23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
FERİDE ESEN BİLGİN Hiç Silivri’ye, duruşma izlemeye gittiniz mi? Ben birkaç kez gittim. Özellikle de gazeteci arkadaşlarımın savunmalarını izlemeye özen gösterdim. Hüküm doğal ki yargının. İzlediğim her bir savunmada bana göre, yargıçların “doğruya ulaşmada” savunmadan beklediği inandırıcılık ilkesi içtenlikle veriliyordu. Özellikle de Mustafa Balbay’ın savunmasının ilerde gazetecilik öğrencilerine “ders” olacak nitelikteki ağırlığı, özgünlüğü, tüm duruşma salonunu etkileyen güzel Türkçesiyle sergilediği bilimsel düşünce çizgisi her türlü övgüye değer nitelikteydi. Bu duruşmada bulunduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Duruşmaları izlemenin mesleki deneyim açısından olduğu kadar, duyarlı bir vatandaş olarak da önemli olduğuna inanıyorum. Ayrıca, biten her duruşmanın tarihe not düştüğünü sanıyor, orada olmanın “tarihe tanıklık etmekle eşdeğer” olduğunu görüyorum. Gazeteci her şeyden önce yaşadığı topluma karşı sorumludur. Bir meslektaşınızı seversiniz ya da sevmezsiniz ama onun koşullarını görmeden, savunmasını dinlemeden “acıma duygunuzu” ortaya koyarsanız, acınmaya hiç de gereksinme duymayan o kişiler değil, siz “acınası duruma” düşersiniz. Montaigne, “Düşüncelerimizin en iyi aynası hayatlarımızın akışıdır” der. Fikri sorulan kişi görüşünü ortaya koyarken saygıyla andığım Uğur Mumcu’nun deyişi ile “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” sıradanlığına düşer, kendisini gazeteci değil de yargıç yerine koyarak kesin hükümde bulunursa, suçladığı kişileri bir an için kendi yerine koymadan, bilimsel deyişle “empati” kurmadan suçlarsa “birilerinin oyuncağı olduğu” nitelemesiyle karşı karşıya kalır. Taktığı sahte demokrasi maskesiyle “Ben hakiki demokratım” diyerek alay konusu olur. Bu durum ayrışmayı beraberinde getirirken demokrasi kavramı da örselenir. Siz siyasal koşulların değişkenliğini düşünmez, bunalımlı bir dönemden geçildiğini görmezseniz, şu anda hâkim güç olarak görünen düzenin oyuncağı olmaktan arınamazsınız. İnsan haklarının, demokrasinin “sömürülmeye direnmekten ve haksızlığa demokratik yöntemlerle karşı koymaktan” geçtiğinin bilinmesi gerekir. Çünkü yetkin bilinç, şiddet üretmeyen, şiddete her durumda sonuna dek karşı çıkan bilinçtir. Bunları düşünmeden meslektaşlarını karalayan, “Ben bu konuda tarafım” diyebilen bir kişi, suçladığı gazetecilerin duruşmalarına gitmeden, savunmalarını okumadan, bilinçsizce, bilgisizce, sorumsuzca sarf ettiği sözlerle, en az onlar kadar kendi sosyal konumunu da önyargılarına kurban ettiğini görmelidir. Montaigne’e göre “Bütün toptancı yargılar çürük ve tehlikelidir.” Kamu vicdanı, “duyuncu” açısından, uzun süren tutukluluk hali, suçlanan kişiler kadar aileleri de kaygı dolu bekleyişe itmektedir. Silivri’de savunmasını izlediğim tutuklulardan her biri yargılanmaktan kaçmadığını, yargılanmak istediklerini söylüyor. Tutukluluğun cezalandırma yöntemine dönüşmesinden yakınıyorlar. Özgürlüklerinin engellenmesinin; meslekten, aileden, sosyal çevreden kopuşla beliren psikolojik gerilimin, üzerlerinde devlet eliyle uygulanmakta olan “şiddet” algısı yaratacağı kaygısını duyuyorlar. Çünkü yasalar, kaçma şüphesi olmayan kişilerin tutuksuz yargılanma hakkı olduğunu öngörüyor. Tolstoy, “Doğru, kendini şiddete dayanmadan ortaya koymalıdır” der. Şiddet ise sevgiyi öldürür. Saygıyla andığımız Can Yücel, “Bir Numaralı Halk Düşmanı” adlı şiirinin sonunda şöyle seslenir: (...) Biliyorum suçluyum razıyım cezama Çalmadım öldürmedim ama Daha kötüsünü yaptım N’aptım biliyor musunuz Reis Bey Tuttum insanları sevdim Silivri’de, savunmalarda “şiddet” yerine vatan sevgisinin sergilendiğini görüyordum; “vicdan = duyunç” kavramı ise salonun duvarlarından yansıyıp yüreklerde otağ kuruyordu. Direnen yüreklerden akla varan düşüncede ise Spinoza sesleniyordu: “Devletin en son amacı, insanlara hükmetmek, onları korkutarak, baskı altında tutmak veya onları başkalarının arzularına tabi kılmak değildir. Tam tersine onun hedefi, vatandaşlarının güvenlik içinde fikir ve beden yeteneklerini geliştirmesini, akıl ve idrakinden serbestçe faydalanmasını sağlamak olmalıdır. Çünkü devletin gerçek amacı özgürlüktür.” CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Yazarımız Ümit Zileli yurtdışında bulundu- ğundan bu haftaki yazısını yayımlayamıyoruz. GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK Pazarkaya’nın 50. Sanat Yılı... Geçen günlerde Doğuş Üniversitesi’nin düzenlediği Güngör Dilmen Sempozyumu’nda birlikteydik. Almanya’dan gelmişti. Son beş altı yıldır, yaz aylarını Gökçeada’da geçiriyordu. Ama kültürel etkinlik nerede olursa olsun, oraya uçuyordu, yani “Sözün doğasında geziyordu”. Şimdi yine Türkiye’de Pazarkaya. Bu kez TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nın “Onur Yazarı” olarak İzmir’de okurlarının karşısında. Pazarkaya için iki yapıt birden yayımlandı. Biri eşi İnci Pazarkaya’nın sürprizi “Dilin Çağrısı Yüksel Pazarkaya’ya Sanatının 50. Yılında Armağan”, öteki Enver Ercan’ın hazırladığı “Sözün Doğasında Gezmek”, TÜYAP İzmir Kitap Fuarı “Onur Yazarı” kitabı. Zaten siz onu şiir, öykü, çeviri ve yazılarıyla da çok iyi tanıyorsunuz ya, yine de bu 50 yılı, birkaç paragrafa sığdırarak anımsatayım istiyorum. Pazarkaya, ilk yazı ve şiirlerini 1960’ta Türkçe ve Almanca olarak yayımlamaya başladı. 27 Kasım 1961’de Almanya’da iki Almanya’yı birbirinden ayıran Berlin Duvarı’yla ilgili (belki de ilk) şiiri yayımladı. Sonra bu duvarın yıkılışına, orada yaşanan acılara tanık oldu, “Mölln ve Solingen’den Sonra Almanya Üzerine”yi yazdı. Bu nedenle 2007’de “Kırk Yıl Dile Kolay” adıyla 40 yıl yaşadığı Almanya’yı genel bir bakışla değerlendirdi, yaşadığı Almanya’da kültürlerarası diyaloğun yolgöstericilerinden oldu. Gönüllü Kültür Elçisi’ydi. Atatürk’ten Ecevit’e, Orhan Veli’den Behçet Necatigil’e yaptığı çevirilerle “Ferhat’ın Yeni Acıları”, “Haremden Kadın Kaçırma” gibi yazdığı oyunlarla Türk kültürünü Almanya’da tanıttı, Almanya’da yaşayan Türkler’in temsilcisi oldu. AB’ye Türkiye’den önce girdi. Yüksel Pazarkaya’ya 1987’de Almanya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Liyakat Nişanı, 2006’da Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Onursal Doktora unvanı verdi. Ayrıca 1989 Adalbert-von-Chamisso Ödülü’nü, 1992 Dr. Orhan Asena Oyun Ödülü’nü, 1993 Salihli Belediyesi Oyun Ödülü’nü, 1992/1993 İsmet Küntay En İyi Oyun Ödülü’nü,1994 Berlin Senatosu Çocuk Yazını Ödülü’nü, 1997 Haldun Taner 2. Öykü Ödülü’nü, 2005 Haldun Taner Kısa Öykü Ödülü’nü, Yol Dolayları kitabıyla 2007 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazandı. Son olarak da geçen yılın sonunda Almanya’da Ruhr Kitap Fuarı tarafından 2009 Onur Yazarı seçildi. Pazarkaya, 50. Sanat Yılı’nı 110 kitapla selamlıyor. Bunların yarısı Türkçe, yarısı Almanca yayımlanan kitaplar. Bu kitaplar içinde Türkçeye kazandırdığı Goethe, Brecht, Rilke, Gert Heidenreich, Johannes Poethen, Walter Helmut Fritz’in kitapları da var. Son iki yıldır Rilke’nin tüm şiirlerini dilimize çevirmesiyle büyük bir başarıya imza attı. Onun, hiçbir yazarın külliyatında olmayan “Kış Öyküleri”, “Yaz Öyküleri”, “Güz Öyküleri”, “Bahar Öyküleri” var. Okuduğunuzda tarifsiz duygu betimlemelerinin kesinlikle belleğinize kazındığını göreceksiniz. Silivri’de Duruşma İzlemek KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com 22 NİSAN 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Einstein, Recep’le tanışınca yeni teori geliştirdi: Zafiyet Teorisi Niyet Erol Barutçugil: “Recep, başkan olmaya niyetlenmiş: Şarlo Diktatör!” Yumruk Tarık Emre: “Yumruklanan politikacılarımız üzülmesin; ağzı burnu dağıldıktan sonra oylarını arttıran Berlusconi'yi hatırlasınlar!” H.Ö. Turhan Sabuncu: “Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanlığı’ndan emekli olurken Bülent Arınç ‘Karısından çok ben ağladım’ demişti. Haklıymış!” YağmurDeniz Korkunun ecele faydası yok! BBC’NİN araştırmasına göre Türklerin en sevmediği ülkelerin başında ABD geliyormuş. Necati Cebe, “Niçin sevelim ki” diyor: “ABD’nin Türkiye üzerindeki emelleri apaçık ortada iken Türklerin ABD’yi sevmesini beklemek, boş hayaldir. Büyük Ortadoğu Projesi’nin laik Türkiye Cumhuriyeti’nin İslam cumhuriyetine dönüştürülmesini ve de sınırlarının değiştirilmesini öngördüğü, inkâr edilemez bir gerçektir. Pentagon yapımı bölünmüş Türkiye haritalarının, uzun yıllar, televizyon ekranlarında ve gazetelerin baş sayfalarında gösterildiği, son günlerde ilköğretim okullarına kadar girdiği herkesçe bilinmektedir. Yıllar önce eski ABD Dışişleri bakanının bir Ortadoğu gezisinde bölgede haritaların değişeceğini açıkça ifade ettiği de unutulmamıştır. Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olmakla övünen Türkiye Başbakanı, üstlendiği görevleri tam olarak yerine getirebilmek için canla başla çalışmaktadır. İktidarın gerek Ermeni ve gerekse Kürt açılımlarında izlediği politikaların projenin sınırların değiştirilmesini öngören ayağı ile bağlantılı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Anayasa değişikliği ihtiyacı, her alanda iflasın ve birikmiş yolsuzluk dosyalarının yarattığı korkudan kaynaklanmaktadır. Ne edelim ki korkunun ecele faydası yoktur!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” YENİ bir gündem yavrumuz daha oldu. Civanımın padişahı Fatih Sultan Recep, anayasayı değiştirip yüksek yargıyı ele geçirmeden Türkiye’de başkanlık sistemine geçilmesini önerdi. Sultanın buyruğu altındaki partililer hemen sıraya girip sultana başkan seçilmiş gibi tebriklerini sunarken CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da sultanın eski çamaşırlarını ortaya serip “Başkanlık sistemi Amerikan emperyalizminin bize tavsiyesidir” buyurduğunu anımsattı. Memlekette peynir gemisi lafla yürüdüğü için laf olsun torba dolsun muhabbeti içinde başkanlık sistemi yerine yarı başkanlık sistemi önerenler oldu. Biz de “şef”in altın kurallarını, başkanlık sisteminin yeni anayasası olarak uyarladık. Şimdi oylamaya geçiyoruz. Kabul edenler, etmeyenler; kabul edilmiştir: Madde 1- Başkan haklıdır. Madde 2- Başkan daima haklıdır. Madde 3- Başkanın haksız olduğu durumlarda birinci ve ikinci maddeler geçerlidir. Madde 4- Başkan uyumaz, gözlerini dinlendirir. Madde 5- Başkan yemek yemez, gıda alır. Madde 6- Başkan içmez, susuzluğunu giderir. Madde 7- Başkan, adeta ikinci peygamber gibidir. Madde 8- Başkan hiçbir zaman makamını terk etmez, başka yere davet edildiği için gitmek zorunda kalır. Madde 9- Başkan hiçbir yere geç kalmaz, onu yolda alıkoyarlar. Madde 10- Başkanın odasına kendi fikirleriyle giren Başkanın fikirleri ile çıkar. Madde 11- Başkan gazete okumaz, günlük bilgileri toparlar. Madde 12- Başkan televizyon seyretmez, programları yorumlar. Madde 13- Başkanın karısı büyük başkandır. Madde 14- Başkan ile laf ve tükürük yarıştırılmaz. Madde 15- Başkanın atına dokunulmaz. Madde 16- Başkanın itine “hoşt” denmez. Madde 17- Başkanın yaptığı bütün espriler latiftir. Madde 18- Başkana fikir beyan ederken “sizin de bildiğiniz gibi” denir. Madde 19- Başkan dedikodu yapmaz, sohbet eder. Madde 20- Başkana dokunulmaz, dokunan çarpılır. Ek Madde 1- Birinci, ikinci ve üçüncü maddelerin değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Başkan HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Üzeri çiko- latayla kaplan- mõş donmuş krema... Halk dilinde ayrana verilen ad. 2/ Kullanõşõ rahat giysiler için kullanõlan bir sözcük... Ge- mi ya da iske- lede halatõn ta- kõldõğõ yuvar- lak başlõ dikme. 3/ Pancar. 4/ Bir şeyi yapõp yapmamaya karar verme gücü... Sõnõr nişanõ. 5/ Ula- şõlmamõş, el değme- miş olan şeyin du- rumu. 6/ En küçük izci kuruluşu... Tar- la sõnõrõ... Nazi par- tisinin hücum kõta- sõnõ simgeleyen harfler. 7/ Hatay yöresine özgü, buğday ve etle yapõlan bir yemek... “Kakım” da denilen kürk hayvanõ. 8/ Eski dilde su... Güney gökkürede yer alan bir takõmyõldõz. 9/ Oyma ağaç kap... Kuzu sesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kuzey Kutbu’na yakõn bölgelerde yaşayan bir halk... Bir renk. 2/ Çiçeksiz bitkilerde üreme or- ganõ... Kirli ve gizli işler yapan bir çetenin başõ. 3/ “Flurcun” da denilen bir kuş. 4/ Yüksek ma- kamdaki birinin buyruğu... Mersin’in Silifke il- çesinde antik bir kent. 5/ Bakire olma durumu. 6/ Doğu Karadeniz dağlarõnõn yüksek kesimle- rinde yaygõn geçici kõrsal yerleşme tipi... En kõ- sa zaman süresi... Suudi Arabistan’õn plaka imi. 7/ Muharrem ayõnõn onuncu günü... İskambilde bir kâğõt. 8/ Evrensel alõcõ olan kan grubu... Re- sim yapan sanatçõ. 9/ Sert ve fazla kõzarmayan bir domates türü... Eylemleri olumsuz yapmakta kul- lanõlan ek. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B A R S A M A İ A L E R O Z E T H İ M A M L İ T A K O F O B İ E N İ K Y A F A N O A T E İ Ş İ N İ A R İ A Z İ F O S L A M M A M A L İ G A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle