22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Soldan sağa: Vecdi Çıracıoğlu, Kadir İncesu ve Metin Kurt bir anlık bir pozisyonda maçı alabilirdik. Yaklaşık elli metreden savurduğu şut az farkla kaleyi bulamamıştı. İşte Zoff, Roma’nın başında teknik direktör, Metin ise Özkosova birahanesinde yanımdaydı. Yani işi kuralına göre oynayarak götüren televizyon karesi içinde seyrettiğimiz dünyanın önemli takımlarından birinin başında idareci, kuralına göre oynamayan itaatsiz Metin Kurt ise izbe birahanede yanımdaydı. Gladyatör’ü yazmak o an aklıma geldi ve kendisine teklif ettim. Kitabın yazım tekniği hakkında, ne gibi çalışmalarınız neler oldu? Gladyatör’ü bir anı, bir anlatı, bir biyografi olarak tanımlayabiliriz. Yöntem olarak uzun söyleşi tekniğini kullandım. Sorusu olmayan söyleşi! Şöyle ki, bu kitabı okuyan herkes kendi sorusunu kendisi soruyor bölümleri okurken. İlk kelimeleri koyu basımlı harflerle girilerek ayrımlar belirlenmiştir. Böylelikle sorulara ayrılan yerden kazanılarak, okuyan birey o bölümün sorusuyla baş başa bırakılmıştır. Anlatı, anlatan tarafından, yazar yoluyla birinci elden aktarılmıştır. Bu genele mal olmuşluk veriyor bir bakıma. Bu yöntem, bence, bu tür kitaplarda başarılı ya da yerindedir. Çünkü, doping ve şike gibi konularda yer alan bazı sorunlar futbolcunun ağzından aktarılarak birinci ağızdan veriliyor. Futbolcu dönemini anlatıyor, yazar onun dönemine edebiyatçı kimliğiyle bir çerçeve koyarak, diyelim ki, o dönemin sokağı, değerler ve mahrumiyetin getirdiği ilkellikler konuşana anlattırılırken devreye giriyor. Yazar, anlatanın sunumunu edebileştiriyor edebiyatçı özelliğiyle. Bence günümüz spor yazarlarından bir ikisi dışında kelime fukarası diğerlerinin buna ihtiyacı var. Elli kelimeyle spor anlatıyorlar! Gladyatör isimli kitap söz konusu olduğunda, “Oyunu kuralına göre oynamak” ve “Oyunu kuralına göre oynamamak” deyimleri üzerinde durmamız gerektiğini düşünüyorum. Herkesin hayatta bir kere oyun oynama hakkı olmalı, diye düşünüyorum. Oyunu oynarsınız, kazanırsınız, kahraman olursunuz. Kaybettiğinizde durum değişir. Lakap hainliğe kadar varır. Yine de bir kere oyun oynamayı denemelidir, yaşamında insan. Buradaki oyunu kuralına göre oynamak ve oynamamak başarıyla ya da kazanmakla ilgili değil. Futbol oynadığı dönemde, futbolcuların haklarını almak ve korumak için söylediği, sendika sözcüğü sosyalist söylemler her ne kadar tehlikeli görülüp, kendisi bu dünyadan izole edilse de, kimin kazandığını ya da kaybettiğini zaman, tarih belirleyecek. Zira bu, kapitalist sistemle iç içe bir olgu. Bunu çemberin içinde kalmakla, çemberin cidarlarını zorlamak ve dışına çıkmak olarak açabiliriz. Metin, çemberin dışına çıkmıştır ve çıktığı yerde ¥ yalnız kalmıştır. Çemberin içi doludur ama çemberi bir kişi yarmış ve yarılan yerden dışarıya sadece kendisi çıkabilmiştir. Bu, birey olmakla eşdeğerdedir. En düşük ifadesiyle ve oyununu yalnız oynamıştır, dirsek teması yapmadan. Sonucunda, kaybetmemiştir. Kendisinin deyimiyle “öğrenerek” bu duruma gelmiştir. “Kim ne kadar dürüsttür?” sorusunun cevabını, “Öğrendiği kadar,” olarak yanıtlamıştır. Bu bence önemli bir olgu. Bir sporsever olarak bu soruyu size sormam daha doğru. Metin Kurt nasıl bir futbolcuydu? Dönemin o kadar futbolcusu arasından neden Metin Kurt’un yaşamını yazma gereği duydunuz? Metin Kurt, her şeyden önce sporcuydu. Bir gün, içkili bir yerde otururken, o mekâna sürekli gelen bir genci göstererek çok iyi futbol oynadığını söylemiştim. O da futbolcu olur ama sporcu olamaz demişti. İçkinin ve sigaranın kol gezdiği bir yerde ne işi var, demişti. Metin, işini mükemmel yapmaya çalışan biriydi. Kalite zaten mükemmele yaklaşmaktır. Zaten, işini en iyi yapmaya çalışmasa verdiği mücadelenin başında onu çoktan dışlarlardı. O, mücadelesini verirken hem milli formayı hem de Galatasaray formasını altı yıl gibi bir süre üzerinden sakatlıkları dışında hiç çıkarmadı. Bu işin görünen yanı. Görünmeyen yanı ise, aklının hiçbir zaman adalelerine kaçmaması! Metin’in aklı her zaman beyninde kalmıştır. (Burada G. Orwell’in Hayvan Çiftliği adlı eserini hatırlayalım.) Metin işte böyle bir sporcuydu. İşte bu farklılığından ötürü ve bu coğrafyanın spor tarihinde ilk kez bir işi, sporcunun hak ve emek arayışını, köle olmayışının haykırışını yaklaşık kırk yıl öncesinde dile getirdiği ve mücadelesini verdiği için, özel olduğu için onun yaşamından sekiz senelik bir kesiti yazma gereğini duydum. Bugünün genç sporcularının aldığı hakların mücadelesinin nasıl başladığını, kıvılcımının nasıl atıldığını bilmeleri, öğrenmeleri için yazdım Gladyatör’ü. Her şey bittiğinde, Metin Kurt’la ilgili olarak aklınızda ne kaldı? Kitap yazıldı, basıldı ve insanlarımız okuyor. Kitabın başında söyle bir atıf yazdım: “Hikâye kaldığı yerden başlayabilir. Spora emek veren tüm insanlara, Mehmet Durupınar’a…” Metin Kurt, fikirleriyle ve çabalarıyla halen var, aramızda ve anılıyor. Onun karşısına set çıkaranlar nerede? Kitaptan sonra aklımda kalan hayata geçirmeye çalıştığımız, “Spor Emekçileri Sendikası”nda. Aklımda kalan bu. ? Gladyatör/ Vecdi Çıracıoğlu/ Everest Yayınları/ 324 s. SAYFA 35 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1029
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle