22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Başkanı Veteriner hizmetlerinde sınıfta kaldık Buna göre tarım ve hayvancılık sektörlerine götürülen tüm sağlık, ıslah, korumakontrol, proje uygulama ve destekleme gibi kamu hizmetleri birer fonksiyon kabul edilmiş ve dünyada isim ve karşılığını bulmak olanaksız olan Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Tarımsal Üretim Genel Müdürlüğü ve Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü denilen 3 genel müdürlük kuruluyor. İl ve ilçe veteriner müdürlükleri ise bitki sağlığı ile hayvan sağlığı arasında fark görülmediğinden tarım il müdürlüğü bünyesine alınıyor. Bu da yetmiyor. Veteriner hekimlerin ellerinden bütün yetkiler alınıyor. Bu arada üreticiye birlikte hizmet götüren ve birbirini tamamlayan iki kardeş meslek grubu olan ziraat mühendisleri ile veterinerler arasında nifak tohumları atılması da ihmal edilmiyor. Veteriner hizmetlerini yok etme işi aslında Sağlık Bakanlığı'ndan başlıyor. Bütün gelişmiş ülkelerde koruyucu sağlık hizmetleri beşeri hekim, eczacı, veteriner ve yardımcı sağlık personeliyle ortaklaşa yapılırken bugün Avrupa Birliği gibi modern ülkelerin oluşturduğu Birliğe üye olma çabasındaki ülkemizde Sağlık Bakanlığı'nda 30 adet veteriner hekim emekliliğini bekliyor. Koruyucu sağlık hizmetlerinin en önemli bileşeni veteriner hekimler buradan tecrit ediliyor. Sağlık Bakanı zoonoz hastalıklardan ölen bir çok insan varken "Hayvan hastalıkları Tarım Bakanlığını ilgilendirir" gibi talihsiz beyanlar veriyor. Yakında adını Tedavi Bakanlığı olarak değiştirirse hiç şaşırmayın. Çünkü tedavi etmek hasta etmemekten daha çok para getiriyor. Yurtdışındaki ilaç tekelleri de bu durumdan oldukça memnun. Öyle ya hasta olmazsa ilaç kullanılır mı? Bakmayın siz AB ilerleme raporunda Tarım Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı arasında koordinasyon yok demelerine, aslında bu durum onların işine geliyor. Çevre ve Orman Bakanlığı ise hiç üzerine alınmasın. İlerleme raporunda mevzuatı çok güzel çıkarttıkları söyleniyor ama açık açık "icra alanındaki siciliniz zayıf" diyorlar. Eh doğru söze ne denir? Yasa ve yönetmelik çıkarmakla bu iş çözülmüyormuş demek. Onlar örnek vermiyor ama biz verelim isterseniz: Çevre Ve Orman Bakanlığı Hayvanları Koruma Kanununu çıkarıyor ama bünyesinde çalışan 25 adet veteriner hekimle bütün hayvanların refahını ve haklarını koruyacağını ilan ediyor. Mucize yaratır mı bilinmez ama, sadece il bazında bir tane veteriner hekim istihdam etse bile en azından 81 veteriner hekime ihtiyacı olduğunu ya görmüyor ya bilmiyor ya da birileri izin vermiyor. İçişleri Bakanlığı ise eskiden belediyeler vasıtasıyla başı boş hayvanların kontrol altına alınması ve gıda kontrol hizmetlerinin yürütülmesi için her belediyede veteriner işleri müdürlüğünün kurulmasını zorunlu hale getirmişken son çıkardığı Belediyeler Kanunuyla buna gerek olmadığını söylüyor. Belediyeler veteriner işleri müdürlüklerini lağvediyor ve veteriner hekimleri kapının önüne koyuyor. Bu nedenle kuduz hastalığı 2006 yılında önceki yıllarla karşılaştırılamayacak biçimde artmış, İstanbul gibi dünyaya marka olmuş bir ilimizin en lüks semtlerinde bile patlak vermiştir. En son olarak sadece Tarım Bakanlığında yetersiz miktarda kalan veteriner hekimlere burası da çok görülmeye başlandı. Kuş gribi teyakkuzunda olması gereken bu Bakanlıkta 6500 adet norm kadroya rağmen yalnızca 2500 adet veteriner hekim bulunuyor. Üstüne üstlük 5 yıllık Fakülte mezunu veterinerler aynı odada oturdukları 4 yıllık fakülte mezunu mühendislerden daha az maaş alıyor (Bu kadarına el insaf derler). Hedef belli. Stratejik ürünlerimiz olan tarım ve hayvancılığı bitirmek, sağlığımızı bozmak ve bizi açlığa mahkum etmek suretiyle sömürgeci ülkelere bağımlı hale getirmektir. Ancak bu oyun bir gün tersine dönecektir. Hükümet bir an önce yanlış yoldan dönmeli, veteriner teşkilatını tüm bileşenleriyle birlikte yeniden kurmalı, çalışanların özlük haklarını düzeltmeli ve tarihi görevini yerine getirmelidir. Aksi taktirde bir gün çok geç kalınabilir. A vrupa Birliği’nin Türkiye’ye yönelik olarak hazırladığı İlerleme Raporunda (8 Kasım 2006) tarım, gıda güvenliği ve veterinerlikle ilgili kısımlarda çok önemli bir uyarı var: Ana sorun hayvan hastalıklarının önlenmesi ve kontrolü olmak üzere veteriner hizmetleri sektöründedir. Hadi bakalım şimdi de inanmasınlar da görelim. Biz yıllardır ne diyoruz? 1984’de kaldırdığınız veteriner teşkilatını tüm bileşenleriyle birlikte geri verin. Artık dilimizde tüy bitti. Tamam anladık biz söyleyince olmuyor, ama bakın girmek için can attığınız Avrupa Birliği ülkeleri de aynı şeyi söylüyor. Yaşanan onca acı tecrübeden sonra ülkeyi idare edenler tarafından artık çok iyi bilinmelidir ki "Organize ve güçlü bir veteriner teşkilatı olmadan hayvan hastalıklarını asla kontrol altına alamazsınız." Sağlıklı hayvan olmadan sağlıklı gıda elde edemezsiniz, dolayısıyla halkımızın sağlığını da yeterince koruyamazsınız. Peki bu noktaya nasıl geldik dersiniz? Arz edeyim efendim. Belki yetkililerden bir okuyan çıkar. Türkiye 1982 yılına kadar canlı hayvan ve hayvan ürünleri ihracatı yapan bir ülke konumundayken daha sonra çıkarılan yasalarla stratejik öneme sahip tarım ve özellikle hayvancılığın bitirilmesi için düğmeye basılıyor. Resmi Gazetenin 20 Mayıs 1983 gün ve 18052 sayılı nüshasında yayımlanarak yürürlüğe giren "İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde "Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü" adıyla bir Kamu iktisadi teşekkülü oluşturulmuş, Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü'nün en önemli bölümünü oluşturan Haralar ve İnekhaneler bir müessese olarak bu yeni Genel Müdürlüğe bağlanmıştır. Böylece önce sürekli yetiştirici ile el ele olan ve aynı zamanda modern işletmeciliğin örneklerini de veren örgütün içi boşaltıyor ve ardından 8.6.1984 yılında çıkartılan 212 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameyle zaten içi boşaltılmış olan Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü bir daha gelmemek üzere tarihe gömülüyor. Yem fiyatları ile yetiştiriciye darbe Prof. Dr. Gültekin YILDIZ Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Ü lkemizde, besi sığırı yetiştiriciliği kırmızı et üretiminin en önemli ve büyük ölçekli kaynağını oluşturmaktadır. Ne var ki, sığırların yetiştirilme ve beslenme durumları istenilen ölçülerde değildir. Bu doğrultuda gerekli atılımlar yapılamamıştır. Besi sığırı yetiştiriciliği genelde küçük işletmelerde, az sayıda hayvan varlığı ile ve geleneksel usullerle yürütülmektedir. Besi sığırlarının yakalandıkları hastalıklar süt sığırlarına göre daha azdır. Hastalık veya risk durumunda hedeflenen besi süresinden de önce hayvanlar kesime sevk edilebilmektedir. Bu nedenle, yetiştiriciler hastalıklara karşı koruyucu özel önlemler almaktan kaçınırlar. Çoğunlukla beslenme hatalarından kaynaklanan hastalıkların nedeni ve korunma konularında yetiştiricilerin kendilerini bilinçlendirmedikleri de gözlenmektedir.. Küçük işletmelerde besi hayvanından elde edilecek gelirin belirlenmesinde günlük veya aylık değerlendirmeler yapılmadığından genelde hayvanların günlük ağırlık artışları dikkate alınmamaktadır. Kesime giderken yapılan tartımlar sonucu hayvanların canlı ağırlık gelişimi öğrenilmektedir. Geleneksel işletmelerde hayvan sayısı sınırlı tutulmakta, 37 ay arasında değişen sürede yapılan yoğun besi sonrası hayvanlar kesime sevk edilmektedir. Yetiştirici yaptırdığı kesimlerin parasını da çoğunlukla peşin alamamakta ve süre 4060 güne yayılmaktadır. Buna karşın büyük işletmelerde gerek hayvan sayısının yüksek tutulması ve gerekse yıl içinde işletme içi hayvan sirkülasyonunun fazla olması, farklı besi dönemleri için hayvan alınması, işletmelerin kesim için günlük, haftalık ve aylık hayvan çıkış larını sağlamakta, para dolaşımı sürekli olmaktadır. Böyle işletmeler fiyat dalgalanmalarından daha az etkilenmektedir. Geleneksel olarak yani atalarından ve çevrelerinden gördükleri yöntemlerle yetiştiricilik yapanlar, bir başka ifade ile bilimsel açıdan zayıf, yetiştiricilik konusunda eğitim almamış, kendini geliştirmemiş besi sığırı yetiştiricileri, çoğunlukla kendilerine verilmek istenen bilgileri de almaya yanaşmazlar ve uyguladıklarının daha doğru olduğuna inanırlar, yeni bilgilere ve gelişmelere genelde kapalı kalırlar. Sığır besleme konusunda geleneksel yöntemlerin dışına çıkılmadığı için küçük besi işletmelerinde yapılan yoğun beside ırklara bağlı olarak günlük canlı ağırlık artışı 9001500 g arasında değişmektedir. Oysa doğru ve dengeli besleme programları ile bu değerler günde 12001800 g’a çıkarılabilmektedir. Bu değere çoğunlukla yetiştiricilerin kendi kullanmakta oldukları yemlerle ulaşılabilmektedir. Yem fiyatlarındaki artışlar yetiştiricileri sürekli zora sokmaktadır. Hayvan sayısının az olması ve depolama olanaklarının yetersizliği karşısında yetiştirici günlük fiyat artışları ve değişimlerinden kolay etkilenmektedir. Çözüm önerileri Yukarıda belirtilen durum değerlendirmelerinin ışığında besi sığırı yetiştiriciliğinde ve beslenmesinde alınacak önlemlerden bazıları aşağıda sıralanmıştır. Yem fiyatlarında istikrar sağlanmalıdır. İşletme kapasiteleri büyütülmelidir. Küçük işletmeler büyük işletme yapısını alacak, işçiliği ve giderleri azaltacak organizasyona girmelidir. Mazot desteği sağlanmalıdır. Ekipman kredisi verilmelidir. Et fiyat desteği olmalıdır. Yetiştiricilerin organize olması gerekir. Bu organizasyon; yetiştiriciye bilgi akışını sağlayan toplantılar düzenleyebi lecek, bilimsel bilgileri verecek kişileri davet edebilecek güçte olmalıdır. Yetiştiriciler, Veteriner Hekimlerle işletme hekimliği anlaşmaları (verim artışı ve hastalık kontrolü konularında) yapmalıdır. Küçük işletmeler aile işletmesi mantığından çıkıp ticari işletme yapısına dönmelidir. Küçük işletmeler birer KOBİ olarak üniversitelerle ortak proje işbirliğine girmelidir. Gelişme, eğitim ve işbirliği için küçük işletmeler maddi kaynak ayırabilmeli, ayırdığı kaynağın karşılığını kesim sonucu görmelidir. Hayvan besleme uzmanları ile sürekli bağlantı halinde olunup, kontrollü besi yapılmalıdır. Yetiştiriciler, alternatif yem kaynaklarını kullanmalıdır. Hırsızlık ve dolandırıcılığa karşı koruyacak tedbirler alınmalıdır. Hayvan beslerken ani yem değişikliğine gidilmemeli, yem kalitesine önem verilmelidir. Canlı ağırlık artışları en azından aylık tartımlar ile takip edilmeli, ortaya konan hedeflerle karşılaştırılmalıdır. Yetiştiriciler, doğru besleme konusunda kendilerini geliştirmek için organize olmalıdır. Eğitim ve araştırma amaçlı kurulmuş fakültelerimizden yardım alınmalı, ortak programlar oluşturulmalıdır. İşletmede çalışan hayvan bakıcılarının eğitimi sağlanmalı, bakıcılar öğretilenleri anlayacak ve uygulayabilecek kapasitede olmalıdır. Eğitim ve müdahaleler bizzat işletmede olmalı ve uygulamalı yapılmalıdır. 25
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle