Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ kilde deforme edemiyorsunuz, çünkü bunun kendisi mizah artık. Olaylar o kadar fazla deformasyona uğramış olarak karşımıza çıkıyor ki, bunun mizahını yapamıyorsunuz artık... Bir başka örnek; başbakanın o meşhur MGK toplantısından çıkıp da ‘bu bir krizdir’ demesi... Oysa başbakan, eğer ortada bir kriz söz konusuysa bunu önlemekle görevli kişidir... Böyle bir kriz olsa bile bunu yatıştıracak, önleyecek kişi olması gerekir ama o çıkıp ‘kriz var’ diyebiliyor... Siz şimdi böyle bir olayı, bir mizah yazarı ya da karikatürist olarak nasıl karikatürize edebilirsiniz?.. Olayın kendisi karikatür zaten!.. Mizah küçük çelişkilerden yakalanır, büyük çelişkilerden mizah yapılamaz... Ülkenin uçuruma gitmesine yol açacak çok büyük çelişkiler eskiden yaşanmıyordu ama bu gibi durumlar son zamanlarda çok arttı. Bu aslında bir memleket sorunu...” O günlerde altını çizdiğimiz önemli bir sorun bugün mizah yazarının en önemli derdi haline geldi. Özellikle 2002’lerde başlayan bir iktidar süreci ise zaten geriye düşmüş olan sosyaltoplumsal içerikli bir mizah yazınının üstüne üstlük bir de boğazını sıkar hale geldi. Geçtiğimiz günlerde Nerede O Eski Katiller adlı yeni kitabını çıkaran Yalçın Pekşen de kitabının girişine Bertolt Brecht’in son yıllarda bütün mizahçıların başucu sözü haline gelen özdeyişini almış. Kitabın girişindeki özdeyişte Brecht, “Mizahsız toplum olmaz ama her şey mizah olursa o toplum korkunç olur” diyor. Sevgili Yalçın Pekşen, bu sözün biraz özet halini kullanmış sanırım. Bu sözün son 15 yıldır pek çok söyleşide tekrarladığım bir başka hali ise; “Mizahın olmadığı yerde yaşamak zor, her şeyin mizah olduğu bir yerde yaşamak ise olanaksızdır!..” Çevirilerden kaynaklanan daha başka halleri de bulunan bu önemli özdeyiş aslında Brecht tarafından ülkemiz için söylenmiş sanki. Çünkü bizler o olanaksız yerde yaşıyoruz, o yüzden de gittikçe daha korkunç bir toplum çıkıyor karşımıza… Yalçın Pekşen, uzun yıllar Cumhuriyet, Milliyet, Güneş, Hürriyet ve Akşam gibi gazetelerde köşe yazarlığı yaptıktan sonra, gazetelere ara verip kendini kitaplara verdiğinden beri hızlı bir üretim içinde. Gazetecilik yaptığı dönemde aynı zamanı bulamayan sevgili Pekşen, bu müthiş üretimle, arka arkaya kitaplar yayımlıyor ve belki de gazete köşelerinde geçen yılların acısını çıkarıyor. DENEME, GÜLDÜRÜ VE GÖZLEM Yalçın Pekşen’in son kitabı Nerede O Eski Katiller’de “Türklük Halleri” üzerine gene birbirinden keskin gözlemlerin yanı sıra, ince saptamaların ardı ardına sıralandığı mizah yazıları da var. “Düşünüyorum, Öyleyse Hıyarım” başlıklı yazıyla başlayan kitap “Türkleri Sevmek İçin 500 Mantıklı Neden”le devam ediyor. Pekşen, önce 500 neden demiş, ancak bakmış ki 500 neden bulunamayacak daha sonra bunu 250’ye indirmiş, derken 100 sayısında karar kılmış ama zar zor 15 neden bulabilmiş. “Her Şey Hariç Tatil”de ise bize tatil çeşitlerini anlatıyor tatlı bir üslupla. “Generation Next” yani “Gelecek Kuşak” başlıklı yazıda ise henüz 20 yaşını doldurmamış, teknolojinin tam anlamıyla esiri olmuş günümüz kuşağı üzerine ince gözlemler sunuyor bize. Yalçın Pekşen’in öyküyle deneme arasında gidip gelen birbirinden vurucu yazılarında sadece mizah yok, örneğin “Çareye Göre İhtiyaç” başlıklı yazıda olduğu gibi okuru gülümse terek bir bilgilendirme, gözden kaçırdıklarımızı gösterme ya da unuttuklarımızı anımsatma durumu var. “Kaleme Dönüş”te bir yazarın kalemle başlayan, daktilo ve bilgisayarla devam eden serüveninin yeniden kaleme dönüşü keyifli bir dille anlatılmış. “İlkel Bir Toplum”da Yalçın Pekşen bize oldukça ilkel bir toplumu tüm ayrıntılarıyla anlatıyor. Bu toplumu yakınında arayanlar için sürprizli bir son sizi bekliyor. “Geçti Bor’un Pazarı”, son dönemde oldukça gündemde olan bor madenlerine “Pekşen’ce” ilginç bir bakış getiriyor. Az önce de dediğim gibi mizahın ötesinde izler de taşıyan bilgilendirme dolu denemelerden biri bu. “Vatanı Soyan İlk Yöneticimiz Kimdi” başlıklı yazı da mizahı göz ardı etmeden okuru bilgilendiren bir deneme. “Kenelerin Başı Dertte” şu aralar artarak yaşadığımız, güncel bir derde mizah gözlüğüyle inceden bakmayı deniyor. “Bir İstanbul Daha Var” başlıklı denemede de son dönemde sayıları giderek artan şehir dışındaki ultramegahiper lüks siteler konu edilmiş. ‘İstanbul’u yaşanmaz hale getirdikten sonra kaçıp kurtulmaya çalışanlar’ın bu hiper lüks çabasını Pekşen, gene keskin bir mizah bakışıyla aktarıyor bizlere. “Korsan Kanun”da, ‘Övünmek gibi olacak ama benim de zamanında bir kitabımın korsan baskısı çıkmıştı’ diyen yazar, bizi korsan kitap dünyasına götürüyor. “Muhalefet Sanatı” başlıklı denemesine, ‘Osmanlı Devleti döneminde muhalefet vardı da yapmadık mı?’ diyerek başlayan Pekşen, bu topraklarda “muhalefet”in zaten hiç olmadığını kara mizah tadında satırlarla aktarıyor okura. Kitaba adını da veren, “Nerede O Eski Katiller” de diğerleri gibi kısa ve vurucu saptamalar taşıyan bir deneme. Geçmişin katilleriyle bugünküleri kıyaslayan Pekşen, geldiğimiz noktada polisiye roman yazarı sayısındaki patlamaya değiniyor ve bize özgü, yani “işlemeyen” bir adalet mekanizmasının, katilleri bile ne hale getirdiğinin altını çiziyor. “Çok Satan Kitap Yazmanın Formülü” başlıklı denemede, bugüne kadar bu formülü bulamamış bir yazar olduğunu anlatan Pekşen, okurun pek de bilmediği ya da genelde yanlış bildiği ilginç bir konuya girerek yazarların aslında bir kitaptan ne kadar telif aldığına değiniyor ki bu satırları okurken içimden bir kez daha, “Kalemine sağlık” dedim doğrusu. Bu arada “çok satma” peşindeki yeni yazar adaylarına da ince tüyolar var bu denemede. Kitap bunlar gibi, mizahın sözü uzatmayan, kısa ve vurucu yapısının iyi gözetildiği denemelerle dolu. Yalçın Pekşen’in Say Yayınları’ndan toplu halde yayımlanan kitaplarının hemen hemen hepsinde olduğu gibi bu kitapta da kapak ve iç çizimleri, büyük usta İsmail Gülgeç yapmış. İsmail Gülgeç’in her zamanki usta işi ve özenli çizimleri de bu bir solukta okunan kitaba renk katıyor. Başta da dediğimiz gibi, hayatın mizahı çoktan solladığı, hatta tur bindirdiği bir ülkede, yaşamın bu baş döndürücü hızına inat mizah kalemini hâlâ keskin bir şekilde kullanan birkaç mizah ustasından biri Yalçın Pekşen… Bu tür bir mizahın içinde otuz yılı deviren bir mizah emekçisi olarak diyebilirim ki, Yalçın Pekşen, “bu anlamda yalnızlığımızı biraz olsun azaltan”, ülkedeki birkaç kalemden biri ve Nerede O Eski Katiller, mizah anlayışı, sabun köpüğü sahne gösterileri ya da “standup”larla sınırlı olmayanlar için kaleme alınmış bir kitap. ? Nerede O Eski Katiller/ Yalçın Pekşen/ Say Yayınları/ 184 s. SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1029