19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
M illi Mücade- leyi, Ulusal Bağõmsõzlõk Savaşõmõzõ yürüten ve bu destansõ savaşõn za- ferle sonuçlanmasõnõ sağlayan TBMM’nin kuruluşunun 90. yõlõnõ kutluyoruz. Tüm Kuvayõ Milli- yecilere, ulusalcõlara, bütün Türk milletine kutlu olsun. Bu ihtilal meclisinin kuruluşunu kõsaca özet- leyelim: Birinci Dünya Sava- şõ’nõ kaybeden Osmanlõ Devleti’nin başkenti İs- tanbul, Mondros Ateş- kes Antlaşmasõ’nõn im- zalanmasõndan hemen 13 gün sonra, 13 Ka- sõm 1918’de eylemli olarak işgal edildi. O gün, Dolmabahçe Sa- rayõ önünde demirleyen İngiliz, Fransõz, İtal- yan ve Yunan gemile- rinden oluşan mütte- fik donanmasõ İstan- bul’u fiilen işgal etti- ğini görsel olarak ka- nõtlõyordu. ‘Osmanlı Meclisi’ Sõvas Kongresi’nden (4 - 11 Eylül 1919) sonra ortaya atõlan ‘Meclis-i Mebusan’õn İstanbul’da toplanma- sõnõ, Mustafa Kemal hiç istememişti. O, meclisin Anadolu’da toplanmasõnõn gerekti- ğini savunuyordu. İn- giliz ve Fransõz işgali altõndaki İstanbul’da meclisin bağõmsõz ça- lõşmalar yapamayaca- ğõnõ ileriye sürmüştü. Ancak son “Osmanlı Meclisi” Ocak 1920’de İstanbul’da toplanmõş- tõ. Mustafa Kemal’in öngörüsü, ne yazõk ki gerçekleşmiş, son Os- manlõ Meclisi’ne 16 Mart 1920’de İngiliz askerleri girmişler, me- buslarõ dağõtmõşlar, ki- milerini tutuklayarak Malta adasõna sürmüş- lerdi. Kurucu Meclis Meclisin işgal edil- diğini öğrenen Musta- fa Kemal, Temsilciler Kurulu Başkanõ olarak yeni bir “Kurucu” meclisin Ankara’da toplanmasõ çalõşmala- rõna başladõ. Anadolu’da illere, bağõmsõz sancaklara, kolordu komutanlõkla- rõna, Müdafaa-i Hukuk örgütlerine ve belediye başkanlarõna gönder- diği bildiride; Osmanlõ devletinin yedi yüz yõllõk hayatõ- na ve egemenliğine son verildiği, “ancak Türk ulusunun, yaşama ve bağımsızlık hakkını ve bütün geleceğini” savunmasõ için Anka- ra’da “olağanüstü yet- kilere sahip” bir mec- lisin toplanacağõ belir- tiliyordu. 17 Mart 1920 günü açõklanan bu bildiriyle 15 gün içinde Anka- ra’da bir “Kurucu Meclis” toplanmasõ için tüm Anadolu’dan görüşler soruluyordu. “Kurucu Meclis” adõna, ihtilal anlamõnõ çağrõştõrdõğõ ve Fransõz İhtilali’nin kurucu meclisini anõmsattõğõ için, Kâzım Karabe- kir tarafõndan karşõ ge- lindi... Halide Edip ve Hamdullah Suphi Tanrıöver, Türk tari- hinden esinlenerek An- kara’da toplanacak meclise “kurultay” adõnõ, Osmanlõ Mecli- si’nin Başkanõ Cela- lettin Arif Bey ise “Meclis-i Kebir-i Mil- li” adõnõ öneriyordu. Mustafa Kemal, İs- tanbul’dan gelebilecek milletvekillerinin ya- nõnda yeni üyelerin se- çilmesini sağladõ; “Ku- rucu Meclis” adõ üze- rinde durmadõ, aynõ dü- şünceyi yansõtacak olan “olağanüstü yetkile- re sahip bir meclis” deyimini kullandõ; so- nunda “Büyük Millet Meclisi” adõ tuttu. Anadolu ihtilali maliyeye el koydu Bu arada Mustafa Kemal, Temsil Kurulu adõna mali konularda da önlem aldõ. 18 Mart 1920’de Anadolu’da- ki Osmanlõ bankalarõ, Düyun-u Umumiye ve Reji (Tekel) idareleri- nin, Ziraat Bankasõ’nõn kasa mevcudunun il- lerdeki en yüksek mül- ki amir tarafõndan de- netim altõna alõnmasõnõ ve hiçbir şekilde İstan- bul’a para gönderilme- mesini istedi. Artõk Anadolu İhtilali mali- yeye de el koyuyordu. Bu işler olurken bazõ illerde seçimler engel- lenmek istendi. Düzce, Hendek, Gerede gibi bölgelerde başlayõp, Ankara’ya yakõn Nal- lõhan, Beypazarõ böl- gelerinde padişah des- teğiyle gerici ayaklan- ma dalgalarõ başlatõldõ. Halkın isteğine dayalı bir meclis Böylesi bir ortamda seçim yapõp meclisin toplanmasõnõn güçlü- ğü ortadadõr. Ne var ki, Mustafa Kemal “Anadolu Ku- vayı Milliye” hareke- tini “meşruiyet” te- meline oturtarak, hal- kõn istem ve istencine dayalõ bir meclisin oluşmasõnõ istiyordu. Mustafa Kemal 22 Nisan 1920’de yayõm- ladõğõ bildiride şöyle diyordu: “23 Nisan’da Bü- yük Millet Meclisi açı- larak çalışmaya baş- layacağından o gün- den sonra bütün sivil ve askeri makamların ve bütün ulusun buy- ruk alacağı en yüce makam, toplanacak Meclis olacaktır.” Meclis 23 Nisan 1920 günü, cuma na- mazõndan sonra açõl- dõ. İlk oturuma 115 milletvekili katõldõ ve en yaşlõ üye Sinop mil- letvekili Şerif Bey’in başkanlõğõnda ve onun yaptõğõ açõlõş konuş- masõyla Meclis ilk ta- rihi toplantõsõnõ yaptõ. Konuşmanõn son cüm- lesi şöyledir: Meclisin ilk tarihi toplantısı “Ulusumuzun iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğ- rudan doğruya yük- lenip, kendi kendisini yönetmeye başladığı- nı bütün cihana du- yararak Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum.” (TBMM Zabõt Ceride- si, c.1.s.2) Bu konuşmadan son- ra seçilen milletvekil- lerinin seçim tutanak- larõnõ incelemek üzere iki komisyon kuruldu ve o günkü oturum so- nuçlandõ. Ertesi günü (24 Ni- san 1920) saat 10.00’da toplanan Meclis, mil- letvekili tutanak rapor- larõnõ kabul etti ve son- ra Mustafa Kemal söz aldõ. Biri gizli olmak üze- re beş oturumda Mus- tafa Kemal, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşke- si’nden Meclis’in açõlõş tarihi olan 23 Nisan 1920’ye kadar geçen süredeki gelişmeleri belgelere dayanarak anlattõ. Mustafa Kemal’in önergesi Mustafa Kemal ayrõ- ca Meclis’in bütün dev- let işlerine ve milletin kaderine el koymasõnõ bunun sorumluluğunu üstlenmesini istedi ve bunu modelleştiren bir önergeyi Meclis’e sun- du. Mustafa Kemal’in önergesi şunlarõ içeri- yordu: 1. Acele bir hükü- met kurmak gerekli- dir. 2. Meclis’in üstün- de bir güç yoktur. 3. Meclis yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamõştõr. Meclis’ten seçilecek bir kurul hükümet iş- lerine bakar, Meclis başkanõ bu kurulun başkanõdõr. Kimi milletvekilleri karşı çıktı Bu önergeye kimi milletvekilleri karşõ çõktõlar, acele edilme- mesini, önergenin in- celenmesi için süre ta- nõnmasõnõ istediler. Sonunda bu önerge Meclis çoğunluğu ta- rafõndan kabul edildi. Daha sonra Meclis Başkanlõğõ seçimleri- ne geçildi ve Mustafa Kemal 110 oy alarak Meclis Başkanlõğõ’na seçildi. Bakanlarõn seçimi ile ilgili olarak Büyük Millet Meclisi’nde 2 Mayõs 1920’de bir ya- sa kabul edildi, Genel- kurmay Başkanõ’nõn da dahil olduğu, on bir ki- şiden oluşan Bakanlar Kurulu üyeleri tek tek Meclis tarafõndan se- çildi. Halk hükümeti Atatürk daha sonra, 1927 yõlõnda okuduğu Nutukta bu hükümet sistemi için şunlarõ söy- lemiştir: “....bu ilkelere göre kurulan bir hüküme- tin niteliği, kolaylıkla anlaşılabilir. Böyle bir hükümet, ulusal ege- menlik ilkesine daya- nan halk hükümeti- dir. Cumhuriyettir.” Kurulan bu sisteme siyaset bilimi ve ana- yasa hukukunda, “Meclis Hükümeti”, “Güçler Birliği” sis- temi adõ verilir. Bu hükümet biçimi kendine özgü, bütün kuvvetin Meclis’te top- landõğõ bir “İhtilal Meclisi”, bir “Meclis Hükümeti” sistemidir. Böylece Atatürk’ün Amasya Bildirgesi, Er- zurum ve Sõvas kon- grelerinde ortaya koy- duğu “Milletin azim ve kararı” ilkesi ger- çekleşmiş oluyordu. TBMM kurulduktan 10 ay sonra, yazõlõ bir anayasayõ kabul etmiş- tir (8 Şubat 1921). Bu anayasada da Meclis Hükümeti sistemi ka- bul edilmiştir. Güçler birliği ilkesi uygulanmõş yani yasa- ma ve yürütme güçle- ri Meclis’te toplanmõş- tõr. TBMM’nin önemli özelliği gerçek bir ku- rucu iktidar niteliğini taşõmasõdõr. “Milli mücadele” iç ve dõş düşmanlara kar- şõ verilen bir savaştõr. Antiemperyalist bir ba- ğõmsõzlõk savaşõdõr. TBMM bu savaşõ ve- ren “meşru” güçtür, bu Meclis milli bir meclistir. İlk Meclis’te farklõ düşünceye, değişik dünya görüşlerine sa- hip milletvekilleri bir aradaydõ; ama hepsi bir amaç etrafõnda birleş- mişlerdi. Amaç, Birinci Dün- ya Savaşõ galiplerinin dayattõklarõ işgallere karşõ çõkmak, milli ve bağõmsõz Türk Devle- ti’ni yeniden kurmak... Bu Meclis bağõmsõzlõk savaşõnõ kazandõ ve II. Büyük Millet Meclisi 29 Ekim 1923’te Cum- huriyet’i ilan etti. Laiklik ilkesine da- yalõ Türkiye Cumhuri- yeti’nin nice 90 yõllar yaşamasõ dileğiyle... CMYB C M Y B ARADA BİR Prof. Dr. TAYFUN ÖZKAYA Tarımsal Araştırmalar Yok Ediliyor Tarım Bakanlığı’nın yasası değişiyor. Hazırlanan yasa tasarısında bakanlık küresel sermayenin istediği yönde yapılanıyor. Bugün sadece araştırmalarla ilgili yazacağım. Yeni yasada “Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü”nün yeni adı “Tarımsal Politikalar ve Araştırmalar Genel Müdürlüğü” oluyor. Ancak görevler içerisinde tarımsal politikalarla ilgili bir madde bulunmamaktadır. Tarımsal ürün piyasalarını izlemek yeterli görülmüştür. Bornova, Adana ve Diyarbakır zirai mücadele enstitüleri kapatılıyor. Demek ki bu işler hemen hepsi aynı zamanda tohumla da uğraşan, tarımsal ilaç üreten yabancı tekellerin alanına bırakılacak. Yabancı ve zararlı otlar da çalışma alanının dışında tutulmuştur. GDO şirketlerinin yabancı ot ilaçlarını ürettiği ve GDO denilen olayın aslında büyük ölçüde yabancı ot öldürücü (herbisit) kullanımına dayandığına dikkatinizi çekerim. Yeni biyogüvenlik yasasında GDO üretimi yasak diyebilirsiniz. Acaba ileride kamuoyu hazır olunca buna kapı açılacak mıdır? Tarsus, Menemen, Eskişehir, Konya, Tokat, Samsun, Erzurum ve Kırklareli toprak ve su araştırma enstitüleri de kapatılacak kurumlar arasında. Hayvan sağlığı konusunda da problem var: 37 araştırma kuruluşu içerisine bir tane bile merkez veteriner araştırma kuruluşu girememiştir. Tasarının genel gerekçesinde değişen teknolojik koşullara uyumun arzulandığı ileri sürülmektedir. Uyum, gördüğünüz gibi araştırma enstitülerini kapatarak yapılmaktadır. Bilgi toplumu vb. gibi lafların çokça edildiği bir dönemde bu kapatma furyası ne oluyor? Genel müdürlüğün adı bile aslında teknik araştırmaların pek istenilmediğini ortaya koymaktadır. Politika öne çekilmekte, ancak o da piyasaları izlemeye indirgenmektedir. Kısacası araştırma işleri özel kuruluşlara havale edilmektedir. Bu kuruluşların ise temel olarak ilaç, gübre ve tohum satmakla ilgilendiği unutulmamalı. Belki denecektir ki araştırma çalışmaları başarısız. Halbuki çok başarılı araştırma çalışmalarımız vardır. Son zamanlarda Osmancık çeltik çeşidinin geliştirilmesi bunlardan sadece biridir. Getirdiği verim artışı ile diğer bütün araştırmalar başarısız olsa bile yapılan masrafları kat kat ödemiştir. Başka yörelerde de çok başarılı araştırma sonuçları vardır. Örneğin Erzurum’da araştırma enstitüsünün çok verimli yonca, mercimek vb. birçok çeşit geliştirdiklerine şahit olmuş idik. Ancak bakanlığın bunları çiftçilere yayması oldukça başarısız görülüyordu. Araştırma enstitüleri kapatıldıkça bu konularda hep yabancı dev şirketlerin eline kalacağız. Böyle bir yasa tasarısı karşısında hadi çiftçilerin haberi yok, araştırmacılar niçin susuyor? Ziraat Mühendisleri Odası her zamanki gibi çıkışını yapıyor. Bütün bunların ise bilgi toplumu laflarının çokça yapıldığı bir dönemde yapılabildiği ise ilginç bir çelişkidir. PENCERE Erkek Erkeğe Topluma Doğru.. Osmanlı’nın Anadolusu’nda kitap yoktu. Nasıl olsun ki!.. Okuma bilen kaç kişiydi?.. Elden ele, evden eve aktarılan kitaplar da cavalacicoz takımından eğlencelik şeyler ya da dinsel hurafelerdi. İlgi görenler arasında Hafız Şirazi’nin ‘Divan’ı da vardı. Neden ilgi görüyordu? Çünkü eskiden evlerde ‘Divan’ üzerine niyet tutulur, rakam söylenirdi; diyelim ki: - 230!.. Divan’ın 230’uncu sayfası açılırdı... Ne yazıyor: “Tenin doktorların nazına niyaz etmesin, doktorlara muhtaç olmasın!.. Nazik vücudun hastalıklardan incinmesin. Bütün âlemin selâmeti, senin selâmetinledir. Hiç rahatsızlığa düşme, hiçbir suretle dertlenme!..” Ne güzel fal değil mi!.. “Şifa, Hafız’ın şeker saçan sözlerindedir. O sözlerde şifa ara da gülsuyu ile şekere muhtaç olma!..” Uzun kış geceleri, gaz lambasının hüzünlü ışığında vakit geçirmek için Hafız’a başvuran Anadolu insanı, şairin ‘sevgili’ derken genç bir erkeği amaçladığını biliyor muydu?.. Yalnız Hafız ya da Şeyh Sadi gibi İranlı şairler değil, Osmanlı’nın divan şairleri de erkek erkeğe aşkın dizelerini aruz kalıplarına yüzyıllar boyu dökmediler mi!.. Kadına toplumsal yaşamı yasaklayan İslamda, eşcinsellikten kaynaklanan yaşam biçimlerinin edebiyata yansıyan gerçeğini nasıl açıklayabiliriz? Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte, 1923 Devrimi’nin kadına sağladığı haklar ve özgürlükler, cinsler arasındaki sağlıklı ilişkilere de yol açmadı mı!.. Şeriatçılığın kadına dönük yasakları, toplumda ahlaka aykırı gelişmeleri körüklemiyor mu?.. İnsanlar arasında sağlıklı ilişkiler yasak duvarlarının yıkılmasıyla sağlanır. Şirazlı Şeyh Sadi’den: Hemedan kadısı bir nalbant çocuğuna âşık olmuş, yanıp tutuşuyormuş. Genci çeşitli yol ve yordamlarla kandırmış, bir gece halvet olmuşlar; ama olay padişahın kulağına gitmiş... Padişah seher vakti, kadının evine baskın yapmış; bakmış ki mumlar yanmış, kadehler kırılmış, kadı dünyadan habersiz sevgilisiyle sızmış: Padişah kadıyı uyandırmış: - Kalk, sabah oldu!.. Kadı gözlerini açıp karşısında padişahı görünce durumu anlamış ve sormuş: - Padişahım güneş hangi taraftan doğdu? - Maşrıktan (doğudan) doğdu... Kadı: - Elhamdülillah, henüz tövbe kapısı açıktır; çünkü bir hadis-i şerifte, güneş mağrıptan (batıdan) doğuncaya kadar tövbe kapısı kapanmaz buyrulmuştur. Bak sen tilkinin kurnazlığına: Şeriatçı kadını kapatıyor, çuvala sokuyor, erkek kadın arkadaşlığını kötülüyor, kadınları köleleştiriyor; ama İslam dünyasının ahlak coğrafyasındaki kirlenmeye ne diyelim?.. Gazetelerin yazdığına göre Refahçılar törenlerde çalınan ‘İstiklal Marşı’ndan kadın sesinin çıkarılmasını istemişler!.. Erkek erkeğe toplumun daha erdemli olacağını mı sanıyorlar!.. Bizim tarihimizde en büyük ahlaksızlıklar ham sofulukla kara yobazlıktan kaynaklanır. Osmanlı tarihine bir bakın; sadrazamlar, vezirler, paşalar, kadılar, şeyhülislamlar rezaletin son perdesinde ne perendeler atmışlardır. (10 Nisan 1997 tarihli yazısı) TBMM’nin 90. Yõlõ... ALEV COŞKUN Mustafa Kemal 22 Nisan 1920’de yayõmladõğõ bildiride şöyle diyordu: “23 Nisan’da Büyük Millet Meclisi açõlarak çalõşmaya başlayacağõndan o günden sonra bütün sivil ve askeri makamlarõn ve bütün ulusun buyruk alacağõ en yüce makam, toplanacak Meclis olacaktõr.” SAYFA CUMHURİYET 22 NİSAN 2010 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle