Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Edebiyatçı Bumin Gaffar Çıtanak, yani aktör Fikret Hakan yeni öykü kitabıyla karşınızda… ‘Sinema, yazarlığımı yedi’ Fikret Hakan’ın “Joe Brico Masumdur” adlı yeni öykü kitabı daha önce basılmış iki kitabında (Bumin Gaffar imzalı “Tellâk Ali”/1953 ve Fikret Hakan imzalı “Hamalın Uşakları”/1996) ve 1952’de İstanbul Ekspres gazetesinde yayımlanan öykülerini bir potada buluşturuyor. Fikret Hakan adı ile sinemada ünlenmeden önce Bumin Gaffar olarak Türk edebiyatındaki yerini tekrar ortaya koyan “Joe Brico Masumdur” bir edebiyatçının dilinin gelişim serüvenini de gözler önüne seriyor. Fikret Hakan, kitabı döneminin önemli Rusça çevirmenlerinden olan ve komünistlikten suçlanarak Sansaryan Hanı’nda “tabutluk” işkencesine tabi tutulan babası A.Gaffar Güney’e ithaf ediyor. Kitabına adını veren öyküsünde de bütünüyle bu acı olaya odaklanıyor. Toplumsal ve insani analizler, gözlemlerle bezeli sanatçının kitapları. Örselenen hayatlara, sıradan insancıklara dair yazmaya devam ediyor Fikret Hakan. Bugünlerde “Joe Brico Masumdur”dan sonra onu en heyecanlandıran bir çalışması daha var. Dört yıldır emek verdiği, bin sayfalık “Türk Sinema Tarihi”, yılbaşından önce yayımlanacak. Biri üçleme olmak üzere iki roman çalışmasının yanı sıra tiyatro ve sinema anılarını kitaplaştıracağı iki tasarısı da gündeminde. Fikret Hakan ile “Joe Brico Masumdur”u ve edebiyatsinema hattını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR umin Gaffar Çıtanak’ın Fikret Hakan olmadan önce edebiyatla başlayan sıkı ilişkisiyle başlayalım söyleşimize... Şiire başlangıç ortaokulun ilk yıllarında oldu. Öyküye daha sonra başladım. İkisini beraber sürdürdüm. İlk Tellak Ali kitabım 1953’te, sinemaya girdiğimin ertesi yılı basıldı. Kendi olanaklarımla bastırdım. Ama bir yıl öncesinde 1952’de Abdi İpekçi’yle tanıştık. İpekçi İstanbul Ekspres’te 5 öykümü yayımladı. Bu kitabımda da o beş öykünün üçü var. Ama ikisi kayıp. Bir tanesi Bumin Güney imzasıyla çıkmıştı, bir tanesi de yanlışlıkla yine bir gazeteci ve hikâyeci olan Oğuz Özdeş imzasıyla çıktı. Sonra 1955’te Seçilmiş Hikâyeler dergisine yolladım hikâyelerimi. Nezihe Meriç ve Salim Şengil değer gördüler yayımlamaya. Atillâ İlhan da yayın kurulundaydı. Beğendiler hatta özel bir sayı yaptılar. Önce aklınızda hep edebiyat mı vardı? Sinema da vardı ama önce edebiyat geliyordu. Babıâli karın doyurulabilecek bir yer değildi. O sıralarda Münir Hayri Egeli, Ses Tiyatrosu’nda “Üç Güvercin” operetini Batılı anlamda sahneye koymak istiyordu ve “genç kabiliyetlere” diye başlayan bir ilan verilmişti. Seçilen birkaç kişiden biriydim. Böylece 1950’de tiyatroya adım attım, “Üç Güvercin”, “Leblebici Horhor” ve “Afrodit”te oynadım. Derken Yeşilçam Sokağı’nı öğrendim, zaten tiyatroya da yakındı. Benim gibi oyuncu olmak isteyenlerle tanıştım. Üç gün “Sabahsız Geceler” filminde figüranlık yaptım, çevrem genişledi. Yeşilçam’da Ar Sineması’nın yanında Maskot Pastanesi’nde akşama kadar oturup figüranlık beklediğim çok olmuştur. Bir sabah orada Renan Fosforoğlu’yla tanıştım. Renan Abi beni Ömer Aykut’un sahibi olduğu Ömay Film’e götürdü. Deneme filmi çektiler, beğenmiş olacaklar ki “Köprüaltı Çocukları”nda oynamama karar verdiler. Böylece sinemaya başrolle girdim. O günlere göre SAYFA 26 B ikinci sınıf bir filmdi ama epey sükse yaptı. Sonra Halk Film’e birkaç film yaptım. 195354 arası Metin Erksan’ın asistanlığını yaptım, Atlas Film’de. Peyami Safa’nın “Server Bedi” imzasıyla yazdığı “Cingöz Recai”yi çekiyoruz o zamanlar. Kalabalık ve iyi bir kadrosu vardı. Bir de “Tatar Şevki” diye bir kompozisyon verdiler bana, çok beğenildim. 1955’te Lütfi Akad’ın yönettiği “Beyaz Mendil”den sonraki ilk önemli çıkışım oldu. Yaşar Kemal yazmıştı. İlk köy açılımlı filmdi “Beyaz Mendil”. Bir yıl sonra yine Duru Film’e Atıf Yılmaz ile Kemal Bilbaşar’ın öykülerinden karma bir senaryoyla “Gelinin Muradı”nı yaptık. O da ilk ironik köy filmidir. Sonra zaten toplumsal içerikli yapıtlar gelmeye başladı. Tabii sansürcülerin canı çok sıkıldı, gaddar sansür çalışmaya başladı. Öyküleri ‘Seçilmiş Hikâyeler’ dergisinde de yayımlanmış Fikret Hakan’ın. Yukarıda kitabını ithaf ettiği babası A. Gaffar Güney. GADDAR SANSÜR Gaddar sansür sizin oynadığınız filmlere nasıl sirayet etti? Mesela Metin Erksan’la askere gitmeden önce yaptığımız “Dokuz Dağın Efesi”nin (1958) bazı sahnelerini kestiler ki Osmanlı döneminde geçiyordu. “Üç Arkadaş”ta bir şey bulamadılar, zaten masalsı bir filmdi. Ama askerden geldikten sonra ilk “Yılanların Öcü”nü (1962) yaptık. Sansürden çıkamadı. Metin Erksan bir yolunu buldu ve Cemal Gürsel’e Ankara’da Köşk’te seyrettirdi filmi. Gürsel filmi çok beğendi. Onun “saFikret Hakan, Charles Bronson ve Tony Curtis’le ‘Paralı Askerler’de. Aşağıda, ‘Vurguncular’ ve ‘Bitmeyen Yol’ filmlerinde... dece Türkiye’de oynayabilir, dışarıda oynayamaz” koşullu izniyle gösterime girebildi film. Daha sonra Metin, “Susuz Yaz”ı yaptı, ona hiç izin vermediler, o da filmi Almanya’ya kaçırdı biliyorsunuz. Film Berlin’de Büyük Ayı’yı aldı. Kültür Bakanlığı ayı çarpmış gibi yere düştü ve hemen gelin biz de başarı ödülü vereceğiz diye çağrıda bulundular. Sonra “Bitmeyen Yol” diye duygusal bir filmim yasaklandı. Muhtar Kocataş para yatırmıştı, tabii battı. Sansür olayından sonra Danıştay’dan çıkması iki, üç yıl sürdü. Ama bu yetmiyor çünkü Danıştay’dan çıkan filmlerden, sinemacılar komünist film deyip korkuyor, sinema vermiyorlardı. “Yılanların Öcü” haklı mülkiyet haklarını savunan bir filmdi ama ne acıdır ki adamlar bu zihniyetle komünist film dediler. Sonra Charles Bronson ve Tony Curtis ile oynadığımız ve İstanbul, İzmir, Nevşehir’de çektiğimiz “Paralı Askerler” (1970) filmi de sansürün pençesine düşmüştür. Türkiye gösterimi yasaklanmıştır. Evet bir gazeteci yüzünden değil mi? Bir gazeteci hanım bunlarla özel bir röportaj yapmak istemiş fakat yoğunluktan dolayı olmaz denilmiş. Bunun üzerine Amerikalılar ülkemizi kötülüyor deyip gazetesinde savaş açıyor. Sansür kurulunun da canına minnetti tabii. Charles Bronson da Tony Curtis de inanılmaz profesyoneldiler. Kıskançlıklardan arınmış, aşmış, kafa adamlardı. Öyle artistlik yapmazlardı yani (gülerek). Çekimlerde müthiş eğleniyorduk. Tony Curtis bizleri bazı akşamlar karısıyla otellerine davet ediyordu, blackjack oynuyorduk. KİŞİSEL İZDÜŞÜMLER… Edebiyata dönersek “Joe Brico Masumdur?”dan bahseder misiniz… İki öykü kitabınız bir arada “Joe Brico Masumdur?”da ve.. Evet tüm öykülerim. Daha önce basılmış iki kitabım “Tellak Ali” (1953) ve “Hamalın Uşakları”nda (1996) ve 1952’de İstanbul Ekspres ¥ gazetesinde yayımlanan CUMHURİYET KİTAP SAYI 1029