19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Altay ûktem'den Sonsuz Sıkıntı' Başıboş oklar Altay öktemin yeni ve eski öykülerini topladığı kitabı Sonsuz Sıkıntı, birbirini yerinden eden kavramların, say- falar üzerinde ter içinde çarpışmasını sahnejiyor sanki: Bu çarpışmada en çok zararı alan beden gibi görünse de, aslında onun oldukça şanslı olduğunu fark etmek zaman almıyor; çünkü ona ayrı bir karşı- lık edinme, kendini araştırma imkânı sunuluyor. • ılgın YILDIZ 5 onsuz Sıkma'da, kimi söz- cükler takas edilebilir hal- de sergiliyor kendisini. Başlıktan başlıyor bu du- rum: Sonsuz bir sıkıntı ve "sonsu- zun" sıkıno olması durumu. Son- suz, gerçekten de sıkıntı olsa ge- rek, aynı isimli öyküye bakacak olursak. Dolayısıyla, açılışta bizi bir çatışma ama uzlaşma durumu karşılı- yor. Tek başına sözcüklerin, belirli bir tasarıda yer almak üzere uzlaşması. Ta- sarı derken, olsa olsa, kavramlann top- yekûn (kendilerine-birbirlerine) gerçeğe sataşmasından, onunla flört edip onu yüz üstü bırakmasından, pataklayıp had- dini bildirmesinden ve sonra da okşayıp öpücüklere boğmasından bahsedebiliriz belki. Kitapta sık karşılaşılan kavramlar, aşk, saplantı, beyin, beden nıanüpilasyonu, taklitçi arzu, eksiklik, pek tabii ölüm ve onunla yer değişü'rebilecek yaşam. Ya- şam ile ölümün. içi boşalulmış imgeler halinde belirmesinin altı çiziliyor. Yer değiştirebilmeleri, takas edilebilirlikleri bu yüzden. Yazar, itinayla müdahale ediyor bu sözcüklere ve denk geldikleri kavramlara. "Sonsuz Sıkıntı", "Yeşil Erik", "Balkon", "Ölüm Figürü" gibi öykülerde, ölümü yaşam, yaşamı ölüm olarak düşündüğünüzde, aslmda metnin atmosferinden hiçbir şey yitirmediği, bu okuyucu müdahalesinin metne işlemedi- ği fark edilebilir. Bu, öykülerin etrafının dikenli tellerle çevrili oluşundan, karak- terlerin kendini olumlama saplantısına sahip olmasından, yazann okuyucuyu belirli bir mesafede tutma eğiliminden kaynaklanmıyor. Tam aksi, yazann met- ne, kurguya beklenmedik her müdahale- si, bu eylemi ifşanın kendisi, okuyucuyu çekip içine gömen ve metnin içinde baş- ka aramalara girmesini tetikleyen şey. KABUK KAYCISI Altay Öktem'de dilin bir eylem olarak şekillenmesi, şiddetin bilhassa şiirsel al- gılandığı öyküleri doğurmuş gibi. îçsel dolayımın yönlendirdiği ilişkiler söz ko- nusu burada; tarafların smırı bulanıklaş- ünlıyor, köşeleri törpüleniyor, bağlantı yerleri "5.0 ipek"le dikiliyor, izden eser kalmıyor. Üretenle üretilen arasındaki aynm da, Levi-Strauss'un brikolajında olduğu gibi muğlak. Taraflar genellikle aynı çatının altında; bu çatı bir ev de olabilir, beyninizin içi de. Beyninizin içinde her nasdsa bir anda ortaya çıkan bir hayvanla uğraşmak zorunda kalabi- lirsiniz örneğin. "Ağaçkakan"da, baş karakter, beynini kemiren bir nğaçkakanla baş etmenin yollarını arar. Kafasını ıslatarak (çünkü ağaçkakanlann ıslak odunu kemimıediklerini okumuş- tur bir yerlerde) bu soruna geçici bir çözüm bulur fa- kat az da olsa, hâlâ yerlere dökülen odun kırpıntılan görebiliyordur. Sonun- da, ağaçkakanın alondan bir heykelini odanın ortasma diktiğinde, tüm yaşamı- nı ağaçkakanı araştırmaya adadığında, beyni kemirilmekten kurtulur. Adamın dünyasında "ağaçkakanın * ideolojisi hü- küm sürer. Ondan tam bir sadakat bek- ler ve bu talebi karşılanmadığı sürece de adamın beynini kemirmeyi sürdürür. Adam, ağaçkakanı, o "düşünceyi" süb- limleştirdiğinde, yolu sadece yanlamış gibidir. Ağaçkakanın arzusunu gerçek- leştirdiğinde, yani altından bir heykelini dikip onun müridi olduğunda, aslmda öykü başlangıç noktasına yeni ulaşmış- tır. Adam, beynindeki fikri somutlaştır- manm verdiği rahatlamayla, "kırk ydda bir de olsa" yanlış yapıp yapmadığını düşündüğünde, beyninde küçük ökırtı- lar hafıften kendilerini hissettirir. Bu bir uyan mıdır? Adam, ağaçkakanı daha ne kadar "gerçek"leştirebilir ki? "Ağaçkakan"ın bittiği noktaya "mutlu son" demek mürnkün belki. Paranoyay- la, semptomla bir özdeşleşme söz konu- su çünkü. "Sırtımdaki Bıçak" ise para- noyayı unutuyor ya da onunla razlaca uzlaşıyor, çünkü olaylar baş karakteri ölümüne götürüyor. Haz ile ölümün in- celikli dengesizliğinde parmak uçlannda dolaşırken sendeleyip düşüyor. Bu öy- küde bir üçlü var: Kadın, adam ve bı- çak. "Aylarca sürdü üçümüzün ilişkisi; Altay Oktem'ln öykülerinde, ölümû ya$am. yaşamı ölüm olarak düşündüûünüzde. metnin atmosferinden hlçblr sey ymrmedlOlnl farkedlyorsunuz... aylarca ve gece gündüz. Bıçak, be- denimin bir parçası olmuştu artık. Daha doğrusu, kendi bedenim fa- lan kalmamıştı, üçümüz tek bir be- den olmuştuk. Soğuk, ürperten ve çıldırtan tek bir beden" (s. 158). Kadına eklenerek adamın yaşa- mına giren bıçak, bu üçlü ilişkide gitgi- de tek başına en önemÜ yeri işgal ediyor. Kadınla adamın bir ortaklık içinde pay- laştıklan arzu, adamın tekil arzusuna dönüşüyor sanki. Kadın gitse de, bıçak olduğu sürece aralannda bir bağ var; bı- çak olsun yeter. Adamın bedeni, bıçakla yeni bir arilama kavuşuyor; sanki organ- sız bir bedenmiş, bıçak onu yeniden dü- zenlemiş, ona yaşam vermiş gibi. Bıçağın yaratacağı tasanma, onun bedenine öne- receği şeye ihtiyaç duyuyor. Bıçak ona ölümü önerdiğinde, ölüyor ve ölürken "Gitme" diyor kadına, son gidişi oldu- ğunu biliyor çünkü. Ashnda ikisi birden ölüyor, kadın bıçağı adanım sırtına sap- ladığmda. Kabuğun, tenin, organlann içinde kı- yametler kopuyor. Karakterler, dış dün- yanın kabuğuna temas ettiklerinde ise katman katman bir gerilimle hırçm bir mizah arasında savruluyorlar. Toplum- sallık, toplumsal kimlik, sosyalleşmek, şiddete olduğu kadar mizaha da yol ve- riyor öykülerde. Radarda kaybolan, hat- ta muluemelen dünyadan da kaybolan bir uçağm ve bu gizemli durumu çözme- ye çahşan bir grup yetkilinin hikâyesinin anlatıldığı "Hava Korsanlan"nda, Albay bu olayı üstlerine nasıl açıklayacağmı düşünüyor ve sonra şöyle diyor: "Uma- nm... Umarım uçaktaki yolcular gittiği yerde dünyamızı en iyi şekilde temsil eder" (s. 25). "Sınav"da, ne olduğu be- lirsiz bir teşkilata girmek için mülakata giden bir doktor, ni- şanhsı üzerinde yaptığı sadakat sınayıcı seksüel deneyi bir güzel diğerleriyle paylaştıktan sonra, "Artık ben de vatanın birlik ve beraberhği, bölünmez bütünlü- ğü için çalışan o ayncalıklı insan- lardan biri olacakum" diyor (s. 104). Sapkınlık da, politika gibi top- lumsal birüği vurgulayan klişe deyişlerle kuruyor dilini bu öy- külerde. Genellikle seksüelliğin politikliği ve politikliğin sapkın- lığı dile geliyor. Hükmetmek, bastırmak, terörize etmek: Hep- sinin erotik karşılığı sayfalarda yerini alıyor. Karakterlerin ceza- landınlma biçimleri de politik mekanizmalara özgü nitelikler taşıyor; "Kâbus"taki "beyin te- cavüzü", "Saocı"da baş karakte- rin beyninin gezegenin kurtuluşu için geliştirilen aygıtın en önemli parçası ola- rak kullanılması gibi. Toplumsalhk her an karabasanlı, düzenlenemez, ehlileşti- rilemez bir atmosfere, ruh haline sürük- lüyor karakterleri. EKSİKLİK KÖPRÜSÜ "Camilla Köprüsü" isimli öyküde, Camüla'nın bir ağacın arkasından ya da bir mezarın içinden gelmesi arasında fark yok gerçekten. Camilla, o yaşlı ve genç, ölü ve diri haliyle Fuentes'in Au- ra'sını andırıyor. Bu öyküde her şey bir müdahaleyle başlıyor. Camilla tarafmdan vurulan baş karakter, yeni bir yaşama geçiyor, eksi- lerek. Önce parçalanan dalağı alınıyor, sonra artık oynatamayacağı sağ elinin bileğine platin takılıyor. (Sağ elin kay- bedilmesine Boyut Beîası'nda da rastlı- yoruz.) Kadın ona bunu neden yapıyor, bümiyor. Durum, bir gün kapısmm al- tmdan atılan bir zarfla karmaşıklaşıyor. Zarfın içindeki kâğıdın üzerinde kurşun kalemle çizümiş bir ok var sadece. Ok nereyi gösteriyor? Fark eder mi? Gom- browicz'in Kozmos'unda baş karakter, tavanda gördüğüne inandığı küçük bir okun nereyi gösterdiğini bıdmaya çah- şarak dedektülik yapmaya başlar. Okun gösterdiği yön, hem her şeyi belirler, bir olaylar silsilesinin açığa çıkışında rol oy- nar, hem de hiçbir şey yapmaz. Zaten bir ok olup olmadığı da belli değildir. Oklar ya belli belirsizdir ya da kur- şunkalemle çizümiştir; her an silinmeye mahkûmdur. Ashnda kurşunkalemle çi- zilmiş okla, bir köprü daha kuruluyor öyküde. Diğer köprüyse, baş karakterin sağ eli ile Camilla'nınki; ikisi de işlevsiz ve ölü. Köprüyü kuran, eksikliğin ken- disi. Camilla ona her zarar verdiğinde, o köprüden geçmesi gerekir adamın ve artık bunu yapabilecek güçte değildir. Tek yol, Camilla'yı, yani kendisini öl- dürmektir. Böylece Camilla'nın olduğu- na inandığı, üzerinde bir ok işareti olan mezara, onun "evine" kendisini gömer, mezarın içinde usulca uzanıp ölmeyi bekler. "Camilla Köprüsü"nde okların yönünün önemi olmadığı gibi, yaşayan biri için ölmekle ölü biri için ölmek ara- sındaki farkın da önemi yoktur sanki. Yazann karakterlerle kurduğu ilişki, temalanyla kurduğu ihşkiye benziyor; duyular bolluğu içinde türemiş sıkı ve kırılgan bir iletişim. Karakterleri her an yeniden keşfetme eğilimi seziyorsunuz yazarda. Bu eğilimi belirleyen en büyük etmen, cesaret belki de; sınırlardan bes- lenmek değil, smırlarla uğraşmak. Bu kurulum, okuyam olan bitene dahil et- mekle şekilleniyor. Burası onlann oldu- ğu kadar senin de oyun alanın, deniyor bize. Belki bu nedenle, karakterler line- er bir kurguya karşı çıkan eylemler ya- parken buluyor kendini. Çoğahyor, işle- ri karmaşıklaştırıyor ölüler dirilere, diri- ler ölülere kanşıyor "Bu kadar çoğahna- nın, hem de bu kadar cansız çoğalma- nın ne anlamı vardı?" gibi sorular dö- külüyor dudaklanndan. Eyleyerek yazıl- dıklannı hissettiriyor hep. Düşünceler eylemlerden doğuyor gerçekten de. Altay Öktem'in karakterleri, dudakla- nnı ısırıp kanatıyor, süzülen kanı par- mak ucuna sürüp sevgüilerinin yüzüne bıyık yapıyor, sonra da işitmesi güç bir kalıkahayk titriyor. Ama bu durum, öy- le senfonik bir yüceliğe yanaşan cinsten değil; aksine, yücelmenin itinayla bir çöküş ve düşüş olarak kavranışına yol veriyor. Sonra şöyle soruyoruz kendimi- ze: "Zaten düşmenin neresi kötü?.." • Sonsuz Sıkıntı/ Altay Öktem/Everest Yayoûan/186 s. C U M H U R İ Y . E T K İ T A P SAYI 1066 SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle