02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bal arısı hastalıkları için bilinçli mücadele gerekiyor Sırrı KAR (Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi) Türkiye, FAO kayıtlarına göre koloni sayısı (4,4 milyon) bakımından dünyada ikinci sırada yer alırken, toplam bal üretiminde (6070 bin ton/yıl) dördüncü, koloni başına bal üretimi bakımından 9., ilgili ürünlerin ihracatında ise ancak 17. sırada yer alabilmektedir. Günümüz bal arısı yetiştiriciliğinin en önemli problemlerinden biri olarak gündeme gelen, koloni başına kaliteli ve yüksek düzeyde bal üretimi yetersizliğinin arkasında yatan pek çok faktör söz konusudur. Bu faktörlerin en önemlilerinden biri, ülke genelinde önemli kayıplara yol açan arı hastalıklarıdır. Ülkemizde, direkt arı veya arı ürünleri zararlısı olarak karşımıza çıkan pek çok parazit, protozoon, virus, bakteri veya mantar hastalığı bulunmaktadır. Bu hastalıkların bir çoğu, bilinçli bir mücadele stratejisinin ortaya konamadığı durumlarda kolonileri tamamen söndürebilme yetisindedir. 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’nun 4. maddesine göre, paraziter hastalıklardan olan Varroa (arı canavarı) ve bakteriel bir hastalık olan Amerikan Yavru Çürüklüğü ihbarı mecburi hastalıklar dahilinde yer almaktadır. Kanunun 129. ve 130. maddelerinde, bu hastalıklarla karşılaşıldığı anda yapılması gerekenler belirtilmiştir. Varroa ile ilgili olarak gerek görülen her türlü mücadele esaslarının, Bakanlık tarafından tespit edilerek valiliklere bildirileceği, belirlenen stratejinin arıcılara imza karşılığında duyrulacağı ve uygulamaların bölgesel mücadele yönetimli olarak, topyekün yapılması gerektiği belirtilmiş ve mücadelede bulunmayan ya da zamanında katılmayan üreticiler hakkında 3285 sayılı Hayvan Sağlık ve Zabıtası Kanunu’nun 51. maddesi gereğince işlem yapılacağı bildirilmiştir. Hastalıklara yönelik olarak, kimi durumlarda imha zorunluluğu da getirilmiştir ancak, bu zorunluluk karşısında üreticinin maduriyetini karşılayabilecek etkili bir sübvansiyon uygulaması ortaya konamamıştır. Yasal bir zemin ile desteklenen bütün bu koruma ve kontrol programlarına rağmen, söz konusu hastalıkların ülkemizdeki konumu oldukça ilginç bir boyuttadır. Örneğin, 1970’lerin sonunda Türkiye’ye giren Varroa destructor (arı canavarı) ile ilgili olarak artık, ‘‘Varroa’sız kovan yoktur’’ sözü genel geçer bir konuma ulaşmış ve hastalık günümüz arı B lelerde bulunmuş olsalar da, alınan önlemler, sorunları kökten çözmeye yönelik örgün bir strateji olmaktan öte, sadece AB ihracatında karşılaşılan ve yine ilgili ülkeler tarafından dikkat çekilen noktalarla sınırlı kalmıştır. Köklü çözümler üretmek yerine, ortaya konan semptomatik ve günü kurtaran yaklaşım, arıcılık ve bal ithalatı konusunda çok sayıda yeni sorunların çıkabileceğini göstermekte ve milli gelire olan yıllık katkısı 150 milyon dolara ulaşan arıcılık adına yetersiz kalmaktadır. Sorunların çözümü bağlamında, ülke çapına yayılmış 200.000’i aşkın arı yetiştiricisi içerisinde, özellikle geçimini arıcılıktan sağlayan 20 binden fazla işletmeciye, hastalıklarla karşı karşıya geldiği bir anda, kullanmaması gereken pek çok kimyasalın olduğunu bildirmenin tek başına etkili bir çözüm olamayacağı açıktır. Karzarar hesabını dikkate alarak, hastalıklara karşı kimyasal olmayan veya en azından insan ve arı sağlığına verdiği zararı çok daha az olan alternatifler geliştirerek yetiştiriciye sunmak ve bu konuda onları bilgilendirmek daha doğru bir tutum olacaktır. Bu noktada arı üzerine çalışan uzmanlara çok büyük görevler düşmektedir. Ülke çapında örgütlenmesi tam olarak sağlanmış ilgili birliklerin, mevcut Arı veya arı ürünleri zararlısı çok sayıda parazit, protozoon, kolonilerin ihtiyacını karşılayacak düzeyde, virus, bakteri veya mantar hastalığı bulunuyor. hastalıklarla ilgili koruma ve kontrol programını yürütebilecek uzman hekimlerle, devlet destekli olarak mücadeleyi devam etcılığının en yaygın ve en önemli problemlerinden biri tirmesi uygun bir çözüm olarak görülmektedir. Üretici haline gelmiştir. boyutunda ilgili önlemlerin alınmasını ve kaynakların Yaptıkları işte çoğunlukla bireysel bir mücadele orsağlanmasını takiben yapılması gereken kontrolde en taya koyan arıcılar, diğer pek çok işletme anlayışından önemli sorumluluk birliklere düşmektedir. Türkiye şartfarklı olarak arıcılığın, kişisel ilgiyi ve zevki de berabelarında sahip oldukları imkanlar dahilinde, çalışrinde getirdiğinden dolayı, kolonilerini etkileyen zararmalarını belli bir başarı ile yürüten birlikler, etkili bir lılara karşı belli oranda bilgi sahibidirler. Çoğunlukla kontrol mekanizması geliştirebilmelerine zemin hazırhekim kontrolünden yoksun olan arıcılık işletmelerinlayacak yasal ve finansal destek ile güçlendirilmelidirde, bizzat üreticiler kendileri hastalıkların teşhisi ve teler. İşletmelerde üretilen balların birlikler bünyesinde, davisi yoluna gitmektedirler. Bu durum, ya hastalıklardevlet destekli olarak kurulan laboratuvarlarda incelenla mücadelede yetersiz kalınmasına ya da içerisinde ilaç mesi ve takibinde yurtiçi veya yurtdışı piyasaya sunulkalıntısı barındıran bal üretimine neden olmaktadır. AB ması, özellikle ilaç kalıntısı konusunda, önemli düzeyülkeleri başta olmak üzere bal ithal eden pek çok devde otokontrolü sağlayacaktır. Arıcılıkta kaliteli ve yüklet, aldıkları ürünleri sıkı kontrolden geçirmekte ve sek düzeyde bir üretim, arıların doğal ve hür tutumlarını kimyasal kalıntı barındıran ürünleri geri çevirmektedir. esas alan bir stratejiyi ve bu tutuma uygun tahrip edilİhraç edilen balların kalıntı nedeni ile geri dönüyor olmemiş bir doğayı gerektirdiğinden, bir ülkenin söz ması, yıllık bal ihracatı geliri 2040 milyon dolara ulakonusu alandaki başarısının, insan tüketimine sunulan şan Türkiye açısından oldukça önemli bir sorundur. diğer ürünlerinin güvenirliliğinde de rahatlıkla kriter Yetiştiriciler, arıcılıkla ilgili birlikler ve ilgili devlet sayılabileceği unutulmamalıdır. kurumları belli çapta sorunu çözmeye yönelik müdaha Türk hayvancılık sektörü fuarlarla dünyaya açılıyor A 22 NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk hayvancılık sektörü, önümüzdeki aylarda düzenlenecek VIV Türkiye 2005 ve Animalia İstanbul fuarlarıyla dünyaya açılacak. İstanbul’da ağustos ayında düzenlenecek olan 14. WVPC Dünya Veteriner Tavukçuluk Kongresi ve VIV Türkiye 2005 Fuarı’nda Türk tavukçuluk sektörü dünya vitrinine çıkacak. ‘‘Yemden Bitmiş Ürüne Gıda Güvenliği’’ teması doğrultusunda kanatlı üretiminin tüm aşamalarını kapsayan VIV Türkiye 2005 Fuarı, besleme, sulama, iklimlendirme, kafes, tartım, yalıtım sistemleri, damızlıkçılar, havalandırma, işleme makineleri, paketleme, yem katkı ve hammaddeleri, yumurta toplama sistemleri gibi kümes hayvanları üretiminin bütün alanlarını kapsayacak. 31 ülkeden gelen toplam 309 firmanın katılacağı fuarı 12 bin profesyonel ziyaretçinin yanısıra yaklaşık 1500 kongre delegesinin de ziyaret etmesi bekleniyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Türkiye Yem Sanayicileri Birliği, Yumurta Üreticileri Derneği, Beyaz Et Sa nayicileri ve Damızlıkçılar Birliği, Bilimsel Tavukçuluk Derneği ve Veteriner Tavukçuluk Derneği desteğiyle düzenlenecek olan VIV Türkiye 2005 fuarının, Türk tavukçuluk sektörünün tavuk eti ve tavukçuluk ekipmanları üretiminde etkin bir rol oynayacağı ve ihracat hacmini artırmada önemli katkılar sağlayacağı ifade ediliyor.Bu yıl ilk kez ayrı bir salonda sergilenecek olan ANİMALIA İstanbul Süt ve Besi Sığırcılığı Fuarı da sektörün tüm bölümlerini profesyonel ziyaretçileri ile buluşturacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle