26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Tarımsal demokratik kitle örgütleri topu taca atınca göstermelik düzeye indirilmiş; verimli tarım arazileri çeşitli yollarla yerli ve yabancı tekellere devredilmiş; başına gelenler karşısında bireysel demokratik tepkilerini en masum biçimde ortaya koyabilen üreticiler aşağılanmış; ziraat mühendislerinin giderek büyüyen bir kesimi ya işsiz kalmış ya da yerli ve yabancı gıda ve tarım tekellerinde ikincil, üçüncü alanlarda işlendirilebilmiştir… Üstelik, tüm bu olumsuzluklar, 1982 Anayasasının 44. maddesindeki "Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır" ile 45. maddesindeki "Devlet ... tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır. Devlet bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır." yaptırımlarına karşın kolaylıkla gerçekleştirilebilmiştir. Kısacası, AKP’nin önceki iktidar döneminde Anayasa, başka alanlarda olduğu gibi kırsal alanda da sözcüğün tam anlamıyla kolaylıkla rafta bırakılmıştır. Dahası, Anayasanın bu yaptırımlarıyla neredeyse tümüyle çelişen Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi, Tarım Stratejisi (20062010), 5488 sayılı Tarım Kanunu, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı ve Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programları Kapsamında Yatırımcılar Tarafından Yapılacak Hibe Başvurularının Desteklenmesi Yönetmeliği vb çok sayıda belge üretilebilmiş, bu belgelerle bile ilgisiz, rastgele uygulamalar yapılabilmiştir. Oysa, bilindiği gibi, ülkemizde kırsal nüfus ve üretim ilişkileri, günümüzde de, ekonomik, toplumsal ve kültürel değişme ve gelişmeler içinde göz ardı edilemeyecek bir ağırlığa sahiptir. Anımsanacağı gibi, ülkemizdeki tüm köyler ile nüfusu 25.000’den az olan il ve ilçe merkezlerinde 4,1 milyon hane 221,5 milyon dönüm arazide tarımsal etkinliklerle uğraşmaktadır (Buralardaki tüm hane sayısının yüzde 66,4’ü ve tüm arazinin de yüzde 33,1’i). Haneler arasında tarımsal etkinliklerle uğraşma oranı, tarımsal bölgelere göre önemli ölçüde değişmektedir. Sözgelimi, tüm hanelerin içinde tarımsal etkinlikte bulunma oranının en yüksek olduğu bölge Kuzeydoğu (yüzde 80,8) ve en düşük olduğu Bölge ise Marmara’dır (yüzde 43,5)’dur. Kısacası, ülkemizde, 2000’li yıllarda da nüfusun yüzde 35’i tarımsal üretimin ağırlıkta olduğu kırsal yerleşmelerde yaşamakta, çalışan nüfusun ise yaklaşık yüzde 36’sı tarımsal etkinliklerle uğraşmaktadır. Önceki AKP iktidarında son derece programlı biçimde gerçekleştirilen ve küçük üretici, yoksul köylülerin her anlamda tükenmesine yol açan yapısal dönüşümler, bu göstergeler ve gıda üretimin stratejik önemiyle birlikte değerlendirildiğinde, siyasal savaşımın öncelikli alanlarından birisinin genelde kırsal yapıların ve ilişkilerin, özelde de tarımsal üretimin olması gerekirdi. Ancak, olmamış ve bu alana ilişkin siyasal tartışmalar, anımsanacağı gibi, mazot ve fındık fiyatlarına indirgenmiştir. Tarımsal üretim alanında etkinlikte bulunan demokratik kitle örgütleri ise temsil ettikleri toplumsal sınıf ve katmanları sorunlarını ve istemlerini siyasallaştıramamış ve bu gülünç siyasal kapışmayı izlemekle yetinmiştir. Tarımsal demokratik kitle örgütlerinin varlık gerekçesi nedir? Herhalde, siyasal savaşım alanında olup bitenleri akıl almaz bir aymazlıkla izlemek, moda söylemle, "yan gelip yatmak" değildir. Ancak, çok büyük bir çoğunluğu, "yan gelip yatmış" ve bir kısmı da, sözgelimi; ¦ temsil ettikleri toplumsal sınıf ve katmanların sorunlarıyla ilgisiz projelerine üçbeş dolarlık hibe ve/veya kredi kapabilmek için AB, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası vb kuruluşların peşlerine takılarak önceliklerini yitirmiştir, ¦ "sorun" saydıkları son derece sıradan olumsuzlukları siyasal iktidarla "kapalı kapılar ardında" pazarlıklar yaparak aşma yolunu yeğlemiştir; ¦ beş yıldızlı otellerde yerli ve yabancı "ünlü" konuşmacıların deyiş yerindeyse "talkım verdikleri" yahut yine deyiş yerindeyse "sen, ben, bir de bizim oğlan" düzeyinde katılımcıların "iman tazeledikleri" panel, sempozyum, çalıştay vb etkinliklerle, kuru sıkı basın açıklamalarıyla yetinmiştir, ¦ gözlerine kestirdikleri "bilim adamlarına" kimselerin ciddiye alıp tartışma konusu bile yapmadığı "bilimsel" raporlar hazırlatıp yayımlayarak kamuoyu oluşturmaya kalkışmıştır; ¦ kapitalist üretim ilişkilerinin küresel ısınma, toprakların ölümü, su kaynaklarının tükenmesi, verimli tarım arazilerini arsaya dönüştüren eğilimlerin yaygınlaşması vb bir bakıma kaçınılmaz sonuçları karşısında gerekli önlemleri alması için siyasal iktidar üzerinde demokratik baskı yaratmaktan özenle kaçınmış, üyelerini bu doğrultuda bilgilendirip bilinçlendirme zahmetine yeterince girmemiştir. Şimdi sormanın tam zamanıdır ! Şimdi il ve ilçelerin ziraat odalarının, bitkisel üretim, hayvancılık ve ormancılık alanlarında örgütlenmiş tarımsal kalkınma kooperatifleri ile il/bölge/sektör birlikleri ve merkez birliklerinin yöneticilerine sormak gerekiyor: ¦ 22 Temmuz seçimi öncesinde temsil ettiğiniz toplumsal sınıf ve katmanların isteklerini ne denli siyasallaştırabildiniz? ¦ Yaşamın her alanında ekonomik, toplumsal ve siyasal bağımsızlığın hızla yitirilmesi; toplumsal sınıflar, katmanlar ve bölgeler arasındaki gelir ve gelişmişlik düzeyi farkının giderek büyümesi; ekolojik koşulların tarımsal üretimin yapılmasına olanak vermeyecek doğrultuda hızla değişmesi, ülkemizin bölünmesine yol açabilecek gelişmeler vb olumsuzluklar, Sizlerin ve üyelerinizin de sorunu değil mi? ¦ Yeterince duyarlı, kararlı, özverili ve öngörülü olamayışınızın AKP’nin bir kez daha iktidar olabilmesine ne denli katkıda bulunduğunu gerektiğince sorgulayıp, kısacası özeleştiriniz yapıp ilerisi için dersler çıkarma çabasına girdiniz mi? Açıktır ki, bu türden soruları sormak, dahası alabilecekleri yanıtlara göre de gereğini yapmak, benden önce bu örgütlerin üyelerine düşen, kaçınılmayacak bir ödevdir. O zaman, ben de onlara sorayım: Ey, tarım üreticileri; üyesi olduğunuz örgütlerin yöneticilerine böylesi sorular sordunuz mu; sorup da aldığınız yanıtlara göre gereğini yaptınız mı; yoksa sizler de "yan gelip yatmayı" mı yeğlediniz? Yücel ÇAĞLAR Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Üyesi 2 2 Temmuz seçimlerinin sonuçlarını tartışanların sınıfsal kimliklerine ve yapılan tartışmaların içeriğine bakınca tarım, hayvancılık ve ormancılık alanlarındaki demokratik kitle örgütlerinin AKP’nin yeniden iktidar olabilmesinde doğrudan ya da dolaylı olarak katkıda bulunduklarını düşünüyorum. Çünkü, son derece yaygın biçimde örgütlenmiş olmalarına karşın bu kuruluşlar seçimlerin hem öncesinde hem de sonrasında tartışmaya ya hiç katılmamış ya da gündemdeki yaygın söylemin dışına çıkamamıştır. Başka bir söyleyişle, tarımsal demokratik kitle örgütleri de işçi sınıfı örgütleri gibi, temsil ettikleri toplumsal sınıf ve katmanların sorunlarının, bu sorunların çözümlenmesine yönelik önerilerinin siyasallaştırılmasına yönelik çabalara hemen hemen hiç girmemiştir. Bu, gerçekte, ülkemizin siyasal yaşamında ilk kez görülebilen bir durum değildir: Ülkemizde, olup bitenlerin sınıfsal temellerinin gerektiğince sorgulanmaması, çoğunlukla rastlantısal olarak yapılabilen sınıfsal temelli sorgulamaların sonuçlarının ise yeterince toplumsallaştırılamaması, nedense henüz aşılamayan olumsuz bir siyasal gelenektir çünkü. Öyle ki, demokratik kitle örgütleri bir yana, sınıf temelli siyasal partiler bile bu geleneğin yıkılmasına yönelik kararlı, etkili çabalara girmemiştir. Dolayısıyla, rastlantısal olarak elde edilebilen sınıfsal ekonomik, toplumsal ve kültürel kazanımlar da, çoğunlukla kalıcı olamamıştır. 22 Temmuz seçimleri, bu yönüyle de değerlendirilmesi gereken bir siyasal deneyimdir. Ne var ki, kamuoyuna yansıyabildiği kadarıyla, bugüne değin bu gereğin yerine getirilmesine yönelik ciddiye alınabilecek çabalara girilmemiş, seçim sonuçlarıyla ilgili tartışmalar yine havanda su dövmekten öteye geçememiştir. Kırsal alandaki ekonomik ve toplumsal yıkımlar bile siyasallaştırılamamıştır ! Genelgeçer göstergelere bakılırsa, AKP’nin önceki iktidar döneminde, en fazla kırsal ekonomik, toplumsal, kültürel ve kurumsal yapılar altüst edilmiştir: Anımsanacağı gibi, onlarca yıldır çeşitli yollarla yapılagelen tarımsal destekler en aza indirilmiş; tarım üreticilerinin çeşitli gereksinmelerini karşılama çabasındaki kamu kurum ve kuruluşları ya kapatılmış ya da işlevlerini göremeyecek duruma getirilmiş; tarımsal girdilerde dışa bağımlılık artmış, dışalımın serbest bırakılmasıyla ülkelerarası tarım tekellerinin denetiminde üretilen ürünlerin fiyat ve niteliğiyle rekabet edemeyen onbinlerce küçük üretici tarımsal üretimden çekilerek kentlere göç etmiş; tarımsal alt yapı yatırımları GAP kapsamında bile "AKP’nin önceki iktidar döneminde, en fazla kırsal ekonomik, toplumsal, kültürel ve kurumsal yapılar altüst edildi" 25
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear