Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sütün sorunları buzdolabında İbrahim YETKİN Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı ürkiye'deki 10.8 milyon ton olan süt üretiminin sadece 3 milyon tonluk bölümü kayıtlı (yaklaşık yüzde 30). Kişi başına düşen ambalajlı süt tüketimi yıllık 910 litre. Üretilen sütün önemli bir bölümü hijyenik koşullarda üretilip saklanamıyor. Görüldüğü gibi, sütü üretirken ve tüketirken pek titiz değiliz. Ne var ki, sütü üretirken gösteremediğimiz buzdolabına koyma konusundaki titizliği, sorunlar söz konusu olduğunda rahatlıkla gösteriyoruz. Üstelik, AB süreci dayatmalar ve zorlamalarla kapıyı çalmışken... T davranıp, sonunda süt üreticilerimizin yaklaşık yüzde 70’lik bölümünü tarımsal üreticilerin büyük bölümünde olduğu gibi açlığa ve işsizliğe mi mahkum edeceğiz?" Eğer etmeyeceksek, önümüzde tek alternatif çözüm var: Üreticileri organize etmek ve üretim koşullarını düzeltici uygulamalar için desteği artırmak. mazot ve gübre desteğine kaynak bulunamayınca oraya aktarılmış. *** Yıllar önce SEK’in özelleştirilmesi gündeme geldiğinde, ısrarla şu görüşü savunmuştuk: SEK, yalnızca bir süt işleme tesisi değil, aynı zamanda piyasayı düzenleyici bir kuruluştur. SEK piyasadan çekilirse, örgütsüz üretici örgütlü tüccar ve sanayici karşısında pazarlık gücüne sahip olamaz. Sonuç olarak bugün kamu adına piyasaya müdahale eden bir kuruluş kalmadı. Şimdi bakıyoruz, gazetelerde ve üretici platformlarında, sık sık, süt alımında süt üreten kuruluşların piyasayı paylaştıkları, gerçek ihale koşullarının oluşmadığı ve bu nedenle üreticilerin yok pahasına ürünlerini elden çıkarmak zorunda kaldığı yolunda şikayetler dile getiriliyor. Geçmişte Rekabet Kurulu’na da bu konu şikayet olarak götürülmüş ve Kurul, çözümün süt üreticilerinin örgütlenmesi ve devletin piyasaya müdahale etmesini önermişti. Ama gelişmeler tam tersi yönde. *** Geçmişte, 12 Eylül döneminde ülkenin en başarılı süt üreticileri örgütlerinden biri olan KöyKoop kapatılıp mallarına el konulmuştu. Bu kuruluş daha sonra aklanıp yeniden açılmışsa da, bir daha eski gücüne kavuşamadı. Son yıllarda süt üreticileri kooperatiflerinin ve bunların oluşturdukları birliklerin sayısında belirli bir artış var, ancak, üreticiler bugün de yeterince desteklenmiyor. Öyle ki, destekleme fonu olarak ayrılan kaynaklar bile, yıl içinde başka fonlara *** "Sorunlar ve dayatmalar nedir?" diye sorarsanız, en iyisi rakamların diline başvurmak: œ Türkiye'de sığırların süt verimi yılda 1700 litre, AB'de ise 5525 litre. ¦ Süt üretimi 1995 ile 2005 yılları arasında 10.6 milyon tondan ancak 10.8 milyon tona çıkabilmiş. Arada 2002 yılında 8.5 milyon tona kadar düşmüş. ¦ AB müzakere sürecinde en önemli sorunlardan biri kotaların tespiti. Kota tespitinde kayıtlı süt oranı esas alınacağından Türkiye’nin üretiminin yaklaşık 7 milyon tonluk bölümü üretilmemiş olarak kabul edilecek ve bu miktarda sütün AB’den ithali talep edilecek. ¦ Rekabet etmeye çalıştığımız Avrupa ülkelerinde işletme başına ortalama hayvan sayısı 44 iken Türkiye’de işletmelerin yüzde 80’i, 14 arasında hayvana sahip. Avrupa Birliği işletmeleri gelişmiş teknoloji ile donanmışken, Türkiye’de işletmelerin yüzde 90’ı geri ve donanımsız. ¦ Türkiye’nin damızlık hayvan ve et ithalatı karşısında aldığı koruyucu önlemler Gümrük Birliği anlaşmasının ihlali sayılıyor ve AB bu önlemlerin kaldırılmasını talep ediyor. Nitekim 2005 yılında Türkiye, "et piyasasındaki bozukluklar nedeniyle" tazminat ödemeyi kabul etti. Aynı durum süt sektörü açısından da geçerli; üstelik bu alanda talep edilen tazminat miktarı çok daha yüksek. *** Süt sanayicileri de kendi açılarından dertli. Yeterince kaliteli süt bulamamanın yanı sıra bir de kaçak sorunuyla uğraşıyorlar. "Sütün kaçağı mı olur" demeyin; sütün değil ama süt tozunun kaçağı oluyor. Sonuç olarak, kaçak olduğu için ucuza gelen bu süt tozundan üretilen gıda maddeleri süt sanayicisinin üreticiden aldığı sütten yapılmış ürünler karşısında haksız rekabet yaratıyor. Örnek verirsek, bugün üreticiden 40 YKr’a alınan sütün litresi sanayiciye nakliye ve diğer masraflarla 50 YKr’a geliyor. Kaçak süt tozunun piyasadaki fiyatı ise 30 Ykr. Buyurun rekabet edin, edebilirseniz!.. *** Sonuçta, tüm sorunların çözümü aynı kapıya çıkıyor: Bırakın AB’yi bir kenara, eğer sorunlarımızı kendimiz için çözmek, üreticimizi örgütlü, verimli, çağdaş üretici haline getirmek, ulusal sanayimizi geliştirmek, tüketicimize sağlıklı ve yeterli süt içirmek istiyorsak, yapmamız gereken iki şey var: Birincisi, ne üreticiyi ne de sanayiciyi dışlayan, onların örgütlü yapılarını güçlendiren ve katılımını sağlayan yöntemlerle ulusal çıkarlarımıza uygun bir Süt Programı oluşturmak; ikincisi, bu alana yeterli kaynak ayırmak. Hem gelişmeden bahsedip, hem de kamu kaynaklarını gelişmesi istenen sektörden çekmek ise, kimsenin kolay kolay anlayabileceği bir yaklaşım değil! *** AB ile ilişkiler söz konusu olduğunda "ver kurtul" yöntemi, sorunları çözmenin en kolay yolu olarak görülüyor. Süt üretimi söz konusu olduğunda da, aklımıza şu soru geliyor: "Acaba, bu sorun yokmuş gibi aktarılıyor. Örnek mi: 2005 yılında hayvancılığı desteklemek için 622 milyon YTL kaynak ayrıldığı ilan edilmişti. 2006 yılı başında Başbakan’ın bütçe konuşmasında bu kaynağın 267 milyon YTL’lik bölümünün kullanıldığını açıkladı. Peki aradaki 355 milyon YTL nereye gitti? Duyduğumuza göre 18