25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
iirAtlası CEVATÇAPAN Vera ÇEYKOVSKA/ Şiirler/ Metin ve Çeviri: Suat ENGÜLLÜ 'anıkrın külleriüzerinde kızgın mum güllerinden bir cehennemkurarak' f*eçen hafta yayımladığımız Vera Çeykovska şiirieıine \Jbu sayımızda devam ediyoruz... Ipek Böcekleri yumurta döşeli yolu kırıyor şeytanın küçiik parmakları gerçekliğe ulaşıncaya kadar ve aynştırıyor tanrının sıriannı küçük, pratik demiurgos'lar. karanlığın küçültme ekleri ve aydınlığın küçültme ekleri her yere yayılmış Abraxas'lar.(*) taze ipek katmanlarla beliriyor gerçekliğin ömekleri Kurşuninin Alevlenişleri bir zamanlar gür sınamalann çerçevesi olan, büyük pencereler, boğucu gökyüzünün sarmaşıklanyla kaplı, öte tarafın kapılan şimdi: güvercinlerin, tatsız sıraların, seslerin ve yankılann bulunmadığı diyarlara dalarcasına daldıklan, kurşuninin aynaları önünde duruyoruz aslında, ikimiz de. Bir kenarda yanan mumların alevleri sadece, pırıl pırıl sabahlann ve mutluluk kaynağı yıldızlı gecelerin daha önceki sözlerinin uyumundan oluşturulan ritme göre titreşirken hâlâ, anıların külleri üzerinde kızgın mum güllerinden bir cehennem kurarak Güney * * * gerçekliğin bütün yakıcı sıcaklıklan ovada çoktan kurumuş olan otun üzerine çöküyor... Güneş, yalap yalap yanarak, masmavi açlık içinde kayboluyor... Yılanlar da ateş sıçramaları, kızgın dillerdir... Sesi kurutan ve ufalayan. Tınıyı alevlendiren... Kartallar da en son gölgelerin hiç beklenmedik uçuşlarıdır... Dallanıp budaklanarak, aklın ötesine kadar derinleşiyor yeryüzündeki yanklar... Taş kendi şekline katlanamıyor artık... Etraf tepelerde kaleler, tapınaklar, düşsel mozaikler, frizler ve kabartmalar, herhangi bir iz bırakmadan yıkılıyor... Görülen izler bırakmadan yani... * * * Göl alanı etrafında, kireçli küçük evler ve tıpkı kutsanmış serinlikler gibi günün yaz sıcağına sinen, yükseklere kurulmuş kiliseler. Daracık sokaklarda, eşsiz dizemle uzayan, belirsiz fakat her şeye rağmen mırtlu sonla biten bir güney masalının inci gibi yapısından farksız, göz kamaştıncı kaldırımlar. Zakkumlar ve beyaz duvartar arasında etrafa mavi akisler C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1053 yayan pencerelerin arkasına, "Yaradan" yeni pronaoslar katıyor. Alacalı kilimler üzerinde güğümler, danteller üzerinde kehribarlar, süslü çerçeveler içinde uçsuz bucaksız göl aynaları, ak gerdanlan süsleyen inciler, günbatımı şiirlerinin son derece açık seçik manzaralan... Bu arada tannnın uysal sürüsünün mırtfak bıçaklan, izbelerde depolanmış kuzu beyni sayesinde, kökeni ortaya koymanın çabası içinde... * * * Iç-sürgünlüğüme kadar sardı içimi, serin-akşam yaz törenleriyle uyumsuz göl kentinin kovaladığı yakıcı sıcaklık, ağır rahip giysilerinin yırtıklarından dışanyı gözleyen yanık beden gibi, kartezyen anlayışla yontulmuş düşüncenin tersi - soğuk ve zalim bir tannnın negatifî gibi, üzerinden geçmek, yutmak ve toprağa gömmek varken, manzaranın dışına sıçrayan yılan, çok yaşlı gözleriyle sogurmak göklerin ve zamanın üzerine germek varken manzaranın dışına uçan kartal gibi, : metin - kaçan bir adın verildiği kargaşa içindeki dünya - müthiş bir rutubeti yok etme tutkusunun tezahürü • * * Kaçan bir adın verildiği metin yüzünden kovalandığından, o ilk önce, yakıcı gün ortasında, göl kenanndaki ıssız kent meydanına doğru koşuverdi. Her gün, iyiliksever, sağduyulu, tatlı dilli aya kliment'i, yürürken hayal ettiği meydana doğru. Mucizenin burada, ohri'de de mümkün olabileceği kanısına vannca, her iki Ahit'te yer alan, muamması çözülmemiş pek çok meseleyi düşünme teşebbüsünde bulunmadı bile. Böyle olmakla biriikte, her zaman bu kentte sınamalann sınıriı olduğunu biliyordu. Fakat şimdi, birdenbire, her nasıl olursa olsun, kutsal kitaplann bir yerine eklenmiş ya da kendi içine yazılmış bir kod gereğince, tam da kendisinin, bir mucize için seçilmiş olduğu sanısına kapıldı. Kavurucu yaz sıcağı aftında, kovalayanlardan kaçarken kent meydanından geçmesinin ve meydanın üst tarafındaki bayıra tırmanmasının, belki de kendisi için belirlenmiş sınamalar olduğunu sanıyordu. ödülün, sığınabileceği, içinde, tahammül edilemeyecek ölçüde kafasını kurcalayan kendi metnini biçimlendireceği, kocaman bir serinliği, "Yaradan" tarafından büyültülen midyeyi, tarihin tatlı esintisini andıran, bayırın tepesindeki kilise olduğuna inanıyordu. Ayaklannda ağır bir yorgunluk hissetmeye başlamasına rağmen, o, kent meydanını çabucak geçiverdi. En yakın sokakları olabildiğihce hızlı koşarak geride bıraktı; fakat yine de, arkasında bir yerlerde, kovalayanlann seslerini duydu. Gözlerine sis perdesi çökecek kadar aklını allak bullak eden yakıcı sıcak altında soluk soluğa kalmış vaziyette, daracık dik sokaklardan yukarılara doğru koşuverdi. Ona, daha da çok gayretkeşlik aşılaması gerektiği izleniminin hâkim olmasına rağmen, zaman akışını yavaşlatıyordu. O da yavaşladı, hatta durdu bile. Gerçekliğin bütün kavurucu sıcaklıklannın, artık kurumuş bir otun üzerine çöktüğü bir ova düşündü. Güneşin masmavi acıkmışlık içinde, yana yana nasıl gözden kaybolduğunu gördü... Kendisi de kurumuş ot gibi güçsüz düştü. Şimdi, havayı çıldırtan ve toprağı titreten kavurucu sıcaklık altında, kilisenin de çatladığını ve zayıf düştüğünü görüyordu ya da ona öyle geliyordu. Her nasıl olursa olsun, bu görkemli yapı, onun için kaybolmuş sayılırdı artık. Kovalayanlann sesleri yaklaşıyordu. Yılan tarafından sokulmuş, kartal tarafından gagalanmış olmayı arzuladı; yeter ki bu bekleyiş son bulsundu. Gözlerini yumdu; fakat birdenbire vücudunda soğuk bir dokunuş hissetti, güçlü kanatların çırpışını duydu. Gözlerini yine açtı: kendisine ağzı açık bakan yılan ve kartal gözleriyle göz göze geldi. Metninde sezdiği yuvarfak gökleri, artık aklını tamamen yitirmişçesine içlerinde gördüğü, o çok eski zamanlara ait gözlerdi bunlar panldadılar ve tıpkı inciler gibi önce ona doğru, sonra da bayır aşağı zıplayıp yuvarlanmaya başladılar. Ancak onlann gözlerinde aslında kendi bakışını gördüğünün farkına varamadan, yılan ile kartal gözden kayboluverdiler. O şimdi aşağılara, kente doğru baktı. Göl, üzeri inci kaplı koca bir alanın masalsı aynasıydı. Gözalıcı-balıklar, saydam bakışımlarda üreyerek, gerisin geri, ona doğru yüzüyoriardı. Çekici, fakat aynı zamanda şaşırtıcı derecede yalın bakışımlar; tıpkı onun metninin yarıklanndan fışkıranlar gibi. Akan hava tertemizdi. Güneş blllurdan farksızdı. Karanlık ve korkunun bütün dal ve gülleri toplanmış, bütün pislikler ve yanlış adımlar ortadan kaldınlmıştı. O ise - o, kendi metnine girmiş olmaktan sonsuz bir haz hissediyordu. Üzerindeki yabancı sesleri duymadan önce, bu iş tamamdır, diye düşündü. Kendisine görünen kodun anlamı çözülmüş, manzaranın ve göklerin görünmez anılarına teslim edilmişti. llelebet. Şimdi gece ve hayali sonun sonu kolay yapışan ve geveze karanlık duvaklar gibi yaklaşıyordu. Daha bir kutsal mutluluk gibi... Rimbaud eğildiğini görüyorum erdenliğin tomurcuklanmış dalları altında, tufanda kabaran sular gibi kabaran kökenine ı batırmakta ' oldukları arasında neler neler yok: dünyaya geldiği, her iki yanındaki daracık sokaklan, sabahın doğduğu ve ölülerin toprağa girdiği ardenler'in manzaralanna uzanan charieville; paris'in pembemsi kenar işlemeli ve zarif lâmba panltılı olağanüstü kurşuniliği; londra'nın sisli kuleleri, köprüleri ve birahaneleri; brüksel'in usta işi cephe duvarian ve duygulan; stuttgard'ın göksel ve ussal duruluklan; yabancılaşmışlığın öldürücü kabukları içindeki yaratıklar, isyan alevleri; yaya geçilmiş bütün miller; gezici sirkler, olağanüstü fakat gereksiz beceriler; görünmezle birleşme deneyı için âdeta yutarcasına okunan bütün tuhaf kitaplar... oysa bütün bunlar, sahip olunamamış fakat ayırt edilen, gelecekte de sezilecek bir biliş/hissedişte düğümlenen, pek çok olası sonucun ortasına ansızın dalmış olmanın bir ifadesidir sadece: söz konusu olan, bir çeşit tümkapsayıcı ve zamanlarüstü - fakat ertelenen yalnız alanın mahremi sanki. dayanılmaz uzgörülerle alevlenen: tahammül sınırlannı zorlayacak ölçüde çoğalan ve hücrelere kazınan: kökenin yüzeyine çıkmaya zorlayan: sahiden de, yüksekliklere kaldınlmış, eski gravürier denizi gibi.n geriye, yalnız alanın en ateşli tutkusunun gıdıklanışlannın, berraklığı gölgelenmemiş büyük güneşin kaldığı .* yükseklikler... • ... afrika, uzun bacaklı zenci tannçalar ve kabileler, bedeviler ve kuğulan andıran dervişler; dört bir yana dağıtarak tekrarlanamaz cümleleri, kızgın kum tepelerinde bir yerierde parçalara bölünen, gökkubbenin ekseni etrafında oynanan kusursuz dansta hepsi. biriniB (') Abraxas- Eski Mısır gnostisizminde-en yüce vartık, 365 göğün hükümdan (") "... eski gravürier denizi gibi" - Arthur Rimbaud'nun, Tufandan Sonra' adlı şiirinde yer alan mısrasının bir bölümüne göre. SAYFA 31
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle