23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
K itaplar Adası M.SAMKA8LANKARA K öy Enstltüleri Yasası'nın 17 Nisan 1940ta kabul edillşlnin yet- mlşinci yıiına vanr- ken gecen hafta. bu hafta da 23 Nl- san 1920'nln üzerin- den doksan yıl geçl- vermlşoldu... ogü- nün Mustafa Ke- mal'll Büyük Mlllet Meclisl'nden günü- müz Türklye Büyük Mlllet Meclislne köprülerin altından kimblllr ne sular ak- tı, neleryaşandı, bunun yazınımıza yansıması ne oldu; söylenecekcoksöz olsa gerek. ömeğln Ankara'ya özgü ro- manlar, öyküler üzerlne yapılan ça- lışmalann yeterii- ğinden, bu konuda derll toplu bllgiye. sağlıklı veriye sahip olunduğundan söz edileblllr mi? Yüzyıl önceslnden bugüne değişen bakışıyla. blzim onlara yöne- llk yenllenmiş yak- laşımımızla köylü- müz ne aiemde pe- kl? Ya Ankara ro- manlan Için neler söylenebillr? Ceçen şu doksan yıla öz- gülenmiş, çeşltll dö- nemlerle kesltler- den oluşan bir "An- kara vazını Kltaplı- ğı" üzerinde yete- rince duruluyor mu? Böylesi bir bi- llnce sahip mlylz Işln başında? Kültür (ve Turizm) Bakanlı- ğı lle merkezi Anka- ra'da bulunan Ede- biyatçılar Deme- ğl'nln bu bağlamda bir glrlşlmi var mı? öteden beri aralık- larla da olsa sözü Ankara romanlan- na, öykülerine, an- latılanna getlrmem boşuna değil... SAYFA 24 Toz Duman İçindeVatan Dediler Köylüler Geçen hafta Köy Enstitüsü çıkışlı yazar olarak Talip Apaydın'ın üç romanı (San Traktör [1958], Yarbükü [1959], Ortakçılar [1964]) üze- rinde durmuştum. Bu hafta da 23 Nisan'ın dok- sanıncı yıldönümünde, Ankara'yla ilgili, üstelik köylülerin bakışıyla kurulmuş bir roman üçleme- si için yine Talip Apaydın'ın yapıtlanna getiriyo- rum sözü: Toz Duman İçinde (Hürriyet, ikinci basım, 1974), Vatan Dediler (Yalçın, 1981). KöyWler(Cem, 1991). Anadolu ihtilaline, köylüler temelinde eğilen romanlar kaleme alınmadı değil yazınımızda. Bu çerçevede geçmişten llhan Tarus, Hasan Izzet- tin Dinamo, Kemal Tahir, Samim Kocagöz, Ta- nk Buğra vb. yazariar, günümüzden Mustafa Yıldınm anımsanabillr... Ancak ben, Talip Apay- dın'ın andığım romanlanyla yetinmek düşünce- sindeyim bu hafta... APAYDIN'IN ROMAN OÇLEMESİ... Talip Apaydın'ı düzayak köy romanlan verim- leyen, olup bitenleri, adı konmuş biçimiyle "köy edebiyatı" temelinde tekdüze anlatmaya çaba- layan biri olarak alabilir kimileri. Köy Enstitülüler yazınına karşı güdümlü olanlann, yukanda andı- ğım yazarlardan hangilerini, ne oranda okumuş- tur, bilemem elbette... Ancak bunun kadar, bu- na yönelik değeriendirme yöntemlerini bilmeyi de çok isterim doğrusu... Toz Duman Içinde, Vatan Dediler. Köylüler adlı romanlann adlan, yazı başlığındaki gibi tek tümce haline getirildiginde anlatılmak istenenin ne olduğu belki daha iyi anlaşılabilir. Toplam bin sayfayı aşan üçlemede, Çanakkale'den Ulu- sal Kurtuluş Savaşına köylünün gözünden ya- şananlann aktanlmaya girişilmesi ilginç elbette. Çünkü romanda kimi entelektüel dokunuşlar dı- şında baştan sona hep köylü bakışı egemen kı- lınmaya çalışılıyor denebilir. Buna köylülerin gözünden subay, zanaatçı, esnaf anlatımıyla öteki köylülerin aktanlışı da eklenebilir. Bu yaklaşım, yüzyıl kadar önce, dar bir zaman aralığında yaşananlann topluca göz- den geçirilmesi olanağı sunuyor okura. Apaydın, Köylülerin "önsöz"ündeşöyledi- yor "1918'lerden günümüze kadar Türk köylüsü- nün devlet içindeki ve temeldeki yerini, gelişimi- ni, çeşitli katmanlaria ilişkisini irdelemeyi amaç- ladım. Belki bir hesaplaşma bu. Sömürücü sı- nıflaria, aydınlarta ve yöneticilerie.../ Köylümü- zün yalnızlığını, umarsızlığını çocukluğumda bizzat kendim yaşadım./ On altı yıl askeriik ya- pan, Birinci Dünya Savaşının, Kurtuluş Savaşı- nın tüm cephelerinde tetik çeken ve yaralı ola- rak köye dönünce topraksız, işsiz, ekmeksiz kalan bir köylünün oğluyum. Çocukluğum onu dinleyerek geçtl. 1938'de Köy öğretmen Okulu (sonradan Köy Enstitüsü) öğrencisi olduğum gün, 'Bu devlet seni okutuyor ya, tüm çektikle- rim, tüm akıttiğım kan ve ter helal olsun' dediği- ni unutamam." Köy Enstitüsü kökenli yazariar, kuşkusuz bi- rer kır yazan ilk önce. Apaydın da ölüm kalım günlerindeki bu halk hareketliliğini, pastoral do- kuyla uyumlu yapılandınrken farklı okuma heye- canları yaratmak için çabalıyor. Ancak yazar, olup bitenleri "günlük" havasında en ince aynn- tılanna dek anlatmaya girişince roman, tefrika havasına dönüşüyor çabucak. Söz ekonomlsi- ne de rastlanmıyor o zaman. KAĞŞAMIŞ SULTANDAN YENİANKARA HÜKÜMETİ'NE... Roman, 1919'daTacım Köyü'nde başlayıp arada başka yerlere de uğraya kona, farklı za- manlarda farklı yerlerden geçerek işgal Ta- cım'ından kurtanlmış Tacım'a geliyor. Yazar, köylüleri simgesel olarak iki kesim ha- linde romana yerieştirip ikili, ama tek boyutlu bakış sergiliyor Bir yanda Hacı Nuri, Imam Zi- ver, Kadir Ağa, Ibrahim Bey, Hasan Emmi öte yanda Mahmut ile ona çeşitli evrelerde destek olan Haceli, Kâzım, Hamdi, Aşır vb. genç, tut- kulu, kteallst arkadaşlan... Buna üçüncü grup olarak kadınlann bakışını ektemek zorunlu. Bir ölçüde çocuklaria ergenler de katlabilir hatta bu halkaya. Bunun roman kahramanlannı kaçınılmaz ola- rak çizgiselieştireceği açık. Çünkü bu çerçeve- de kurmaca gerçekliğin değil de olgusal ger- çekliğin sıralı anlatımına dayalı bir yansrtımla karşılaşıyoruz. Yüceltme de ekleniyor buna. Ol- gular, düz soyutlayımlaria, dönüştürüme uğratıl- maksızın yalnızca kendi gerçeklikleri bağlamın- da roman evrenine buyur ediliyor. O zaman gerçektenlik duygusu zayıflıyor ister istemez. Yazar, halk romanı temelinde yapılandırdığını düşünerek tutumunu benimseyebilir. Ne ki kah- ramanlann derinlikll karakteriere dönüşemeyişi- nin, giderek köylülerin ya da askerierin çizgisel- leşmesinin roman için olumlu veriler sayılama- yacağı kesin. Yunan askerieri de eklenebilir bu- na. Bu okuma deneyimi bir kez daha gösteriyor ki olgusal gerçeklikle yaşamsal gerçeklik apayn temeller üzerine bina edilmek zorunda. Nitekim üçlemedeki kahramanlar, yaşamın içinden sü- züterek yerieştirildiği izlenimi bıraksa da ideal- leştirilmiş, sonuçta kendi gerçekliklerinin dışına çıkanlmış, böylelikle gerçektenlik duygusundan uzaklaştınlmış, karakteristik olmak yerine çizgi- selleştirilmiş kişiler. Oysa geçen hafta Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümünde Apaydın'ın San Traktör, Yarbü- kü, Ortakçılar adlı romanlannı ele alırken bun- lann hiç de böyle olmadığını, dönüştürümüyle, kahramanlanyla dikkat çekici konum sergiledi- ğini söylemiştim. Andığım üçleme için ise bu kanıya varmak neredeyse olanaksız. Elbette olgusal yaşamda kimileri kahramanlar çağına özgü idealist tutum sergileyebilir, ancak bu, sanatın kendi gerçekli- ğine dayalı olarak aktanlmadıkça, yazannı tip- leştirme klişeleriyle sakatlayacaktır zorunlu ola- rak. örneğin Mahmut, köyün imamdan sonra üs- telik medrese görmüş tek okuryazan olsa da Imam Ziver'in sultan yanlısı sözlerine karşı kan- sına şunlan söyleyebillr mi dersiniz, hem de 1919 koşullannda: "Büyüklerimize itaat edecek- mişiz. Hangl büyüklerimize itaat edeceğiz ulan? İtaat edecek büyük mü kaldı? Memleketi ne ha- le getirdiler baksana? Düşmanlan doldurdular içeri. Milleti perişan ettiler. Yalanla dolanla geçi- nip gldiyorlar. Hâlâ onlan dinleyecekmişiz." (Toz Duman İçinde, 9,10) Mahmut, mültezim, harmana vergi toplamaya geldiğinde de söyle- nir: "Düşmanı doldurdular içimize, hâlâ vergi toplariar. Sanki hükümet var başımızda." (32) Vatan Dedller'de yaşı geçkin Banazlı Musta- fa da 1920'de şöyle dlyor Orduda benim de yapacağım bir iş bulunur elbet. Ne derierse onu yapacağım. Tek vatanımız kurtulsun." (26) Ya Teğmen Galip, hem de askerier önünde bakın ne diyor "...Bu sefer kendimiz için dövü- şeceğiz. Kendimiz için kazanacağız. Kemal Pa- şa bizim önderimiz. Halk diyor da başka bir şey demiyor. Her şey halk için. Devlet halk için çalı- şacak. Halkı yükseltecek. Bizi bugüne kadar hep aldatmışlar. Yalan söyleyip uyutmuşlar. Bundan sonra yapamayacaklar." (80) Savaş sonrası köye dönüşünün ertesinde öteki gazi arkadaşı Haceli'ye şöyle diyecektir Mahmut: "Ne olacak biliyor musun... Ankara devleti yeni kanunlar çıkaracak. Bu yurdun fakın fukarası köylüsü efendi olacak, işte size yol, işte size toprak, su. İşte size okul. Çalışın üretin adam olun. Aklınızı, boş şeylere takmayın. Şu- nun bunun kapısına kul olmayın. Kendinlz çalı- kOUrLrK i\iır \r«w> şın, kendiniz yeyin..." (Köylütor, 39.40) Mah- mut'un 1922'de böyle söylemesi de neredeyse olanaksız... Kurtuluş Savaşının ön- günlerindearkaplandaki hazıriığın, askerin eksik tamamlaytşının, donanımı gozden geçirişinin, adeta cephegerisigünlüğObi- çeminde verilişinin değer taşımadığı savlanamaz romanda. Yıjlar sonra bunlan okuyanlar, Türki- ye'nin yüzyıl önceki yaşa- ma biçimini, giyim ku- şam, yeme içme kültürünü, insanlann birbirie- riyje ilişkisini öğrenebilecek böylelikle... Üçlemenin pek çok yerinde Fethi Naci deyi- şiyle "göz yaşartıcı bombalar"a rastlanıyor. Böylesi bir üçlemede bundan kaçınabilmek ola- naksız belki, ama bunun okuru boğabileceği de öngörülebilmeli. Anadolu halkının dilsel özelliklerinden taşan yansımanın, okumada hoş köpürmeler yarattığı söylenebilir. Yalın, doygun, kısa tümceli anlatı, genel olarak Talip Apaydın anlatısının süreğeni. Bu, romana uçurucu okuma kolaylığı getirirken yazann Anadolu ağzından bunlan yerieştirdiği sözcükler, deyişler de albenili yanışlaria panldı- yor hep. Birkaç örnek vermek isterim doğrusu: talaz, göbüt, işi bitmek komak, çepel, yanazlık, yoksulluk kervanı, duru dineği kalmamak, bus bus bunalmak, şırpbadak, helki, kofalmak, be- nillemek, gebrelemek, doluksamak, bıcık bıcık, yanntı, ivmek, deli çıkmak, (bir şeyden) bir dö- nüm getirmek, cıbır, yarsımak vb. BİR ANKARA ROMANCISININ FARKLI YAKLASIMLARI Talip Apaydın'ın roman üçlemesi, Turgut ûzakman'ın Şu Çıkjın Türkler'inden (2006) yaklaşık otuz yıl kadar önce, benzer yönsemey- le, yüceltici duyguya dayalı, daha çok kurmaca temelinde verimlenmiş bir yapıt. Ancak Talip Apaydın'ın 1922 Tacım'ından yaklaşık altmış yıl sonra Kente Indi Idrls'te (Te- kin, 1981), Ankara'ya yönelik yaklaşımını farklı boyuta taşıyışı üzerinde de durulabilir. Kurtuluşun başkenti Ankara bu kez, gece- kondularla işgal edilmiştir. Idris de Yozgat'ın bir köyünden Ankara'ya göçmek için yol anyordur. Köyden kente göçmeye karar vermiştir verme- ye de, adım atmaya geldiğinde iş, tutuktur. Ür- ker, korkar, güvensizlik duygusu içinde kıvranır. İster ki, göçmek için işi, sırtını dayayacağı gü- vencesi olsun. "Bir tuhaf güvensizlik duy(a)r" (46) hep. Sonunda hiçbir dayanağı olmadığı halde Ankara'nın bir gecekondu bölgesine taşı- nır yine de. Çocuklan, "Ankaralı olduk gayri de- ğil mi?" (49) diye sorar babalanna. Üçlemeninardından, Kente IndiIdrlsingös- termeci temelde, radyo oyunu havasında ve- rimlenmiş bir roman olduğu da söylenebilir. Hatta Bilgesu Erenus'un Misaflri (1984) gibi açık biçemle sergilenebilecek halk tiyatrosu gibi de bakılabilir romana. Apaydın, bir masal-söy- len diline yakın duruyor da denebilir yapıtında. Sisler gerisinden radyo oyunu havasından du- yuşumuz bunu, doğal bu nedenle. Demek ki ro- man, yazann farklı verimleme evresine karşılık gelen, biçem denemesıne giriştiği bir yapıt. Yüceltilen, söylenleşmiş Ankara'dan düşmüş. düşürülmüş, adeta mafya kenti yapılmış bir tu- haf Ankara'ya... 23 Nisan'ın doksanmcı yılında doksan kez düşünmemiz gereken bir durum bul Canım efendim, nesini hangi yüzle kutla'yım bunun, nasıl? • C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1053
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle