Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hisarcıklıoğlu ile söyleşi markasını yaratmalı bunları pazara gerektiği gibi arz edemiyoruz. Öncelikle yerel yatırımcıları bu noktada bilinçlendirmeye ve cesaretlendirmeye çalışıyoruz. Onlara şehirlerinde üretilen ürünleri bir marka haline getirip ambalajlayarak piyasaya sunmalarını ve bunun için çalışma yapmalarının gereğini anlatıyoruz. Bunun için de her zaman gerekli olan şeyin para değil birliktelik olduğunu vurguluyoruz. Güçlerimizi birleştirmek zorundayız. AB ülkelerinde olduğu gibi ABD’de de marka şehirler, ilçeler hatta kasaba ve köyler var. Hollanda’nın adları peynir markası olmuş kasaba ve köyleri var. Fransa’nın şarap markası olmuş kasabaları var. Neden Türkiye’nin bal, ceviz, badem, gül, şeker, tereyağ, peynir, köfte kasabaları , illeri olmasın? Olmaması için biz bir sebep görmüyoruz. Tek eksiğimiz "ortaklık kültürünün geliştirilmesi" Eğer bunu sağlayamazsak gelecekte hepimizi zor günler bekliyor demektir. Artık ülkelerin orduları değil, iş adamları bayraklarını dalgalandırıyorlar. Bizim gerek üretim gerekse piyasaya sunum konusunda çok yetenekli bir toplum olduğumuz tartışılmaz. Üzerimizdeki miskinliği atıp bu güzel nimetlerin insanlığa arzında bir numara olmak zorundayız, buna mecburuz. Her şehir kendi markasını yaratmalı. Bunu gerçekleştirebilirsek Türkiye’de tarım gerçek değerini bulacak ve ülkemiz ekonomisine de ciddi katkılar sağlayacaktır. AB ile uyum kapsamında tarımsal nüfusun Avrupa'daki seviyelerine indirilmesi, Türkiye'de 20 milyon kişinin daha kentlere göç etmesine yol açacaktır. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir kere şu istatistiki bilgiyi bir gözden geçirelim. Türkiye’de köyde yaşayanlarla köylüyü yani çiftçiyi ayırmak zorundayız. Köyde yaşayan ve geçimlik ekim yapan veya hiç üretim yapmayan insanlar var. Onları çiftçi saymak doğru olmaz. Bu yüzden şu anda konuşulan 35 milyon çiftçi var bilgisi yanlıştır. Bunun acilen yenilenmesi ve gerçek rakamın ortaya çıkması lazım. Eğer bu bilgiyi yenileyemezsek nasıl bir plan yapacağız? Bu rakamı doğru kabul ettiğimizde sizin de dediğiniz gibi 20 milyon insana yeniden iş bulmak zorundayız. Bugünkü Türkiye şartlarında bu çok imkanlı bir iş olarak görülmüyor. Peki ne olacak? Öncelikle bir sayım yapılması gerekiyor. Köylerde çiftçilik yapanlar belirlenmeli.Bu insanların tarımsal üretimlerinin geliştirilmesi ve ekonomik üretim yapmaları için destekler ve teşvikler kullanılmalı. Sonra da köylerde yaşayan insanların sosyal güvenceleri ve yaşamlarını devam ettirmeleri için gerekli şartlar oluşturulmalı. Eğer bunları yapamazsak dediğiniz olur ve milyonlarca insan köyden kentlere göçe çabalar. Bu ülkemiz için gerçek bir felaket olur. Köyler anlamsız bir şekilde boşalacağı için aile parçalanmaları ve yalnızlıklar başlayacaktır. Şehirlerde yaşanacak büyük yığılmalar ve yoksulluk, işsizlik buralarda da büyük yaralar oluşturacaktır. Esas felaket o zaman başlayacaktır. Bütün bunların olmaması için yapılması gereken ilk iş, köylerde oturan insanların çiftçi veya değil diyerek sayılmasıdır. Yani geçimlik ekenlerle satmak için ekenler ayrıştırılmalı. Bunu sağlamalıyız. Yoksa uzun yıllardır söylenip bir türlü gerçekleştirilmeyen ama mutlaka yapılması gereken ürün planlamasını yapamayız. Sağlıklı üretemeyiz, çok üretemediğimiz içinde ucuz üretemeyiz. Bu noktada desteklerin ve teşviklerin de çok önemi kalmaz. Kentleri korumak için kanunlar çıkartmak önem taşımıyor. İşlerin başından beri doğru yapılması gerekiyor. Yapmamız gereken budur. Eğer geçimlik üretenle , profesyonelce üretenleri ayırır ve destekleri buna göre doğru bir şekilde kullanırsak göçü de engelleriz. Tabii üretimin maliyetinin düşük olmasını da sağlayacağımız için çiftçilerimiz de gerçekten de ekonomik kazanım elde ederler ve göç sorunu kendiliğinden yok olur. Çiftçiler profesyonelleşeceği için de ürün planlaması yapmak çok daha kolaylaşır. Belki çok basit gibi gözüküyor ama esas sorun ve çözümü burada yatıyor. Sık sık bölge ve illeri dolaşan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, gittiği yerlerde tarıma ilişkin sorunlara ayrı bir özen gösteriyor. 17