03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yapıtları ve Tennessee Williams Güneyli bir kaçak... Tennessee Williams, döneminde maruz kaldığı egemen sosyopsikolojik etkilerin izdüşümlerini yansıtmış yapıtlarına. Bu bağlamda kahramanlarının çoğunluğunu aile bireylerinden ve arkadaşlarından esinlenmiş. Fona anavatanı güneyi yerleştirerek döneminin sancılarını, önyargılarını, asi, yitik, sıra dışı, firarda hayatları kaleme almış hep ama hep… Ë Gamze AKDEMİR rthur Miller’ın önsöz ve İmge Yayınevi eliyle Türkiye’de, raflardaki yerini alan Tennessee Williams’ın ünlü “Arzu Tramvayı” başta olmak üzere özyaşamıyla istisnasız koşut giden hayli kişisel yazınını anlatıyor Miller ‘önsöz’ünde. Araştırıldığında görülür ki aslında hep kendini yazmış Williams. Hayatından ve döneminde maruz kaldığı egemen sosyopsikolojik izdüşümleri paylaşmış yapıtlarında. Bu bağlamda kahramanlarının çoğunluğunu aile bireylerinden ve arkadaşlarından esinlenmiş. Fona anavatanı güneyi yerleştirerek döneminin sancılarını, önyargılarını, asi, yitik, sıra dışı, firarda hayatları kaleme almış hep ama hep… O nedenle sadece “Arzu Tramvayı” olmamalı sözün konusu düşüncesiyle hareket ettik ve Tennessee Williams’ın yazın yolculuğunu tüm bağıntılarla ele almaya çalışan bu yazı ortaya çıktı. Kendisine 1948’de ilk Pulitzer Ödülünü getiren “Arzu Tramvayı”nı 1947’de New Orleans, Lousiana’nın Fransız bölgesinde yaşadığı dönemde, 632 St. Peter Sokağı’nda otururken kaleme almış Tennessee Williams. Serkeş acı hayatlara, müstehzi ve çoğunlukla da mazoşist örgüde bir saygı sunumu olarak nitelenebilecek yapıtında “Blanche” ile “Stanley” karakterleri arasındaki tartışmalarda iki sınıfın çatışmalarını anlatır Williams. İki dünyanın atomize çarpışması, ayrışmasını anlatır. Kayıp ruhları anlatır. Çok kişi kendinden izler bulur oldum olası belki de en çok bu nedenle. 1940’lı yıllarda çiftlik evinin elinden çıkmasıyla kız kardeşinin yanına sığınan bir öğretmendir “Blanche”, kırılgan, hata müzmini, aşk sendromundan bedbaht bir ilgi hastasıdır ve hepsinden de önemlisi intihar eden “eşcinsel sevgili” mağdurudur. Ki dönemin baskın önyargıları nedeniyle film uyarlamasında Blanche kanadında yiten en önemli nokta budur. Anımsayacaksınız Williams’ın 1955’de ikinci Pulitzer Ödülünü kazandığı ve üç yıl sonrasında da Richard Brooks tarafından sinemaya uyarlanan “Kızgın Damdaki Kedi” (Cat on a Hot Tin Roof) adlı yapıtında da bu nedenle Paul Newman‘ın canlandırdığı “Brick Pollitt” karakterinin eşcinselliği sezdirilmekle birlikte üstü örtülü geçilmiştir... mesiyle “seks teröristi” Marlon Brando’ydu. Bakın daha neler söylemiş Arthur Miller: “Oyunun aleyhinde konuşulamaz ama bu yapım şimdiye kadar gördüğüm nadir oyunlar arasına girdi. Onları ayırmak imkânsızdı, oyuncular kendi kişiliklerini bırakıp karaktere dönüşmüşlerdi. Üzerinden yarım yüzyıl geçtikten sonra bile Blance’ın ‘yabancıların kibarlıkları’ dediği andaki iç çekişinin salonda yankılanmasını hâlâ hatırlayabiliyorum. Doktor’un koluna heyecanla girdiğinde, herkes de onunla birlikte gitti.” “Tramvay acının bir çığlığıdır, bunu unutmak oyunu unutmaktır.” Evet Tennessee Williams’ın naif, şairane, isyankâr, Freudyen, “Arzu Tramvayı”, Amerika’daki dışlanmışların kaderlerini haykırdı, adalet sorgusunu gün yüzüne çıkardı. 3 Aralık 1947’de, New York’ta Barrymore Tiyatrosu’nda, Irene Selznick tarafından sahnelendi. Yönetmen Elia Kazan tarafından sinemaya uyarlandı. Sekiz dalda Oscar’a aday gösterilip dördünü aldı. “Arzu Tramvayı”nın sinema uyarlamasında “Blanche DuBois” rolüyle ikinci Oskar’ını kazanan Vivien Leigh hariç Broadway kadrosunun hemen hepsi yer almıştı: Marlon Brando (Stanley Kowalski), Kim Hunter (Stella Kowalski), Karl Malden (Harold Mitchell). O gece o tiyatroda Arthur Miller’ın büyülendiği o performansı izlemek için neler vermezdim. “Arzu Tramvayı”nın sinema uyarlamasında “Blanche DuBois” rolüyle ikinci Oskar’ını kazanan Vivien Leigh hariç Broadway kadrosunun hemen hepsi yer almıştı: Marlon Brando (Stanley Kowalski), Kim Hunter (Stella Kowalski), Karl Malden (Harold Mitchell). A GÜNEYİN ŞAİR KOVBOYU! Tennessee Williams’ın 20. yüzyılın en seçkin oyun yazarlarından biri olmasında, yeteneğinin harcında aksanında da yer et WILLIAMS’IN BAYRAKLARI… Williams, “Arzu Tramvayı” ile Williams’ın diyalogları imge ve betimlemelerle sürekli canlı tutuşu, akıcılığı, tarzını sisteme bayrak açarcasına özgüvenle ortaya koyuşu, iddiasıyla ile Arthur Miller’ın da imlediği gibi “ticari tiyatronun kıyısına güzellik bayrağı” dikebilmişti. Kurgularındaki fışkıran seks ögesinin en müthiş temsilcisi ise yine Miller’ın niteleSAYFA 28 Williams’ın ikinci Pulitzer Ödülünü kazandığı ünlü “Kızgın Damdaki Kedi”si eşcinselliğini, zihinsel dengesizliğinin ve alkolizminin izlerini en belirgin ortaya koyan yapıtıdır. miş güneyliliğinin etkisi büyüktü. Güneyli gotik tarza meyletti kameli hep. Babası Cornelius Williams’ın Tennesseeli olmasına atfen biraz da bu nedenle Tennessee Williams adıyla tanınan yazarın asıl adı Thomas Lanier Williams’dı. “Arzu Tramvayı” ve “Kızgın Damdaki Kedi” kariyerini domine etmiş gibi görünse de 1945’de “Sırça Kümes”, 1961’de de “Iguana’nın Gecesi” ile “New York Eleştirmenler Birliği” ödülünü kazandı. Erkek arkadaşı Frank Merlo’ya ithaf ettiği 1952 tarihli “Gül Dövmesi” oyunu da en iyi oyun dalında Tony Ödülü’ne değer görülmüştü. MississippiColumbus doğumlu yazarın pazarlamacılık yapan babası Cornelius Williams baskıcı bir adamdı ve erkek kardeşi Dakin dururken favorisi küçük Tennessee değildi. İlerleyen yıllarda güçlü hayalgücü ilk, güneyli soylu bir aileye mensup annesi Edwina Williams’ın dikkatini çekti ve belli ki sadece ondan destek gördü. Sekiz yaşında difteriye yakalandı ve iki yıllık bir ev istirahati dönemi başladı. Hayal dünyası bu dönemde hayli renklenen küçük Tennessee, denilen o dur ki zamanının çoğunu ayakkabı çekeceğiyle konuşarak geçirmiştir. Ruh ve hayal dünyasını şefkatle takipte ve kontrolde tutan annesinin 13 yaşındayken hediye ettiği daktilo artık yazma vaktinin geldiğini gösteriyordu. İlk yazısı 16 yaşındayken yayımlanacaktı. Smart Set’te yayımlanan 1927 tarihli yazısı “İyi Bir Kadın İyi Bir Eğlence Olabilir mi?” başlığını taşıyordu ve beş dolarlık üçüncülük ödülünü kazanmıştı. Bir yıl sonra da, “Nitocris’in İntikamı” başlıklı yazısı Weird Tales’da yayımlandı. 1930’ların başında artık Missouri Columbia Üniversitesi öğrencisiydi. Üye olduğu Alpha Tau Omega Derneği’ndeki arkadaşları isim babasıydı. Yoğun güneyli aksanına atfen artık adı Tennessee’ydi. Hayata atılması, kendi parasını kendi kazanması gerektiğini düşünen ve yeteneğini ısrarla görmezden gelen babası son yıl okul ücretini ödemeyi reddedince bir ayakkabı firmasında işe girmek zorunda kalmıştı. Williams anılarında “İşten eve geldiğimde kendime koca bir bardak kahve doldururdum ki gece o hiç satamadığım kısa hikâyelerimi yazabilmek için ayakta kalabileyim” diye yazmıştır. Annesi de onu defalarca kıyafetleriyle yatağında uyuyakalmış bulduğunu söylemiştir. Seyirci karşısına çıkan ilk oyunu “Cairo, Shangai, Bombay!”ı Memphis, Tennessee’deki Snowden kasabasında yazdı ve ilk kez 1935’te sahnelendi. Williams, New Orleans, Lousiana’nın Fransız bölgesinde yaşadığı dönemde ilk olarak 1939’da Toulouse Sokağı’na taşındı. Burası 1977’de yazdığı “Vieux Carré” oyununun geçtiği yerdi. ASLINDA HEP KENDİNİ YAZDI Tennessee Williams’ın yapıtlarında kişisel tarihinin izi çoktu. Ana harcı, çıkış noktası, ilham kaynağı ailesiydi. Belki de en büyük ilham kaynağı kız kardeşi Rose’du. Şizofren tanısıyla ömrünü akıl hastanelerinde geçiren Rose hiç iyileşememişti. Anne ve babası bu yolda “prefrontal lobotomiye” bile izin vermişti. Ama fayda etmedi, Rose ömrünü zihinsel engelli olarak sürdürdü. Williams ailesini bu ameliyata izin verdikleri için asla affetmedi. Pek çok eleştirmen bu travmatik deneyimin Williams’ı alkolizme sürükleyen nedenlerden biri olabileceğini ve pek çok oyununda görülen “dengesiz kahraman” temasını, kız kardeşi Rose’dan esinlendiğini yazdı. “Arzu Tramvayı”ndaki “Blanche DuBois” ve “Sırça Kümes”teki “Laura Wingfield” karakterleri Rose’un bir sureti olarak yorumlandı. Lobotomi motifi “Geçen Yaz Birdenbire”de de yer alıyordu. “Sırça Kümes”teki “Amanda Wingfield” karakteri ise açıkça Williams’ın annesiydi. Yine “Sırça Kümes”teki “Tom Wingfield” ve “Geçen Yaz Birdenbire”deki “Sebastian”ı da dahil yarattığı gelgitli, sorunlu, bağımlı ve kaçak karakterlerin çoğu kendisinden izler taşımaktaydı. Provincetown, Massachusetts’te geçen otobiyografik özellikler taşıyan bir erken dönem aşk hikâyesi olan “The Parade or Approaching the End of the Summer”ı yirmi dokuz yaşındayken yazmaya başladı ve üzerinde hayatı boyunca çalıştı. Oyun, ilk defa 1 Ekim 2006 Provincetown Tennessee Williams Festivali’nde sahnelendi. Yapıtları kendisi gibi her biri “nevi şahsına münhasır “kaçak ruhlarla” dolu olan Williams’ın nörotik kaçakları duyarlı, kırılgan, romantik ruhlardı. Williams’ın yıkımı bir yazgı gibi yaşayan kaçak karakterlerini oluştururken temel aldığı ise materyalizmin giderek egemen olduğu 1940’lar ve sonrasının ölümcül çelişkisine yenik düşen insanın yabanıl doğası ve bu yolda helak oluşudur. Bu bağlamda en yad ettiği kişilik İngiliz yazar David Herbert Lawrence’dır. “Arzu Tramvayı” ve “Orpheus’un Düşüşü”nde “Blanche De Bois” ve “Val Xavier” karakterleri, yozlaşmadan kaçan ama gittikleri yerde yozlaşmanın çeşitli kılıklarına kanan, tuzaklara düşen kaçak gezginlerin en tanınmışlarıdır. “Camino Real” de (Düşler Yolu) bütün karakterler eski kaçaklardır. “Moony’s Kid Don’t Cry” da işçi “Moony”nin de tek istediği yaşadığı kasaba özelinde insanları yutan iğrenç di¥ ye nitelediği kasabasından kurtul CUMHURİYET KİTAP SAYI 1029
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle