22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kayıt dışılık kanayan yara Erdal ÇİMENCİ Aytaç Gıda Yat. San. A.Ş. Genel Müdür Yrd. on 10 – 12 yılda SEK özelleştirmesi ve özel sektörün önem kazanması gibi etkiler sonucunda çok az bir değişimle büyümenin yaşandığı süt ve süt ürünleri sektöründe yapısal sorunlar nedeniyle AB sürecinde kontrolsüz ve kayıtdışı büyümenin acısı çekilmektedir.Birçok kişiye göre Avrupa’nın talebini karşılayacak potansiyele sahip olan Türkiye’nin; gıda ithalatçısı konumuna düşebilme ihtimalinin olması son derece üzücüdür. AB, kalite ve kayıtdışılık problemlerini çözmede önemli bir avantaj olarak değerlendirilmelidir. Üretilen sütün kalitesinde belli bir standart yakalanamaması, halen yağ ve protein değerlerinin AB seviyelerine yaklaşamaması; sektörde planlı bir alt yapılanmaya ihtiyaç duyulduğunun açık göstergesidir. Türkiye’de süt ve süt ürünleri sanayinin işleyişi içerisinde küçük aile işletmeleri, özel sektör, kooperatifler ve birlikler yer almaktadır. Birlikler ve kooperatifler bünyesinde üretilen süt 68 kuruş arasında değişen rakamlarda desteklenmektedir. Ancak bu işletmeler; pazara arz ettikleri süt ve süt ürünlerinin kalite ve hijyen özellikleri açı S sından heterojen bir yapı göstermektedir. Ayrıca hayvancılık işletmelerinin sahip olduğu süt ineklerinin süt verimi ne yazık ki istenen seviyeyi yakalayamamıştır. AB ülkelerinde hayvan sayısı düşmesine rağmen, hayvan başına süt verimi artmaktadır. Ülkemizde ise hem hayvan sayısı, hem de hayvan başına alınan süt verimi düşmektedir. Süt veriminin artabilmesi için kültür veya kültür+melez ırklarının geliştirilmesi gerekmektedir. Diğer bir sorun ise ülke nüfusu ile karşılaştırıldığında, hayvansal besinler içerisinde önemli bir yeri olan süt ve süt ürünlerinin tüketiminin oldukça düşük düzeylerde yer almasıdır. AB’de 80kg, ABD’de 92 kg olan kişi başı içme sütü tüketimi, ne yazık ki ülkemizde 27 kg seviyelerindedir. AB’de toplam süt tüketimi 320 kg iken ülkemizde ise 149 kg’dır. Bu rakamlardan görülüyor ki, süt üretiminin yanında çeşitli tanıtım ve reklam kampanyaları ile tüketim teşvik edilmeli ve halkımız bu konuda bilinçlendirilmelidir. Devlet de kendi üzerine düşen görevi yerine getirerek; çiftçiyi modern süt hayvancılığı konusunda eğitmeli ve 35 hayvanla yapılan süt hayvancılığını hayvan refahının düşünüldüğü ahırlarda gerçekleştirmeye teşvik etmelidir. Yıllık süt üretimi yaklaşık 11 milyon ton olan Türkiye’de modern tesislerde işlenen sütün oranı % 28 olup, geri kalan süt hijyenik olmayan, kalitesiz tesislerde işlenmekte ya da sokak sütü olarak sokaklarda pazarlanmak tadır. Kayıtdışılık Türkiye’nin kanayan bir yarasıdır. Yine her sektörde olduğu gibi süt sanayiinde katma değer oluşturulmuş mamül maddenin pazarlanmasında da yaşanan kayıtdışılık kurumsal bir yapıya kavuşmuş olan bizim gibi firmaların da rekabet ve pazar kaybına sebep olmaktadır. Hayvan Kimlik Sistemi ile hayvanların % 80’inin kayıt altına alınmasına rağmen, işletmelerin tamamı kayıt altına alınamamıştır.Süt hayvancılığında küçük işletme yapısı ve aile işletmeciliği kayıtdışılık sorununu çözümsüz hale getirmektedir. Çünkü bu kadar küçük işletmeler ne yazık ki devlet tarafından denetlenememektedir. Türkiye, hayvancılıkta; hastalıkları kontrol altına alamamıştır. Hastalıkların ekonomiye verdiği yıllık kayıp 2.7 milyar YTL ’dir. Bugün Türkiye’de hastalıklara önlem olarak uygulanan, canlı hayvan ithalatı yasağı sağlıklı ırkların oluşturulmasında önemli bir engeldir. AB ile kıyaslandığında göze çarpan diğer bir sorun ise çiğ süt fiyatlarındaki yüksekliktir. Sanayiye giden bu sütlerin bakteri sayısı 1 milyonun üzerindedir. AB’nin bakteri oranını 100 binin altında tutma şartı koyduğu dikkate alındığında konunun önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Sektörün geliştirilebilmesi ve kayıt dışılığın azaltılabilmesi için uygulanan KDV’nin % 1’e indirilmesi uygun olacaktır. Ülkemizde mevsimler arası dengesiz süt üretimi söz konusudur. Suni aşılanmanın yaygınlaştırılması ve doğurmaların bir seneye yayılması zarureti vardır. Aksi taktirde süt üretiminde istikrarlı bir yapı olmadığından üretim planlaması ve pazarlamasında sorunlar yaşanacaktır. Verim beslenmeye bağlı Prof. Dr. Şakir Doğan TUNCER Veteriner Hekimler Derneği Genel Başkanı H ayvancılık ekonomiye dayanan bir uğraş olduğuna göre süt sığırcılığında başarının temel koşulu diğer hayvancılık dallarında olduğu gibi yüksek verim süt gücüne sahip ineklerin işletmede tutulmasıdır. Bu özelliğe sahip ineklerden üretilen her kilogram sütün maliyeti düşük verime sahip olanlardan çok daha azdır. Kuşkusuz, ineklerde verim yükseldikçe beslenmeye, hastalıklara ve çevre koşullarına karşı duyarlılıkta artacaktır. O nedenle bakım ve besleme koşullarının en üst düzeye çıkarılması büyük önem taşır. Ülkemizde bir sağım döneminde inek başına alınan ortalama süt miktarı 17001800 kg arasındadır. Oysa bu rakam AB ülkelerinde 7000 kg, Amerika Birleşik Devletlerinde ise 8500 kg kadardır. Bu Avrupa ve Amerika’da bir inekten alınan sütü almak için ülkemizde 45 ineğin elde tutulması başka bir anlatımla bunlara bakım ve besleme uygulanmasıdır. Bir ülkede hayvancılığın geliştirilebilmesi için en önemli konu yetiştiricinin para kazanmasıdır. Bu gerçekleştiği takdirde henüz yeterli düzeyde bilinç sahibi olmayan yetiştirici kendini her bakımdan yenileyecek bilginin peşinde koşacaktır. Bir süt işletmesinde süt verimi 4 önemli faktörün etkisi altındadır. Başka bir ifade ile süt sığırı yetiştiriciliğinde başarıyı etkileyen faktörler ineğin genetik gücü, ineğe uygulanan beslenme programı, sevk ve idare, sağlık şeklinde sıralanabilir. Bunlar arasında, uygulanan besleme programı süt işletmesinde başarı ve karlılığı etkileyen ayrıcalıklı bir durumdadır. Süt ineklerinde kalıtımla belirlenen verimin alınması büyük ölçüde uygulanan besleme programına bağlıdır. Yetersiz ve dengesiz beslenme sığırlarda ekonomik olmayan bir üretim demektir. Nitekim yetersiz bir besleme programı uygulandığında inek buna ilk planda süt verimini azaltmak suretiyle reaksiyon gösterir. Bu tepkinin derecesi kuşkusuz yetersiz beslemenin süre ve şiddetine bağlıdır. Uygulama sonucunda çeşitli beslenme bozuklukları da ortaya çıkabilir ve ile ride düzeltilmesi güç sonuçlarla karşılaşılabilir. Diğer yandan uygun olmayan bir besleme sonucunda inekler aşı programına gerekli reaksiyonu göstermemekte, enfeksiyonlara karşı daha duyarlı olmaktadırlar. Yem, süt ineği yetiştiriciliğinde verimliliği ve karlılığı etkileyen en önemli faktörlerdendir. Bir sürüde hayvanlar arasında süt verimi bakımından ortaya çıkan farklılığın yaklaşık yüzde25'i genetik, yüzde 75'i ise çevre faktörlerinden kaynaklanır. Süt maliyetinde yeİnek, en az 10 kilo süt üretebilmek için gerek duyduğu besin maddelerini yemden almak zorunda. min yüzde75 düzeyinde bir paya sahip olması karlı bir üretim için iyi bir besleme programının ne denli önem taşıdığını göstermektedir. Süt inekleri tükettikleri yemi, daha doğrusu protein ve enerjiyi etkili şekilde süte çevirme yeteneğine sahiptirler. Dolayısıyla yeterli ve dengeli bir besleme uygulandığında verimde kalıtsal güce ulaşılabilir. Bir süt ineğinin yaşam boyu verimliliğinin belirlenmesinde ineğin, süt üretimi veya süt yağı üretimi, doğurduğu yavru sayısı, yavruların verim gücü gibi faktörler dikkate alınır. Son yıllarda gelişmiş ülkelerin büyük bir bölümünde süt protein miktarı da önem kazanmıştır. Düvelerin büyüme ve gelişme dönemlerinde uygulanan bakım ve besleme bunların gelecekteki süt ve döl verimlerini önemli ölçüde etkiler. Düvelerde büyüme, vücudun gelişmesine bağlı olarak ağırlığın artması ve döl verimi bakımından erginliğe ulaşması şeklinde tanımlanabilir. Bu itibarla genç dişilerin az masraf la süt üretim potansiyeline ulaşmalarını sağlayacak besleme programlarının uygulanması büyük önem taşır. Türkiye’de süt ineklerinin beslenmesine bağlı en önemli sorun kaliteli kaba yem yetersizliğidir. Bu çerçevede çayır ve meralar, yem bitkileri ve silo yemler (silaj yemler) ele alınmaktadır. Kaba yemler gerek hayvansal üretim (et, süt ve yapağı) gerekse hayvan sağlığı için olmazsa olmazlar arasındadır. Bu bakımdan söz konusu kaba yemlerin üretimi ve kullanımının yaygınlaştırılması bir devlet politikası olarak ele alınmalıdır. Bu güne kadar bitkisel üretimin hemen her dalı devlet desteği alırken çayır ve meraların bir bakıma gözden çıkarılmasını, yem bitkileri üretiminin göz ardı edilmesini, silaj yemlere gereken önemin verilmemesini anlamak mümkün değildir. Bu bağlamda ülkemizde 1950 yıllarında 45 milyon hektar olan çayır mera alanlarının bugün 1217 milyon hektara inmesine göz yuman politikalar ile yem bitkilerine ayrılan alanın toplam ekilebilir alanın yüzde 4’lerde kalmasına ses çıkarmayan politikaları da anlamakta zorluk çekmekteyiz. Oysa ekonomik süt üretimi için ineğin yaşamı ve en az 10 kg süt verebilmesi için gerek duyduğu enerji ve besin maddelerini kaba yemden alması halinde ekonomik üretimden bahsetmek söz konusu olabilmektedir. Bunu sağlayabilecek kalitede kaba yem çeşitleri üretmediğimiz sürece yetiştirici para kazanamayacak dolayısıyla süt inekçiliği gelişemeyecektir. Günümüzde sanayide gelişmiş ülkeler hayvancılık sektörüne büyük önem vermektedirler. Dünya piyasalarında hayvansal ürünlerin getirisi her zaman bitkisel ürünlerden daha fazladır. Bu nedenle kaliteli kaba yeme yapılacak her yatırım hayvansal ürün maliyetini önemli derecede düşürecek bu ise halkımızın sağlıklı beslenmesine ve ihracat kanalı ile önemli döviz girdisi sağlanmasına katkı sağlayabilecektir. Türkiye’de yem fabrikalarında üretilen sığır yemlerinin miktar olarak yeterli olduğu kabul edilebilir. Ancak bu yemlerde kalite açısından önemli sorunlar bulunmaktadır. Bu nedenle ülkemizde üretilen konsantre yemlerde kalitenin çok iyi denetlenmesi üzerinde durulması gereken konular arasındadır. 10
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle