22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AB mi? Değişen bir şey yok! Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Başkanı ilindiği gibi Avrupa Birliği, her yılsonunda aday ülkelere verdiği ev ödevlerini değerlendiren bir karne niteliğindeki ilerleme raporunu yayınlamaktadır. Türkiye ile ilgili yayınlamış olduğu ilerleme raporunun tarım, gıda ve hayvancılık bölümünü incelediğimizde bir arpa boyu dahi yol alamadığımız anlaşılıyor. Zaten raporun geneli ile ilgili uzmanlar tarafından yapılan yorumlar da aynı şekilde. AB, Türkiye’nin hayvan Hayvan hastalıklarıyla mücadelenin yetersiz hastalıklarıyla mücadelenin olduğu, gıda kontrol hizmetlerinin eksikliği, canlı yetersiz olduğu kanısında… hayvan ve hayvansal ürünlerin ithalatına uygulanan yasaklar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının idari yapısının çarpıklığı, yetkinin değişen genel müdürlükler arasında paylaşıldığı, bunun da yetki karmaşasına neden olduğu, hayvan refahı ve zootekni konularında bir gelişme olmadığı, gıda işletmelerinin yeniden yapılandırılmasına yönelik hiçbir çaba gösterilmediği, genetiği değiştirilmiş organizmalara ilişkin yasal düzenlemenin hazırlanmadığı, balıkçılık konusunun Allah’a havale edildiği gibi konular her yıl olduğu gibi bu yılda aynen tekrar edilmiş. Raporda az sayıda olumlu işlerin yapıldığı belirtilmişse de yetersiz olduğu ve bunun için mevzuat çıkarmanın değil uygulamanın önemli olduğunun altı ısrarla çizilmiştir. Bu değerlendirmelerin günümüzde halkının önemli bir kısmı AB’ye karşı olan Türk ulusunun umurunda olmadığını biliyoruz. Ama eğri oturup doğru konuşmak gerekirse biz bu raporu önemsemek zorundayız. Bizce Avrupa Birliği bir modeldir ve AB’ye üye olunmadan da çağdaş olunabilir. Günümüzde İsviçre gibi ülkeler AB’ye üye değildir, ama hiç kimse çağdaş olmadığını iddia edemez. Çağdaşlık bir ulusun refah içerisinde yaşamasıdır. İşsizlik sorunu olmayan, alım gücü yüksek, gıda güvencesi ve gıda güvenliği mevzuatının temelinde ülkeler arası ticaretin olan demokratik toplumlar sağlıklı toplumlardır. Ulu önündeki engellerin kaldırılması yatar. Her ülke önder Atatürk’ün bize gösterdiği yol muasır istediği ülkeye istediği malı rahatlıkla satabilsin, medeniyetlere ulaşmamızı emreder. İyi kazanamayan, gümrük duvarları indirilsin, kotalar kalksın vs. yeterli ve dengeli beslenemeyen, bilimsel bilgilerle Hâlbuki AB’nin bütçesinin yaklaşık yarısı kendi donatılmayan, sanata ilgi göstermeyen bir toplum üreticisine verdiği desteğe gitmektedir. Tabii bundan sağlıklı olamaz. bahseden yok. Bazı ürünlerde de üretim olmasın diye AB’nin üzerinde durduğu olumsuzlukları onlar kota var (süt gibi). Çünkü AB kurulduğundan beri bu istediği için değil veya onlara üye olacağımız için ülkeler üreticisine üretmek için teşvik üstüne teşvik değil, kendi ulusumuzun sağlığı ve güvenliği için yağdırdı. Üretici de öyle üretti ki elinin ayarını istemeliyiz. Mantık bunu gerektirir. Gıda kontrol kaçırdı ve stoklar büyümeye başladı. Bunları satacak hizmetlerinin eksikliği halkımızın sağlıksız gıdalarla yer lazım. Türkiye onlar için ideal bir Pazar B beslenmesine, hayvan hastalıklarıyla mücadelenin yetersizliği ise hem kendi ürettiğimiz hayvanların sağlığının bozulmasına hem de insan sağlığının bozulmasına neden olur. Bu türden eleştirileri zaten yıllardır biz de yapıyoruz. Bunlar yeni şeyler değil. Ancak raporda özellikle altı çizilen bazı noktalar bunu yazanların gerçek niyetini de ortaya koyuyor. Türkiye kendi kendine yeterli olmadığı bazı hayvansal ürünlerde teşvikleri arttırmış ve bu da AB’nin ortak tarım politikasına uymuyormuş. Bunun Türkçesi şudur " bende hazır olan ürünleri siz üretmeyin, benden alın". Bilindiği gibi AB konumunda. Teşviklerden söz açılmışken onların söylemediği ama bizim yaşadığımız bir sorunu da aktarmadan geçemeyeceğiz. Hükümet 2007 yılı için hayvancılığa ayırdığı teşvik primlerinin hiç birini ödemedi. Şu anda sektörde iş yapan hiç kimse suni tohumlama desteği, süt teşviği, buzağı desteği gibi hiçbir tarımsal destekten yararlanmış değil. Kimine göre paralar seçim öncesi dağıtılan gıda ve kömür paketlerine gitti, kimine göre deniz bitti kara göründü, kimine göre başka önemli yerlere gitti ama kesin olsa bir şey var ki o da yetiştiricilere hükümetin ödeme sözü verdiği desteğin ödenmediğidir. O nedenle AB ülkeleri merak etmesinler, hükümet teşvik miktarını arttırıyor ama bunları ödemeyerek yine kendilerine hizmet etmeyi sürdürüyor. İnsan kendi kendine sormadan edemiyor. Hükümet AB’ye gerçekten girmek istiyor mu yoksa bunu kendi özel çıkarlarına hizmet etmek için mi kullanıyor? Son günlerde medyada hayvan hastalıkları haberlerinden geçilmez oldu. AB ülkelerinin hiç birinde görülmeyen kuduz hastalığında, tek hastalık çıkan Avrupa ülkesi olan Türkiye 2007 yılında oldukça mesafe kaydetti. Geçmişte yalnız hayvanları etkileyen bu hastalık, Sayın Sağlık Bakanının "hayvan hastalıkları Tarım ve Köyişleri Bakanlığını ilgilendirir" deyişinden ve Bakanlığını da buna göre değişime uğrattıktan sonra insanları da etkilemeye başlamış ve yıllar sonra ilk kez 2 yurttaşımızın ölümüne yol açmıştır. Üstelik bu yurttaşlarımızın köpekler tarafından ısırıldıktan sonra bir sağlık kurumuna başvurmaları ve burada aşı uygulamasına tabii tutulmamaları da oldukça manidardır. Sokakta başıboş gezen hayvanlarla ilgili mücadele, Hayvanları Koruma Yasası ve Belediyeler Yasası ile Belediyelere devredilmiştir. Yasalara göre belediyelere bu iş için kaynak ayırılması gerektiği halde, 3 yıldır herhangi bir bütçe ayırılmaması ve bunun üzerine neredeyse bütün belediyelerde bu işle ilgilenecek olan veteriner işleri müdürlüklerinin kapatılması ise daha vahimdir. Şap hastalığı ülkenin her tarafına yayılmış, mücadele fayda etmiyor. Yıllardır var olan ve Türkiye’de bu iş için uzmanlaşmış olan Şap Enstitüsünün ürettiği aşıların yerine yurtdışından ithal edilen Avrupa aşıları yarar sağlamıyor. Şap hastalığı ayıbından ne zaman kurtulacağımız belli değil. Şarbondan dolayı ölen hayvanlar rastgele kesilip satılıyor. Kırım Kongo Kanamalı Ateşinden dolayı çok canlar yandı ve yanmaya devam edecek. Artık yeter! Çözüm bellidir. Ama bunun için irade gereklidir. Kars’ta kazcılık gelişecek ARS(A.A) Kars'ta başlatılan ''Ailesel Kazcılık Projesi'' kapsamında yardıma muhtaç 29 aileye toplam 500 kaz dağıtıldı. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfınca başlatılan ''Ailesel Kazcılık Projesi'' kapsamında kazların vatandaşlara dağıtılması amacıyla Bülbül Mahallesi'nde tören düzenlendi. Vali Ufuk Erden, törende yaptığı konuşmada, proje kapsamında 29 ailenin her birine 1718 kaz ile 630 kilogram kaz yemi vereceklerini bildirdi. 36 bin YTL'lik bir projeyi hayata geçirdiklerini K belirten Erden, ''Her aile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfı'na bin 250 YTL borçlandı. Ailelerimiz bir yılın sonunda bu bedelin üçte birini, sonraki 2 yıl içinde de tamamını ödeyecekler. Üç yılda faizsiz ödeme yapacaklar. Yaptığımız araştırmaya göre sadece bu yıl her aile, verdiğimiz kazlarla 3 bin YTL gelir elde edecek'' diye konuştu. Vali Erden, Kars için kazın çok önemli bir hayvan olduğunu belirterek, ''Kaz burası için bir semboldür. Biz de yardıma muhtaç ailelere kaz dağıtarak bu sembolün yaygınlaşmasına katkıda bulunuyoruz'' diye konuştu. 26
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle