24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 19 MAYIS 2019 PAZAR 19 MAYIS Cumhuriyet ve çağdaş sanat Prof. Hasan Pekmezci Cumhuriyet öncesi sanatının toplumsal dinamizme ve kültüre katkısı önem verilen bir amaç değildir. Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra Atatürk öncülüğünde bu algının yıkılması amaçlanmıştır. Batı anlayışında Türk Resim Sanatı’nın tarihi genel bir yaklaşımla 1830’lardan çok sınırlı birkaç isimle başlatılır. Ferik İbrahim Paşa (18151889), Ferik Tevfik Paşa (18191866) ve Hüsnü Yusuf Bey’in (18171861) askeri eğitim amacıyla İngiltere’ye gitmeleri, oralarda resim sanatına ilgi duymaları nedeniyle ilk örnekler olarak gösterilir. İkinci grup, 1860’larda özellikle Paris’e eğitime, sanat eğitimine gidengönderilen ve bizde adı çok bilinen Osman Hamdi Bey (18421910), Şeker Ahmet Paşa (18411907) ve Süleyman Seyyit Bey’lerden (18421913) oluşan öncüler. Bu grup yurda dönüşte sadece İstanbul’da bir sanat ortamı oluşmasında önemli rol oynamış; 1873’te ilk kişisel sergi düzenlenmesi, Galatasaray sergileri ve Sanayii Nefise’nin açılmasına zemin hazırlığı gibi kısmi bir sanata ilgi ortamı sağlamıştır. Üçüncü grup zaten bunların öğrencisi durumundaki 1914 kuşağı sanatçılarıdır. 1860’lar, 1880’ler 1910’lu yıllarda yurtdışına giden, gönderilen sanatçı adaylarının çoğunun asker ya da sivil, Osmanlı Sarayı mensuplarını ve saray çevresinin ilgisine mazhar olmuş insanları kapsadığı görülür (Mustafa Cezar, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi. İş Bankası Yayını, 1971). 18. ve 19. yüzyıldan itibaren yenileşme hareketleriyle birlikte Osmanlı yönetimlerinden gelen ve 1883’te Sanayii Nefise ile başlayan sınırlı da olsa kültürel hareket isteği, yeterince gerekli altyapı ve birikim olmayınca belli sınırlar içinde sıkışıp kalmıştır. Bu nedenle Cumhuriyet öncesi sanat ve sanat eğitimi İstanbul’la ve saray çevresi ile sınırlı ve elitist bir özellik taşır. Sanatın toplumsal dinamizme ve kültüre katkısı önem verilen bir amaç değildir. Bu sanatsal ve kültürel yalıtılmışlık; bir anlamda duyarsızlık daha o dönemde Ziya Gökalp, Celal Esat Arseven gibi bazı aydınların ve bunların yönlendirmeye çalıştığı saray erkânının da dikkatini çekmiş; 1915 Gelibolu Savaşları sırasında gazeteci, yazar, şair, ressamlardan oluşan bir aydın grubunun cepheyesavaş hattına götürülmesi; 1917 Şişli sanat Atölyeleri’nin kurulması gibi uygulamalara gerek duyulmuştur. Bu her iki deneyim de oldukça etkili sonuçlar vermiş, gazete yazılarına yansımış; savaş resimleri ile toplumsal konulara ilgi çekildiği gibi 1918’de Viyana’da ilk yurtdışı sergimiz gerçekleşmiştir. 1914 kuşağı etkisi Burada 1914 kuşağı sanat hareketini de önemli bir aşama olarak belirtmek gerekir. 1908 Meşrutiyeti’nin bazı yeniliklerinden sonra Sanayii Nefise öğrencilerinden Sami Yetik (18781945), Ali Sami Boyar (18801967), Mehmet Ruhi (18801931), Nazmi Ziya (18811931), Hikmet Onat (19821977), İbrahim Çallı (18821960), Feyhaman Duran (18861970), Avni Lifij (18891927) ve Namık İsmail’den (18901935) oluşan bir grup 1911’de yurtdışına gönderilir. “1911 ve Çallı Kuşağı” olarak adlandırılan bu grup dönüşlerinde hem akademinin, hem de Çağdaş sanat hareketimizin bilinçli ilk kadrosunu oluşturmuşsa da bu çabalar ne yazık ki İstanbul dışına çıkamamıştır. Çünkü Osmanlı’nın kültür ve sanat skalasında Anadolu her zaman yok sayılmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşundan hemen sonra Atatürk’ün yaptığı ilk uygulamalardan biri 1924’te ülkemizin eğitilmiş insan gücü gereksinimi için çeşitli alanlarda yurtdışına öğrenime gönderilen gençlerle birlikte, sanat alanından da Akademi mezunu bir grup genci devlet bursu ile yurtdışına sanat eğitimi için göndermek olmuştur. Ulusal savaş sonrası onca yokluğa rağmen sanatı öncelikli gören, baş tacı sayan bir çağdaş anlayışın örneğidir bu. Aynı zamanda sanatın ve yurtdışında sanat eğitiminin saray çevresini aşması; Anadolu’ya, Anadolu gençlerine fırsatlar yaratması açısından da çok önemli bir başlangıçtır. Paris’e giden ilk gruptaki öğrenciler, Şeref Akdik (18981972), Cevat Dereli (19001989), Muhittin Sebati (19011935), Refik Epikman (19021974) ve Mahmut Cüda’dır. (19041988) Yine, Türk Ocağı tarafından 1923’de Zeki Kocamemi (1900 1959) ve aynı yıl Akademi’den ayrılan ve kendi olanaklarıyla olmak üzere Ali Çelebi (19041993) Münih’e gitmişlerdir. 1924 kuşağı olarak bilinen bu grup yurda dönüşlerinde sanat cemiyetlerine, cemiyetler’in Ankara sergilerine, akademik sanat eğitimine, Gazi Eğitim Enstitüsü Resimİş Bölümü’ne dinamik bir güç katmışlardır. Heykel alanında da başlangıçta yabancı eğitimcilerden yararlanılarak kendi kadrolarını yurtiçi ve dışı eğitimle yetiştiren Heykel Bölümü sayesinde pek çok sanatçı kazanır Cumhuriyet eğitimi. Türkiye’de heykel Cumhuriyet’le başlar. Ratip Aşir Acudoğlu (18791958), 1925’te Akademi’de açılan ‘Avrupa müsabakasını’ kazanarak ‘hükümet talebesi’ sıfatıyla Paris’e heykel eğitimi için gönderilen ilk heykelcilerdendir. Mahir Tomruk, (18851954), Nijad Sirel (18971959), Zühtü Müridoğlu (19061992), Nusret Suman (19051978), Ali Hadi Bara, (19061971) diğer yurtdışı eğitim gören sanat insanlarımızdır. Burada Cumhuriyet’in yetiştirdiği ilk kadın heykeltraşımız Sabiha Bengütaş’a (19041992) özellikle değinmek gerekir. Hep desteklendi Görüldüğü gibi 20. yüzyılın ilk çeyreğinden başlayarak genç Cumhuriyet yönetimi sanata duyarlı bir toplum gerçekleştirmek için devlet desteği ile bir üstyapı kurumu oluşturmaya çabalamış durmuştur. Benzer çabalar müzik alanında da yaşanır. Bugün Türk Beşleri olarak anılan çok değerli müzik insanları 1925’ten itibaren yurtdışına eğitime gönderilenlerdir. Bu alanda yapılanlar kimilerine göre yetersiz görülmekle birlikte, tarihte çok da uzun sayılmayacak birkaç on yıl içinde önemli mesafelerin kat edildiğini söylemek gerekmektedir. Ankara’da Eti Müzesi’nin (Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin Kuruluşu) (1921), Musiki Muallim Mektebi (1924), Gazi Eğitim Enstitüsü (1926), Harf Devrimi (1927), Sanat Cemiyetleri, Halkevleri, İnkılap Resimleri (1933), Gazi Eğitim Enstitüsü Resimİş, Müzik, Beden Eğitimi Bölümleri’nin kuruluşu (193334), Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin açılışı (1937), Memleket Resimleri Hareketi (19381944), Anadolu’nun eğitimkültür odakları olan Köy Enstitüleri’nin (1940), Yüksek Köy Enstitüsü’nün kuruluşu (1943); İstihsal Resimleri hareketi; arka arkaya sanata değer katma çabalarını gösterir. 1950 sonrası kapitalist sistemin ağırlığı ve toplumsal geri dönüşümlerin baskısı ile bu devrim dinamizmi sekteye uğratılmıştır. Bunlara rağmen çok az devlet destekli de olsa özverili bürokratların ve sanat insanlarının çabalarıyla 1957’de Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nun, Anadolu kentlerinde kurulmaya başlanan Eğitim Enstitüleri Resimİş Bölümleri’nin, 50 ilde sanat galerilerinin, kent müzelerinin, ulusal ve uluslar arası sergilerin; AsyaAvrupa Bienali gibi önemli etkinliklerin gerçekleştirildiği görülür. Yeni rotalar zorunluluğu Günümüzde konuya bir başka açıdan yaklaşan devlet, çeşitli politik amaçlarla bu alanları daraltma ve sanat sorumluluğundan elinieteğini çekme, hatta politik amaçlarla başka alanlara kaydırma isteği içinde görülmektedir. İnsanının çağdaş niteliklerle donanımı ve dünyayı algılama ve sorgulamadaki düşünce yapısı tutarlı bir eğitim ve kültür politikaları ile değiştirilemeyen toplumların yazgısıdır bu. Siyasal erklerin bilim, sanat ve kültürü tersten okumaları; toplumu nakilciliğe sürükleme çabaları yanında cehalete pirim veren tutumları devlet politikası haline dönüşünce, Cumhuriyet’in sanatı ve kültürü temel şemsiye sayan ilkeleri elbette en çok zarar gören değerler olmuştur. Çağdaş düşünce ve çağdaş yaşamdan yana olanların bütün eksikliklere ve olumsuz koşullara rağmen, eğitimbilimkültür ve sanat adına mücadelesini çeşitli platformlarda sürdürmeleri özveri ile devam etmektedir; etmek zorundadır; bu direnç ulus olma bilincinin temel dayanağıdır. Devletten beklenmedi Bu yüzden 21. yüzyıl Türk Sanatı’ndan söz ederken devletten beklemek yerine, toplumun vakıf, dernek gibi kurum ve kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin, belediyelerinyerel yönetimlerin, sanatı toplumsal bilinçlenmenin ve uluslararası etkileşimin önemli bir aracı, moral değeri olarak görme ve buna göre yeni rotalar tayin etme zorunluluğu bulunmaktadır. 21. Yüzyıl’da sanatımız belli bir ivme ve dinamizm kazanacaksa, dinamik toplumsal güçlerin sanatı sorumluluk alanlarında ön safta görmeleri sayesinde olacaktır. Bizde geçmişte bir aristokrat sınıfı olmamıştır ama yeni bir aristokrasi ile benzer aileler, benzer tutumları gereğince özümlememiş olsalar bile hayata geçirmenin örneklerini vermeye başlamışlardır. İstanbul’da ve Ankara’da Koç Ailesi, Eczacıbaşı Ailesi ve Sabancı Ai lesi, İzmir’de Yaşar Holding Ailesi, Ankara’da Kutman ailesi gibi büyük sermaye gruplarının bu bağlamda oluşturulan çeşitli vakıf ve derneklerle böyle bir konuyu ihtiyaç haline getirmelerine ilişkin örnekler görülmeye başlamıştır. Özellikle İstanbul’da kurulan İstanbul Modern, Pera, Sabancı, Eczacıbaşı, Pera, İmoga, Doğançay gibi sanat müzeleri, Ankara’da Çankaya Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezleri, Gökay Satranç Müzesi, Mustafa Ayaz Müzesi, Evliyagil Çağdaş Sanatlar Müzesi, Keskinok Sanat Vakfı, Hacettepe ve Gazi Üniversiteleri’nin Sanat Müzeleri, Ankara’da SevdaCenap And Vakfı; Eskişehir Anadolu Üniversitesi Çağdaş Sanatlar Müzesi, Eskişehir Büyükşehir, Tepebaşı ve Odunpazarı Belediyeleri’nin müzeleri, ulusal sanat çalıştayları, çeşitli sanat ve kültür merkezleri, galerileri; Balıkesir Devrim Erbil Müzesi; İzmir Tarih ve Sanat Müzesi, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı Resim Müzesi, İzmir Arkas Sanat Merkezi; Çorum Belediyesi Sanat Müze si ve Ulusal Sanat Çalıştayları; Gaziantep, Adana ve Bartın Belediyeleri’nin Ulusal ve Uluslararası Sanat Çalıştayları; Bodrum Aspat ve Sapanca Sanat Kolonisi Uluslararası Sanat çalışmaları bu alanda başlayan sivil sanat hareketlerinin kazandığı ivmenin önemli göstergeleridir. Atatürk ve Cumhuriyet katkısı İster sermaye grupları, ister yerel yönetimler, ister özverili gönüllü toplumsal örgütler olsun; bu gibi sanata ve sanatın toplumsal gücüne inananların sayılarının çoğalması, tüm ülkeyi saracak hale gelmesi sanatın bütün alanları için önemli kazanç olacaktır. Sanatımızın yurtdışına açılması da bu ve benzeri kurumların özverileri ve  katkıları ile mümkün olabilecektir. “Tereciye tere satmak” gibi bir yanılgıya düşmeden; örgütlü, seçkin, önyargısız, kapsamlı yurtdışı ulusal sergilerin düzenlenmesi; sanat kitapları ile, kataloglarla ve tüm medya olanaklarının değerlendirilmesi ile yapılacak yoğun tanıtımlarla yurtdışına açılma zorunluluğu vardır. Uluslararası platformda çok önemli bir moral değer olan sanat hareketleri içinde yer alabilmek sanatın evrenselliği ile de iç içedir. Her kurum bu konuda elinden gelen tanıtımı üstlendiğinde sanatımızın yurtiçi ve yurtdışındaki etkisi ve başarısı bugünkünden çok daha anlamlı olacaktır. Şu gerçeği de vurgulamakta yarar vardır: Batının en azından 1500 yıllık sanat serüvenine göre topu topu 150 yıllık bir Batı anlayışında sanat geçmişi olan bir toplumda bugün bütün eleştirilerimize rağmen başarılı bir Türk sanatından söz edebiliyorsak, Anadolu’da çok yönlü ve aktif sanat hareketlerini görebiliyorsak, bu başarıda sanata dair en özlü sözleri söyleyip, sergi gezen, devlete ve çevresine resim aldıran Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in çok büyük katkısı ve payı olduğunu minnetle belirtmek gerekir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle