Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ kurtarabilecek misiniz kendinizi?” diye... Hayli gürültü kopacak yine... Var mı hiç ilk elden yanıt aldığın, konuştuğun, anlaştığın içlerinden biriyle... Var mı bir temas? Çocuk yaşta örtünmüş arkadaşlarım var, evet, onlarla konuşabiliyorum... En azından bir noktada anlaşıyoruz, Allah sevgisi için tek tip örtünmek zorunda değiller... Ben de duygumu, düşüncemi açıkça ifade etme hakkına sahibim, kim başına ne geçirmek istiyorsa geçirebilir, fazlasıyla uzadı bu tartışma, Muinar ne diyordu, “Rüzgâr alsın türbanlarını...” Moda olduğu için taktığını söyleyenler var, geçenlerde bir televizyon programında gülüşüp şakalaşarak tartışıyorlardı, türban kadını seksi gösteriyormuş, çarşaf bile yani öyle gösteriyormuş, altına ince topuklu ayakkabı giyince... Daha da gülüşüp tartışsınlar, ben söyleyeceğimi söyledim, sentetik cendere, moda rüzgârı başka yönden eser de başlarına yapışıp kalırsa ne olacak, insan kendini böyle zor kılıklara sokmamalı. Varoş olanla varoş olmayan olanca çelişkisiyle kucak kucağa... Paralel evrenler, koşut ve zıt... Varoşun tel tel dökülen sıvalarına varsılın kayıtsızlığı, vatandaşın çağrısına, hak hukuk talebine iktidarın en kaba perdeden reddiyesi eşlik ediyor... Bu kıyastan epey yola çıkılıyor satırlarda... Her yerde yaşanan şey bu, kent merkezlerini yoksullardan arındırmak istiyorlar, bir vakitler Paris’te, Roma’da, Atina’da yapılmış olan şey... İstanbul’u da öyle işte yoksullardan temizlemek istiyorlar... Önce yıkıp bir ana yol açıyorlar, arsa spekülatörlerine gün doğuyor, kentsel dönüşüm dedikleri, rantın yükseldiği bölgelerde yaşayan yoksulları yuvalarından yurtlarından etmek. TOKİ felaketini çağdaş konut filan diyerek yutturmaya çalışıyorlar, hayatsız, çirkin yüzlü binaları... Söz yetişmiyor, baş döndürücü bir vahşet, hak çiğneme... AKP’nin müte ahhitlerini durdurmak gerekiyor, dağların, ormanların, kıyıların selameti için... “Zehir Spekülatörlerine Hayır!..”dan bir alıntı: “Jandarma, polis, altıncılara yeşil operasyon, nükleer vurgunculara baskın, zehir spekülatörlerine hayır!..”... Anımsıyoruz sana yapılanları, muhalefet ettin diye diklenen yetkilinin cartını curtunu... Ve çok iyi biliyoruz enerji bakanlığına açılı en geniş bayrağın... Yaka paça toplantıdan atılmak istenmiş yazarsın... Vay sen misin konuşan... Rüyalar ve uyanışlar defterime, “Latife Tekin enerjiden ne anlar, diye yazan adamın adını kaydettim, bir gün yüz yüze gelirsek, enerjiden sahiden ne anladığını soracağım ona, enerjiden anladığı gaz boru enerjisi mi? Bunu köşesinde yazan adamın patronu, nükleer santral kurmaya talip, hayattan yana cümleler söyleyen bir romancıya karşı patronunu aklamaya kalkışan adamlara acımak gerekiyor tabii, insanın sinirleri de bozuluyor bozulmasına ama yaka paça toplantılardan atılmak istenmem yeni bir şey değil... “BEN SADECE TEMİZ KALMAYA ÇALIŞIYORUM” “Baldıranlar Çiçek Açmış”ta “hükümet edenler, basın amiralleri, TV generalleri, derin camia balosu, ihale kodamanları, muhalif patronlar, başımı arı vızıltısı sarmış, animasyon zirvesindeyim sanki...” diye yazıyorsun... Seni gözardı etmeye azmedenler ‘Latife yine amma söyleniyor’ dedi/diyecek yine.. Anlamıyorum ki, nasıl bir algı şaşmasıdır bu, ne zamandan beri bir yazarın düşüncelerini, duygularını dışa vurması insanların tuhafına gider oldu böyle, yazarlardan susup oturmalarını mı bekliyoruz, hayır hayır, iktidarın söylemiyle yazarların söylediklerinin örtüşmesi tedirgin edici bir gelişme bana sorarsanız. Mesalâ açılım konusunda benim çıkıp “Dağdakilerin silah bırakması yetmez, bütün erkek ırkı silah bırakmalıdır” demem, yani bir cins silahlı, bir cins silahsız işte, söylenmek mi oluyor şimdi... Söylenmeye devam edeceğim öyleyse. Adeta gazeteci, araştırmacı gazeteci düşleri kıvamında kaleminin yordamı, biçemi bu kitapta... Gazeteci dostlarımı sade bir cümleyle selamlamak isterim, olmamaları gereken yerde ansızın beliriveren insanlar diyebiliyorum onlar için. Kaderlerinde olaylara bekçilik etmek var, düşleri nasıldır tam olarak bilemiyorum ama elimiz kalem tutuyor işte. Yani romancıların da gazetecilerin de ama biz yüzümüzü ufka dönüp sonsuzluğa doğru soluklanıyoruz, gazetecilerin yüzleri insan kalabalığına dönük... Yazı senin için bir acil imdat çağrısı mı üstüne üstüne geldikçe hayat... Ve bu kitabını bitirdikten sonra yarandaki kanama ne durumda? Ben sadece temiz kalmaya çalışıyorum, bir vakitler acı bana kendi içimden geliyordu, uzun bir zamandır dışarıdan, başkalarından yansıyor. Kanayan insanların çığlığına kulaklarımı kapayamıyorum ve o çığlıklar durulacak gibi değil... ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Rüyalar ve Uyanışlar Defteri / Latife Tekin/ Doğan Kitap/ 184 s. SAYFA 21 Rüyalar ve Uyanışlar Defteri’ni okuyunca insan bir kez daha soruyor: Nasıl biliriz Latife Tekin’i? Tavrıyla, tarafsız değil; insanın ve doğanın yanında duran, “iflah olmaz” bir aydın ve muhalif… CUMHURİYET KİTAP SAYI 1029