25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
M üdahaleyi önlemek için ABD’nin öne sürdüğü nedenlerin başõnda Sov- yet tehlikesi geliyordu... O dönemde Başkan Nixon yönetimi Watergate olayõ ile uğraşõyordu... Oysa Moskova, Sovyetler’e ya- kõn görünen Makarios’un darbeyle devrilmesinden hoşnut değildi. Samp- son darbesinin “Enosis”e yol açaca- ğõnõ ve Kõbrõs gibi stratejik bir ada- nõn NATO üyesi Yunanistan’õn eli- ne geçeceğini düşünüyordu. Fakat müdahaleyi önleyecek ABD görüşlerinin açõklandõğõ sabah Sov- yet Tass ajansõnda yayõmlanan bildiri “gerici güçlerle akıl babalarının asıl amacının faşist unsurları kullana- rak Kıbrıs’ta iktidarı ele geçirmeye ve böylece Ada’yı bir NATO üs- süne dönüştürmeye çalıştığını” açõklõyordu. Sovyetler Ankara büyükelçileri kanalõyla Türkiye’ye, “Sovyet halk- larının Kıbrıs’taki askeri isyana karşı olduğunu ve Kıbrıs için bu dönemde isyancılarla mücadele edenlerin yanında yer aldığını” bildiriyordu. Bu bildirimler müdahaleye Sov- yetler’in de karõşacağõnõ öne süren ABD varsayõmõnõ çürütüyor, Türk hü- kümetinin kararõnõ uygulamasõnõn önünde gösterilen önem- li bir engel ortadan kalkmõş oluyordu. Londra’daki ikin- ci günümüzde Ati- na hükümeti de sus- kunluğunu bozdu ve darbenin tama- men Kõbrõs’õn iç işi olduğunu vurgula- yan, Makarios’un milliyetçi güçler ta- rafõndan düşürüldü- ğünü içeren bir açõk- lama yaptõ. Yunan bayrakları asıldı Bu arada Yunanistan’õn Kõbrõs’a hava ve denizden asker ve silah çõ- kardõklarõnõ gösteren haberler gel- meye başladõ. Kõbrõs’taki yeni yöne- tim hemen her yerde Kõbrõs Cumhu- riyeti bayraklarõnõ indirmiş, yerine Yunan bayraklarõnõ astõrmõştõ. Ecevit, Mr. Sisco ile görüştükten sonra bü- yükelçilikte yüzden fazla yabancõ gazetecinin katõldõğõ bir basõn top- lantõsõnda konuştu. “Kıbrıs’a müdahale edecek mi- siniz” sorusuna verdiği yanõtta şöy- le diyordu: “Soruna barışçı bir çözüm arar- ken başka alternatifler üzerinde konuşmak istemem. Kıbrıs’ta olup bitenler kaba kuvvete da- yanmıştır. Bu gerçeği asla göz- den uzak tutamayız. Kıbrıs’ta in- sani bir sorumluluğumuz var. Bu sorumluluğumuz, hava ve denize ulaşım yolları kapatılmış ve rehin vaziyette bulunan Türk toplumu- na karşıdır. Bu bakımdan her ola- sılığa karşı hazırlıklı olmalıyız...” Akşam saat 20.30 dolaylarõnda An- kara’ya hareket ettik. Ecevit yetki almak için TBMM’nin cumartesi günü toplanmasõnõ Anka- ra’ya bildirdi. Yorgun ve uykusuzduk. Örsan’la uçağõn arka koltuklarõnda uyuduk. Günler sonra Ecevit’le Londra ge- zisini konuşurken gülerek: “Siz ve Sayın Örsan Öymen ar- ka koltuklarda uyurken ön kol- tuklarda ben ve subaylar Kıbrıs’a müdahale günü havadan atacağı- mız, Rumca ve Türkçe yazılmış ve müdahalenin bir barış harekâtı olduğunu açıklayan bildirileri ha- zırlıyorduk” dedi. Her zamanki nazik söz ve davra- nõşõyla Başbakan müdahaleye ka- rarlõ olduğunu gösteren bir haberi at- ladõğõmõzõ anõmsatõyordu... Uyumuştuk! CMYB C M Y B 22 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 ABD Sovyet tehlikesini, Sovyetler de Kõbrõs’õn NATO üssü olacağõnõ düşünüyordu Nedenler ve karşõ nedenler O ysa o sõrada Başbakan Ecevit, İngiltere Başbakanõ ile Dõşiş- leri Bakanõ’na Sampson dar- besinin Ada’daki dengeyi bozduğu- nu ve Kõbrõs Türk toplumunun gü- venliğinin bir kez daha Rum tehdidi altõnda tehlikeye düştüğünü anlatõ- yordu. Özetle: “Kan dökülmesini ve NATO ittifakında onarılamaya- cak bir yara açılmasını istemi- yorsanız müdahale harekâtını birlikte yürütelim. Türk ordu- sunun Kıbrıs’taki İngiliz üslerin- den yararlanmasını sağlayın. As- kerimiz üslerden Ada’ya girerse kan dökülmez. Garanti anlaşma- sı size de ve bize de bu durum- larda Ada’ya müdahale hakkını veriyor” diyordu. Fakat İngiltere Başbakanõ Wilson, Ecevit’in Kõbrõs’a birlikte askeri mü- dahale önerisini kabul etmediği gibi, Türkiye’nin kendi başõna askeri bir müdahale yapmasõna da karşõydõ. Üstelik Türkiye’nin deni- zaşõrõ bir müdahaleyi başara- cağõna da kuşkuyla bakõyordu. Ecevit’in kararlõ olduğunu görünce Dõşişleri Bakanõ Cal- laghan’a sordu: “Türkiye böyle bir aske- ri müdahaleyi yapabilir, ba- şarabilir mi?” Dõşişleri Bakanõ olumlu ya- nõt verdi. Başbakan Wilson Garanti Antlaşmasõ’nõn İngiltere’ye Kõbrõs’a silahlõ bir müdahale hakkõ vermediğini söyleyecek kadar müdahaleye karşõydõ. Müda- halenin Ada’da zaten karmaşõk olan olaylarõ daha da karõştõracağõnõ öne sü- rüyor, barõş yoluyla Kõbrõs’taki Yu- nan subaylarõnõn geri çekilmesini Yunan (cunta) hükümetine kabul et- tireceğini savunuyordu. Tabii Kõbrõs Türk toplumuna daha fazla güven- celer verilebilirdi. İngilizler 1964 ve 1976’daki oya- lama taktiğini uyguluyorlardõ. Sonunda İngiltere, Başbakan Ec- evit’in müdahale kararõnõ kõramaya- cağõnõ anladõ. Daha sonra bize söylediğine göre Dõşişleri Bakanõ Callaghan’õn ikide bir dõşarõ çõkõp toplantõya dönmesi Ec- evit’in dikkatini çekmişti. Türkiye İngilizleri birlikte müda- haleye ikna edememiş, İngiltere de Türkiye’yi Ada’ya askeri müdahale- den vazgeçirememişti. Callaghan sırrı Durum böylesine açõklõğa kavuş- tuğu sõrada Callaghan’õn ikide bir dõ- şarõ çõkõp bir süre sonra dönmesindeki esrar da çözüldü. İngiltere Dõşişleri Bakanõ; “Was- hington ile görüştüm. Dışişleri Ba- kanı Kissinger’in bir ricası var siz- den… Yoğun işleri nedeniyle ken- disi gelemiyor. Yardımcısı Lon- dra’ya gönderiyor. Burada bir gün daha kalarak Mr. Sisco ile sorunu görüşmenizi rica ediyor” dedi. Ecevit bize İngilizlerle basõna gö- rüşmeyle ilgili bilgi vermemek ko- nusunda anlaştõklarõnõ söyledi. Ecevit aslõnda hemen Türkiye’ye dönmek ve başlattõğõ hazõrlõklarõ gör- mek, gerekli olan yasal önlemleri al- mak istiyordu. Fakat ABD Dõşişleri Bakanõ’nõn ri- casõnõ kõramadõ. Mr. Josehp Sisco ile Türk Büyük- elçiliği’nde görüşmeyi kabul etti. İki ülke heyetleri arasõndaki gö- rüşmeler sabahõn ilk saatlerine, 01.30’a kadar sürdü. Ecevit geç vakit büyükelçiliğe dön- düğünde heyecanla görüşmenin iç- eriğini öğrenmek isteyen bizlerle kõ- sa bir konuşma yaptõ: “İngiltere ile görüşmeleri basına vermemeyi kararlaştırdık” dedi. Sisco’nun geleceğini ve bu neden- le Londra’da bir gün daha kalacağõ- mõzõ söyledi. Bu bilgiyle yetinecektik!. İngiltere Başbakanõ Wilson Türkiye’nin denizaşõrõ bir müdahaleyi başaracağõna kuşkuyla bakõyordu O sırada bir başka ‘yerde’ 18 Temmuz 1974 Per- şembe... Sabah. Büyükelçiliğe geldik ve bir sürp- riz ile karşõlaştõk. Ecevit bize İngilizlerle basõna bir şeyler söylememekte anlaştõklarõ- nõ söylemişti. Fakat başta Times, İngiltere’de yayõmlanan kimi gazetelerde Wil- son- Ecevit görüşmesi ayrõntõlarõyla yer alõyordu! Ecevit de İngiliz gazetelerinin yazdõklarõnõ doğruladõ. Büyükel- çimizin basõna bir diplomata ya- kõşmayacak davranõşlarõna karşõn Ecevit’in gerekli müdahalesi so- nucu yazõlarõ büyükelçilikten geç- tik gazetelere… Ne faks var ne de teleks. İstan- bul’a haberi ben, Almanya’daki Hürriyet bürosu aracõlõğõyla, Örsan la aynõ yoldan geçtik ve... …Sefaret dõşõnda olan Ec- evit’i ve Ecevit’le konuşmaya gelen Mr. Sisko’yu beklemeye başladõk. Başbakan büyükelçiliğe dö- nünce ilginç bir olay anlattõ. Bir sü- re yaşadõğõ Londra’da bir kitab- evine gitmiş. (Eşi ile yabancõ baş- kentlerde ya kitapevlerine ya da ör- neğin Moskova’da olduğu gibi klasik Batõ musiki plaklarõ satan dükkânlara giderlerdi.) Satõcõ kõzlar Rum asõllõ. Türk Başbakanõ’nõ, Ecevit’i ta- nõyõnca etrafõnõ almõşlar; darbe konusunda Ecevit’i destekledikle- rini ifade eden sözler söylemişler. Sisco-Ecevit görüşmesi Başbakan basit gibi görünen bu olayõ, Kõbrõs’taki darbeyi Rumla- rõn onaylamadõğõnõ gösteren bir olay olarak görüyor ve yorumlu- yordu. Sisco, Ecevit’le büyükelçiliğin bir salonunda görüştü. Müdahaleyi önlemek için ABD’nin Ecevit’e duyurduğu ge- rekçe şuydu: Müdahale bir Türk-Yunan sa- vaşõna dönüşebilir ve Sovyetler de bu işin içine girebilirdi. Bu ise Türkiye’nin ortağõ olduğu NA- TO’nun büyük zarar görmesine yol açacaktõ. Büyükelçilikteki görüşmeden olumlu bir sonuç çõkmadõ. 48 saat Mr. Sisco İngiltere hükümetiy- le görüşmeye gitti. Ecevit’e mü- dahale kararõndan vazgeçireme- yeceğini anlamõştõ. Bir hamle da- ha yaptõ. Atina’ya gidecek, Türki- ye’nin koşullarõnõ Yunan hükü- metine kabul ettirmeye çalõşacak- tõ. Bunun için 48 saate gereksini- yordu. Ecevit 48 saat süre tanõdõ ve Tür- kiye’nin koşullarõnõ bir kez daha Sisco’ya bildirdi. Kõbrõs’ta cemaatler arasõndaki bozulan dengenin tekrar geri gel- mesi… Türk toplumunun güvenliği için Türk askerinin Ada’daki var- lõğõnõn kabul edilmesi… Sampson’un cumhurbaşkanlõ- ğõnõ ilan ettiği yönetimin derhal iş- başõndan uzaklaştõrõlmasõ ve… Atina’nõn Kõbrõs’a yõğdõğõ subay- larõn derhal geri çekilmesi… Rumlara tanõnan olanaklarõn Kõbrõs Türklerine de tanõnmasõ.. Fakat bu kez ABD farklõ bir du- ruş sergiliyordu. 1964’te olduğu gibi Türkiye’yi tehdit etmiyordu. Londra görüşmeleri ABD’yi, İngiltere’yi de telaşlandõrmõştõ. Fa- kat Yunanlõlar İngiltere’nin bas- kõsõna karşõn subaylarõnõ Ada’dan çekmeye de, Ecevit’in Sisco kanalõ ile ilettiği diğer koşullarõ kabule de yanaşmõyordu. Sisco’nun Atina’ya hareket etti- ği saatlerde Birleşmiş Milletler’de konuşan devrik Başkan Makarios, “Darbenin bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve egemenliğini açıkça ihlal et- tiğini, Ada’nın dışarıdan işgali anlamına geldiğini ve darbenin Rum Milli Muhafız Alayı’na ko- muta eden Yunan subaylarının marifeti olduğunu” söylüyordu. BÜYÜKELÇİLİKTE SÜRPRİZ Darbeci Nikos Sampson Türk bayrağını yakarken. HÜKÜMET SÖZCÜSÜ ORHAN BİRGİT ANLATIYOR E cevit 19 Temmuz sa- bahõ Londra Büyük- elçiliği’ndeki ika- metgâhta kahvaltõ ederken BBC’nin bir gece önce yapõ- lan görüşmeleri etraflõ olarak verdiğine tanõk olur. Aynõ tür yayõnlar Londra gazetelerinde de vardõr ve Türkiye’nin Ada’ya müdahale hazõrlõğõn- dan söz edilmektedir. Başba- kan, İngiliz yöneticilerinin görüşmeleri özellikle kendi medyalarõna sõzdõrarak ABD ve öteki ülkelerin Türkiye’ye baskõ uygulamasõnõ sağlama isteklerine bağladõğõnõ, 19 Temmuz sabahõ Ankara’ya dönüşünde bana anlattõ ve iki- mizde aynõ zamanda gazete- ciyiz. “Bu durum planlı bir hazırlığın sonucu, kulağı- mızda olsun” diye de uyardõ. Esenboğa’da kendisini kar- şõladõğõmõz zaman müdahale için geri sayõmõn başladõğõnõn bilincindeydik. Ancak çõkarma gününün 20 Temmuz oldu- ğunu bilenlerin sayõsõ bir elin parmaklarõndan azdõ. Zira TSK’ye yetki veren kararnamede tarih kõsmõ özel- likle açõk bõrakõlmõştõ. Başbakan doğru Genelkur- may’a gitti. Uçakta ertesi gün Kõbrõs’a atõlacak bildirileri de hazõrlamõş ve beraberinde bu- lunan General Hasan Sağ- lam’a vermişti. Önlemler Ben, Basõn Yayõn Genel Müdürlüğü’ne döndüm. Ba- kanlõk Sivil Savunma Sekre- teri’ni çağõrdõm ve hem bizim bürolarda hem de gece çalõş- masõ gerekecek başka bölüm- lerde pencerelerin karartõlma- sõnõn sağlanmasõnõ söyledim. Gerekçe olarak da, o gece ve daha sonraki geceler ka- rartma tatbikatlarõ olabilir, de- dim. Daha sonra Başbakan’õn Londra’da ev sahiplerinin ken- di medyalarõ ile kurduklarõ ilişkilerden esinlenerek An- kara’daki dõş politika muha- birleri için Kent Otel’de bir öğle yemeği düzenledim. On- lara o sabahki İngiliz basõnõnõn sözünü ettiği müdahale olasõ- lõğõnõn Yunanlõlara gözdağõ verilmesini amaçlayan sõzdõr- ma olduğunu söyledim. Ama yine de her ihtimale karşõ ted- birli olmalarõnõ zira bundan önceki iki olayda yapõldõğõ gibi asker yüklü gemilerin ve harp filosunun sabah Mer- sin’den hareket edeceklerini bildirdim. Nitekim 5 muhrip, 31 çõ- karma gemisi ve 3000 asker- den oluşan bir kuvvet denize açõlmõş, bu haberi merkezine geçen AP muhabirinin teleks yazõsõ Mersin Valisi tarafõndan önlenmişti. Valiye habere en- gel olmamasõnõ rica ettim. Geri sayım başladı... HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Şafak Nöbeti Geçen hafta Kıbrıs’taydım. Hem Dış Basın Birliği’nin Cumhuriyet’e ve bana ödül verdiği törene katılmak hem de 20 Temmuz 1974’ün 36’ncı yılında yapılan Şafak Nöbeti için... 19 Temmuz gecesi, Yavuz Çıkarma Plajı’nda, bundan sonra her yıl yapılması düşünülen özel bir organizasyon vardı. Şafak Nöbeti’ne geniş halk kitlesi katıldı, konuşmalar yapıldı, Bülent Ortaçgil harika bir konser verdi ve katılanlar sabaha kadar ellerinde meşalelerle nöbet tuttu. Benim açımdan ilginç olan, 36 yıl önce küçük bir çocukken de orada oluşumdu tabii. O zamanlar oturduğumuz evi yeniden ziyarete gittiğimde, hatırladığımdan çok daha küçük olduğunu fark ettim. Lefkoşa’daki ev Ledra Palas’a yakındı. O yıllarda evin birkaç yüz metre ilerisinde mevziler vardı. 20 Temmuz Barış Harekâtı sonrasında da o mevziler duruyordu ve zaman zaman çatışmalar devam ediyordu. Bugün Kıbrıslı genç kuşaklar için bile bütün bunlar çok uzak, anlaması güç anılar. Çünkü bugün böyle bir durum yok. Hatta artık Kıbrıs Türkleriyle Kıbrıslı Rumlar sınırı geçebiliyor, istedikleri yere gidip gelebiliyorlar. Bu konuda pek çok kişiyle konuşurken Türk tarafına geçişlerde bir sorun yaşanmadığını ama Rum tarafına geçen Türklere bazı gençlik çetelerinin saldırdığını, araçlarını tahrip ettiğini, kavga çıkarttığını öğrendim. Yazık ki geçmişte kalmasını istediğimiz her şey kolay unutulmuyor. Unutan nedense hep biz oluyoruz. 20 Temmuz 1974’ü sorduğumda gençlerden çoğunun fazla bilgisi olmadığını gördüm. Rum tarafı yıllardan beri öyle bir propaganda yürütüyor ki, Türkiye adaya saldırmış ve işgal etmiş izlenimini neredeyse tarihi bir gerçeğe dönüştürmüş durumda. Oysa konu, 1950’lere kadar uzanan ve Rum aşırı milliyetçiliğinin önce İngilizlere ardından kendi liberallerine sonra da Türklere yönelik saldırılarıyla başlıyor. 1960’ta kurulan Cumhuriyet yürümemiş, 1953’te EOKA denilen çeteciler yine Türklere saldırılar başlatmış, yıllarca devam eden bu saldırılar sonucu Türk tarafı giderek küçülmüş, çevresi Rum bölgeleriyle sarılı izole mahallere sıkışmış, yokluk ve ambargo içinde yaşamaya çalışmış. Bütün bu yıllar boyunca iki taraf arasındaki en önemli fark, saldıran tarafın aslında güçlü taraf olan Rumlar olması. Türkler bütün bu dönem boyunca Türkiye’nin de yardımıyla yalnızca direniş örgütü kurabilmiş ve kendilerini savunmaya çalışmış. Korku içinde geçen yıllardan sonra 1970’lerin başında biraz rahatlama olmuş ama 1974’te Enosis planını yeniden yürürlüğe koymaya kalkışan EOKA’cıların darbesiyle Makarios devrilmiş, yeniden Türklerin topluca imhası gündeme gelince uluslararası girişimlere başlanmış, bu da sonuç vermeyince Türkiye garantörlük hakkını kullanarak adaya çıkmış. Aslında harekâtın özeti bu. EOKA’cılarla daha önceki Makarios yönetiminin Türklere bakışı aslında farklı değildi. İkisi de Türklerin tümüyle ortadan kalkmasını istiyordu. Sadece EOKA’cılar Makarios’un uzun yıllara yayılan ve yavaş yavaş Türk nüfusu etkisiz hale getiren politikası yerine bir an önce onlardan kurtulmayı hedefliyordu. Kıbrıs sorunu milliyetçi, militarist, siyasi bir sorun olmanın ötesinde Kıbrıs Türkleri açısından tümüyle bir insanlık dramı bana göre. Çünkü adada güçlü olan, zengin olan, en iyi turizm alanlarına ve en verimli topraklara sahip olan, bütün hakları elinde bulunduran, çoğunluk olan ve uluslararası destek gören Rumların bütün bunlara rağmen azınlık olarak kalan Türklere yine de tahammül edemeyip onları yok etmeye kalkışmasının başka bir açıklaması yok. Üstelik 1974’ten sonra her ne kadar gettolardan kurtuldularsa da Kıbrıs Türkleri hâlâ ambargo altında yaşadığı için Rum tarafı gibi gelişemedi. Olaya bu gözle bakmayanların Kıbrıs sorununu ve oradaki Türk nüfusun hayatını anlaması da kolay olmuyor. kursatbasar63@gmail.com YARIN: KİMSE İNANMIYORDU AMA... YARIN:ECEVİT’İNSABRITÜKENİYOR Kamer Genç’e polis engeli - CHP Tunce- li Milletvekili Kamer Genç, 8 Mart 2010’da gerçekleşen depremde Tunceli’de ağõr hasar gören binalara yardõm edilmemesini protesto için siyah çelenk bõrakmak üzere Başbakan- lõk Merkez Binasõ önüne geldi. Genç’i engel- leyen polis siyah çelenge de el koydu. Belediye başkanına saldırı - Aksaray Be- lediye Başkanõ Nevzat Palta, belediye tarafõn- dan ihaleye çõkarõlarak kiralanan işyerlerinin açõlõş törenine katõldõ. Bu sõrada, imar uygula- malarõ nedeniyle mağdur olduğunu söyleyen Ahmet G. adlõ bir kişi Palta’nõn yanõna giderek yumruk attõ. Ahmet G, gözaltõna alõndõ. 3 belediyede grev kararı - İstanbul’un Zeytinburnu, Sultangazi ve Gaziosmanpaşa be- lediyelerine grev kararõ asõldõ. Yapõlan açõkla- mada “Başta İstanbul Büyükşehir ve iştirakleri olan İSKİ ve İGDAŞ işçilerinin bu süreçte mü- cadeleye katkõ sunmalarõ mücadelenin genişle- yeceğini göstermektedir” denildi. Çelebi: Borç aldık - DİSK Başkanõ Süleyman Çelebi’ye silahlõ saldõrõda bulunduğu iddiasõyla yargõlanan Rõza Tunçbilek’in duruşmasõna de- vam edildi. Duruşmada tanõk olarak dinlenen Süleyman Çelebi’nin amcasõ Ahmet Cemal Çelebi, sanõğõn ağabeyi Cahit Tunçbilek ile pa- ra alõşverişine girdiklerini söyledi. ‘Mini Cooper’lı polisler - İstanbul Emni- yet Müdürlüğü, Taksim’de kullanõlmak üze- re 3 adet “Mini Cooper” marka polis aracõ satõn aldõ. Borusan’õn desteklediği proje kap- samõnda, trafiğe kapalõ olan ve dar sokaklarõ bulunan İstiklal Caddesi’nde küçüklüğü ile bilinen “Mini Cooper”lar görev yapacak. KISA... KISA... KISA...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle