02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y J eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER [email protected] Ulysses’i okumak ya da okumamak tabı olarak yorumladığı Proust Yaşamınızı Nasıl Değiştirebilir (Sel Yayıncılık) geliyor akla. Kuşkusuz, Alain de Botton’un kitabının değil, ama özellikle 1990’lı yıllarda Shakespeare’in oyunlarından iş dünyasında önderlik ve başarı konusunda dersler çıkarmaya yönelen kitapların edebiyatın doğasına ters düştüğünü söylemek olası. Ulysses’in, “bize dünya hakkında çok şey öğrettiğini, acının üstesinden nasıl gelineceği, beden dilinin çoğu zaman tüm sözcüklerden daha etkili olduğu, cinsel ilişkinin her türlü mülkiyet kavramından nasıl arındırılacağı gibi konularda öğütler içerdiğini” ileri süren Kiberd’in çalışması da, belli ki kitabı gökten yere indireyim derken edebiyat dışı yaklaşımlara sürüklenmenin bir başka örneği. Kellman, yazısında, Joyce’un 1922’de romancı Djuna Barnes’a ahlakçılıktan yakındığını aktarıyor: “Ne yazık ki, halk kitabımda bir ahlak dersi bulmak isteyecek ve bulacak işin kötüsü, daha da ciddiye alabilirler kitabımı; oysa, şerefim üstüne yemin ederim, tek bir ciddi satır yok bu kitapta…” Ulysses’i Ulysses yapan özelliklerden birinin de, yüzeyin altında seyreden ince mizah olduğu düşünülürse, Joyce’un bu sözlerinde başka bir anlam gerekir. Tıpkı bir mizah ustası olan Mark Twain’in, Huckleberry Finn’in başındaki ünlü uyarısında olduğu gibi: “Bu anlatıda bir yol gösterme aramaya kalkanlar mahkemeye verilecek; ahlak dersi aramaya kalkanlar sürgüne gönderilecek; gizli bir düşünce aramaya kalkanlar kurşuna dizilecektir…” Kuşkusuz, Twain de, Joyce da, bu sözleriyle edebiyatın öğretici bir yanı olmadığını, yazarın öğretmenlik tuzağına düşmemesi gerektiğini söylemek istiyorlardı. O yüzden, Kiberd’in, Ulysses’i sıradan insanların günlük yaşamlarına sokmak, kitaptan günlük yaşama değgin sonuçlar, dersler çıkarmak istemesi, Joyce’un romanının yalnızca öğrenciler, akademisyenler ve belirli düzeydeki okurlarca değil, o sıradan insanlarca da okunmasını sağlamaya yeterli olmasa gerek. Joyce, belki de, sıradan karakterlerin olağan eylemlerini sanatsal düzlemde o güne dek görülmedik biçimde işleyerek “günlük yaşamı kutsadığı” için, o sıradan karakterlerin gerçek yaşamdaki karşılığı olan insanlar, Joyce’tan çok Stephen King, Dan Brown gibi yazarları okumayı yeğliyorlar. Kellman, Ulysses’i okumanın zorluklarını onun sanatından ayırmanın olanaksız olduğunu vurguluyor. Joyce okurken karşımıza çıkan beklenmedik sözcükler ve tümceleri usa vurmaya ve özümlemeye çalışmak, birilerinin bu kitaptan bizim için pratik James Joyce’un Ulysses’inin bir ilk basım dersler çıkarmasından daha önemli, daha keyfli denüshası, geçen haziranda Londra’da ğil mi? Kimileri diyebilir ki: “Hayat kısa, sanat 275.000 sterline (450.000 $) satıldı. Bunun, uzun; bu karmaşık kitabın 270 bine yakın sözcübir 20. yüzyıl kitabına ödenmiş en yüksek ğüyle boğuşacağımıza neden Kiberd’in özetlediği fiyat olduğu söylendi. pratik sonuçlarla yetinmeyelim?” Ama biz de diyebiliriz ki: Edebiyat hayatın ya da TÜRKÇEDE JAMES JOYCE gerçekliğin kendisi değildir; ama bir romanı, bir öyküyü okumanın bambaşka deneyimini yaşayarak, hayatın ve gerçekliğin izlerine ve gizlerine yaklaşma olanağını elde edebiliriz; o yüzden, neden edebiyat klasikleri için pratik kullanımlar getiren kitapların, başyapıtları basit öykülere indirgeyen çizgi romanların sıradan tutsaklarına dönüşelim ki? Olağanüstü yapıtları okumanın gerçek deneyimini yaşamak dururken. Bu dediğim, kuşkusuz, tüm bir sanat için geçerli. Sözgelimi, Rameau’nun DüşUlysses / YKY (Çev. Nevzat Erkmen) Dublinliler / İletişim (Çev. Murat Belge) Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi / İletişim (Çev. sel Bir Senfoni’sinin güzelliğine varmak Murat Belge) Bütün Şiirler / Babil Yayınları (Çev. Osman Çakmakçı) Sürgünler / Kabalcı (Çev. Bora Komçez) Sanatçının Mektupları / İmdururken, neden bu olağanüstü yapıtın ge (Çev. Kudret Emiroğlu) Ulysses Sözlüğü / YKY (Nevzat Erkmen) bir çizgi filmde kullanılan hoş bir ezgisiyle yetinelim ki? ? ames Joyce’un, Fransızca çevirmeni Jacques BenoîtMéchin’e söylediklerinde hınzırca bir bilgelik yok mu: “Ulysses’e o kadar çok bilmece ve muamma koydum ki profesörler ne demek istediğimi yüzyıllarca tartışacaklar; insanın ölümsüzlüğünü sağlamasının biricik yolu bu…” Bugün Joyce’a hak vermemek olanaksız. ABD’de dil ve edebiyat bilginlerinin en saygın meslek kuruluşu olan ve 100 kadar ülkede 30 bin üyesi bulunan Modern Language Association’ın uluslararası bibliyografyasına bakılırsa, Ulysses üstüne 2 bin 656 akademik çalışma yapılmış. Buna karşılık, Marcel Proust’un başyapıtı Kayıp Zamanın İzinde üstüne yapılan akademik çalışmaların sayısı 1477. Daha da ilginci, güncesinde Ulysses’den söz ederken, kitabın dağınık, tatsız tuzsuz, gösterişçi ve ham olduğunu söyleyen Virginia Woolf’un Bayan Dalloway’i üstüne yapılmış akademik incelemelerin sayısının yalnızca 414 olması. Ulysses, 1922’de yayımlanıp sansürden dolayı el altından dağıtıldığından bu yana, modern anlatının en büyük anıtı olarak yaygın bir hayranlık uyandırdı. 1917’den beri Amerikan kültür yaşamından etkin bir rol oynayan Modern Library yayınları yayın kurulu 1998’de, 20. yüzyılda İngiliz dilinde yayımlanmış en iyi 100 romanı içeren bir liste hazırlamıştı. Ulysses, bu listede birinci sıradaydı. Ne var ki bu benzeri görülmemiş saygınlığa karşın, Ulysses’i okuyanların sayısı ona övgüler düzenlerin yanında devede kulak. Okuyanların da zaman zaman, belirli bölümlerle yetindikleri anlaşılıyor. James Joyce’un Ulysses’inin bir ilk basım nüshası, geçen haziranda Londra’da 275.000 sterline (450.000 $) satıldı. Bunun, bir 20. yüzyıl kitabına ödenmiş en yüksek fiyat olduğu söylendi. Ama asıl ilginç olan, satış kataloğundaki açıklamaydı belki de: Yatağında uzanan Mary Bloom’un bilinç akışını yansıtan o “muzır” sekiz uzun paragrafın bulunduğu ünlü son bölüm dışında, kitabın sayfaları açılmamış ve okunmamıştı. Boston’daki John F. Kennedy Kütüphanesi’nde, Ulysses’in Ernest Hemingway’e ait olduğu bilinen bir nüshası bulunuyor. Joyce için, “Onu bir dost olarak çok severim, ayrıca teknik olarak hiç kimsenin ondan daha iyi yazamayacağı kanısındayım, ondan çok şey öğrendim” demiş olan Hemingway’e ait Ulysses cildinin de ilk ve son sayfaları dışında, hiç açılmamış olduğu görülüyor. Anlatım tekniklerinin çok belirgin olduğu yapıtın, özellikle büyük övgü toplayan “Güneşin Öküzü” bölümünde dil, ceninin ana rahminde büyümesini simgeleyecek biçimde, Anglosakson döneminden günümüze İngiliz düzyazısının gelişimini yansıtır. Bir gazete bürosunda geçen “Aeolus” bölümünde ise, Joyce retoriğe özgü çok sayıda mecaza yer verir, dilsel düzeyde rüzgârlarla ilgili çeşitli göndermeler kullanır, böylece son derece canlı bir düzyazı dokusu elde eder. Bununla birlikte, pek çok edebiyat eleştirmeni, kitabın gerçek gücünün, karakter betimlemelerinin derinliğinde ve mizah gücünde yattığını söyler. Eh, böylesi bir yapıtın bir de Moby Dick’ten (214 bin 681 sözcük) ya da Tom Amca’nın Kulübesi’nden (180 bin 710 sözcük) daha uzun (268 bin 822 sözcük) olduğunu düşünürsek, kitabın önünde saygıyla eğilenlerin sayısının neden onu okuyanların sayısından çok daha fazla olduğunu anlamamız kolaylaşır. Hele, düş içinde binlerce düşe yer verdiği, çeşitli dilleri iç içe geçirdiği Finnegans Wake’i de göz önüne aldığımızda, Joyce’un 13 Ocak 1941 günü Zürih’te ölüm döşeğinde yatarken “Kimse anlıyor mu?” diye “sayıklamasına” yerden göğe hak veririz. Edebiyatta modernizmin bu büyük ustasının son sözleri, yapıtlarını okumaya kalkışacaklara bir meydan okumadır sanki. The Chronicle Review’dan Steven G. Kellman, Declan Kiberd’in W. W. Norton’dan çıkan Ulysses and Us: The Art of Everyday Life in Joyce’s Masterpiece (Ulysses ve Biz: Joyce’un Başyapıtında Günlük Yaşam Sanatı) adlı kitabını ele aldığı yazısında, bize çarpıcı bilgiler sunuyor. Kellman, Kiberd’in, Ulysses’i “modernizmin en büyük başyapıtı” olarak nitelediğini, ama bir Angloİrlanda edebiyatı profesörü olmasına karşın romanı akademik tutsaklıktan kurtarmayı amaçladığını vurguluyor. Kellman’a göre, Kiberd, “sıradan insanı yüceltmek üzere yola koyulan bu kitabın, sıradan insanların büyük çoğunluğu tarafından okunmamak gibi üzücü bir yazgısı olduğunu söylüyor. Anlaşıldığı kadarıyla, Kiberd’in kitabı da, Stephen Dedalus ve Leopold Bloom’un 1904 Dublin’indeki gezintilerinin bir anlatısı olan roman gibi 18 bölümden oluşuyor ve “Uykudan Uyanmak”, “Yemek Yemek”, “Öğrenmek” gibi başlıklar altında, okurları Ulysses’in 18 episodu boyunca yürüyüşe çıkartıyor. Kiberd’in savına göre, Ulysses, “halkçılığın başyapıtı”. Joyce’un, hiç de olağandışı olmayan karakterlerin kahvaltı yapma ve dışkı çıkarma gibi hiç de olağandışı olmayan “etkinlikler”inde yoğunlaşmakla kalmadığını, aynı zamanda seçkin entelektüllerden çok, Leopold ve Mary Bloom, Gerty MacDowell ve Ned Lambert’ten hiç de farkı olmayan sıradan insanların bu romanın gerçek okurları olduğunu, romanın sıradan insanlar tarafından okunmak için yazıldığını ileri sürüyor Kiberd. Kiberd’in, son yıllarda edebiyat klasiklerini gündelik davranışlara uygulamaya kalkışan kimi yazarların yolundan gittiği de söylenebilir. Burada, Alain de Botton’un, Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde adlı 7 ciltlik başyapıtını okurlar için bir elkiSAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1029
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle