Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
M
üdahaleyi önlemek için
ABD’nin öne sürdüğü
nedenlerin başõnda Sov-
yet tehlikesi geliyordu... O dönemde
Başkan Nixon yönetimi Watergate
olayõ ile uğraşõyordu...
Oysa Moskova, Sovyetler’e ya-
kõn görünen Makarios’un darbeyle
devrilmesinden hoşnut değildi. Samp-
son darbesinin “Enosis”e yol açaca-
ğõnõ ve Kõbrõs gibi stratejik bir ada-
nõn NATO üyesi Yunanistan’õn eli-
ne geçeceğini düşünüyordu.
Fakat müdahaleyi önleyecek ABD
görüşlerinin açõklandõğõ sabah Sov-
yet Tass ajansõnda yayõmlanan bildiri
“gerici güçlerle akıl babalarının asıl
amacının faşist unsurları kullana-
rak Kıbrıs’ta iktidarı ele geçirmeye
ve böylece Ada’yı bir NATO üs-
süne dönüştürmeye çalıştığını”
açõklõyordu.
Sovyetler Ankara büyükelçileri
kanalõyla Türkiye’ye, “Sovyet halk-
larının Kıbrıs’taki askeri isyana
karşı olduğunu ve Kıbrıs için bu
dönemde isyancılarla mücadele
edenlerin yanında yer aldığını”
bildiriyordu.
Bu bildirimler müdahaleye Sov-
yetler’in de karõşacağõnõ öne süren
ABD varsayõmõnõ çürütüyor, Türk hü-
kümetinin kararõnõ uygulamasõnõn
önünde gösterilen önem-
li bir engel ortadan
kalkmõş oluyordu.
Londra’daki ikin-
ci günümüzde Ati-
na hükümeti de sus-
kunluğunu bozdu
ve darbenin tama-
men Kõbrõs’õn iç işi
olduğunu vurgula-
yan, Makarios’un
milliyetçi güçler ta-
rafõndan düşürüldü-
ğünü içeren bir açõk-
lama yaptõ.
Yunan bayrakları asıldı
Bu arada Yunanistan’õn Kõbrõs’a
hava ve denizden asker ve silah çõ-
kardõklarõnõ gösteren haberler gel-
meye başladõ. Kõbrõs’taki yeni yöne-
tim hemen her yerde Kõbrõs Cumhu-
riyeti bayraklarõnõ indirmiş, yerine
Yunan bayraklarõnõ astõrmõştõ. Ecevit,
Mr. Sisco ile görüştükten sonra bü-
yükelçilikte yüzden fazla yabancõ
gazetecinin katõldõğõ bir basõn top-
lantõsõnda konuştu.
“Kıbrıs’a müdahale edecek mi-
siniz” sorusuna verdiği yanõtta şöy-
le diyordu:
“Soruna barışçı bir çözüm arar-
ken başka alternatifler üzerinde
konuşmak istemem. Kıbrıs’ta
olup bitenler kaba kuvvete da-
yanmıştır. Bu gerçeği asla göz-
den uzak tutamayız. Kıbrıs’ta in-
sani bir sorumluluğumuz var. Bu
sorumluluğumuz, hava ve denize
ulaşım yolları kapatılmış ve rehin
vaziyette bulunan Türk toplumu-
na karşıdır. Bu bakımdan her ola-
sılığa karşı hazırlıklı olmalıyız...”
Akşam saat 20.30 dolaylarõnda An-
kara’ya hareket ettik.
Ecevit yetki almak için TBMM’nin
cumartesi günü toplanmasõnõ Anka-
ra’ya bildirdi.
Yorgun ve uykusuzduk. Örsan’la
uçağõn arka koltuklarõnda uyuduk.
Günler sonra Ecevit’le Londra ge-
zisini konuşurken gülerek:
“Siz ve Sayın Örsan Öymen ar-
ka koltuklarda uyurken ön kol-
tuklarda ben ve subaylar Kıbrıs’a
müdahale günü havadan atacağı-
mız, Rumca ve Türkçe yazılmış ve
müdahalenin bir barış harekâtı
olduğunu açıklayan bildirileri ha-
zırlıyorduk” dedi.
Her zamanki nazik söz ve davra-
nõşõyla Başbakan müdahaleye ka-
rarlõ olduğunu gösteren bir haberi at-
ladõğõmõzõ anõmsatõyordu...
Uyumuştuk!
CMYB
C M Y B
22 TEMMUZ 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
ABD Sovyet tehlikesini, Sovyetler de Kõbrõs’õn NATO üssü olacağõnõ düşünüyordu
Nedenler ve karşõ nedenler
O
ysa o sõrada Başbakan Ecevit,
İngiltere Başbakanõ ile Dõşiş-
leri Bakanõ’na Sampson dar-
besinin Ada’daki dengeyi bozduğu-
nu ve Kõbrõs Türk toplumunun gü-
venliğinin bir kez daha Rum tehdidi
altõnda tehlikeye düştüğünü anlatõ-
yordu.
Özetle: “Kan dökülmesini ve
NATO ittifakında onarılamaya-
cak bir yara açılmasını istemi-
yorsanız müdahale harekâtını
birlikte yürütelim. Türk ordu-
sunun Kıbrıs’taki İngiliz üslerin-
den yararlanmasını sağlayın. As-
kerimiz üslerden Ada’ya girerse
kan dökülmez. Garanti anlaşma-
sı size de ve bize de bu durum-
larda Ada’ya müdahale hakkını
veriyor” diyordu.
Fakat İngiltere Başbakanõ Wilson,
Ecevit’in Kõbrõs’a birlikte askeri mü-
dahale önerisini kabul etmediği gibi,
Türkiye’nin kendi başõna askeri bir
müdahale yapmasõna da karşõydõ.
Üstelik Türkiye’nin deni-
zaşõrõ bir müdahaleyi başara-
cağõna da kuşkuyla bakõyordu.
Ecevit’in kararlõ olduğunu
görünce Dõşişleri Bakanõ Cal-
laghan’a sordu:
“Türkiye böyle bir aske-
ri müdahaleyi yapabilir, ba-
şarabilir mi?”
Dõşişleri Bakanõ olumlu ya-
nõt verdi.
Başbakan Wilson Garanti
Antlaşmasõ’nõn İngiltere’ye
Kõbrõs’a silahlõ bir müdahale
hakkõ vermediğini söyleyecek
kadar müdahaleye karşõydõ. Müda-
halenin Ada’da zaten karmaşõk olan
olaylarõ daha da karõştõracağõnõ öne sü-
rüyor, barõş yoluyla Kõbrõs’taki Yu-
nan subaylarõnõn geri çekilmesini
Yunan (cunta) hükümetine kabul et-
tireceğini savunuyordu. Tabii Kõbrõs
Türk toplumuna daha fazla güven-
celer verilebilirdi.
İngilizler 1964 ve 1976’daki oya-
lama taktiğini uyguluyorlardõ.
Sonunda İngiltere, Başbakan Ec-
evit’in müdahale kararõnõ kõramaya-
cağõnõ anladõ.
Daha sonra bize söylediğine göre
Dõşişleri Bakanõ Callaghan’õn ikide bir
dõşarõ çõkõp toplantõya dönmesi Ec-
evit’in dikkatini çekmişti.
Türkiye İngilizleri birlikte müda-
haleye ikna edememiş, İngiltere de
Türkiye’yi Ada’ya askeri müdahale-
den vazgeçirememişti.
Callaghan sırrı
Durum böylesine açõklõğa kavuş-
tuğu sõrada Callaghan’õn ikide bir dõ-
şarõ çõkõp bir süre sonra dönmesindeki
esrar da çözüldü.
İngiltere Dõşişleri Bakanõ; “Was-
hington ile görüştüm. Dışişleri Ba-
kanı Kissinger’in bir ricası var siz-
den… Yoğun işleri nedeniyle ken-
disi gelemiyor. Yardımcısı Lon-
dra’ya gönderiyor. Burada bir gün
daha kalarak Mr. Sisco ile sorunu
görüşmenizi rica ediyor” dedi.
Ecevit bize İngilizlerle basõna gö-
rüşmeyle ilgili bilgi vermemek ko-
nusunda anlaştõklarõnõ söyledi.
Ecevit aslõnda hemen Türkiye’ye
dönmek ve başlattõğõ hazõrlõklarõ gör-
mek, gerekli olan yasal önlemleri al-
mak istiyordu.
Fakat ABD Dõşişleri Bakanõ’nõn ri-
casõnõ kõramadõ.
Mr. Josehp Sisco ile Türk Büyük-
elçiliği’nde görüşmeyi kabul etti.
İki ülke heyetleri arasõndaki gö-
rüşmeler sabahõn ilk saatlerine,
01.30’a kadar sürdü.
Ecevit geç vakit büyükelçiliğe dön-
düğünde heyecanla görüşmenin iç-
eriğini öğrenmek isteyen bizlerle kõ-
sa bir konuşma yaptõ:
“İngiltere ile görüşmeleri basına
vermemeyi kararlaştırdık” dedi.
Sisco’nun geleceğini ve bu neden-
le Londra’da bir gün daha kalacağõ-
mõzõ söyledi.
Bu bilgiyle yetinecektik!.
İngiltere Başbakanõ Wilson Türkiye’nin denizaşõrõ bir müdahaleyi başaracağõna kuşkuyla bakõyordu
O sırada bir başka ‘yerde’
18
Temmuz 1974 Per-
şembe...
Sabah.
Büyükelçiliğe geldik ve bir sürp-
riz ile karşõlaştõk.
Ecevit bize İngilizlerle basõna bir
şeyler söylememekte anlaştõklarõ-
nõ söylemişti.
Fakat başta Times, İngiltere’de
yayõmlanan kimi gazetelerde Wil-
son- Ecevit görüşmesi ayrõntõlarõyla
yer alõyordu!
Ecevit de İngiliz gazetelerinin
yazdõklarõnõ doğruladõ. Büyükel-
çimizin basõna bir diplomata ya-
kõşmayacak davranõşlarõna karşõn
Ecevit’in gerekli müdahalesi so-
nucu yazõlarõ büyükelçilikten geç-
tik gazetelere…
Ne faks var ne de teleks. İstan-
bul’a haberi ben, Almanya’daki
Hürriyet bürosu aracõlõğõyla, Örsan
la aynõ yoldan geçtik ve...
…Sefaret dõşõnda olan Ec-
evit’i ve Ecevit’le konuşmaya
gelen Mr. Sisko’yu beklemeye
başladõk.
Başbakan büyükelçiliğe dö-
nünce ilginç bir olay anlattõ. Bir sü-
re yaşadõğõ Londra’da bir kitab-
evine gitmiş. (Eşi ile yabancõ baş-
kentlerde ya kitapevlerine ya da ör-
neğin Moskova’da olduğu gibi
klasik Batõ musiki plaklarõ satan
dükkânlara giderlerdi.)
Satõcõ kõzlar Rum asõllõ.
Türk Başbakanõ’nõ, Ecevit’i ta-
nõyõnca etrafõnõ almõşlar; darbe
konusunda Ecevit’i destekledikle-
rini ifade eden sözler söylemişler.
Sisco-Ecevit görüşmesi
Başbakan basit gibi görünen bu
olayõ, Kõbrõs’taki darbeyi Rumla-
rõn onaylamadõğõnõ gösteren bir
olay olarak görüyor ve yorumlu-
yordu.
Sisco, Ecevit’le büyükelçiliğin
bir salonunda görüştü.
Müdahaleyi önlemek için
ABD’nin Ecevit’e duyurduğu ge-
rekçe şuydu:
Müdahale bir Türk-Yunan sa-
vaşõna dönüşebilir ve Sovyetler
de bu işin içine girebilirdi. Bu ise
Türkiye’nin ortağõ olduğu NA-
TO’nun büyük zarar görmesine yol
açacaktõ.
Büyükelçilikteki görüşmeden
olumlu bir sonuç çõkmadõ.
48 saat
Mr. Sisco İngiltere hükümetiy-
le görüşmeye gitti. Ecevit’e mü-
dahale kararõndan vazgeçireme-
yeceğini anlamõştõ. Bir hamle da-
ha yaptõ. Atina’ya gidecek, Türki-
ye’nin koşullarõnõ Yunan hükü-
metine kabul ettirmeye çalõşacak-
tõ. Bunun için 48 saate gereksini-
yordu.
Ecevit 48 saat süre tanõdõ ve Tür-
kiye’nin koşullarõnõ bir kez daha
Sisco’ya bildirdi.
Kõbrõs’ta cemaatler arasõndaki
bozulan dengenin tekrar geri gel-
mesi… Türk toplumunun güvenliği
için Türk askerinin Ada’daki var-
lõğõnõn kabul edilmesi…
Sampson’un cumhurbaşkanlõ-
ğõnõ ilan ettiği yönetimin derhal iş-
başõndan uzaklaştõrõlmasõ ve…
Atina’nõn Kõbrõs’a yõğdõğõ subay-
larõn derhal geri çekilmesi…
Rumlara tanõnan olanaklarõn
Kõbrõs Türklerine de tanõnmasõ..
Fakat bu kez ABD farklõ bir du-
ruş sergiliyordu.
1964’te olduğu gibi Türkiye’yi
tehdit etmiyordu.
Londra görüşmeleri ABD’yi,
İngiltere’yi de telaşlandõrmõştõ. Fa-
kat Yunanlõlar İngiltere’nin bas-
kõsõna karşõn subaylarõnõ Ada’dan
çekmeye de, Ecevit’in Sisco kanalõ
ile ilettiği diğer koşullarõ kabule de
yanaşmõyordu.
Sisco’nun Atina’ya hareket etti-
ği saatlerde Birleşmiş Milletler’de
konuşan devrik Başkan Makarios,
“Darbenin bağımsız Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını
ve egemenliğini açıkça ihlal et-
tiğini, Ada’nın dışarıdan işgali
anlamına geldiğini ve darbenin
Rum Milli Muhafız Alayı’na ko-
muta eden Yunan subaylarının
marifeti olduğunu” söylüyordu.
BÜYÜKELÇİLİKTE SÜRPRİZ
Darbeci Nikos
Sampson Türk
bayrağını
yakarken.
HÜKÜMET
SÖZCÜSÜ
ORHAN BİRGİT
ANLATIYOR
E
cevit 19 Temmuz sa-
bahõ Londra Büyük-
elçiliği’ndeki ika-
metgâhta kahvaltõ ederken
BBC’nin bir gece önce yapõ-
lan görüşmeleri etraflõ olarak
verdiğine tanõk olur. Aynõ tür
yayõnlar Londra gazetelerinde
de vardõr ve Türkiye’nin
Ada’ya müdahale hazõrlõğõn-
dan söz edilmektedir. Başba-
kan, İngiliz yöneticilerinin
görüşmeleri özellikle kendi
medyalarõna sõzdõrarak ABD
ve öteki ülkelerin Türkiye’ye
baskõ uygulamasõnõ sağlama
isteklerine bağladõğõnõ, 19
Temmuz sabahõ Ankara’ya
dönüşünde bana anlattõ ve iki-
mizde aynõ zamanda gazete-
ciyiz. “Bu durum planlı bir
hazırlığın sonucu, kulağı-
mızda olsun” diye de uyardõ.
Esenboğa’da kendisini kar-
şõladõğõmõz zaman müdahale
için geri sayõmõn başladõğõnõn
bilincindeydik. Ancak çõkarma
gününün 20 Temmuz oldu-
ğunu bilenlerin sayõsõ bir elin
parmaklarõndan azdõ.
Zira TSK’ye yetki veren
kararnamede tarih kõsmõ özel-
likle açõk bõrakõlmõştõ.
Başbakan doğru Genelkur-
may’a gitti. Uçakta ertesi gün
Kõbrõs’a atõlacak bildirileri de
hazõrlamõş ve beraberinde bu-
lunan General Hasan Sağ-
lam’a vermişti.
Önlemler
Ben, Basõn Yayõn Genel
Müdürlüğü’ne döndüm. Ba-
kanlõk Sivil Savunma Sekre-
teri’ni çağõrdõm ve hem bizim
bürolarda hem de gece çalõş-
masõ gerekecek başka bölüm-
lerde pencerelerin karartõlma-
sõnõn sağlanmasõnõ söyledim.
Gerekçe olarak da, o gece
ve daha sonraki geceler ka-
rartma tatbikatlarõ olabilir, de-
dim.
Daha sonra Başbakan’õn
Londra’da ev sahiplerinin ken-
di medyalarõ ile kurduklarõ
ilişkilerden esinlenerek An-
kara’daki dõş politika muha-
birleri için Kent Otel’de bir
öğle yemeği düzenledim. On-
lara o sabahki İngiliz basõnõnõn
sözünü ettiği müdahale olasõ-
lõğõnõn Yunanlõlara gözdağõ
verilmesini amaçlayan sõzdõr-
ma olduğunu söyledim. Ama
yine de her ihtimale karşõ ted-
birli olmalarõnõ zira bundan
önceki iki olayda yapõldõğõ
gibi asker yüklü gemilerin ve
harp filosunun sabah Mer-
sin’den hareket edeceklerini
bildirdim.
Nitekim 5 muhrip, 31 çõ-
karma gemisi ve 3000 asker-
den oluşan bir kuvvet denize
açõlmõş, bu haberi merkezine
geçen AP muhabirinin teleks
yazõsõ Mersin Valisi tarafõndan
önlenmişti. Valiye habere en-
gel olmamasõnõ rica ettim.
Geri sayım başladı...
HAYAL ve GERÇEK
KÜRŞAT BAŞAR
Şafak Nöbeti
Geçen hafta Kıbrıs’taydım. Hem Dış Basın
Birliği’nin Cumhuriyet’e ve bana ödül verdiği
törene katılmak hem de 20 Temmuz 1974’ün
36’ncı yılında yapılan Şafak Nöbeti için...
19 Temmuz gecesi, Yavuz Çıkarma Plajı’nda,
bundan sonra her yıl yapılması düşünülen özel
bir organizasyon vardı. Şafak Nöbeti’ne geniş
halk kitlesi katıldı, konuşmalar yapıldı, Bülent
Ortaçgil harika bir konser verdi ve katılanlar
sabaha kadar ellerinde meşalelerle nöbet tuttu.
Benim açımdan ilginç olan, 36 yıl önce küçük
bir çocukken de orada oluşumdu tabii.
O zamanlar oturduğumuz evi yeniden ziyarete
gittiğimde, hatırladığımdan çok daha küçük
olduğunu fark ettim. Lefkoşa’daki ev Ledra
Palas’a yakındı. O yıllarda evin birkaç yüz metre
ilerisinde mevziler vardı.
20 Temmuz Barış Harekâtı sonrasında da o
mevziler duruyordu ve zaman zaman çatışmalar
devam ediyordu.
Bugün Kıbrıslı genç kuşaklar için bile bütün
bunlar çok uzak, anlaması güç anılar. Çünkü
bugün böyle bir durum yok. Hatta artık Kıbrıs
Türkleriyle Kıbrıslı Rumlar sınırı geçebiliyor,
istedikleri yere gidip gelebiliyorlar.
Bu konuda pek çok kişiyle konuşurken Türk
tarafına geçişlerde bir sorun yaşanmadığını ama
Rum tarafına geçen Türklere bazı gençlik
çetelerinin saldırdığını, araçlarını tahrip ettiğini,
kavga çıkarttığını öğrendim.
Yazık ki geçmişte kalmasını istediğimiz her şey
kolay unutulmuyor. Unutan nedense hep biz
oluyoruz.
20 Temmuz 1974’ü sorduğumda gençlerden
çoğunun fazla bilgisi olmadığını gördüm.
Rum tarafı yıllardan beri öyle bir propaganda
yürütüyor ki, Türkiye adaya saldırmış ve işgal
etmiş izlenimini neredeyse tarihi bir gerçeğe
dönüştürmüş durumda.
Oysa konu, 1950’lere kadar uzanan ve Rum
aşırı milliyetçiliğinin önce İngilizlere ardından
kendi liberallerine sonra da Türklere yönelik
saldırılarıyla başlıyor.
1960’ta kurulan Cumhuriyet yürümemiş,
1953’te EOKA denilen çeteciler yine Türklere
saldırılar başlatmış, yıllarca devam eden bu
saldırılar sonucu Türk tarafı giderek küçülmüş,
çevresi Rum bölgeleriyle sarılı izole mahallere
sıkışmış, yokluk ve ambargo içinde yaşamaya
çalışmış.
Bütün bu yıllar boyunca iki taraf arasındaki en
önemli fark, saldıran tarafın aslında güçlü taraf
olan Rumlar olması. Türkler bütün bu dönem
boyunca Türkiye’nin de yardımıyla yalnızca
direniş örgütü kurabilmiş ve kendilerini
savunmaya çalışmış.
Korku içinde geçen yıllardan sonra 1970’lerin
başında biraz rahatlama olmuş ama 1974’te
Enosis planını yeniden yürürlüğe koymaya
kalkışan EOKA’cıların darbesiyle Makarios
devrilmiş, yeniden Türklerin topluca imhası
gündeme gelince uluslararası girişimlere
başlanmış, bu da sonuç vermeyince Türkiye
garantörlük hakkını kullanarak adaya çıkmış.
Aslında harekâtın özeti bu.
EOKA’cılarla daha önceki Makarios
yönetiminin Türklere bakışı aslında farklı değildi.
İkisi de Türklerin tümüyle ortadan kalkmasını
istiyordu. Sadece EOKA’cılar Makarios’un uzun
yıllara yayılan ve yavaş yavaş Türk nüfusu etkisiz
hale getiren politikası yerine bir an önce
onlardan kurtulmayı hedefliyordu.
Kıbrıs sorunu milliyetçi, militarist, siyasi bir
sorun olmanın ötesinde Kıbrıs Türkleri açısından
tümüyle bir insanlık dramı bana göre. Çünkü
adada güçlü olan, zengin olan, en iyi turizm
alanlarına ve en verimli topraklara sahip olan,
bütün hakları elinde bulunduran, çoğunluk olan
ve uluslararası destek gören Rumların bütün
bunlara rağmen azınlık olarak kalan Türklere yine
de tahammül edemeyip onları yok etmeye
kalkışmasının başka bir açıklaması yok.
Üstelik 1974’ten sonra her ne kadar
gettolardan kurtuldularsa da Kıbrıs Türkleri hâlâ
ambargo altında yaşadığı için Rum tarafı gibi
gelişemedi.
Olaya bu gözle bakmayanların Kıbrıs sorununu
ve oradaki Türk nüfusun hayatını anlaması da
kolay olmuyor.
kursatbasar63@gmail.com
YARIN: KİMSE İNANMIYORDU AMA...
YARIN:ECEVİT’İNSABRITÜKENİYOR
Kamer Genç’e polis engeli - CHP Tunce-
li Milletvekili Kamer Genç, 8 Mart 2010’da
gerçekleşen depremde Tunceli’de ağõr hasar
gören binalara yardõm edilmemesini protesto
için siyah çelenk bõrakmak üzere Başbakan-
lõk Merkez Binasõ önüne geldi. Genç’i engel-
leyen polis siyah çelenge de el koydu.
Belediye başkanına saldırı - Aksaray Be-
lediye Başkanõ Nevzat Palta, belediye tarafõn-
dan ihaleye çõkarõlarak kiralanan işyerlerinin
açõlõş törenine katõldõ. Bu sõrada, imar uygula-
malarõ nedeniyle mağdur olduğunu söyleyen
Ahmet G. adlõ bir kişi Palta’nõn yanõna giderek
yumruk attõ. Ahmet G, gözaltõna alõndõ.
3 belediyede grev kararı - İstanbul’un
Zeytinburnu, Sultangazi ve Gaziosmanpaşa be-
lediyelerine grev kararõ asõldõ. Yapõlan açõkla-
mada “Başta İstanbul Büyükşehir ve iştirakleri
olan İSKİ ve İGDAŞ işçilerinin bu süreçte mü-
cadeleye katkõ sunmalarõ mücadelenin genişle-
yeceğini göstermektedir” denildi.
Çelebi: Borç aldık - DİSK Başkanõ Süleyman
Çelebi’ye silahlõ saldõrõda bulunduğu iddiasõyla
yargõlanan Rõza Tunçbilek’in duruşmasõna de-
vam edildi. Duruşmada tanõk olarak dinlenen
Süleyman Çelebi’nin amcasõ Ahmet Cemal
Çelebi, sanõğõn ağabeyi Cahit Tunçbilek ile pa-
ra alõşverişine girdiklerini söyledi.
‘Mini Cooper’lı polisler - İstanbul Emni-
yet Müdürlüğü, Taksim’de kullanõlmak üze-
re 3 adet “Mini Cooper” marka polis aracõ
satõn aldõ. Borusan’õn desteklediği proje kap-
samõnda, trafiğe kapalõ olan ve dar sokaklarõ
bulunan İstiklal Caddesi’nde küçüklüğü ile
bilinen “Mini Cooper”lar görev yapacak.
KISA... KISA... KISA...