Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Balıksız içilmez! Cemil CİĞERİM Kalkan, lüfer, çinekop, levrek, çupra, barbun, somon, palamut, istavrit, mezgit ve hamsi!.. Tabii ki; hamsi. Hamsisiz içmem!.. Kulağına kar suyu kaçan hamsinin tadına doyum olmuyor bu günlerde… Yöresel bir deyimdir, kar suyu hamsi için. Hamsinin kulağına kar suyu kaçacak ki; tadına doyulmasın. Menü, belli olmaya başladı. Öncelikle hamsi ızgara olacak. "Hamsi koydum tavaya, başladı oynamaya" diye söylenerek ve mısır unuyla karıştırılarak hazırlanan hamsi tavasının da tadına doyum olmaz ama, önceliği hamsi ızgaraya verdik bugün. Menünün ikinci malzemesi, salata olmalı. Şöyle bol limonlu.Hamsi, salata hazırlanırken, aslan sütü de yerini almalı masada. Hamsi ve salatayı ısmarladık. Geriye mısır ekmeği, turşu kavurması, beyaz peynir ve yanında rakı kaldı.Garson da üzerine düşen görevi eksiksiz yaptı. Masamızı süsledi. Bize servis yapan garson işinin ehli. Kadehe önce rakı, sonra su, daha sonra da buz koydu. Bu sıranın bozulması halinde, anason kadehin üzerine çıkarmış ve rakının tadı ve keyfi kaçarmış. Bazı garsonlar ise rakıya buz koymuyor, soğuk su koyuyor. Böyle yapılmazsa ideal karışım bozulurmuş. Valla ben onların yalancısıyım. Ne de olsa yılların birikimi var garsonlarda. Mesleğinin inceliklerini iyi biliyorlar. Son ‘menü’de de ‘tahin helvası’ olmalıymış. Helva, hamsiyi öldürüyormuş!.. Masadaki en genç kişiye düşen görev de "saki"likmiş.Usul, adap böyleymiş, akşamcı masalarında!..Büyüklere sakilik yaptırılmazmış. Kuralları öğrendik. Masadaki "saki" sakiliğini bilecek. Geriye kadehleri tokuşturmak kalacak. Bunun da kuralı var (mış)!.. Onu da öğrendik yıllar sonra. Tokuşturma kuralına göre, masada yaşça en büyük kişi rakı kadehini (tokuşturmak için) kaldırmadan, rakı kadehleri masadan kalkmazmış. İş başa düştü. Kadehimi kaldırdım, ‘şerefe’, dedim. Kadehler tokuştu. Hamsi de masadaki yerini aldı. İlerleyen saatlerde keyif ve güzel sohbetler başladı!.. "Rakı ‘içki’ değildir" diyen bir yazarın yazısı usuma geldi birden… Devam ediyor, adını bilmediğim yazar: Dönülmez akşamın ufkundayız azizim, İçki Yasaklanabilir. Açık söyleyeyim bence bir mahsuru yok.Ama rakı asla. Çünkü bilmeyenler öyle zanneder ama, aslında ‘içki’ değildir rakı.Yurt sevgisidir örneğin,İki tek attın mı ‘n’olacak bu memleketin hali? diye endişelenmezsin aksi olsa da. Tıp bazen çaresizdir, o ilaçtır. Gurbete bile iyi gelir. Kontörsüz muhabbettir. Büst gibi oturan adamın bile çenesini açar, gülümsetir. Kahkahadır. Hatıraları kaydeden bir hard disk’tir. Botoks’tur bir nevi, En kaknemi bile başka görünür gözüne. Çirkin kadın yoktur, az rakı vardır. İçilir güzelleşilir. Herkesin gençlik hatası olabilir. Bira içersin. Sonra da para kazanıp tenise başlayınca şarap içmeyi matah zannedersin. Amerika’da tır şoförlerinin içtiği viskinin dublesine Etiler’de Tır parası ödersin, ayrı… Bir Neyzen Tevfik öyküsü saya doğru. Tam o sırada, az önce meyhaneye girip tartışan1950’lerin başında bir gece Beyoğlu meyhanelerinden biriların haberi olmadan duruma şahit olan Neyzen Tevfik el ne, elinde bir ney muhafazası taşıyan, 2530 yaşlarında, iyi eder patrona bırak kalsın anlamında. Ne de olsa son demgiyimli bir genç girer. Şöyle bir etrafı kolaçan ettikten sonleridir artık hayatının, durulmuştur artık gençlik ateşi. Yara, boş bulduğu bir masaya ilişip, havalı bir el hareketi ile vaşça ilişir arkadaki boş masaya, bir Fahrettin Kerim de o garsonu çağırır; söyler, az da Şişşşt, bakar mısın buraya. badem. Delikanlı ikinci şişeyi de bitirdikten sonra, neGarson seyirtir hemen masaya doğru; yi çıkartır muhafazasından, dudaklarına götürür.Patron arBuyrun beyim? tık dayanamaz acele seyirtir maBir Fahrettin Kerim bana. Neyzen Tevfik, dostlarıyla demde... saya; Biraz buz, az da badem. Delikanlı ayıp yahu, üstadın (Fahrettin Kerim, o zamanlayanında.. Herşeyin bir ederın İstanbul Valisinin adı ile anıbi,usulü var yahu! lan minik rakı şişesi. Büyükler Arka masadan kısık bir ses bilir, hani mini mini valimiz, ne duyulur; olacak halimiz sözleriyle anılan) Şşşşt bırak efendi, tamamBaş üstüne beyim. dır. Sipariş gelmeden daha, mePatron üstada hürmetten, gekanın sahibi gelir masaya; ri geri çekilir karanlığa doğru, Delikanlı, bakar mısınız? delikanlı başlar bir taksim üfleDelikanlı afili bir bakış atar; meye. Herkes bırakır çatalı, bıBuyurun? çağı, kadehi; kulak kesilir. UstaO masadan kalkmanızı rica dır delikanlı hakikaten. Ustadır da, çok tizden girmiştir, edecektim, şu arkadaki masaya alsak sizi. hem caka satma merakı, hem de içkinin tesiri ile. Tıkanır Ne münasebet efendim, boştu masa ben geldiğimde. kalır..Tam fısıltılar başlamışken, ilahî bir ney sesi duyulur Üstadın masasıdır bu, buraya gelen herkes bilir, kimse üstadın masasından, delikanlının çıkamadığı perdeden aloturmaz! mış, devam etmektedir. Şaşırır delikanlı, hem zordur o perNe üstadı imiş bu? deye çıkmak, hem de alıcı gözle baktığı halde, ney göremePatronun gözü masadaki neye ilişir ve gözüyle işaret miştir üstadın elinde o ana kadar. eder; Arkasına döner, bakar. Gördüğü yeter ona. Alelacele, Üstad Neyzen Tevfik, tanıyor olmalısınız. kıpkırmızı bir suratla, çeker gider. Ben benden başka üstad tanımam, benim üstad diyeceÜstadın elinde ney değil, boş bir Fahrettin Kerim şişesi ğim adam bu aleti benden iyi üflemeli... vardır, ona üflemektedir ney yerine. Patron sinirlenmeye başlar, iki de fedai hareketlenir ma Ama kürkçü dükkanıdır. Döner, dolaşır gelirsin. Orhan Gencebay’dır. Entel barlarda, sosyete kulüplerinde dinlemeye utanırsın. Ama hepimiz biliriz ki, ezbere bilirsin. İstediğin kadar ağız, burun kıvır ‘Altın Plağı’ hep o alır. Tatlıses’dir. Realitedir. Çocuktur, ağlarsın. Hele beyaz ‘P’eynir ile ‘K’avun olursa sağında ve solunda. Örgüttür. PRK. (PeynirRakıKavun). Ama bölücü değil, birleştirici. Türk’ü, de içer, Kürt’ü de, Laz’ı da. Sor bak, Ermeni’si de, Rum’u da, Yahudi’si de içer. AB’cidir. Çünkü Rum öyle bir meze yapar ki, helali hoş olsun, Kıbrıs’ı veresin gelir. Madem yasaklayacaksın Rakı’yı…. Neden balık avlıyorsun o zaman. Şerbetle mi yiyeceksin Lüfer’i. Ne anlamı var deniz börülcesinin, roka’nın, radika’nın, cibezin. İnek miyiz biz. Yoksa Şakşuka’yı şarkı mı zannediyorsun. Yanlış şiir okuyorsun azizim. Oku bak ne diyor dünya güzeli Orhan Veli… Şiir yazıyorum/Şiir yazıp eskiler alıyorum/Eskiler verip, musikiler alıyorum/Bir de rakı şişesinde balık olsam…… Yazarı bilinen şair (Oktay Rıfat) ise şiirlerinde de rakıya genişçe yer vermiştir. İşte Rıfat’ın ‘Kadeh’ adını taşıyan şiiri: Burası dalyan kahvesi/ Ortalık süt mavisi/ Apostol bu ne biçim meyhane/ Tabağımda bir bulut/ Kadehimde gökyüzü. Samsun’dan yazı yazılır da Samsunlu Neyzen Tevfik’e yer vermeden bitirmek olur mu? Olmaz!.. Neyzen Tevfik’in tam adı Tevfik Kolaylı’dır. Neyzen Tevfik, 14 Haziran 1879 tarihinde Bodrum’da doğmuştur ama, Samsun’un Bafra İlçesi Kolay kasabasındandır. Kısaca Neyzen Tevfik, ne oralı ne buralı, Kolaylı’dır. Neyzen Tevfik’in, Bafra Kolay’daki meydanda büstü bulunmaktadır. Neyzen Tevfik’in adını taşıyan ilkokul ise, Altınkaya Barajı altında kaldığı için kapatılmıştır. Kolay’lı Neyzen Tevfik için, Kolay Beldesi her yıl festival düzenlenmektedir. Ney çalmadaki ve şiir okumada ustalığı ile sözünü esirgemezliği haklı ve yaygın bir ün kazandırdı. Toplumsal kural ve baskıları takmayarak ilginç yaşantısını her dönemde sürdürdü. Sürekli içki içtiği için, zaman zaman akıl hastanesinde bağımlılık sağaltımı gördü. Nef’i ve Eşref’ten sonra Türk Edebiyatında taşlama türünün üçüncü önemli temsilcisi kabul edilir. Baskıyı, yobazlığı, dinmezhep ayrımcılığını, insanlar arasında eşitsizliği, çıkarcı politikacıları, çağdaşlaşma adına girişilen yararsız özentili davranışları kınamış; inanç özgürlüğünü, kadın haklarını savunmuştur. Yaşamın acılarını, toplumdaki bozuklukları, haksızlıkları konu edindiği hicviyeleri dillerde ve gönüllerde yer etmiştir. 5