veteriner Hekimliği Eğitimi Konferansı" isimli bir bilimsel toplantı düzenlenmiştir. Bu toplantıda hayvan gönencine ilişkin toplam 19 tebliğ konunun uzmanları tarafından sunulmuştur. Yine 2006 nisan ayında I. Ulusal Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik Sempozyumunda toplam 47 bildiri içinde 9 bildiri doğrudan hayvan gönenci ile ilgilidir. Görüldüğü gibi veteriner hekimler gerek ulusal ve gerekse uluslar arası platformlarda konuya ciddiyetle ve hassasiyetle yaklaşmakta olup ülkemizde kanunun yasallaşmasındaki gecikmenin ise politik yaklaşımlardan kaynaklandığı düşünülmektedir. AB’ne uyum süreci bu konuyu hızlandırmıştır. Yukarda kısaca anlatıldığı gibi hayvan gönenci ve hayvanların korunması veteriner hekimliği mesleğinin doğasında bulunmakta olup 90’lı yılların başından itibaren konunun üzerinde ayrıca hassasiyetle durulmaktadır. Bununla birlikte kamuoyunda oluşabilecek yanlış anlaşılmaların giderilmesi açısından diğer konulara da değinilmeden geçilemeyeceği aşikardır. Cumhuriyet gazetesinin 10 Ekim 2006 tarihli Tarım Hayvancılık özel ekindeki söz konusu makalede 4631 sayılı Hayvan Islahı Kanununa atıfta bulunularak zootekni teriminin tanımı alınmış ve okuyucuda kanunda zooteknistlere bu konuda yetki verildiği sanısı uyandırmıştır. Oysaki Hayvan Islahı Kanunu'nda isminden de anlaşılacağı gibi hayvan gen kaynaklarının en yüksek ve verimli nasıl kullanılacağı konusunda maddeler bulunmaktadır. Hayvanları Koruma Kanunu ise tümüyle hayvanların korunmasına ve gönencine ilişkindir. Zootekni bilimini elbette ki hayvan gönencinden ayrı düşünmek mümkün değildir; ve yine veteriner hekimlerin yalnızca hayvan hastalıkları konusunda uzman oldukları ve zootekni biliminde gerektiği kadar bilgili olmadıkları sanısı okuyucuda uyanmaktadır. Söz konusu makalenin yazarlarının kendi fakültelerinde zootekni bölümünde 4 yıl 8 sömestr sürecinde hayvancılıkla ilgili tüm dersler 40 saat zorunlu, 47 saat seçmeli olarak verilmektedir. Oysaki 5 yıl olan veteriner hekimliği eğitiminde sadece zootekni ile ilişkili olan derslerin toplamı zorunlu 50 saat civarındadır. Bu da bize veteriner hekimlerin sadece hekimlik alanında uzman olmadığını göstermektedir. Çünkü veteriner hekimliği eğitiminde verilen zootekniye ait ders saati toplamı neredeyse bir zooteknistin tüm hayvancılıkla ilgili aldığı zorunlu derslerin toplam saatinden fazladır. Yukarıda da belirtildiği gibi hayvan gönenci konusu ülkemiz için yeni bir olgu değildir. Bu konuda veteriner hekimlerin bilimsel çalışmaları vardır ve devam etmektedir. Konu çok geniş ve yaşandıkça gelişebilecek özellikte bir durum oluşturduğundan yapılan her türlü gerçeğe ve bilime dayalı katkıyı hak etmektedir. 29