Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Aylar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 19 MAYIS 2019 PAZAR 19 MAYIS ‘Heyeti Edebiyye’nin 10 günü A.CELAL BİNZET Kargaşa günlerinin ortasında Genel Karargâh’ın İstihbarat Şubesi, şair, ressam ve yazarlardan oluşan yaklaşık otuz kişiye birer yazı gönderir. Amaç, savaşın nasıl bir toplumsal olgu olduğunun yanı sıra vatanın düşman işgalinden kurtuluşu çabalarının yerinde görülmesiydi. Kurtuluştan kuruluşa giden yol uzun ve çetin savaşımlarla dolu. Dış düşmanlar var ama onlardan daha önemlisi içeriden olanlar. Dönekler, işbirlikçiler, karanlıkçılar, satılıklar ve yeniliğe karşı olanlar. Osmanlı’nın tükenmiş devlet yapısından sıyrılarak yeni bir güçle dirilmeye çalışan Cumhuriyetin işi bu anlamda oldukça zordu. Bunun adı savaş sonuçta. Bitip tükenmek bilmeyen saldırılar karşısında var olma savaşı. Seni kendi ülkende yok etmek isteyenlere karşı varlığını koruma güdüsü. Günümüzdeki kimi saldırganlıkları görünce yüzyıl öncesinin bu eylemindeki soylu davranışı görmemek olanaksız. Geçmişle bugün arasında karşılaştırma yapmak mı? Asla.. O günün koşullarında yapılanlara bakıldığında nasıl derinlikli bir dünya görüşünün yattığı görülüyor. Çok boyutlu ve evrensel bir bakış açısı. Sahip olunan dünya görüşü ki, yurtseverlik bilinciyle sarıp sarmalanmış. İngiliz ve Fransız gemilerinin tükenmek bilmez saldırıları yok edildiğinde takvimler 18 Mart gününü gösteriyordu. Onunla bitmeyen bir süreç. Birçok cephede birden ölümüne vuruşanlar var. Yayılmacı güçlerin kendi yurtlarından binlerce kilometre uzağa kalkıp gelmelerinin tek nedeni de bu yayılmacılığın maşası olmaları. Bilinçli ya da değil. Sonuç değişmiyor. Ölüm, yaralanma, yangın ve yıkıntılarla dolu bir ortam içindeyken başka bir şeyi gündeme getirme kaygısı yöneticilerin bilincinde filizleniyor. Yaşamsal kaygıların yanında sanatı gündeme taşıma. Evrensel olmak böyle bir şey galiba. Dünyayı tek nokta yerine tümüyle algılama anlayışı. Savaşın salt vurma, yok etme özelliğini bir ölçüde olsun geriye iterek karmaşa günlerinin içine kültür ve sanatı yerleştirmenin mantığı birçok kişiye ilk bakışta anlaşılmaz gelebilir. Vurgulandığı gibi o kargaşa günlerinin ortasında Genel Karargâh’ın İstihbarat Şubesi, şair, ressam ve yazarlardan oluşan yaklaşık otuz kişiye birer yazı gönderir. Amaç, savaşın nasıl bir toplumsal olgu olduğunun yanı sıra vatanın düşman işgalinden kurtuluşu çabaları İbrahim Çallı / Yaralı Asker nın yerinde gözlenmesiydi. Üstelik, tüm yaşananların sanatçı gözüyle değerlendirilmesinin düşünülmesindeki incelik dikkate değer. Bu yolculuğa katılması istenenlerden kimilerinin değişik nedenlerle olumsuz yanıt verdiği görülüyor. 11 Temmuz 1915 günü tren Sirkeci’den yola çıktığında, çağrılılar Mehmet Emin (Yurdakul), Ağaoğlu Ahmet, Yusuf Razi (Bel), Ömer Seyfettin, Celâl Sahir (Erozan), Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Ahmet Yekta (Madran), Müfit Ratip, Ali Canip (Yön tem), İbrahim Alâettin (Gövsa), Orhan Seyfi (Orhon), Enis Behiç (Koryürek), Hıfzı Tevfik (Gönensay), Hakkı Süha (Gezgin), Tanin gazetesi yazarı Muhiddin ve Darüleytam müdürü Selahattin Beyler’i taşıyordu. Ressamlar Nazmi Ziya (Güran) ile İbrahim Çallı’nın bu yaşamsal gezide yer almasını anmadan geçmek doğru olmayacak. Çağrılı sanatçılara iki subayla bir doktor da eşlik etmektedir. Yine bir fotoğrafçı ile sinemacı çekimler yaparak söz konusu ziyaretin kalıcı durumda yarınlara aktarılmasına katkı sağlama görevi üstlenmiş oluyorlar. Katılımcıların üzerinde açık renk tek tip giysi, sol kollarında çift zeytin dalı bulunmaktadır. Tevfik Fikret davetli olmasına karşın yolculukta yer alamaz. Çünkü anılan tarihte ağır hastadır. Çok geçmeden 11 Ağustos günü yaşamı sona erer. Düşüncelerinden ve sanatından etkilenen Mustafa Kemal Atatürk, bu büyük sanatçıya olan bağlılığını yıllar sonra onun Aşiyan’daki kalıcı yerini ziyaret ederek gösterir. Asker görevlilerin bu grubu savaş alanlarında gezdirme nedeni yaşananların büyüklüğü karşısında sanatçıların düşüncelerini yapıta dökmelerinin yolunu açmaktı. Onlardan istenen, kesinlikle hiçbir kişiye yönelik övgü yapılmamasıydı. Yalnızca yaşananlar ve bunlardan edinilen izlenimlerdi asıl olan. Bunun ilk ör neğini İbrahim Alâettin Gövsa ortaya koydu: “Çanakkale İzleri” kitabı, bu inceleme gezisinden sonra yazıldı. Önsözünde ilginç bir ayrıntı yer alıyor. Anı defterindeki notlara göre 15 Temmuz 1915 Perşembe günü Liman Paşa’yı ziyaretlerinden sonra top gürültüleri arasında “Kemal yeri”ndeki siperlere geldiklerini anlatıyor. Notlarından bu adın, ondokuzuncu fırka kumandanı Mustafa Kemal Bey’in Arıburnu’ndaki başarıları nedeniyle verildiğini öğreniyoruz. Yine kitabının “Başlangıç” bölümünde gördüklerini “şehirler kadar şehit mezarlıkları, ordular kadar gömülmemiş cesetler bende unutulmaz acılar bıraktı.” sözleriyle anlatır. Böylesine zorlu savaşımlarla kazanılan Çanakkale zaferi üzerine günümüzde kimi çevrelerin pek de iyi sayılmayacak bakış açılarının ne denli kof ve kötü niyetli olduğunun açık kanıtı bu satırlar. Ressamlarımız Nazmi Ziya ile Çallı İbrahim cephede gördüklerini fırçalarıyla tuvale aktardılar. Onların yaptıkları başlangıç dönemi sanatımızın seçkin örnekleri olarak tarihteki yerlerini almıştır. “Heyeti Edebiyye” gezisi on günlük bir süreyi kapsar. Ancak etkileri için aynı şey söylenemez. Sanatçıların o kısa zaman içinde yaşadıkları sonraki dönemde çok sayıda yapıtta can bulacaktır. Bu grupla bağlantısı bulunmamasına karşın savaş ortamında sanatla ilişkilerin kesilmediği görülüyor. 1916 yılında yurdumuza davet edilen Avusturyalı ressam Wilhelm Viktor Krausz Çanakkale cephesinde savaşan Mustafa Kemal’in portresini çalışır. (19.10.1916) Bu tarihten 5 yıl sonra bu kez bir diğer ressamımız Mehmet Cemal Tollu Konya’dan başlayıp İzmir’de sonlanacak savaş anılarını günlüğünde bizlere bırakmıştır. Ekibe eşlik eden sinemacının çektiği filmlerin ne olduğu konusu ayrı bir soru işareti olarak durur. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kurtuluş ve kuruluşta önemli rol oynayanların en önemli özelliklerinden birisi sanata bakış açılarında yatıyor kanımca. Ölüm kalım günlerinin karmaşası arasında düşünceleriyle sanatın eksikliğini duyumsamaları bu insanların kültürel kimliğinin açık birer göstergesidir. Onların erişilmez oluşu da bunun için değil mi?