02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş İ Diriliş * Dirildi: nasıl oldu da alındı elinden avı ölümün? ne yaptı da bıraktı kara kapıları ardında? nasıl kurtuldu bir kez daha başkalarınca kurban edilen adam? onu ölüyken ayağa kaldıranın adına yemin ediyorum. Dirildi: kefene sarılı değil artık kutsal başı. Dirildi: bir tarafa devrilmişti kapak ve sahipsiz kalan bir gömüt vardı, derin bir uykudan uyanır gibi uyandı Rabbim. Tıpkı bir yolcu gibi: dinlenir ya yolun yarısında, bir ormanda ve kendine geldiğinde, silkelerse, dalından koparak gelen, başına konan kuru yaprağı, öyle fırlattı, Yiğit adam, gömütün üstünü örten o işe yaramaz mermeri; ve dönünce ruh umutsuzluk diyarından suskun duran bedene: kalk, dedi, ben arkandayım senin. Nasıl yankılandı o ses, uyuyup kalmış Yahudiler arasında! Rabbimiz araladı kapıları: Rabbimiz, Kurtarıcımız! Ey uyuyup kalmışlar, beklentileri yüreklerinde saklı; bitti artık bu sürgün: O’dur bizi kurtaracak olan, Kurtarıcımız. Hangi ölümlü çıktı O’ndan önce o sonsuzluk ülkesine? O’dur, siz ihtiyar Babaları cehennemin sessiz kucağından söküp almaya gelen; O’dur tarih boyunca aranılan kişi, O’dur düşmanın baş belası, ve beklenen kurtarıcı. Geçmişi, meraklı çocuklarına anlatan bir baba gibi; gözüktü o yüce Güneş gelecekten haber veren saygın peygamberlere, ve konuşarak onların ağzından bir söz verdi, yeryüzüne inecek Tanrıyla ilgili. Haggay ve İşaya Özlenen’in bir gün mutlaka geleceğinin, tüm dünyaya sözünü verdiklerinde; ve Daniel dalmışken düşüncelerine sayarken geçmiş günleri anımsamıştı henüz doğmamış yılları. Vakit şafaktı: Magdalena ve öteki kadınlar Ölü’nün başında gözleri yaşlı; sallandı yeniden coşkuyla tüm Sion tepesi, bacakları titredi korkudan, utanmaz gardiyanların. SAYFA 42 iir Atlası CEVAT ÇAPAN Alessandro Manzoni/ Şiirler/ Çeviren: Necdet Adabağ ‘Ey mutlu insanlar, daha güzeldir gözünüzde sizin bayram günlerinde güneş’ Oturdu gömütün ucuna bir genç kimseler tanımıyordu onu, ışıl ışıldı yüzü, bembeyazdı giysisi: yanıtladı perişan kadını, O’nu, ondan soran, o kibar insan: Dirildi, dedi, burada değil artık. Serin bezemesiz örtüleri, kaldırın ortadan kasvetini menekşenin, parlasın yeniden altın sarısı: ak giysiler içinde çıksın ortaya, papaz, getirsin yerine kutsal görevini, muştulasın dünyaya Dirildiğini, şamdanların ışığı altında. Bir çığlık duyuldu sunaktan: mutlu ol, ey göklerin canı kadındedimutlan: yuvası olduğun Tanrı, dirildi; senin, benim kılığıma girmek için; öyle demişti zaten; sen dua et bizim için, duan yasa olarak kabul görsün bizce, böyle buyurmuştu zaten. Ey kardeşler, yalnız sevinç içredir bugünkü kutsal tören; şenlik günüdür bugün, herkes sevinç içinde; yoktur bugün hiçbir anne, giydirmeyecek olan, en güzel bayram giysilerini çocuklarına. Gösterişsiz olsun sofrası varsılın; dolsun bereketle her sofra, varsıl sofralarından esirgenen görkem aksın alçakgönüllü dost ocağına, güldürsün zavallının sofrasını bugün, her zamankinden daha fazla. Uzak olsun gürültü ve şamatası, utanç veren eğlencelerin: eğlence değildir zaten bu, yakışan değilse eğer, doğrudürüst insanlara; dingin olmalı eğlence yapılış biçimiyle, ne ki göksel; habercisi olarak gelecek olan mutluluğun. Ey mutlu insanlar, daha güzeldir gözünüzde sizin bayram günlerinde güneş, ne olacak ki hali o başkaldıran, gafil adamın, ölüm yolunda başıboş dolaşıp duran? Tanrıyla dirilecektir, Tanrıya sığınan. Meryem Adı Sessizce tırmanıyordu birgün bilmem hangisine yokuşun, Nasıralı marangozun karısı; yürüyordu görünmeden kimselere, mutlu evine doğru yaşlı bir hamile kadının. ve saygıyla karşıladı beklenmeyeni kadın, o da ona “merhaba” dedi; ve Tanrı’ya övgüler yağdırarak ekledi daha sonra, herkes bana bir gün, ne mutlu kadın diye, seslenecektir ardımdan. kim bilir nasıl da küçümsemeyle dinledi, o kibirli çağ, öngörülü sözlerimi, ta uzaktaki bir olayla ilgili, ey bizim geri kafalılığımız! Ah, nasıl da yanıldı insanlık gelecekle ilgili sözlerinde. biz hepimiz tanık olduk, kulak verdi gelecek günler senin sözlerine; biz ki göksel kuramlar gördüğümüz okullarda doğduk, sevgi, yüreğimizde saklı. Ey Meryem Ana, biliyoruz ki bir tek O inandı, o görkemli tümceye, senin ağzından çıkan, O’dur onu yüreğinde yuvalandıran: ey Meryem Ana, çok görkemli yankılanır kulağımızda adın. Adın, Tanrı’nın anasının adıdır, yankılanır içimizde; selam olsun sana ey kutsal kadın! hangi ölümlü ad denktir senin adına ya da var mıdır gelebilecek olan hemen arkasından bir ad? selam olsun sana, ey soylu kadın! hangi kendini bilmez çağ kaçınmıştır yinelemekten o böylesine güzel adı? hangi çağda çocuk öğrenmemiştir babasından; hangi dağ, hangi taş, hangi ırmak duymamış olsun çağrıldığını bu adın? ve eski kıta değil yalnızca taşıyan senin tapınaklarını; o topraklar da besler sana tapanları, Cenovalının daha gitmeden bilip tanıdığı. Hangi yabanıl bozkırlarda, denizler ötesindeki, öylesi yabanıl isimli bir çiçek, koparılmış olsun da, aşmamış olsun, senin sevecenlik dolu sunaklarının eşiğini. Ey Eldeğmemiş, Hanımefendi, Mübarek Kadın, ne güzel isimler bulmuş sana her dil! övünmüştür birçok kendini beğenmiş üstün ulus, soyunurken senin koruyuculuğuna. Gün doğar, gün batarken, ve ne zamanki günü yarılar güneş, sana selam durur hep, inananları ibadete çağıran çan. Seni çağırır karanlıktan korkan çocuk, Sana koşar titreyen bacaklarıyla denizci, fırtına kükreyerek koca koca dalgalar yaratırken denizde. Senin soylu kucağına döker kız çocuğu, kimsenin önemsemediği gözyaşlarını, ve Sana, mutlu kadın, sana açar, ölümsüz ruhunun acılarını. Sen ki dinlemiyorsun, dünyanın dinlediği gibi, yalvarı ve yakınmaları; yapmazsın, hiçbir acımasız ayrım, onun yaptığı gibi, acıları arasında ezilmişlerle ezenlerin. Sen de, ağladın, bir gün, ey mutlu kadın, ve silip götüremedi o günü hiçbir gün, bugün daha konuşulur, sözü edilmektedir onun, bunca zaman geçmiş olsa da aradan. anılır her gün o gün daha; ağıt yakılır dört bir yanda; her sevincinde seninle keyiflenir gene dünya taze bir olaymış gibi sanki. nasıl ki gerekiyorsa daha, Tanrı Anası’nın, en başta yerini alması, bu topraklarda, tüm yüce kişiler arasında; Tanrı istemişti ki olsun diye yeri ta başta o Musevi kızının. Ey İsrailoğulları, siz değil miydiniz yoksa açlık çeken, ya da gazabına uğrayan bunca öfkenin; yoksa sizden sayılmaz mı O Kadın onunla olmaktan bunca onur ve gurur duyduğumuz. Davut soyundan gelmiyor muydu yoksa O’nun da soyu? O’nu düşünüyordu eskil yalvaçlarınız üstün geldiklerinde cehenneme, haber vermişlerdi eldeğmemiş utkularını. Haydi! O’na çevirin yakarışlarınızı, öyle ki kurtarıcınız olsun sizin de, kendi kullarını kurtardığı gibi, ve olmasın bizden uzak ne bir halk ne bir kavim, biz onu sevinç içinde yüceltirken. selam sana, ey ikinci adı hak etmiş olan kadın, ey Gül, ey Yıldız, yolunu şaşıranların sığınağı, güneş gibi parlak, ve savaş meydanına inmiş düşman gibi acımasız. ? talya’da Risorgimento (Yeniden Yükseliş) hareketinin önemli temsilcilerinden olan şair ve romancı Manzoni’nin (17851873) “Penta costa” başlıklı şiirini daha önce yayımlamıştık. Bu hafta, şairin bir ara Paris’te Voltaine’in etkisinde uzaklaşıp sonra yeniden benimsediği Katolik inancını dile getirdiği “Inni Sacri” (Kutsal İlahiler) adlı şiirlerinden ikisini sunuyoruz. (*) Bu şarkıyı ilk kez çeviren Bedrettin Cömert’in anısına (ç.n.) CUMHURİYET KİTAP SAYI 1029
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle