23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Balık çiftliklerini ne yapalım? İbrahim YETKİN Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı Ü ç tarafı denizlerle kaplı olan Türkiye'de balıkçılık açısından büyük bir potansiyel olduğu biliniyor. Türkiye’nin deniz su ürünleri potansiyeli 24 milyon hektarın üzerinde. Doğal ve baraj gölleri de hesaplandığında bu rakam toplam 26 milyon hektara ulaşıyor. Ancak, Akdeniz ve Ege'nin balık verimliliğinin düşüklüğü, Marmara'da ise kirlilik nedeniyle avcılık yoluyla üretimin yüzde 74'ü Karadeniz'de yapılıyor. Aslında çok önemli bir potansiyele sahip olan ve bir zamanlar yüzlerce balık türünü barındıran Marmara ise halen üretimin ancak yüzde 15'ini karşılıyor. balığı üreten tesislerin yüzde 80'i Ege kıyılarında toplanmış bulunuyor. Denizlerde kurulmuş olan toplam 224 adet çipura ve levrek tesisinin 147'si Muğla ilinde. Bu durumun yol açtığı çevre kirliliği ve turizm gelirlerindeki azalma, ciddi tartışmaları gündeme getiriyor. Analizi sisteminin uygulanması gereği üzerinde duruluyor. Bu dosya halen AB tarafından askıya alınan başlıklar arasında bulunuyor. *** Bir süre önce değiştirilen Çevre Kanunu’nun 9. maddesi de su ürünleri işletmelerini yakından ilgilendiriyor. Bu maddede, "balık çiftliklerinin, hassas alan niteliğindeki kapalı koy ve körfezlerle doğal ve arkeolojik sit alanlarında kurulamayacağı", kurulu olanların da "1 yıl içinde kaldırılacağı" hükümleri yer alıyor. İşletmeciler, yasada kıyı ve körfez tanımları yapılmadığı için, uygulamada tüm işletmelerin bu kanun kapsamında değerlendirilerek kaldırılmasının söz konusu olabileceğini belirtiyorlar. Nitekim, üretime devam eden ve kira süreleri biten işletmeler, Özel İdare Müdürlüklerince kira süreleri uzatılmadığı için kaçak konuma düşüyorlar. Sonuç olarak, her zaman olduğu gibi ekonomik değerlerimizi koruma ve geliştirmeye yönelik bir anlayışı, doğal, tarihsel ve kültürel değerlerimizi koruyan bir anlayışla birleştiremekte ciddi sorunlar yaşıyoruz. Bu anlayış, bazen Gökova Körfezine termik santral kurmaktan, Kazdağlarını maden ocağına çevirmeye kadar uzanan "yasal" doğa tahribatçılığına, bazen ise mevcut yasalara göre işlerini dürüst bir şekilde yapanların "yasadışına" itilmesine yol açabiliyor. Oysa yapılması gereken çok basit: Çevre Kanunu ve farklı diğer kanunlarla ilan edilen koruma alanlarını bir bütün olarak ele almak ve bilimsel ölçütlere göre hareket ederek, bunları gerçekten korumak. Balık çiftlikleri meselesinde işin kilit noktası "hassas alanların" belirlenmesinde yatıyor. Bunun için de, balık çiftliklerinin kurulamayacağı bu alanların belirlenmesi için kesin kriterler getirmek ve bu konuyu bir yönetmelikle düzenlemek gerekiyor. Oysa bu yapılmamış, iş bir tebliğle halledilmeye çalışılmıştır; bunun sonucunda da, Danıştay’ın ilgili dairesinin verdiği yürütmeyi durdurma kararı ortaya çıkmıştır. Umarız, bu tür kararlar, çevrenin korunmasının savsaklanması için bir bahane oluşturmaz; aksine, toplumun, doğanın ve ekonominin gereklerini bağdaştıran bilimsel bir yaklaşımın benimsenmesi için bir uyarı olarak kabul edilir. *** Günümüzde, kişi başına balık tüketimimiz yaklaşık 8 kg. Bu rakam, 25 kg olan AB ortalamasının üçte birine bile erişemediğimizi gösteriyor. Ancak uzmanlar, akılcı ve planlı bir uygulamayla bugün ürettiğimiz su ürünleri miktarının çok üzerinde bir rakama ulaşabilme imkanına sahip olduğumuzu belirtiyorlar. Özellikle "offshore balık üreticiliği"nin daha büyük yatırımlar gerektirse bile *** Ülkemizde 1980'lerin başlarında 200300 bin ton civarında olan avcılık yoluyla üretim 1988 yılına gelindiğinde 650 bin tona yaklaştı. Ancak, okyanus avcılığında kullanılan ileri teknoloji ile avlanma yasaklarının ihlali bir araya gelince, rezervler kısa sürede tükenme noktasına geldi. Bunun sonucunda, 1991 yılında, avlanan balık miktarı 300 bin ton civarına indi. Daha sonra bazı acil önlemlerin alınması ile bu rakam tekrar 600 bin ton düzeyine çıksa da bir çok tür açısından rezervler hâlâ kritik noktada bulunuyor. uzun vadede daha verimli olacağı iddia ediliyor. *** Bu durum, balık üreticiliğini ön plana çıkarıyor. Ülkemizde 1970'li yılların ortalarında alabalık çiftliklerinin kurulmasıyla başlayan balık üreticiliği, 1980'li yılların ortalarından itibaren çipura ve levrek gibi deniz balıklarının çiftliklerde üretilmeye başlanmasıyla hızlı bir şekilde gelişti. Bu gelişme sonucunda, 1990 yılına gelindiğinde 5 bin ton olan çiftlik balığı üretimi, 2005 yılında 118 bin tona ulaştı. Şu anda 1563 adet su ürünü işletmesinde yıllık toplam 800 milyon dolarlık üretim yapılıyor ve bunun yarısı ihraç ediliyor. *** Ülkemizde, 8 bin 333 kilometrelik kıyı şeridinin yanı sıra, toplam uzunluğu 180 bin kilometreye yakın akarsu var. GAP’ın tamamlanmasıyla yaklaşık 210 bin 697 hektar su alanı ve 2 bin 235 kilometre uzunluğunda akarsu, su ürünleri açısından değerlendirilebilir hale gelecek. *** Bu potansiyelin değerlendirilmesinde, AB standartlarını da gözönünde bulundurma zorunluluğu önemli sorunlar yaratıyor. TürkiyeAB ilişkilerini değerlendiren İlerleme Raporlarında da su ürünleri konusu önemli bir yer işgal ediyor. Türkiye'nin AB alanda bugüne kadar gerçekleştirdiği önlemleri yetersiz bulan raporlarda, balıkçılık ve kültür balıkçılığı faliyetlerinin ruhsatlandırılması, işletmelerin elden geçirilerek AB standartlarına getirilmesi, Kritik Kontrol Noktalarında Tehlike *** Halen su ürünleri üretimi için kullanılan kıyılarımızın uzunluğu toplam kıyı uzunluğunun binde ikisini oluşturuyor. Ancak, işletmelerin dağılımında göze çarpan bir dengesizlik var. Deniz 18
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear